Görüş

1915 ve ötesi: Türkiye’de toplumsal algı

Uzun yıllar bir arada yaşamış Ermeniler ve Türklerin bugün birbirlerini algılama şekilleri sorunlu, bilgi eksikliği ve çarpıklığı topluma yayılmış durumda. Tüm geçmiş bir tarihe sıkışmış ve karşılıklı algılar bu tarih üzerinden şekilleniyor. Siyasilerin 2014’te başlatılan empati kurma çabasına karşılık beklemeden devam etmeleri, elzem.

PODEM'in araştırmasına göre, üzerinden geçen yüzyıllık süreye rağmen Türkiye’de 1915 Ermeni meselesi etrafındaki kutuplaşma devam ediyor. [Fotoğraf: Reuters-Arşiv]

1915 türkiye’de hâlâ sorunlu bir tarihi, daha da ötesi çözüm bekleyen önemli bir sorun alanını ifade ediyor. türkiye o dönemde yaşananları savaş koşulları içerisinde değerlendirip 1915’te yaşananlara tehcir derken, ermeniler ve daha birçokları 24 nisan sabahından başlayarak yaşananları soykırım olarak adlandırıyor.

üzerinden geçen yüzyıllık süreye rağmen türkiye’de 1915 ermeni meselesi etrafındaki kutuplaşma devam ediyor. türkiye siyaseti son yıllarda bu konuda hiç olmadığı kadar cesaretli adımlar atıyor, ancak uzun yılların öğretisini değiştirmek de, kalıplaşmış algıları kırmak da kolay olmuyor.

türkiyeli ermeniler de 'türkiye 1915’i soykırım olarak tanısın' diye diretmiyorlar. daha günlük dertleri ve beklentileri var. eşit vatandaş olarak kabul görmek, düşman olmadıklarını duymak, ermenistan ile türkiye ilişkilerinin normalleştiğini görmek, öncelikleri.


1915 ve ötesi: türkiye’de toplumsal algı da bu meseleye toplumun farklı kesimleri üzerinden bakan bir çalışma. mayıs 2015-ocak 2016 tarihleri arasında, odak grup ve derinlemesine mülakat yöntemi ile sekiz şehirde toplam 108 kişi ile ermeni meselesi konuşuldu. bu kişilerin 13 tanesi de türkiyeli ermenilerdi.

1915’te ne oldu?

ermenilerin hepsine göre bir soykırım yaşandı ve bunu tartışmaya açmaya bile gerek yok. diğer katılımcılar için ise tehcir zorunlu bir tercihti, arada katliamlar olmuş olsa da, ermeniler ihanet etti ve hak ettikleri cevabı aldı ya da karşılıklı öldürmeler oldu.

ermeni olmayan sadece 7 kişi 1915’i soykırım olarak tanımlamaktan rahatsızlık duymayacağını söylüyor. diğerlerinin büyük çoğunluğu için soykırım tartışması dahi kabul edilemez. karşı çıkış o kadar güçlü ki acaba sorusunu sormak bile imkânsıza yakın. bir tarih komisyonu kurulsa ve 1915’te yaşananlar soykırımdır kararı çıkarsa dahi türkiye toplumunda kabul edileceğini söyleyebilmek zor.

diğer taraftan türkiyeli ermeniler de “türkiye 1915’i soykırım olarak tanısın” diye diretmiyorlar. bu olsa tartışmasız bir şekilde memnun olurlar; ancak tanımanın ötesinde, daha günlük dertleri ve beklentileri var. eşit vatandaş olarak kabul görmek, düşman olmadıklarını duymak, ermenistan ile türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştiğini görmek, öncelikleri.

görüştüğümüz bir ermeni vatandaş diyor ki “gerekirse soykırımı bile unutmaya razıyım; hakiki vatandaş hissedebilmem için türkiye’nin ermenistan ile ilişkilerini düzeltmesi lazım”. iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşmeden ermenilere yönelik önyargıların kırılması daha da zor gözüküyor.

karşılıklı güvensizlik

türkiye’de ermenilerin ve diğer vatandaşların birbirine olan güvensizliği ve bu hissiyatın boyutu o kadar belirgin ki neredeyse elle dokunulabilir olmuş. her iki gruptan kişilerin de birbirlerine karşı içselleştirmiş oldukları bir güvenmeme ve sürekli tehdit algılama hali var. ermeni olmayanlar için ermeni vatandaşlar “öteki”, “onlardan değil”, “yabancı”. bu güvensizlik hissiyatı günlük hayattan siyasete kadar her yerde kendisini gösteriyor. aslında ayrımcılık yapılmadığını söyleseler de somut örnekler üzerinden gidildiğinde (adına ayrımcılık demeseler de) ermenilerin eşit vatandaş muamelesi görmemesini destekliyorlar.

ankaralı bir memur ermenilere olan güvensizlik hissiyatını şu sözlerle ifade ediyor:

şu anda savaş çıktı diyelim, senin genelkurmay başkanın ermeni ve ermenistan’la savaşıyoruz. tavrı ne olur? güven vermez.

izmir’den bir öğrenci de benzer endişeleri taşıyor ve “zaten çoğu mesleği yapıyorlar, bir kaç tane de fark olması sıkıntı değil” diye düşünüyor. istanbul’dan başka bir genç “türkiye’de yaşıyorlar işte, daha ne istiyorlar” sözleri ile düşüncesini açıkça ifade ediyor.

vatandaşın yanı sıra kanaat önderlerinin bu konudaki duruşlarına baktığımızda, daha dikkatli bir dil kullanmakla beraber aslında ermenilerin bugün türkiye’de ayrımcılığa uğradığı, mağdur olduğu kabulünün olduğunu söylemek zor.

ermeniler için ise durum farklı. bir cemaat temsilcisinin ifadesi ile “sürekli tedirginlik” halindeler. hem devletin hem toplumun kendilerini istemediğini ve kısmen düşman olarak görüldüklerini düşünüyorlar. iş dünyasından bir ermeni “buradan gidelim desek, eminim devlet cebimize para koyar, biletimizi alır” diyor.

peki, türkiye’nin son dönemlerde attığı adımlar, 2014-15 taziye mesajları, kiliselerin restore edilmesi, ermeni mal varlıklarının kısmen de olsa iade edilmesi hiç mi olumlu etki yaratmamış?

bu yapılanların hakkını ermenilerin hepsi teslim ediyor. ancak tek bir istekleri var: istikrarlı iyiye gidiş olması. kilise restore edip, açılışını yapmak güzel ama sonra ne gerekçeyle olursa olsun ermenileri aşağılayan dil kullanmak, kendi deyimleriyle “olmuyor”, “acaba siyaset samimi mi” sorgulamasını yaptırıyor.

ermeniler iç ve dış siyasetin malzemesi olmaktan yorulmuşlar. en azından türkiye’de görüştüklerimizin hepsi batı’nın bu konuda kendilerine yaklaşımını içten bulmadığı gibi onların türkiye siyasetine alet olmaktan rahatsız.

ermeni meselesi hem türkiye’nin iç demokratikleşmesi için önemli, hem de dış ilişkilerinde dönem dönem gündemi meşgul eden bir konu.


bu konuya görece daha uzlaşmacı bakanların da derdi aynı. herkes kendi haline bırakılmamaktan şikâyetçi. tekrarlanan ortak görüş soykırım kavramının siyasileştirildiği ve buradan bir çıkış noktası olmadığı. buraya gelinmesindeki suçlu ise ikircikli tavırları ile batılı ülkeler. 

siyasiler ne yapsa, ne kadar kabul görür? umut var mı?

ermenilerin beklentisi çok ama umutları yok. bu konuda radikal bir değişim olmaz, bu şekilde bir ileri bir geri devam eder yaklaşımı hâkim. diğerleri için ise ortada çözüm bekleyen acil bir konu yok. ermenilerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunlar, ifade ettikleri tedirginlik hissi, toplumun diğer kesimleri için zaten acil çözüm bekleyen bir sorun alanı değil.

diğer taraftan ermeni meselesi hem türkiye’nin iç demokratikleşmesi için önemli, hem de dış ilişkilerinde dönem dönem gündemi meşgul eden bir konu. türkiye’nin yapacağını fazlasıyla yaptığını söyleyenler olsa da, son yıllardaki çizgide siyaset izlenmesini doğru bulanlar çoğunlukta. bazılarına göre türkiye 1915’te yaşananlar için özür dileyebilir ve toplum buna tepki göstermez.

toplumun geneline bakıldığında, bu konuda siyasetin özellikle son dönemde atılan adımlarla toplumun önünden gittiği görülüyor. ermenilerin isteği de bu yönde gelişmelerin devam etmesi, önyargıların yok olmasa bile azalması.

ermenistan ile ilişkilerin düzelmesi, en azından sınırın açılması ermeniler için öncelik. görüştüğümüz bir ermeni, ermenilerin ve türklerin ortak dil geliştirme ihtiyacına vurgu yapıyor ve bunun yolunun sınırın açılmasından geçtiğini belirtiyor. “sınırın iki tarafındaki insanları bu şekilde yaşatmaya kimsenin hakkı yok” sözleri ile ifade ediyor duygularını.

öte yandan azerbaycan ile ilişkiler pahasına ermenistan ile normalleşme kabul edilebilir gözükmüyor. kimse ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesine karşı çıkmıyor, ancak azerbaycan’a rağmen olmaması şartıyla. mevcut bölgesel gelişmeler ışığında ise bu alanda siyasetin önü kapalı gözüküyor.

uzun yıllar bir arada yaşamış olan ermeniler ve türklerin bugün birbirlerini algılama şekilleri oldukça sorunlu, bilgi eksikliği ve çarpıklığı topluma yayılmış durumda. tüm geçmiş bir tarihe sıkışmış ve karşılıklı algılar bu tarih üzerinden şekilleniyor. araştırma sonuçları da ilk okumada katı ve yerleşik ön yargıların varlığını bir kez daha teyit ediyor.

diğer taraftan satır aralarında okunan, duyulan bir anlama ihtiyacı da yok değil. siyasilerin 2014’te başlatılan empati kurma çabasına karşılık beklemeden devam etmeleri, ermeni meselesi tartışmasının çerçevesini genişletmek ve bu yönde çaba harcayanları cesaretlendirmek açısından göründüğünden daha elzem.

sabiha senyücel gündoğar, kamusal politika ve demokrasi çalışmaları merkezi (podem) kurucu üyesi ve araştırma direktörü.

twitter'dan takip edin: @ssenyucel

aybars görgülü, kamusal politika ve demokrasi çalışmaları merkezi (podem) kurucu üyesi ve projeler yöneticisi.

twitter'dan takip edin: @aybarsgorgulu

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Sabiha Senyücel Gündoğar

Sabiha Senyücel Gündoğar

kamusal politika ve demokrasi çalışmaları merkezi (podem) kurucu üyesi ve araştırma direktörü. öncesinde uzun yıllar türkiye ekonomik ve sosyal etüdler vakfı (tesev) dış politika programı’nda çalıştı, 2011-2015 arası programın direktörlüğünü üstlendi. Devamını oku

Aybars Görgülü

Aybars Görgülü

kamusal politika ve demokrasi çalışmaları merkezi (podem) kurucu üyesi ve projeler yöneticisi. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;