IŞİD

'IŞİD meselesinde kafamız kuma gömülü'

IŞİD'le ilgili çalışmalar yapan gazeteci Nevzat Çiçek’e göre, asıl tehlike Suriye savaşı bittikten sonra başlayacak; çünkü uzun dönemli bir plan çerçevesinde hareket eden IŞİD, özellikle Kürt bölgelerinde etnik ve mezhepsel çatışma yayıyor. Nevzat Çiçek'le Al Jazeera'den Ayşe Karabat konuştu.

Türkiye'de son zamanlarda IŞİD'e yönelik operasyonlar arttı. [Fotoğraf: AA]

işid’i vahşi yöntemler kullanan bir avuç radikal olarak görme eğilimi ağır basıyor. alimler, ‘islam dışı’ olarak tanımlayıp, yok sayma eğiliminde. analistlerin bir kısmı işid’i istihbarat örgütlerinin işi olarak görüp, toplumsal dinamiklerini göz ardı ediyor. oysa işid bunların hepsi ve daha fazlası.

işid ve benzeri radikal yapılanmalarla ilgili çalışmalar yapan gazeteci nevzat çiçek ile bütün bunları ve onun deyimiyle ‘kafamızı kuma gömmenin’ sakıncalarını konuştuk.

ona göre, yanı başımızdaki işgaller karşısında ne yapılması gerektiğini tarikatlar ve cemaatler yanıtlayamayınca, gençler işid ve benzeri yapılanmalara yöneldi. kendisine legal alan açmaya çalışan islami yapıların bir kısmına yapılan operasyonlar bazılarını radikalleştirdi. böylece uzun dönemli bir plan çerçevesinde hareket eden işid güçlendi. bu yapılanmayla mücadele geç başladı ve çiçek’e göre de doğru yolda gitmiyor. üstelik meselesinin felsefi boyutları da hâlâ ihmal ediliyor.

işid’in köklerini nerede görüyorsun?

eğer afganistan işgali olmasaydı mücahit gruplar, irak işgali olmasaydı işid benzeri yapılar ortaya çıkmayacaktı. bunu akıldan çıkarmadan işid’in kurucusu zerkavi’ye baktığımızda, ürdünlü, vaktini mezarlıklarda geçiren aykırı bir tip. afganistan’a gidiyor. parantez açayım, yanı başlarında filistin varken neden uzak bölgelere gittiler, hâlâ çözemediğim bir soru. mücahitler kendi içinde çatışmaya başlayınca ürdün'e geri dönüyor. ürdün istihbaratı, o çizgiye yakın ne kadar adam varsa aynı cezaevine koyuyor. cezaevi, okul gibi işlev görüyor. ürdün kralı değişince genel af ilân ediliyor. zerkavi’ye “burada kalırsan seni yeniden tutuklarız ama gidersen yolu açarız” diyorlar. zerkavi de afganistan’a gidiyor. amerika müdahale edince yaralanıyor. iran’a geçiyor. diyor ki “amerika irak’ı işgal edecek, irak’a gitmemiz lazım.” 2002’de irak’ta tevhid ve cihad’ı kuruyor. üç hedef koyuyor: “amerika irak’ı işgal edecek, bu işgali sonlandıracağız, kukla hükümetler atayacak, bunları indireceğiz. şia’nın genişleme alanını keseceğiz.”

kuzey irak’ta iran sınırına yakın bölgelerde dolaşması, iran’da kalması, bütün bunları iran’ın fark etmeme olanağı yok herhalde.

bu konuyu iranlı yetkililere sordum. zerkavi özelinde söylemediler ama ‘amerika ile mücadele edileceği için göz yumduk’ dediler. zerkavi irak’ta şia hedeflerine yöneldi. felluce’de, samarra’da direniş hattı kurdu. 2006’da bir amerikan bombardımanında öldürüldü. sonra ömer el bağdadi geldi. sonra ebubekir el bağdadi geçti. el kaide yapılanması aslında mezhepsel savaşı çok körükleyen bir yapı değildir. ama işid’le bu keskin olmaya başladı. islam dünyasında, türkiye dahil, biz sünni - şii meselesinin bu kadar gündeme geldiğini gördük.

özellikle halka karşı aşırı şiddet kullanımı da el kaide ile anlaşamadıkları temel noktalardan.

işid etkisiyle somali’de islam mahkemeleri içinden şebab çıktı, ensar üş şeria bir tebliğ örgütüydü, silahlandı. bunu türkiye’yeki işid yapısının aslında oralardan farklı olmadığını anlatmak için söylüyorum. dünyanın her yerinde “islam’ın şiddet yönünü” ortaya çıkaran yapılar oluşmaya başladı ve insanlar da “bu mu?” demeye başladı. türkiye’de legal anlamda kendine alan açmaya çalışan örgütlere operasyon yapıldı. bir kısmı ‘madem legal olmamıza tahammül yok, biz de başka yoldan gideriz’ dediler.

neydi bu operasyonların amacı?

radikalleştirmeye yönelik, üst bir aklın planıydı gibi geliyor bana bu operasyonlar. mesela antep’te bir el kaide operasyonu yapıldı. o operasyona amerikalılar da geldi. operasyon yapılanların bir kısmı dedi ki, ‘kâfir devletle olmuyor. bizim ayrılmamız lazım.’ ayrılanların bir kısmı bugün karşımıza işid olarak çıkıyor, bir kısmı radikal selefi olarak.

neden selefi damar güç kazandı? türkiye’deki islam anlayışı tasavvufa daha yakın.

türkiye’de tarikatlara bir alan açıldı ama bu alanı doldurmak yerine kendilerini büyütmeyi tercih ettiler. yanıbaşlarındaki işgallerle ilgili gençlerin soruları var ama bu sorulara tarikatların net yanıtlar yok.  bu da gençlerin selefiliğe kaymasına neden oldu.   

 

geçmiş dönemlerde tercümeler üzerinden selefilik hayatımıza girmişti ama tartışmalar “namazda elini şöyle bağlıyor. sakalı şöyle kesmiyor” idi. irak işgaliyle birlikte selefilik hızlanmaya başladı, çünkü türkiye’deki tarikat ve tasavvufi yapılar gençleri ikna edecek söylemler geliştiremedi. adam tarikata gidiyor, zikrini yapıyor, dünya siyasetinden kendini soyutlayabiliyordu. yanı başında işgal olunca, bununla ilgili sorularına yanıt bulamadı. gençsin, kanın kaynıyor ama o tasavvufi damar, itidalli olmaya çağırıyor. ikinci neden dünyadaki etkileşim. selefiliğin bambaşka bir şey olduğunu, aslında dünyada çok yaygın olduğunu öğrendik. pkk’nın 1990’larda yetişen gençliği var ya, ahmet türk’ün “biz barış yapılabilecek son kuşağız, bizden sonrakilerle olmaz” dediği kuşak. aslında belki de bu kuşak da tasavvuf ekolunun son kuşağıydı. istanbul’da birçok tarikatta, cemaatte gençlerin yavaş yavaş buraya doğru kaydığı tartışması yaşanıyor. engellenebilir mi? bence engellenemez. ama orada şunu yapmak lazım: işid’in kullandığı harici selefilik ile ilmi selefiliğin ayrıştığını anlatmak. türkiye’de harici selefilik damarıyla sufi damarın çatışmasını önleyecek bir mekanizmanın oluşması gerekiyor, şu an o yok. en büyük tehlike bana göre...

bu mekanizmayı kim kuracak?

diyanet işleri başkanlığı, ilahiyat fakülteleri, tarikat ve cemaatlerin liderleri. tarikatlara bir alan açıldı ama bu alanı doldurmak yerine kendilerini büyütmeyi tercih ettiler. bu da gençlerin selefiliğe kaymasına neden oldu. dünyada işgallerle ilgili gençlerin soruları var ama bu sorulara net yanıtlar yok.

nedir o sorular?

arakan için yardım topluyorsun, gönderiyorsun. aynı şeyi ideolojik açıdan yapmıyorsun. işin felsefi, sosyolojik, ahlaki boyutunu tartışmayı öteliyorsun. işid benzeri yapılar yapıyor ama. adam diyor ki, ‘şu ayet gereği cezası budur’. sen bunun karşısında ne diyorsun? “bu islam değil’ diyerek kestirip atma lüksüne sahip değilsin.

‘bu islam değil’ diyerek kestirip atmaya çalışmak, 'istihbarat örgütlerinin işi' demek, işid ile ilgili bütün resmi görmemize engel oluyor.

türkiye’de ne devlet, ne kürt siyaseti, ne de islamcılar işid meselesini okuyamadılar. kafamız kuma gömülü. kürt siyaseti şöyle düşündü; bu, devletin palazlandırdığı bir yapıdır. bu toptancı bakış açısıyla gitti ve kürt illerinden katılımları görmemeyi tercih etti. devlet, “bunlar kandırılmış bir avuç gençtir” söylemini işid için de sürdürdü. ikincisi, devletin bir kademesi ‘bunlar pyd’ye karşı savaşıyor, düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışıyla hareket etti. bu büyük yanılgı. çünkü pkk’yla görüşebilir, masaya oturabilir alanın var, işid’le masaya oturmaya kalksan liderini bulamazsın.

new york times’da bir haber vardı; “el kaide mi daha tehlikeli, işid mi daha tehlikeli” üzerinden, çünkü kimin daha tehlikeli olduğuna karar verirlerse, istihbarat ve mücadele kaynaklarını ona göre dağıtacaklar. türkiye’deki karar alıcılarda sen böyle bir farkındalık görüyor musun?

[Foto:[/Al Jazeera]]

devletin resmi politikası pkk’yı daha tehlikeli görüyor. ama pkk belli bir alan içerisinde sınırlı tutulabilir, konuşulabilir. işid’i pkk’nın gerisinde bir tehdit olarak görmeye başladığın andan itibaren çuvallıyorsun. işid “islam adına” mücadele ettiğini söylüyor ve islam’a en büyük kötülüğü yapıyor. israrla şunu söylüyorum: yarın suriye’deki savaş bittiğinde adıyaman’da, van’da, bingöl’de işid’li ve pkk’lı iki aile yan yana geldiğinde ne olacak? işid üzerinden etnik ve mezhepsel savaş kürt bölgelerine yayılıyor. bu iyi günlerimiz, çünkü şu anda enerji suriye savaşına akıyor. seni öldürdüğü zaman cennete gideceğini hükmeden yapıyla nasıl bir araya getireceksin? o yüzden ‘hangisi tehlikelidir’ kısmını bir tarafa bırakıp, hangisi kontrol altına alınabilir sorusuyla başlamaları gerekiyor.

bir de sanırım, işid’in rejimle olsun, başka yapılarla olsun taktiksel işbirliklerini, stratejik işbirliklerinden ayırma konusunda sıkıntı yaşıyoruz.

toptancı bakış açısı gözümüzü kör ediyor. işid kuruluş aşamasında iran ile işbirliği yapmış mıdır? bana göre yapmıştır. tahran’dan kalkıp irak’a geliyorsa, ben bunu böyle söylerim. esed yönetimiyle işbirliği yapmış mıdır? muhalifler ne zaman halep’te esed’e doğru yürümeye başlasa, adamlara arka taraftan bir çatışma alanı çıkarıldı. pyd ile bir işbirliği yapmış mıdır? bugünkü işid değil ama işid tel abyad’dan ayrılmadan önce şehri pyd ile beraber yönettiklerini biliyoruz. bununla birlikte işid’in sosyolojik, felsefi altyapısını görmeme durumu var. bu ideolojinin oluşturduğu kültürün hâkim olacağı coğrafyaların bundan sonra kaostan kurtulmayacağı gerçeğini hiçbirimiz görmedik. bu ideoloji bugün suriyeleşme dediğimiz, lübnanlaşma dediğimiz süreci taşıyor gittiği yerlere. bizler bunu görmek istemiyoruz. 18 yaşındaki bir gencin güle oynaya nasıl intihar bombacısı olabildiğini gerçeğini de görmek istemiyoruz. şu an istanbul’da, evinde, çocuğunu işid’e gitmesin diye bağlayan aileler var, biliyor musun?

eminim, rastladım o tip ailelere.

adam baş edemiyor. çünkü çocuğun getirdiği argümanlar ayetten alınma, bir şey söylediğinde ayete karşı çıkmış oluyorsun. sağlam karşı argüman ortaya konulmamış. bizdeki kitaplar hâlâ geleneksel. oysa işid her gün yeni fıkıh oluşturuyor kendine göre. sen ne yapıyorsun? “bunun islam’da yeri yok” diyorsun, ‘dinden çıkmışsın’ diyorsun. o da aynısını sana söylüyor. ama onun elinde silah var.

diyanet karşı argümanlar koyduğu bir rapor yazdı.

bu islam coğrafyasının genel bir sorunu haline geldi. işid’in bütün adımları bir takvim içerisinde. 2006’dan başlayıp, 2020’de büyük savaş ile bitecek bir takvim içinde hareket ediyor. bu takvim 2002’de ortaya konulmuş ve uyuyorlar buna.

sünni gelenekte çok kuvvetli olmayan kehanet meselesi işid’de temel argüman. dabık’ta savaş, istanbul’un alınacağı, vs.

aslında cihat bölgelerinde konuşulurdu bu. ‘burası bitince şam’a ne zaman sıra gelecek?’ işid bu hep konuşulan ama sahih olup olmadığı tartışmalı mesele üzerine fıkıh oluşturdu. bu fıkıha karşı islam coğrafyasında çok fazla şey bulamıyorsun. adam ‘amik ovası’ndan başlayacak savaş var, işte şam’da büyük savaş olacak' diyor. sonra istanbul’un fethi, sonra 2020. zaten işid planlamayla, ona göre kurulmuş. bu plan çerçevesinde altın sikke basıyor. hilafet devletinin bu çerçevede ilan edildiğini görmezsen mücadelede de edemezsin.

sence işid’in tabanı kadar yönetici kadrosu da inanıyor mu bunlara?

işid’in üst tabakasının kurgulanışının farklı olduğuna inanıyorum. üst taraftaki kurgu biraz daha ortadoğu coğrafyasının şekillenmesi üzerine kurulan bir yapı, enerji meselesi üzerinden kurulan bir yapı ama alta baktığında gerçekten buna inanan, gerçekten böyle yaşamayı seçen insanlar.

bu planı biraz daha açar mısın?

işid tayyip erdoğan’ı mürted ilan etti. işid bir yere savaşı genişletmek istiyorsa bu elindeki en büyük kozlardan biridir. oranın idarecisine ‘biat et’ der, biat etmez, orada savaşılmasını meşru saymaya başlar. 

 

büyük savaşa doğru gidiyor, 2020’de tamamlanıyor. 2020’de dünya genelinde bir savaş olacağını, müslümanların nüfus yapısı itibariyle dünyaya hâkim olacaklarını; avrupa, amerika, ingiltere, israil’in ekonomik darboğaza gireceğini, bunun için islam dünyasının altını kullanması gerektiğini söylüyorlar. bunu magazinleştirmeden anlamaya çalışmak lazım. mesela şöyle bir şey olduğunda: ebubekir el bağdadi, tayyip erdoğan’a bir mektup yazar, der ki “ben kureyşi'yim, dolayısıyla da hilafet bizim hakkımız ve biz hilafet ilan ettik ve seni de biata davet ediyorum.” bu türkiye’de şöyle algılanır büyük bir ihtimalle, “adam manyak”. fakat aslında adam onu yapıp da burası da kabul etmediğinde kendi militanları için bir savaş kutsallığı aracı ortaya çıkarmış oluyor.

bu oldu mu?

hilafete davet kısmını bilmiyorum ama tayyip erdoğan’ı mürted ilan ettiler. işid bir yere savaşı genişletmek istiyorsa bu elindeki en büyük kozlardan biridir. oranın idarecisine ‘biat et’ der, biat etmez, orada savaşılmasını meşru saymaya başlar.

bu plan çerçevesinde türkiye’yi ne bekliyor?

birincisi, adıyaman örneğinde de gördüğümüz gibi, türkiye’de belli illerin belli anlamlarda kullanılmaya başlandığını gördük. ikincisi, tırnak içerisinde söylüyorum; yaşadığımız islam anlayışının gitgide dejenere edilmesi, şiddete bulaştırılması. üçüncüsü, özellikle kürtler açısından; kendi memleketlerinde, işid ve pkk arasında çarpışmaya başlayacaklar ve birbirlerini mürted ve hain ilan edip, bu çatışma alanını daha da derinleştirecekler. dördüncüsü, bir kaosa doğru götürme zemininde işid, özellikle suriyelileştirme ve lübnanlaştırma meselesinde en büyük görevlerden bir tanesini yapacak. beşincisi, bence en büyük, önemli özelliklerinden bir tanesi, şam kadar istanbul da hilafetin başkenti olması hasebiyle, avrupa’yı etkileme vasfı itibariyle, önemli ve düşürülmesi gereken bir kale olarak görülüyor. çünkü işid hiçbirimizi müslüman saymıyor.

zaten işid’in yayınlarına baktığında, türkiye’deki laiklerden daha çok, islami kesimi hedef alan bir propaganda görüyorsun.

tabii, diğerini zaten tırnak içerisinde kategorik olarak “kâfir” sayıyor. seni de mürted sayıyor. 'önce hangisinin katli vaciptir' sorusuna verdiği yanıt, mürted. diyor ki “ben önce gazze’ye gideceğim, orayı düzenledikten sonra israil’le savaşacağım." küçük çocuklara silahla adam öldürttüler, değil mi? çünkü bu ideolojiyi aslında babadan oğula taşıyacağını söylüyor bize. bu sadece türkiye’nin meselesi değil ama türkiye yakınında olduğu için çok ciddi etkilenecek. suriye meselesi bittiğinde bu adamlar nereye gidecek? bence islam coğrafyası ve türkiye açısından esas sorun o zaman başlayacak. şunu açık söyleyeyim, toplumsal anlamda korkmuyorum dersem yalan olur.

bununla mücadele etmek için gerekli olan siyasal kararlılığın var olduğunu düşünüyor musun?

yeni yeni bir şeyler yapılmaya çalışılıyor, o da doğru değil. doğru yoldan gitmiyor. üstelik geç de kalındı.

doğru yoldan gitmiyor derken neyi kastediyorsun?

işid sınırı kullanmadan dolayı türkiye’yle karşı karşıya gelmemeye çalışıyordu. türkiye incirlik’i açtığı zaman bir içtihat geliştirmesinin yolu açıldı. burayı her halükârda bir savaş bölgesi olarak görüyor, incirlik açıldığında burayla savaşmak için kendince meşruluk alanı açıyor. askeri tedbirlerle bu meselenin çözüleceğine amerika, ingiltere inanabilir ama türkiye’nin bunu yapmaması lazım.

çözüm ne?

işid ve benzeri örgütlerin hayat bulmamasının temel yollarından birisi, bu coğrafyada özgürlüklerin önünün açılması ve gerçek anlamda demokrasinin olması. diyeceksin ki; 'ey batı, buraları işgal etme, buraları sömürme; çünkü buraları her işgal ettiğinde, her sömürdüğünde bu tip örgütler çıkıyor. sünni dünyaya şunu söylemek lazım: şia ile birlikte bir mekanizma oluşturulması ve geçmişin sorunlarının çok rahatlıkla irdelenebildiği, konuşulabildiği bir mesele haline gelmesi lazım. ve orada uzlaşılabilir zeminler üzerinden hareket etmek gerekiyor. siyasal anlamda çoğulcu mekanizmayı nasıl oluştururuz? buna din, dil, ırk gözetmeden nasıl katarız? tırnak içerisinde söylüyorum, islam devletinden ne anlıyoruz?” sorusu. 28 şubat’ta laikler şeriattan bir şey anlıyordu. onu bir tehdit haline getirdiler ve bu ülkenin anasını nasıl ağlattıklarını gördük. şimdi aynı soruyu dindarların kendi içerisinde sorması gerekiyor. biz laiklikten ne anlıyoruz? islam devletinden ne anlıyoruz? bir müslümanın gitmesi gereken yer kurumsal anlamda neresi? önce fert kendisini mi eğitmeli? ailesini mi eğitmeli? dönüşüm daha sonra devlet içerisinde kendiliğinden mi olmalı, örneklik mi teşkil etmeli; yoksa işte işid’in söylediği gibi, fert kendini eğitmeden birisi onu eğitmeli, o şiddet üzerinden devlet mi değişmeli? bütün bunlar tartışılmalı. bunlar tartışılmayıp gençler üzerinde çok büyük etkisi olmayınca internetten her bilgiye ulaşabilen bir gençlik yeni bir ideoloji peşinden koşabiliyor. evet bu örgütler cani, bu örgütlerin yaptıklarının asla kabul edilebilir bir tarafı yok ama meseleyi sadece 'kandırılmış' üzerinden okumak çok doğru bir yaklaşım değil.

kaynak: al jazeera

Ayşe Karabat

1970 yılında ankara'da dünyaya geldi. orta doğu teknik üniversitesi siyaset bilimi bölümünden mezun oldu. 1995’den beri çeşitli dergi, gazete ve tv kanallarında muhabir olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;