Görüş

Aylan ve insanlığın sefaleti

Küçük Aylan’dan zihinlerde kalacak olan acınası bir görüntü değil, bir asalet ve masumiyet portresidir. Asıl acıklı tablo, göç yollarında can veren Aylan gibi nicelerinin vebalini omuzlarında taşıyan, yaşadıkları acı ve ıstırapları umursamayan insanlığın sefaletidir. Vali Ulvi Saran Al Jazeera için yazdı.

Konular: Ortadoğu, Göç, Türkiye
Ege'yi geçmeye çalışırken botlarının batması sonucu boğularak hayatını kaybeden 3 yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi dünya gündemine oturdu. [Fotoğraf: DHA]

birkaç gün önce bodrum kıyılarında 3-4 yaşlarında, masum ve naif bedeni kumsalda, dalgaların sahili okşadığı yerde yüzükoyun uzanmış halde bulunan çocuk cesedi, tüm dünyanın önünde her gün yüzlercesi gerçekleştiği halde görmezlikten gelinen bir insanlık trajedisini, mülteci ölümleri sorununu uluslararası medyanın en üst gündem maddeleri arasına taşıdı.

çaresizliğin kendilerini mahkum ettiği tehlikeli deniz yolculukları sırasında hayatlarını kaybeden binlercesi gibi, suriyeli aylan ve kardeşi galip'in kıyıya vuran cesetleri, 6 bin yıllık bilinen tarihin son milenyumunun başlangıcında insanlığın tükenişini sergileyen bir utanç belgesi olarak hafızalara kazındı.

umursamayan insanlık

zengin ve müreffeh batı, maddi ve teknolojik birikimin zirvesine yükselmiş, sanat, estetik ve mimaride şaheserler meydana getirmiş olsa da, umuda yolculuk güzergahında her gün yüzlercesi ortaya çıkan mülteci ölümleri karşısında gösterdiği kahredici suskunluk ve umursamazlık, merhamet ve insanlık testinden sınıfta kaldığını gösteriyor.

suriyeli sığınmacılar gerçeği sadece suriye'nin ya da ortadoğu'nun değil, yaşanan trajedi karşısında üç maymunu oynayan başta g7 ülkeleri olmak üzere tüm kalkınmış ve medeni dünyanın da açık bir gerçeğidir.

by Ulvi Saran


öte yandan iki kutuplu dünyanın yol açtığı kanlı çatışma ve savaşların geçmişte kaldığı ve gelecekte dünyaya barış ikliminin egemen olacağı yönündeki beklentilerin yoğunlaştığı bir çağın eşiğinde her geçen gün artarak yaşanan bu türden acı olaylar, insan hakları anlayışının ve uygarlaşma sürecinin hiç de pozitif bir çizgi üzerinde ilerlemediği gerçeğini ortaya koyuyor.

milyarlarca canlı türü arasında düşünce ve zeka melekeleriyle yeryüzüne egemen olma ayrıcalık ve kudretini elde etmiş insanoğlu tarih boyunca muazzam değişimler gerçekleştirdi.

aklını kullanmayı, yanlışı ve doğruyu birbirinden ayırabilmeyi öğrendi, “rasyonel insan” oldu.

eşyanın isimlerini öğrendi, sınırsız bilgi birikimine kavuştu, “öğrenen insan” oldu.

kâr ve zarar hesabı yaptı, küresel ölçekte trilyonlarca dolarlık servet biriktirdi, “ekonomik insan” oldu.

elementleri keşfetti, maden cevherlerini işletti, makineler geliştirdi, "üreten insan" oldu.

fosil yakıtları enerjiye dönüştürdü, yılda milyarlarca ton kimyasal atık ve karbonu atmosfere saldı, "kirleten insan" oldu.

sınırsız güç ve iktidar arzusuna kapıldı, karşıtlarını yok etmek, savaş kazanmak için silahlar üretti, "öldüren insan" oldu.

21. yüzyılın ilk çeyreğinde, ilerleme ve gelişmenin zirvesine çıktığı düşünülen bir dönemde bu özelliklerine bir yenisi daha eklendi: tüm dünyanın gözü önünde yaşanan savaşlarda yüz binlerin katledilmesine ve göç yollarında can vermesine seyirci kaldı. zulme uğrayanların çığlıklarını duymazdan geldi, merhamet damarları tıkandı, yüreği nasırlaştı ve “umursamayan insan” oldu.

iflas eden sınır yönetim sistemleri

suriye, irak, libya, afganistan, myanmar, filipinler başta olmak üzere afrika, ortadoğu ve asya ülkelerinde yaşanan iç savaş ve katliamların doğurduğu gelişmiş ülkelere yönelik göç dalgası, çoğu denizlerde olmak üzere on binlerce mültecinin umuda yolculukları sırasında  ölmesine yol açıyor.

isviçre merkezli uluslararası göç örgütü, geçen yıl sadece kuzey afrika'dan avrupa ülkelerine geçiş yolunda, akdeniz'de gerçekleşen 3 bin 279 mülteci ölümünün 2015 sonu itibariyle 10 kat artarak 30 binlere ulaşabileceği öngörüsünde bulunuyor.

mülteci ölümleri, birleşmiş milletler güvenlik konseyi üyeleri başta olmak üzere yeni dünya düzeninin kurgusunu yapan ve küresel servetleri yöneten zenginler kulübünün kendilerini yoksul dünyadan ayıran görünür ve görünmez duvarlarının tüm saçmalık ve çirkinliklerini gözler önüne serdi.

gerek abd'nin güneyden gelen kaçak geçişleri engellemek için en ileri görüntüleme teknikleri ve fiziki engellerle tahkim ettiği sınır gözetim sistemi, gerek avrupa birliği'nin topluluğu dış dünyadan gelecek olumsuzluklara ve güvenlik risklerine karşı korumayı amaçlayan “bütünleşik sınır yönetim sistemi”nin yaşanan insanlık trajedileri karşısında ancak birer utanç duvarı olmaktan öteye gidemedikleri ortaya konulmuş oldu.

tüm bu yaşananlardan açık bir biçimde anlaşıldı ki, dünya ülkeleri birbirine bağlı ve hiçbir engelleme sistemi gelişmişlerin kendileri için oluşturdukları koruma duvarları dışında yaşanan sefaletin ayıbını gözlerden saklayamıyor.

ölenler, insani gelişmişlik standartlarının çok altında yaşayan, varlıkları müreffehler tarafından hiç de umursanmayan yoksullar.

by Ulvi Saran


hayat ve güvenlik standartları arasındaki çelişki ve adaletsizliklerin iyice belirginleştiği ve saklanamaz boyutlara ulaştığı durumlarda, sınırların ülkelerin tek yanlı iradeleri ve kontrol mekanizmalarıyla mutlak bir denetim altına alınmasına, ulaşım ve erişime bütünüyle kapatılmasına imkan bulunmuyor.

suriyeli sığınmacılar gerçeği sadece suriye'nin ya da ortadoğu'nun değil, yaşanan trajedi karşısında üç maymunu oynayan başta g7 ülkeleri olmak üzere tüm kalkınmış ve medeni dünyanın da açık bir gerçeğidir. bu bağlamda "bir zincirin gücünün en zayıf halkası kadar olduğu" yönündeki evrensel ilkenin dünya ülkeleri arasında mülteci sorunları açısından da geçerlilik taşıdığı ortaya çıkıyor. trenler ve karayolu araçlarıyla ölümü göze alarak batı avrupa ülkelerine ulaşan binlerce mültecinin sınırdan geçişlerine art arta sıralanan dikenli tellerin hiçbir şekilde engel olamamasıyla ilgili dünya medyasında yer alan görüntüler bunun açık bir delili.

batı'nın, ortadoğu ve asya'daki despotik yönetimlerden ve iç savaşlardan kaçarken ölümün kucağına yuvarlananlar karşısındaki umursamaz ve merhametsiz tavrı, aslında insan hayatına karşı gösterdiği çifte standardı ve dolayısıyla  insan hakları konusundaki samimiyetsizliğini de ortaya koyuyor.

balık istifi doluştukları kamyonların arkasında havasızlıktan ya da tıklım tıkış bindikleri botun batması sonucu suda boğulan göçmenlerin akıbeti, iki yüz yıl önce amerika'ya taşınırken gemilerde ölen afrikalı kölelerinkinden pek farklı değil. o zamanlar ucuz işgücü sağlama amacıyla gerçekleşen köle ticaretinin yerini bugün çatışma ve katliamları körükleyen silah endüstrisinin yüksek kâr iştahı almış durumda. sonuçta ölenler, insani gelişmişlik standartlarının çok altında yaşayan, varlıkları müreffehler tarafından hiç de umursanmayan yoksullar.

bm verilerine göre türkiye, suriye savaşı’nın başlangıcından bu yana ülke dışına göç etmek zorunda kalan 4 milyon mültecinin tek başına yüzde 50'sini (2 milyona yakın bölümünü) topraklarına kabul edip barındırmakla üzerine düşen insanlık görevini fazlasıyla yerine getirdi ve dünyaya örnek oldu.

türkiye'nin sahip olduğu altyapı ve ekonomik imkanlarla g7 üyesi dev ekonomilerin sahip oldukları karşılaştırıldığında görülüyor ki insanlık sınavından geçebilmek maddi zenginlik işi değil, yürek ve merhamet işidir.

insan hakları savunuculuğunu kimseye bırakmayan, birleşmiş milletler'i aciz ve göstermelik bir örgüt haline dönüştüren kalkınmış batı ülkeleri, kendi topraklarını varil ve yangın bombalarıyla yakıp kavurarak cehenneme çeviren esed rejiminin benzersiz vahşetine gözlerini ve kulaklarını kapatmakla yaşanan insanlık dramlarının doğrudan sorumlusudurlar. dolayısıyla göç yollarında açlıkla pençeleşerek ve boğularak ölen binlerce insanın vebalini omuzlarında taşımaktadırlar.

aylan'ın umut yolculuğu, küçücük yüreği ve gözlerindeki korkuyla bindiği şişme botun dalgalara yenik düşmesinden dolayı hazin bir sonla noktalandı. dünya medyasında şok etkisine neden olan, bodrum sahilinde ayağında pörsümüş potinleriyle yüzükoyun yatar vaziyetteki masum bedeni yürekleri burksa da buradan zihinlerde kalacak olan acınası bir görüntü değil, bir asalet ve masumiyet portresidir. buna karşılık acıklı olan tablo, göç yollarında can veren aylan gibi nicelerinin vebalini omuzlarında taşıyan, yaşadıkları acı ve ıstırapları umursamayan insanlığın sefaletidir.

doç. dr. ulvi saran, eski kamu düzeni ve güvenliği müsteşarı, vali. ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi ve siyaset bilimi bölümü'nden mezun oldu. kamuda önce başbakanlık devlet planlama teşkilatı'nda sözleşmeli uzman olarak çalışmaya başladı, ardından çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. 1992-2003 arasında içişleri bakanlığı'nda mülkiye başmüfettişi olarak görev yaptı. sağlık bakanlığı'nda müsteşar yardımcılığı görevinde bulundu. 2009-2012 arasında malatya valisi olarak görev yapan saran, daha sonra başbakanlık kamu düzeni ve güvenliği müsteşarı olarak atandı; 22 eylül 2014 tarihine kadar bu görevde bulundu.

twitter'dan takip edin: @ulvisaran

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ulvi Saran

ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi ve siyaset bilimi bölümü'nden mezun oldu. kamuda önce başbakanlık devlet planlama teşkilatı'nda sözleşmeli uzman olarak çalışmaya başladı, ardından çeşitli ilçelerde kaymakamlık yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;