Kürt sorunu

HDP'de yeni döneme yeni strateji

HDP yeni anayasa tartışmaları için tutumunu belirlemek üzere kısa süre içinde parti içi mekanizmaları harekete geçirecek. Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan partinin en kıdemli hukukçularından Mardin milletvekili Mithat Sancar, Anayasa’nın ilk dört maddesi ve başkanlık sistemi dahil her konuyu tartışabileceklerini söyledi ancak “AKP tek adam sistemi istiyor, biz buna karşıyız” dedi.

Mithat Sancar, partisinin "tek adam" sistemine karşı olduğunu söyledi. [Al Jazeera-Zahidin Köşüş)

1 kasım seçimleri sonrasında türkiye’nin gündemi hızla anayasa tartışmasına kaydı. tartışmanın merkezinde ise başkanlık sistemi var. yeni anayasa tartışması meclis gündemine taşındığında muhalefetteki partilerin alacağı pozisyon önemli.   halkların demokratik partisi yeni dönemde anayasaya ilişkin stratejisini parti içi karar mekanizmalarında belirleyecek. hukukçu ve akademisyen kimliğiyle tanınan hdp mardin milletvekili mithat sancar, bu mekanizmaların hiç zaman kaybetmeden oluşturulacağını söyledi. al jazeera’nin sorularını yanıtlayan sancar hdp’nin anayasa ile ilgili öncelikleri üç maddede de özetliyor; eşitlik, özgürlük, özerklik. başkanlık sistemi dahil anayasa’nın tüm maddelerinin tartışılmasını istediklerini belirten sancar, “biz türkiye’de tek adam yönetimi istemiyoruz. esasen akp’nin ve cumhurbaşkanı’nın başkanlık sistemi ile gönlünde yatanın bir tür tek adam yönetimi olduğunu da biliyoruz. bunu anayasa uzlaşma komisyonu’na sundukları önerilerden, o önerilere ilişkin dile getirdikleri görüşlerden biliyoruz.” diye konuştu.

seçim sonrasında henüz hükümet kurulmadan bir anayasa ve başkanlık sistemi tartışması başladı. hdp’nin 7 haziran öncesi sloganı “seni başkan yaptırmayacağız”dı. bugünkü tavır nedir?

bugün tavır eskisinden farklı değil aslında. ama şimdi yeni dönemin şartlarına göre yeni bir anayasa stratejisi oluşturmak gerekebilir. ancak bunun da olabilmesi kurulların toplanmasın, iç komisyonların oluşmasına, görev dağılımına, iş bölümüne bağlı. bunlar olmadan bireysel olarak “hdp bu dönemde şu politikayı izleyecektir” demek bana uygun gelmiyor.

“yeni dönemin koşulları” derken ne kastediyorsunuz?

7 haziran ile 1 kasım arasında bir fark var hiç şüphesiz. 7 haziran sonrası bir partinin tek başına iktidar olmasının koşulları yoktu. oysa 1 kasım’da rahat bir çoğunlukla akp’nin tek başına hükümet olacağı bir meclis tablosuyla karşı karşıyayız. üstelik anayasayı değiştirmek için referanduma gidecek sandalye sayısı için de az bir fark var. muhalefet alanında da dengeler değişti. chp de biraz etki kaybetti.

madem yeni dönem dediniz, öncekileri biliyoruz ama hdp’nin anayasa taleplerini birkaç başlıkta alt alta sıralayabilir misiniz?

bizim anayasa uzlaşma komisyonu’na sunduğumuz öneriler var. bunlar uzun zamandır tartışılmıyor, gündemden kalktı gibi görünüyor. çok temel taleplerimiz var. türkiye’de demokratikleşmeyi sağlam ayaklar üzerine oturtmak temel hedeflerimizdendir. vatandaşlık tanımı altında yürütülen eşit vatandaşlık  meselesini içeriyor bir yandan, bir yandan da türkiye’nin idari ve siyasi sisteminin yeniden yapılandırılmasını. yani açıkça demokratik özerklik talebini de içeriyor. eşitlik, özgürlük, özerklik diye özetleyebileceğimiz bir eksende oluşuyor bizim anayasa ile ilgili taleplerimiz. tüm bunları aradan geçen şartlara göre yeniden ele alacağız, tartışacağız, stratejimizi yeni döneme göre  ortaya koyacağız. bunu da hiç gecikmeden yapacağız.

bu kapsamda başkanlık sistemini hiçbir şekilde tartışmaz mısınız?

bir defa iki konuyu net olarak birbirinden ayırmak gerek. bizim temel talebimiz her şeyin tartışılması, hatta bunu en çok biz talep ediyoruz. anayasadaki her şey tartışılsın diyoruz. daha önce “ilk dört madde tartışılmaz” diyenlere karşı biz hep, “her şey tartışılsın” dedik. bizim her şeyi tartışmaya açık olmamız ile tercihlerimizin ne olduğu konularını birbirinden ayıralım.

başkanlık dahil tartışır mısınız?

elbette tartışılır. biz demokratik özerkliğin anayasaya girmesini talep ediyoruz, bunu tartışmayı talep ediyoruz, diğer partilerin bunu tartışmaya açık olmasını istiyoruz. anayasa’nın ilk dört maddesinin de tartışılmasını istiyoruz. şüphesiz hükümet sistemi de tartışılabilir. biz kendi görüşlerimizi de ortaya koyacağız. bu açıdan elbette tartışılabilir ama şu cümlenin altını çiziyorum; biz tartışmaya hazırız dediğimizde “bunu kabul etmeye hazırlar” gibi tercüme ediliyor.

kabul etme konusundaki şartınız ne o zaman? yani “başkanlığı tartışırız ama” dediğinizde “ama”dan sonra ne geliyor?

başkanlık sistemi masaya gelir, tartışılır. kimin nasıl bir sitem istediği anlaşılır. biz de önerilerimizi ortaya koyarız, diğer önerilerle ilgili fikirlerimizi paylaşırız. ondan sonrası demokratik süreçlerin gereklerine uygun bir şekilde yürürse,  hangi hususlarda geniş tabanlı bir mutabakata ulaşma imkanı olduğu görülür.

mesela?

ben parti adına şunu yaparız demeyi doğru bulmuyorum. partinin tutumu, kurullardaki çalışmalarla belirlenir ve usulünce kamuoyuyla paylaşılır.

Mithat Sancar, Al Jazeera'nin sorularını yanıtladı.
[[Al Jazeera-Zahidin Köşüş)]

“tek adam sistemini istemiyoruz” açıklamalarıyla “başkanlık sistemini istemiyoruz” demek arasında ince bir fark var sanki. dengeleyici bir mekanizma olursa hdp de daha rahat konuşabilir gibi algılanıyor. bunu nasıl yorumluyorsunuz?

“seni başkan yaptırmayacağız” dendiğinde de “tek adam rejimine karşıyız” denmişti. şimdi bunu biraz daha açıp tekrar ettiğinizde sanki bir politika değişikliği yapılıyormuş gibi yorumlanıyor, bu yanlış. “seni başkan yaptırmayacağız” seçim şartlarında etkili bir slogan olarak formüle edilmiş bir görüşün sloganıdır. biz türkiye’de tek adam yönetimi istemiyoruz. esasen akp’nin ve cumhurbaşkanı’nın başkanlık sistemi ile gönlünde yatanın bir tür tek adam yönetimi olduğunu da biliyoruz. bunu anayasa uzlaşma komisyonu’na sundukları önerilerden, o önerilere ilişkin dile getirdikleri görüşlerden biliyoruz.

“tek adam” ile ne kastediyorsunuz?

türk usulü başkanlık dedikleri sistem sanki bir tür sultanlık özentisi, modern şartlarda bir sultanlık. denge, denetleme, fren mekanizmalarının önemsenmediği, yasama organının etkisiz olduğu, güçlerin büyük ölçüde başkanda toplandığı ve onun şahsıyla yürütmenin denetlenmesinin zayıf kaldığı bir sistem istiyorlar.

tek adam olmayan bir başkanlık sistemi nasıl olur?

bunun dünyada çok çeşitli örnekleri var. iki model birbirinden farklılaşarak öne çıkıyor. bir yanda latin amerika tipi başkanlık sistemi bir yanda abd’yi örnek alan başkanlık sistemi var. abd’yi örnek alan sistemler demokratik sistem içinde bir hükümet modeli olarak yer bulabiliyor. bunların sadece başkanlık olduğu için demokratik olmadığını söylemek zaten mümkün değil. ama türkiye’de başkanlık sistemi tartışmasının nereden çıktığı da çok belli değil. nereden çıktı bu tartışma? ne yapmayı istiyor da sistem bunu engelliyor? başkanlık talebini hangi toplumsal ve siyasal ihtiyaca dayandırdıklarını, bu talebin sahipleri hiç de açık ve samimi bir şekilde açıklamıyorlar. bunları açıkça ifade etsinler, bizler de kamuoyu da daha iyi bir şekilde tartışma imkanı bulalım.

siz bir hukukçu olarak satır aralarını daha iyi okuyabiliyorsunuz. cumhurbaşkanı erdoğan ile başbakan davutoğlu’nun başkanlık sistemine ilişkin yaklaşımlarında farklılık görüyor musunuz?

7 haziran öncesinde davutoğlu’nun yönetimindeki akp başkanlık sistemini güçlü bir şekilde dile getirmiyordu. bunu aradaki görüş farkı olarak yorumlamak mümkündü. ancak bugün akp’nin cumhurbaşkanı erdoğan’dan bağımsız bir tutum belirleme ihtimali ortadan kalkmıştır. 7 haziran’dan sonra kısmen bu imkân vardı, koalisyon kurulsaydı cumhurbaşkanı’nın yetkisi kısıtlanabilecekti. fakat 1 kasım’dan sonra akp’nin elde ettiği bu çoğunluk erdoğan’ın akp’yi çok daha rahat yönetebileceği bir durum ortaya çıkarmıştır.

ancak tüm çoğunluğuna rağmen ak parti’nin anayasa değişikliklerini referanduma götürmeye sandalye sayısı yetmiyor. hdp’nin bu durumda pozisyonu önem kazanıyor. burada tutumu ne olur hdp’nin?

bu soru erken bir soru. muhatabı da doğru değil. şu anda parti adına konuşmam doğru değil. daha önce de söylediğim gibi bir anayasa stratejisi oluşturmak için bizim iç mekanizmalarımız hızla oluşacaktır. partinin ortak tutumu olarak bir strateji belirlenecek.

çözüm sürecinde bir format değişikliğinden bahsediliyor. sizce bundan sonra süreç yeni anayasa kapsamında ele alınabilir mi?

çözüm süreci ile anayasa süreci mutlak bir şekilde birbirine bağlıdır. bu tartışmalar, şimdi ayrıymış gibi görünse de mutlak bir şekilde buluşacaktır. kürt sorununda yenilik içermeyen bir anayasa yapmak türkiye’nin ihtiyacı değildir. türkiye’nin ihtiyacı kürt sorununu esas alarak bir yenilenmedir. anayasa da bu yenilenmeye cevap verebilirse ancak anlamlı olur.

bu durumda hdp’siz yola devam edilebilir mi?

bunun mümkün ve doğru olmadığını herkesin görmesi gerekiyor. bu sadece sandalye dağılımı açısından da değil. türkiye’de kürt sorununu en güçlü bir şekilde temsil eden parti biziz. kürt illerinde yüzde 70’in üzerinde temsille parlamentodayız. yeni aktör arayışlarından da söz edildiğini görüyoruz, bunların hepsi boş hayaldir. biraz da galiba manipülasyon, algı operasyonu bunlar. hdp’nin olmadığı bir süreçte kürt sorununu tartışmak ve çözmek mümkün değildir.

hdp’siz değil ama başka yapıların da dahil edildiği bir yönteme nasıl bakıyorsunuz?

hdp’nin kendisi zaten pek çok yapının bileşeni. hangi yapıya açık değiliz mesela…

mesela hüda-par da dahil olsa görüşmelere…

biz hüda-par’la diyaloga da kapalı değiliz ki, defalarca görüşme talep edildi. hatip dicle görüştü. kendileri kapalı. bizimle seçimde ittifak yapan pek çok çevre var, bunun dışındaki çevrelere de açığız. ayrıca kimsenin çözüm sürecinden dışlanmasını da talep etmiş değiliz; kimseyi de sürece katkı yapmaktan alıkoymuş değiliz yeni format arayışının amacı hdp’yi devre dışı bırakmak, meşruiyet alanının dışına taşımaktır.

hdp’ye yönelik eleştirilerden de kaynaklanıyor bu format değişikliği arayışı….

hdp’ye yönelik eleştiriler dediğiniz,   son derece açık  bir savaş konsepti ve psikolojik savaş yöntemleridir. bu konseptin nasıl devreye sokulduğu herkesin malumu ama batının büyük bölümü ve medyanın neredeyse tamamı bunu görmek istemiyor. bu süreç cumhurbaşkanı “dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum. izleme heyeti imralı’yı meşrulaştırır, bu yüzden doğru bulmuyorum, masa da yok, kürt sorunu da yok” dediği anda bitti. 2015 mart ayından sonra gelişenler ortada, 7 haziran sürecinde baskı ve saldırılara maruz kaldık. pkk ateşkesi bozsun diye başta diyadin olmak üzere pek çok provokasyon yapıldı. amaç süreci kürt tarafı bozdu mesajı vermek, hdp’yi de barış istemeyen bir parti gibi göstermekti. haziran seçimlerinde hdp’yi baraj altında bırakma stratejisiyle girdik. bu nedenle savaş stratejisi ile başkanlık arayışı içiçedir. barış arayışı ile demokratik çözüm ve hdp’nin aktörlüğü de iç içedir. apaçık bizi barajın altında bırakmak için savaşı başlattılar. bunu neden istiyorlardı? işte bu sistemi getirmek için.

tüm bu olanlar hdp’nin türkiye’nin partisi olma arayışına zarar vermedi mi?

biz bu süreç cumhurbaşkanı tarafından bitirildiği anlaşıldıktan sonra sesimizi barış için çok yükselttiğimiz için 7 haziran’da yüzde 13 aldık. 1 kasım’a ise, tam bir baskı, kuşatma ve saldırı altında girdik.

oy kaybını nasıl açıklıyorsunuz?

eğer siz iki ay boyunca tek bir seçim çalışması yapamazsanız, kitlelerinizin bulunduğu iki yerde katliam yapılırsa, parti yöneticileriniz tutuklanırsa bu kayıp değil ki o zaman. türkiye’de hangi partiye bunu yapsanız oylarının yarısını kaybeder.

seçmenin hdp’ye tepkisi var mıydı?

oy kaybımız sanıldığı gibi değil. kaybettiğimiz bazı vekillikler var. akp diyarbakır’da 11 vekilden 2’sini alabildi diye zafer gibi kutluyor bunu. biz kendimize başarısız deme hakkına sahibiz ama dışarıdan birilerinin bunu söylemesi hakkaniyete sığmaz. van’da bir milletvekili aldılar diye halay çekip, kutluyorlar. mardin’de oy oranımız yüzde 66’nın, diyarbakır’da % 70’in üzerinde. bu mu başarısızlık? ya da akp’nin, tüm savaş politikalarına ve seçim oyunlarına rağmen buralarda aldığı sonuçlar mı başarı?

hdp bundan sonra pkk’ya karşı sesini yükseltebilir mi? gelecekte hdp’nin söylemlerinin pkk’ya karşı biraz daha farklılaşmasını bekleyebilir miyiz?

30 yıldır denenen bir şey var. zaman zaman imralı ile kandil’i kavgalı göstermek, imralı ile hdp’yi bir de pkk ya da kck ile demokratik siyasi yapıları birbirine alternatif gibi sunmak. bu kurgunun başarı şansı yok. hdp’nin omurgasını oluşturan seçmen kitlesinin büyük bölümü aynı zamanda pkk’nin tabanıdır. hdp demokratik siyaseti esas alır. aramızdaki en temel fark yöntemimizdedir. onlar silahlı mücadeleyi de bir yöntem olarak kullanıyorlar, biz ise tüm sorunların demokratik siyaset alanında çözümünü savunuyoruz. elbette çatışmaların durmasını talep ederiz ama hdp’nin tek başına pkk’ye kendi önerisini kabul ettirmesi neden beklensin ki?

pkk’nın kullandığı dile baktığımızda örneğin “biz olmasak yüzde 5 bile alamazlardı” söyleminin hdp’nin diline göre biraz daha sert buluyor musunuz? elinde silah olduğu için mi böyle konuşabilir.

zaman zaman bu değerlendirmeler yapılabilir. biz hiyerarşik bir ilişki içinde değiliz ki elinde silah olan silah olmayana hükmetsin. böyle bir ilişki yok. biz kck’nin bir unsuru değiliz. biz demokratik siyaset yürütüyoruz. farklı taleplerimiz, birbirimize eleştirilerimiz de olabilir.

kaynak: al jazeera

 

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;