15 Temmuz darbe girişimi

Çiller: Gülen'le 28 Şubat sürecinde görüşmedim

Eski Başbakan Tansu Çiller, 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun sorularını cevaplandırdı. Başbakanlığı döneminde Gülen ile görüştüğünü belirten Çiller ancak Gülen’in bir talebi olmadığını söyledi. Çiller, 28 Şubat sürecinde görüşmediğini söyledi.

15 temmuz darbe girişimini araştırma komisyonu’nun ak partili üyelerinin gönderdiği sorulara yanıtlar gelmeye başladı. bunlardan biri de eski başbakan tansu çiller’in 16 soruya verdiği yanıt. çiller, gülen ile başbakanlığı döneminde görüştüğünü ancak kendisinden bir talepte bulunmadığını söyledi.

çiller, gülen’in görüşmelerinde okullarından bahsettiğini belirterek, “bu anlatımlarda, bir din adamı olarak kendisini devletin ve siyasetin dışında tutan, laik bir duruşa özen gösteren bir ifade tarzı vardı” dedi. çiller’e yöneltilen bazı sorular ve yanıtları şunlar:

"fethullah gülen siyasi tercihlerinde genelde merkez solun daha solunda ve uçta olan partiler ile merkez sağın daha sağında ve uçta olan partilerle işbirliğinden çekinirdi. nitekim, merkez soldan dsp ve merkez sağdan anap ilk dönemlerde fethullah gülen ile temas kuran partiler olarak gözlemlenmiştir.

merkez sağın daha sağındaki partilerle görüşleri örtüşse bile bu partilerden uzak durma çekincesi kendi menfaatlerini koruma içgüdüsü ile izah edilebilir. bu gözlemi teyid eden davranışları, kendisini milli selamet partisi, refah partisi gibi partilerden bilinçli olarak uzak durması ile somutlaşmıştır."

"kendisini erbakan’dan uzak tuttu"

“bu doğrultuda, refah partisi’ne ve onun genel başkanı’na belli bir uzaklıkta durduğu bilinmekte idi. duyumlara göre bunun nedeni, merkez sağın sağındaki partilerin iktidara gelmesinin askeri cenahta kabul görmemesinin, daha sonra kendisi ve o zamanki genelde duyulan ifadeleri ile hizmetine sekte vurması ihtimalinin güçlü olması idi.

dolayısıyla kendisini necmettin erbakan’dan uzak tutmuştur. bu uzaklık merhum erbakan’dan kaynaklanmamakta idi. zira merhum erbakan bütün mütedeyyin kesimleri ve cemaatleri kucaklayan bir tutum içinde idi. fethullah gülen’i bunun dışında tutmak gibi özel bir gayretinin olduğunu söylemek doğru olmaz. bunu merhum erbakan’ın kendisi de bizzat ifade etmiştir. “

“28 şubat sürecinde fethullah gülen ile görüşmem olmamıştır."

1993 – 1997 yılları arasında başbakan ve başbakan yardımcılığınız döneminde fethullah gülen ile görüştünüz mü? fethullah gülen sizden tsk’ya ilişkin talepte bulundu mu? kendisine bağlı kişilerden bazılarının milletvekili ve bakan yapılması noktasında açık talepleri oldu mu?

"başbakanlığım döneminde fethullah gülen’in talebi üzerine beni ziyaret etmiştir. ayrıca bazı sosyal aktivitelerde (açılış vs.) bir araya geldiğimiz oldu. ancak bu devlet protokolünün farklı mensuplarının da bulunduğu ortamlarda gerçekleşti.

bu görüşmelerde bana doğrudan türk silahlı kuvvetleri’ne ilişkin taleplerde bulunmamıştır.

konuşmalarında hizmet olarak değerlendirdiği okullarına ilişkin görüşlerini ve bunun yurt dışına da taşınması yönündeki çabalarını anlatmıştır.

bu anlatımlarda, bir din adamı olarak kendisini devletin ve siyasetin dışında tutan, laik bir duruşa özen gösteren bir ifade tarzı vardı.

talebi üzerine beni ziyaretlerinde ve bir arada bulunduğumuz sosyal aktivitelerde daha önce ifade edilenler dışında herhangi bir konu görüşülmemiş ve bir talebi olmamıştır. “

"….rahmetli erbakan’dan uzak durduğu için dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı olduğum dönemde zamanın başbakanı erbakan ile konuya ilişkin önemli değerlendirmemiz olmamıştır."

görev süreniz içerisinde fetö/pyd örgütünü güvenlik açısından tehdit olarak gören herhangi bir rapor ya da bilgi size sunuldu mu? sunulduysa, bu örgütle mücadele kapsamında herhangi bir girişim ya da çalışmanız oldu mu?

“fethullah gülen ve pyd konusunda doğrudan bir rapor benim elime ulaşmadı.

ancak, tsk tarafından mgk toplantılarında irticai tehlikeyi iç tehdit olarak gören ve bu kapsamda genel olarak cemaat olgusuna dikkat çekilen bilgiler verilir, sunumlar yapılırdı."

“başbakanlığım döneminde zamanın genelkurmay başkanı doğan güreş paşa ile de doğrudan fetö yapılanmasına ilişkin konuşmamız olmamıştır. ancak genel olarak cemaatlere ilişkin değerlendirmelerini kendisinden dinledim.

dönemin genelkurmay başkanı merhum doğan güreş, gerek terfiler, gerekse tsk’dan uzaklaştırmalarla ilgili olarak kimi cemaatlere mensup askerlerin emir –komuta zinciri içinde hareket etmekten çok bir klikleşme ruhuyla, birbirleriyle özel ve ayrıştırıcı dayanışma içinde hareket etme eğiliminde olduklarını, emir- komuta zinciri dışı cemaat dayanışması içinde olanların tsk’nın geleceği açısından sakıncalarını dile getirerek, bu tür davranışlarda bulunanların ihraç edilmesi gerektiğini, bunun dindarlık karşıtlığı ile ilgisinin olmadığını, namaz ve oruç gibi temel dini vecibelerini yerine getiren personelle bir sorunlarının bulunmadığı gibi bu vecibelerin yerine getirilmesi için gerekli şartların sağlandığını da ayrıca ifade etmiştir.

genelkurmay başkanı, mütedeyyin askeri personelin sırf temel dini vecibelerini yerine getiriyor diye askerlikten uzaklaştırılması veya terfi ettirilmesine şiddetle karşı olduğumu, esas olanın liyakat olduğunu ve bu ilkeden taviz verilmeyeceği ilkesine her zaman işaret ettiğimi, çok zor ama başarı bir terör mücadelesinin yapıldığı o dönemdeki duruşumun, ‘ben herkesin başbakanıyım’ sözleriyle özetlendiğini çok iyi anlamıştı. bu anlayış ve karşılıklı güven ile yapılan yaş toplantılarında asker kişilerin, sırf mütedeyyin olduğu için tsk ile ilişiklerinin kesilmesine mani olduğum gibi ayrıştırıcı cemaat dayanışması gösteren, emir komuta zinciri dışına çıkan, gelenek ve disiplini bozmak  suretiyle tsk’nın geleceğini tehlikeye atan, tehdit eden unsurların ihraç kararlarına şerh de koymadım."

örgütün kurumsallaşması ve finansal olarak süratle büyümesinin 90’lı yıllarda olduğu ifade edilmektedir. 1979 yılında kurulan kaynak holding ve 1996 yılında kurulan bank asya, 90’lı ve 2000’li yıllarda örgüt sermayesi ile hızla büyümüştür. küçük şirketler devasa holdingler haline gelmiştir. devlet aklı, himmet paraları ile örgüte böyle devasa finansal güç oluşturulmasını nasıl tespit edememiştir. tespit edebildiyse, gereğinin yapılması konusunda hangi noktalarda sorun yaşanmıştır?

“öncelikle soru içinde yer alan ‘bu örgütün kurumsallaşması ve finansal olarak süratle büyümesinin ise 90’lı yıllarda olduğu ifade edilmektedir” ibaresi somut verilere dayanmayan, kimin öne sürdüğü, kimin ifade ettiği belli olmayan ve etik anlayıştan uzak, şaibe uyandırma maksadını güden bir ibaredir.

fetö’nün 90’lı yıllarda kurumsallaştığı, süratle büyüdüğü, himmet paraları ile devasa güç oluşturduğu iddiaları gerçekle örtüşmemektedir.

…islami bankacılığa sıcak bakan kesimlerin kaynaklarının ekonomiye dahil edilmesi, himmet gibi her türlü transferlerinin kayıt içine alınması ve finansal denetimleri de sağlanarak islami bankacılık esaslarına göre faaliyet gösteren bir bankanın kurulması uygun görülerek bank asya, 1996 yılında finansal yelpazede yerini almıştır."

örgütün ortaya çıkışı ve özellikle 1970’li yıllardaki niyeti ve kuruluş maksadı sizce farklı mıydı? kanaatinize göre örgüt, devleti ele geçirme hedefini ve darbeci kimliğini sonradan mı edinmiştir?

“bir takım dış odakların ve çevrelerin bu örgütü maşa olarak kullanmak üzere koruduğu ve kullandığı da gözlerden kaçmamalıdır. bir  üst akıl olmadan bu kadar gaddarca bir darbe hazırlığı ve uygulaması içine girmeleri mümkün görülmemektedir."

fetö mensuplarının başta emniyet teşkilatı ve orduya ait kadrolar olmak üzere, bütün kamu kurumlarına sinsice sızdığı ve 15 temmuz öncesinde bazı birimlerde söz sahibi olduğu değerlendirilmektedir. inanç, ibadet ve vicdan özgürlüğü önündeki bazı engeller sebebiyle, insanların dini inançlarının icaplarını yerine getiremedikleri, kendilerini gizledikleri, bu sebeple emniyet teşkilatı ve ordu kadroları başta olmak üzere, kamu kurumlarına ancak takiyye yaparak girebildikleri ve halk nazarında da bu tür bir usulün takip edilmesinin belli ölçülerde kabul gördüğü, bu durumun fetö’nün devlete sızmasını kolaylaştırdığı ileri sürülmektedir. bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

"fetö mensuplarının, istisnaen de olsa 1990’lı yıllarda devlet kadrolarına sinsice sızmış olmaları mümkündür. ne var ki bu sızmalar, ülke gerçeğine uygundur ve olağanüstü oranlarda değildir. bu nedenle bazı birimlerde fetö’nün söz sahibi olduğuna ilişkin değerlendirmeye katılmak mümkün değildir. özellikle kurmay subayların yetiştirildiği harp akademilerine 1990’lı yıllarda fetö sempatizanlarının sızması, sonraları ile mukayese edilemeyecek kadar, hatta yok denecek kadar azdır.

inanç, ibadet ve vicdan özgürlüğü önündeki bazı engeller sebebiyle, insanların dini inançlarının icaplarını yerine getiremedikleri, kendilerini gizledikleri, bu sebeple emniyet teşkilatı ve ordu kadroları başta olmak üzere, kamu kurumlarına ancak takiyye yaparak girebildikleri yaklaşımında gerçeklik payı vardır."

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;