Görüş

Arap hareketliliğinin toplumsal engelleri

Arap toplumsal yapısı, hâlâ örgütlenme açısından zayıftır; eklemleri parçalanmış, inşa ve ilerlemeyi engelleyen ayırımcı ve yıkıcı rekabet esasları üzerine kurulmuştur. Böylesi bir toplumsal yapı, başkalarına karşı kendisini üstün gören, içine kapanık ve ötekiyle işbirliği yapma eğilimi zayıf özelliklerle belirginleşen tutucu aşiret sistemine dayanır.

Mısır Devrimi'nin ilk zamanlarında Tahrir Meydanı'nda protestocular
Mağrip'te başlayıp Maşrık bölgelerine uzanan Arap hareketliliği, bazı ülkelerde lider değişikliğine yol açmıştı. [Fotoğraf: Reuters]

arap hareketliliğinin sonuçlarına üzülenler ve bu durumu 'arap baharı' yerine 'arap güzü' olarak adlandırmaya başlayanlar oldu. çoğu kimse geçmişin geri gelmesi ve bugünün kötülüklerinden kendilerini kurtarmasını diliyor. şu an arap halkları içinde geniş bir kesim, arapların geleceğini, rotasını ve akıbetini sorguluyor. oysa afrika'nın kuzeyinde (mağrip'te) arap hareketliliğin başlaması ve arap maşrık bölgesine yayılmasıyla birlikte milyonlar iyimser bir tutum takınmıştı. ancak iyimserliğin derecesi, tedricen hayal kırıklığı ve ümitsizliğe varacak kadar düştü.

arapların bakış açısındaki belirsizliği, geleceklerine dair şüpheci yaklaşımlarını açıklayan çeşitli sebepler var. kanımca toplumsal engeller, arap hareketliliğinin başarısız olmasının en önemli sebebi.  

by Abdussettar Kasım

hiç kuşkusuz, arapların bakış açısının belirsizliğini açıklayan, gelecekleri ve yeniden ayağa kalkabilmelerine dair şüpheci yaklaşımlarına izahat getiren bir dizi sebepten bahsedilebilir. fakat kanımca toplumsal engeller, arap hareketliliğinin sarsılması ve birçok arap ülkesinde başarısızlığa uğramasının en önemli sebebi.

sorun, farklı arap ülkelerindeki toplumsal şartların henüz temel siyasi, sosyal ve kültürel dönüşümleri kuşatacak dereceye ulaşmaması ve değişim taleplerinin gerisinde kalmasında yatıyor. bu şartlar, insanların istediği değişimi büyük ölçüde frenledi. insanlar, hayatın farklı alanlarında değişim arayışına giriyorlar ama şu ana kadar değişim talepleriyle örtüşen bir akla veya kültüre sahip olmadılar. şu hususlar, varsayımımıza açıklık getiriyor:

1) arap hareketliliğinin genç olması: arap gençleri, arap hareketliliğini omuzladılar, sokakları ele geçirdiler ve siyasi rejimleri gitmeye mecbur bıraktılar. bu da onların, araplardan ayağa kalkacak, ilerleyecek ve düşmanlarla mücadele edebilecek bir millet çıkarma gücünü ve değişimi gerçekleştirme kararlılığını gösteriyor. gençlerin, arapların çıkarlarını koruma kararlılıklarına rağmen, iç şartları pürüzsüz ve sakin bir şekilde düzenleyecekleri ve bu şartları, kitleleri arkalarına alabilecek açık hedeflere doğru kullanacaklarına dair net bir vizyonu yok. zira gençler, halkı korumak ve savunmak için gerekli saiklere sahipler ancak yeterli bilimsel birikimden ve bu birikimi yönetme deneyiminden yoksunlar.

arap hareketliliği, farklı siyasi partileri ve toplumsal kurumları geride bırakan gençlerle başladı. arap partileri, sokak hareketinin gerisinde kaldı, halen de öyleler ve ülkeyi yönetme gücünden de yoksunlar. partilerin sosyal, siyasi ve kültürel programları mevcut ancak başlarındaki liderleri eğer sorumluluklarını yerine getirmiş olsaydı, arap hareketliliğinin daha etkin şekilde yönetilmesi mümkün olurdu.

arap siyasi parti liderleri, genel itibarıyla korkaklar; iktidarların gözaltıları ve baskıcı uygulamalarından kaçınmaya çalışıyorlar. partilerinin ilke ve programlarını, kendi çıkarlarından önce tutmaya hazır değiller. bu liderler, siyasi rejim tarafından kuşatıldılar, teorik yaklaşımlar ve cılız beyanatlar dışında bir şey ortaya koyamayan, pörsümüş şahsiyetlere dönüştüler. halbuki farklı ve çeşitli özlemleri bulunan gençler, tablonun belirsizliğinden mustaripler. çünkü arap hareketliliği, kaosa ve bölünmelere yol açtı. bu da nihayetinde parçalanmayı, tehciri ve kan kaybını beraberinde getirdi.

burada aklıma iki pratik örnek geliyor: ilki; köklü ve güçlü bir lider kadrosuyla ön plana çıkan 1979 iran devrimi. iran'daki o kadro, şah’ın kendilerine yönelik tüm olumsuz uygulamalarına kayıtsız kalarak onunla mücadele etme özellikleriyle tanındı. devrim, kapsamlı bir vizyon içinde aynı hızda yürüdü ve devrimciler şah’ı yenilgiye uğrattılar.

ikincisi; 1987 yılında patlak veren filistin intifadası. filistinli gençler, ilkeleri ve hedefleri açık bir vizyon veya program olmaksızın bu intifadayı gerçekleştirdiler. filistinli yöneticiler, intifada sırasında israil’i resmen tanımıştı. o tanıma, gençlerin taleplerine taban tabana zıttı lakin aynı gençler, filistin ulusal meclisi'nin (israil’in tanınması kararı da dahil) kararlarını kutlamak üzere sokaklara çıktılar.

2) arap toplumsal yapısı: arap toplumsal yapısı, hâlâ örgütlenme açısından zayıftır; eklemleri parçalanmış, inşa ve ilerlemeyi engelleyen ayırımcı ve yıkıcı rekabet esasları üzerine kurulmuştur. böylesi bir toplumsal yapı, başkalarına karşı kendisini üstün gören, içine kapanık ve ötekiyle işbirliği yapma eğilimi zayıf özelliklerle belirginleşen tutucu aşiret sistemine dayanır.

tutucu aşiretçilik ise her daim toplumun çıkarlarından ziyade kendi çıkarlarına yoğunlaşır. çıkarları toplumun çıkarlarıyla çeliştiği zaman kendi çıkarlarını tercih eder ve toplumun çıkarlarını hiçe sayar. tutucu aşiretçilik, başka aşiretleri liderlik ve iktidar açısından rakip olarak görür. güç yoluyla dize getirilmedikçe başka aşiretlerin peşinden gitmeyi kabul etmez. başkalarının liderliğini veya gücünü tanımaya hazır değildir. hatta tutucu aşiret lideri, kendi aşiretinin mensuplarının gücünü dahi kabul etmez. çünkü kendisinin her şeyi bildiği varsayılıır ve sıradan bir aşiret mensubunun, aşiret liderini yönlendirmesi doğru olmaz.

arap siyasi partileri, tutucu aşiretçi kültürün dışında değil. parti liderleri, aşiretçiliğin tüm olumsuz yönlerini beraberlerinde taşıdılar. siyasi partiler de davranışları itibarıyla, klasik aşiretlerden farklı olmayan, çağdaş aşiretlere dönüştüler.

by Abdussettar Kasım

tutucu aşiretçilik, siyasi ve sosyal rekabete, ötekinin görüşüne ve bireyin bağımsızlığına inanmaz. tek büyük, aşiret lideridir. doğru görüş sahibi sadece odur. aşiret lideri, emreden ve yasaklayandır. sadece onun görüşü geçerlidir. başka görüşler, bu "büyük liderin" heybeti ve makamına saldırıdır. tutucu aşiretin mensupları, sadece işiten ve itaat eden piyonlardan ibarettir. kim itaat ederse, aşiret onu elindeki nimetlere ortak eder. kim isyan ederse, aşiret liderinin merhametinden mahrum kalır, koruması ve işini kaybeder. aşiret içinde birey kişiliğini kaybetmiştir ve böyle olmak zorundadır. hayatın farklı alanlarında öne çıkan bir kişilik ve vizyon elde etmeye çalışan herkes süratle kontrol altına alınır.

her aşiret, kendi kültürünü taşıdığı için aşiret liderleri arasında uzlaşma sağlanamaz. yine aşiretlerin her biri, çabası ve zamanını, öteki aşiretlerle çekişmek ve herkesten üstün olduğunu ispatlamak için kullanır. hiç kimse, kendisini diğerlerinden geride görmediği için başka aşiret liderlerini devirme amaçlı komplo politikaları, yolsuzluk ve bozgunculuk baskınlaşır. yani, tutucu aşiret kültürü, esasen ayırımcıdır; birliğe, işbirliği ve kolektif çalışmaya inanmaz. arapların, nihayetinde bu aşiretçi yapıdan kaynaklanan sosyal ortamlarında ayırımcı olmaları hiç şaşırtıcı değildir.

arap siyasi partileri de tutucu aşiretçi kültürün dışında değil. parti liderleri, aşiretçi kültürlerinin neticesinde, aşiretçiliğin tüm olumsuz yönlerini beraberlerinde taşıdılar; (görüntü ve içerikten yoksun teorik düşünceleri dışında) davranışları itibarıyla klasik aşiretlerden farklı olmayan çağdaş aşiretlere dönüştüler. aşiretlerin arap hareketlilikleri içinde yer almaması veya kanlı çekişmeye katılmaması gibi siyasi partiler de benzer tutumlar aldılar ve arap hareketliliğinin bozulmasına doğrudan katkıda bulundular. tunus nahda hareketi, diğerlerinden farklı olabilir. fakat başka arap partilerinin uygulamalarıyla karşılaştırıldığında nahda, bir istisna olarak kalır.

çeşitli arap kurumlarının durumu ve yetkililerin davranışları, temelde farklılık arz etmiyor. kurum sorumlusu, tıpkı bir aşiret lideri gibi, başında bulunduğu kurumun kendi malı olduğunu, (çalışanın kişiliğini öldürüp onu maaşın kölesi yapan) aracılık kriterleri doğrultusunda kurumunu akraba ve dostlarıyla doldurma hakkı bulunduğunu sanır. biz araplar, başlarındaki yetkililerin isimleriyle kurumları tanımlarız. böylelikle, mesela elektrik kurumu, filan kişinin kurumu haline gelir. özel görüşmelerimizde bu isimleri kullanırız. çünkü sosyo-kültürel yapımız buna müsaittir.

3) dini düşüncenin durumu: islam düşüncesi, yaptığımız araştırma ve incelemelerimizde önemli bir yer tutmuyor. ama dini düşüncemiz, daimi suretle fıkhi hükümlerle sınırlı kalıyor. bizler, islam düşüncesini henüz öğrenemedik ve araştırmalarımızda halen, hicri 1400 yılı aşkın süreye uzanan büyük bir boşluk var.

buradaki sorunumuz, fıkhi hükümleri mutlak ve tek gerçek olarak görmemiz. o hükümlerin dışındaki her şey, yok edilmesi gerekli yanlışlar ve din dışılık kapsamına alınıyor. bizler, fıkhi hükümlerimizde nadiren zamanın ve mekanın şartlarını dikkate alıyoruz. insani değerler ve evrensel kültür ise bizde gelişmiyor. kararlarımız mutlak olduğu için bizim görüşlerimizle uyuşmadığı takdirde başkalarının görüşlerini hemen reddediyoruz. kararlarımız, bu farklı görüşleri kabul edilemez din dışı şeyler olarak gördüğü için bunlarla mücadele etmek bir görev haline geliyor. dolayısıyla bizle uyuşmayan öteki kafirdir ve aramızda bulunma hakkına sahip değildir. onu ya öldürürüz ya da aramızdan kovarız.

bu tavrımız, sadece başka milletler ve toplumlar için değil, birlikte yaşadığımız kendi insanlarımız için de uygulanır. aynı tavır; marksist, milliyetçi, baasçı, sosyalist, kapitalist ve islam hukukunu kendisi için hareket noktası olarak almayan tüm partilerin yanında filistin halk cephesi gibi israil’e karşı direnen birçok örgüt için de uygulandı. bahsi geçen din dışılık yani "kafirlik" yaftası, mezhebimiz ve görüşümüze tabi olmayan mezhepler ve başka milliyetlere de tatbik edildi.

bu tür dini düşünceler, insanları ayırır ve bir araya getirmez, helake ve yıkıma sürükler. saydığımız düşünceler yeni olmayıp arap bireyin çocukluktan beri aldığı din eğitimine dayanıyor. böyle bir fıkhın savunucuları, cennetin kendi tekellerinde olduğuna, allah'ın rahmetinin başkalarına uzanmayacağına, hurilerin sadece kendilerine ait olduğuna inanıyorlar. bu fıkha tutunan bir arap, bazı konularda uyuşmadığı bir başka arabı hiç müslüman olarak görebilir mi? araplar olarak tıpkı (islamiyet öncesinde yaptığımız) besus ve dahis savaşları gibi birbirimizle yıpratıcı savaşlara girmeye hazırız!

arap halkları, şu an bile değişime ve (alışılmış şartlardan farklı olması gereken) değişim trenine binmeye kültürel ve sosyal açıdan hazır değil.

by Abdussettar Kasım

4) yabancıdan yardım istenmesi: aşiret zihniyeti, ülkeyi yönettiği ve ötekini kabul etmeyip hep en önde olmakta ısrar ettiğinden dolayı, kendisine toplumun veya halkın dışından destekçiler edinir. bu tür rejimler nezdinde ülke ve vatandaşın çıkarı öncelikli olmadığı müddetçe (dış güçlerin veya düşmanların çıkarlarına yarasa bile) ülke çıkarlarını kurban etmeleri hep hesapta vardır.

bu durumda aşirete saldıran düşman, yardım elini uzatan ise dost sayılır. o zihniyete göre düşman, aşiretle çekişen ve onu aşmaya çalışan içerdeki rakiptir. israil, filistinli bir aşirete yardım eli uzatınca bu aşiret, onun politikalarını desteklemekte tereddüt etmez. aynı durum, israil tarafından, liderlik yolunu açmak için desteklenen herhangi bir birey için de geçerli. durum, başka arap ülkelerinde de farklı değil. yabancılar, kontrol altına almaları kolay olsun diye arapları zayıflatmak istiyorlar. bu yüzden arap rejimlerinin dış ilişkileri, güçlü ülkelerin hegemonya kurmalarını; zenginlik kaynaklarımızı sömürmelerini; arapların birliği, inşası ve ilerlemesi yolunun önüne engeller koymalarını kolaylaştırıyor.

5) arap hareketliliğinin zamanının gelmemesi: mevcut rejimlere yönelik arap hareketliliği kaçınılmazdır ve rejimler, iktidar koltuklarında kaldığı müddetçe, arapların kendi ayakları üzerinde durması mümkün olmaz. arap rejimlerinin çoğunluğu, (cumhuriyetçi rejimler de dahil) aşiretçidir; çeşitli baskı araçları ve rüşvete başvurmakla birlikte güvenliği sağlama noktasında sömürgeci ülkelere dayanarak daimi suretle kendi iktidarlarını güçlendirmeye çalışır. ancak arap halkları, şu an bile değişime ve (alışılmış şartlardan farklı olması gereken) değişim trenine binmeye kültürel ve sosyal açıdan hazır değil.

gelenekler, adetler ve dar kapsamlı eğitim hâlâ gayet baskın. nihayetinde arap halkları, değişim taleplerine rağmen geleneğe kayıyor. bu yüzden hareketliliğin yaşandığı, kin ve nefretin dozunun arttığı arap ülkelerinde istikrarı uzak görüyoruz. arap hareketliliği, arap ülkelerini dayanışma ve kenetlenme yerine çoğu zaman daha fazla çekişmeye ve yıpratıcı rekabetlere sürükledi. eğer arap hareketliliği başarılı olacaksa, halihazırdakinden farklı sosyo-kültürel bir çevrenin geliştirilmesi şart.

abdussettar kasım, filistinli siyasetçi ve necah (nablus) ve kudüs üniversitelerinde öğretim görevlisi. siyaset bilimi uzmanı olan kasım'ın, filistin enformasyon merkezi başta olmak üzere bazı gazete ve internet sitelerinde makale ve araştırmaları yayımlanıyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Abdussettar Kasım

filistinli siyasetçi, necah (nablus) ve kudüs üniversitelerinde öğretim görevlisi. siyaset bilimi uzmanı olan kasım'ın, filistin enformasyon merkezi başta olmak üzere bazı gazete ve internet sitelerinde makale ve araştırmaları yayımlanıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;