Görüş

Arap Baharı ülkeleri neden 'güvenlik reformu' yapamıyor?

Güvenlik organının ana hedefi bireyin/vatandaşın güvenliğini sağlamaktadır. Bu düşünce güvenlik birimlerinin Arap ayaklanmaları öncesindeki rolleriyle tam bir çelişki içindedir. Hukuka bağlı vatandaşlar açısından asıl tehdit, Bin Ali, Mübarek ve Kaddafi’ye ait güvenlik organlarının yapısıydı.

Aşur'a göre güvenlik güçlerinin uygulamalarıyla ilgili etkin denetim ve sorgulama sisteminin kurulması, güvenlik reformunun ilk ayağını oluşturuyor. [Fotoğraf: AP]

2010 ve 2011’deki arap ayaklanmalarını güvenlik güçlerinin baskıları tetikledi. ayaklanmaların beşiği ve bölge halklarının despotlukla mücadeledeki ilham kaynağı olan tunus’ta, muhammed buazizi bir kadın polisin tokatlaması sonrası kendini yakmıştı.

mısır’da ocak ayaklanması, polis gününde patlak verdi ve bu tesadüf değildi. devrimin sembollerinden biri de sivil polislerce öldürülen halid said isimli bir gençti.

libya’da devrimin ilk ateşi avukat fethi terbil’in tutuklanmasıyla yakılmıştı. terbil, ebu selim hapishanesinde devrik lider muammer kaddafi'nin emriyle 29 haziran 1996'da kurşuna dizilerek katledilen 1269 mahkûmun ailelerini temsil ediyordu.

suriye’de ise güvenlik güçlerinin dera’daki bazı okullarda öğrencilerin tırnaklarını çekmesi devrimin kıvılcımı oldu. cezanın gerekçesi ise çocukların arap baharı'nın meşhur çığlığı ‘halk rejimin düşmesini istiyor’ sloganını duvarlara yazmasıydı.

arap ayaklanmalarının yaşandığı ülkelerde güvenlik güçlerinin davranış ve uygulamaları, profesyonel güvenlik organlarından ziyade organize suç çetelerinin uygulamalarına daha yakın. ayaklanan toplumlardaki (reformcu veya devrimci) değişim güçleri, bu uygulamaların değiştirilmesi gerektiği hususunda hemfikir. keza birçık çevre (yerel aktivistlerden başlayarak bm ve uluslararası uzmanlara kadar) arap baharı ülkelerinde yürütme ve yasama organlarına değişim için öneriler sundu, girişimler başlatıp baskı uyguladı. tüm bunlara rağmen bu girişimler devrim niteliğinde köklü bir değişime veya anlamlı bir reforma dönüşemedi. peki neden?

makalede bu soruya genel bir yanıt vermeye çalışacağız.

arap ayaklanmalarının yaşandığı ülkelerde güvenlik güçlerinin davranış ve uygulamaları, profesyonel güvenlik organlarından ziyade organize suç çetelerinin uygulamalarına daha yakın.

by Ömer Aşur

güvenlik birimi reformunun kapsamı

söz edilen reformu, güvenlik sisteminin tümden dönüşümü olarak nitelemek mümkün. bu dönüşüm, sistemin tüm kurumlarını, rol ve sorumluluklarını, prosedür ve hedeflerini kapsamaktadır. böylelikle güvenlik biriminin idaresi ve çalışması, demokrasi kriterleri ve kurumsal yönetim ilkeleriyle daha tutarlı bir şekilde yürütülecek, iyi bir performansa sahip güvenlik organının oluşturulmasına katkı sağlanacaktır.

güvenlik birimi reformu felsefesinin bir parçasını ‘insani güvenlik’ kavramı oluşturmaktadır. güvenlik organının ana hedefi bireyin/vatandaşın güvenliğini sağlamaktadır. bu düşünce güvenlik birimlerinin arap ayaklanmaları öncesindeki rolleriyle tam bir çelişki içindedir. hukuka bağlı vatandaşlar açısından asıl tehdit, bin ali, mübarek ve kaddafi’ye ait güvenlik organlarının yapısıydı.

ideal görüntü içinde reform sürecinin silahlı kuvvetlerden başlayarak emniyet güçleri, iç ve dış istihbarat, gümrük, sınır muhafızları, (varsa) nizami ve nizami olmayan yarı askerî güçlere kadar güvenlik biriminin tüm kollarını kapsaması gerekmektedir. 

ne var ki 2011-2013 döneminde sadece içişleri bakanlıklarına ağırlık verildi. genelde iç istihbarat organı (tunus'ta devlet güvenlik birimi, mısır'da devlet güvenlik/milli güvenlik birimi, libya'da iç güvenlik birimi), yarı askerî nizami güçler (tunus'ta hızlı müdahale güçleri, mısır'da merkezi güvenlik güçleri, libya'da devrimci komitelerden gelen cemahir muhafızları ile iç güvenliğe bağlı bazı güçlerle oluşturulan karma güç) ve yerel polis güçleri içişleri bakanlığına bağlıydı. ihlallerin çoğunluğu içişleri bakanlığına bağlı organlar tarafından işlenmişti.

güvenlik birimi reformunun iki temel ayağı vardır. tunus, mısır ve libya’nın 2011-2013 arasındaki dönüşüm sürecinde şu iki ayak üzerinde duruldu:

a) güvenlik organıyla ilgili idare, etkin denetim ve sorgulama (hesap verme) sistemlerinin kurulması.

b) güvenlik ve adalet hizmetlerinin iyileştirilmesi.

bu iki başlıkta birçok girişimde bulunuldu. denetim ve sorgulama araçlarının iyileştirilmesi amaçlı planlar sunuldu. yerel düzlemde etkin bazı sivil güçler, üst düzey ve genç subaylar, bağımsız denetim mekanizmaları kurma ve sorgulama sistemini güçlendirme amacıyla yasaların değiştirilmesi harekete geçti.

uluslararası düzlemde ise birleşmiş milletler, güvenlik biriminin durumuna dair bir düşünce ortaya koymak ve geçiş süreçlerinde reform yöntemlerini belirlemek için ben dahil üç uzman seçti. bm’ye bağlı batı asya ekonomik ve sosyal komisyonu (escwa), ‘siyasi dönüşüm operasyonları gölgesinde arap bölgesinde güvenlik birimi: miraslar, misyonlar ve tasavvurlar’ başlığıyla bu konuyla ilgili raporunun bir bölümünü yayınladı.

güvenlik hizmetlerinin iyileştirilmesi ayağıyla ilgili olarak da şunlar söylenebilir: polis eğitiminin iyileştirilmesi, çalışanların performansının yükseltilmesi, personel işleriyle ilgili politikaların değiştirilmesi ve sivil yapı kazandırılması suretiyle kapasitenin artırılmasına acil ihtiyaç vardır. bunlar ise yeni bir polis yönetiminin kurulmasıyla başlayıp, siyasallaşmamış ve militarize olmamış verimlilik ve profesyonellik kültürüne dayalı yeni bir kimlik inşasıyla bitecek belirli uygulamalarla yapılabilir.

başarısızlığın sebeplerinden biri siyasi kutuplaşma. güvenlik organı bir tarafa baskı uyguladığında bu durumdan istifade eden diğer taraf bunu övgüyle karşılıyor.

by Ömer Aşur

denetim ve şeffaflık

işaret edilen unsurlar güvenlik birimi reformunun ayaklarını ve birçok ülkede demokratik dönüşüm başarısının özünü oluşturuyor. ispanya’da diktatör general francisco franco’nun kasım 1975’te ölümünün ardından tedrici olarak bu tür adımlar atıldı. 1982’deki tarihî seçimlerden sonra ispanyol sosyalist işçi partisi (psoe) iktidar oldu ve emniyet ve askeri kurumlara yönelik kapsamlı bir reform sürecini yönetti.

güney afrika’da ekim 1994’te ulusal savunma için kapsamlı bir reform programı sunuldu. bu program, istihbarat üyelerine yeni bir profesyonel kimlik kazandırılması, bunun yanı sıra demokratik değerlere bağlı kalınması, insan haklarına saygı gösterilmesi ve siyasi tarafsızlık ilkesine vurgu yapan bir onur sözleşmesinin yapılmasını kapsadı.

endonezya’da reform programı, polisin militarize edilmesinin engellenmesi ve parlamentonun güvenlik organları üzerindeki denetimi üzerinde durdu. bu son adım abdurrahman vahid döneminde (1999-2001) etkinleştirildi.

gürcistan’da polisin militarize olması 2004-2005 yıllarında kısmen engellendi; içişleri bakanlığı, bakan yardımcılığı ve iç istihbarat organları başkanlığı mevkilerine sivil siyasetçiler getirildi. ayrıca içişleri bakanlığı, birçok bağımsız insan hakları örgütüyle gözaltı merkezleri ve cezaevlerinin denetimi amaçlı bir protokol imzaladı.

şili’de general augusto pinochet yönetimi (1973-1990) altındaki baskıcı dönemden sonra senato, 2003 yılında ulusal sivil istihbarat ajansının kurulmasına onay verdi. 2004 yılında çıkarılan yasa doğrultusunda artık tüm güvenlik organlarının ellerindeki verileri bu ajansa sunmaları gerekiyor. ajans da gelen verileri parlamentoya aktarıyor.

yukarıda belirtilen geçişler bir yana köklü demokrasilerde yüksek profesyonelliğe sahip güvenlik organlarının denetimi, bir dizi kurumlar tarafından yapılmaktadır. britanya parlamentosundaki istihbarat ve güvenlik komisyonu ya da kanada parlamentosundaki güvenlik istihbaratları denetim komisyonu gibi... genelde bu komisyonlar istihbarat faaliyetleriyle ilgili verileri inceleme ve ilgili raporları hükümete, parlamentoya veya halka sunma yetkisine sahiptir.

başarısızlığın sebepleri

arap baharı ülkeleri tunus’taki bazı olumlu gelişmeler dışında güvenlik birimi reformuyla ilgili bu tür adımların hiçbirinin yanından bile geçemedi. bu başarısızlığın bir dizi sebebi var.

1) siyasi kutuplaşmanın artması: şöyle bir yöntem geliştirildi: güvenlik organı bir tarafa baskı uyguladığında bu durumdan istifade eden diğer taraf bunu övgüyle karşılıyor. güvenlik organı siyasi rakibine baskı yapmayınca da aynı taraf bu kez ‘reform’ istiyor.  

2) reform sürecine karşıt güçlerin ortaya çıkması ve bu akımların içeriden bu süreci engellemesi veya bozması: reform karşıtı güçlerin ortaya çıkışının bir kısmı güvenlik doktrini, bir kısmı da sosyo-psikolojik ve pragmatist yaklaşımlarla ilgili.

arap içişleri bakanlıklarındaki bazı politika belirleyiciler, yürütülen reform sürecini kendilerine bağlı kurumların maddi kapasitelerinin ve bütçelerinin güçlendirilmesi olarak görüyor. bütçe doğal olarak bu birimin performansını iyileştirme sürecinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. ancak başka noktalara hiçbir öncelik verilmiyor. etkin sivil denetim, şeffaflıkla ilgili önlemler, kıdeme göre değil de liyakat esasına göre terfilerin yapılması ve polis akademisi müfredatlarının kapsamlı şekilde gözden geçirilmesi ihmal ediliyor. özellikle sorgulama (hesap verme) kavramı sert bir direnişle karşılaşıyor.

3) yeni seçilmiş hükümetlerin kapasite ve kaynaklarının sınırlı oluşu: burada sorun yolsuzluğun biriken etkilerinden, mısır ve tunus ayaklanmaları ve libya devrimi sonrası seçilmiş hükümetlerin ülkeyi iyi yönetememelerinden kaynaklanıyor. 2013 yılında mısır’da kamu borcu miktarı gayri safi yurtiçi hasılanın (gsyih) yüzde 85’ini aşmıştı. durum libya’da (yüzde 4.2) ve tunus’ta (yüzde 15.9) daha iyi olmasına rağmen kaynakların sınırlı oluşu, güvenlik birimi reform süreci gibi uzun vadeli ve karmaşık bir sürece yatırım yapma imkânı sunmadı. 

4) reform için baskı yapacak çevrelerin sahip olduğu verilerin ve deneyimlerinin sınırlı oluşu: aktivistlerin ve devrimcilerin talepleri ve beklentileri (işkencenin ve ihlallerin sona ermesi, hesap verme ve şeffaflık) ile seçilmiş siyasetçilerin bunları yasama ve yürütmede atılacak adımlarla hayata geçirme güçleri arasındaki uçurum büyüktü. bu adımlar güvenlik organlarını sorumlu kılacak ve ihlalleri frenleyecekti. tunus hükümeti bu sorunun hemen farkına vardı ve temmuz 2011’den itibaren bazı uluslararası deneyimlerden destek aldı.

5) demokratik dönüşümü destekleyen ülkelerden bölgesel desteğin sınırlı oluşu: aynı zaman zarfında despotizmi destekleyen rejimlerin reform karşıtı güçlere bölgesel desteği ise güçlüydü. zira despotluğu destekleyen rejimler, güvenlik biriminde yapılacak reformları, silahlı kuvvetler üzerindeki demokratik denetimi ve genel şekliyle demokratik dönüşümü kendileri için doğrudan bir tehdit olarak görmekteler.

6) silahlı milislerin silahlarının alınıp dağıtılmaları veya devletin silahlı kuvvetlerine entegre edilmeleri gibi işlemlerin zayıf yürütülmesi ve tamamlanmaması: bu işlemler, güvenlik biriminin desteklenmesi ve demokrasinin yerleşmesi sürecinin başarısında temel önemde görülmektedir. 

ömer aşur, exeter üniversitesi arap ve islam çalışmaları enstitüsü’nde kıdemli okutman. güvenlik çalışmaları alanında ders veren aşur aynı zamanda brookings doha center’da misafir araştırmacı olarak görev yapıyor. aşur'un, the de-radicalization of jihadists (cihatçıların radikallikten uzaklaştırılması) adlı bir kitabı var.

twitter'dan takip edin: @dromarashour

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ömer Aşur

exeter üniversitesi arap ve islam çalışmaları enstitüsü’nde kıdemli okutman. güvenlik çalışmaları alanında ders veren aşur aynı zamanda brookings doha center’da misafir araştırmacı olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;