Görüş

Barış demekle 'Barış' olmuyor

Barışa samimiyetle inansa da, Ankara'nın eli eskisi kadar güçlü değil. ABD'nin Türkiye'nin gözünün içine baka baka Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'terör örgütü' diye nitelediği PYD'ye yardım yaptığı bir ortamda Ankara, PKK'yı Çözüm Süreci’nin başladığı noktaya fikren çekmeye çalışıyor.

25 Ekim 2014'de Hakkâri'de çarşıda dolaşan silahsız 3 askerin şehit edilmesi, "Eski günlere mi dönülüyor?" sorusunun zihinlerde belirmesine yol açtı. [Fotoğraf: AA]

yazıya, bundan 5 yıl öncesine ilişkin tabloyu özetlemeye çalışarak başlayayım…

19 ekim 2009 tarihinde 34 pkk'lı, abdullah öcalan'ın çağrısıyla kuzey irak'taki mahmur kampı'ndan ayrılıp habur sınır kapısı'ndan türkiye topraklarına giriş yaptığında, hemen herkes 5-6 ay içinde sorunun tamamen çözüleceği ve pkk'nın kandil’de bulunan silahlı militanları da dahil bütün kadrolarının türkiye’ye geleceğine inanmıştı… üstelik hem kürt sorunu'nun çözümünün anahtarı olarak seslendirilen talepler hayli mütevazıydı hem de demokratik açılım sürecini destekleyen irak kürdistan bölgesel yönetimi (ikby) ve abd dahil bütün uluslararası aktörler pkk'yı, bir an önce ankara ile anlaşıp kuzey irak topraklarını terk etmesi yolunda ciddi şekilde baskılıyordu.

bu kadarla kalmıyordu: türkiye'nin suriye ile arasından su sızmıyordu; dönemin başbakanı recep tayyip erdoğan, ortadoğu'da her nereye gitse halklar tarafından adeta bayraklaştırıyordu; mısır'da ilk kez serbest seçimle oluşacak yeni yönetimin ankara'nın desteğinde şekillendiği herkesin bildiği bir şeydi ve washington nezdinde tayyip erdoğan/ahmet davutoğlu ikilisi yüzük taşı gibiydi… 

sonuç: özetlemeye çalıştığım bu tabloda öcalan ve pkk için ankara'nın yarı gönüllü yarı gönülsüz açtığı koridordan geçip isteklerinin az/çok karşılandığı yeni durumu içe sindirmekten başka çare yoktu… lakin niyet ve beklenti ne olursa olsun gerçek şu ki, 'habur olayı', adalet ve kalkınma partisi (ak parti) hükümeti ve erdoğan için tam bir kâbusa dönüştü. geleneksel devlet refleksi ve politikalarının terk edilmesinden rahatsızlık duyan çevreler, hakim medyanın bütün kanallarından harekete geçtiler. pkk'nın, gelişmelerin örgüt açısından yenilgi olmadığı duygusunu vermek için sergilediği sevinç gösterisini, "cumhuriyet'in pkk karşısındaki yenilgisi" olarak sundular ve süreç, daha başlarken kırıldı…

pkk yöneticileri ile mit yetkililerinin oslo'da vardıkları mutabakatın basına sızmasıyla tırmanan olumsuz propaganda, hükümeti bir kere daha siyasi kaygılar ve seçim endişesi altında her şeyi durdurma noktasına getirince, süreç sarktıkça sarktı.

by Avni Özgürel

sonrasında her şey, "sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer." deyimini hatırlatır şekilde ilerlemeye başladı. ankara, planlanan ve başlangıçta hızla hayata geçirileceği düşünülen adımların neredeyse tamamını gecikme ve sancılı süreçlerin sonunda atar hale geldi. pkk yöneticileri ile milli istihbarat teşkilatı (mit) yetkililerinin norveç'in başkenti oslo'da gizlice buluşup görüşmeleri sonunda vardıkları mutabakatın basına sızmasıyla tırmanan olumsuz propaganda, hükümeti bir kere daha siyasi kaygılar ve seçim endişesi altında her şeyi durdurma noktasına getirince, süreç sarktıkça sarktı.

bu tabloya, bir dizi yolsuzluk iddiasıyla hükümet çevresini hedef alan 17-25 aralık 2013 soruşturmalarını da eklemeden bakmak, yanlış değerlendirmelere yol açabilir. keza 30 mart 2014 yerel seçim kampanyasında gerilen siyasi atmosferi, suriye'de tırmanan iç savaşta türkiye'nin abd'nin yüreklendirmesiyle desteklediği muhalefet cephesinin içine sürüklendiği başarısızlık ortamında yaşanan savrulmaları da…

mısır'da cumhurbaşkanı muhammed mursi'nin 3 temmuz 2013'te bir darbeyle görevinden uzaklaştırılmasına türkiye tarafından verilen sert tepki üzerine yerle bir olan hayalleri, arap coğrafyasında olumsuza dönen türkiye imajını ve abd tarafından kandırılmışlık duygusuyla hareket eden ankara'nın, her şeyi ağırdan alan ve sorgulayan tavrının washington'da soğuk rüzgarlar estirmesini de…

ankara'nın kafa karışıklığı

gerçek şu ki, 5 yıl önce ankara büyük ölçüde pkk ile baş başaydı. hesaba alması gereken, fazla önemli faktör yoktu. oysa bugün durum hayli değişik… dünden farklı olarak, türkiye hariç, abd ve müttefikleri artık beşşar esed'in suriye'nin başından ayrılmasını 'barışın olmazsa olmaz şartı' olarak görmüyor. hatta bir gözü israil'de olan amerikan yönetiminin tel aviv'den gelen, "yerine ne geleceği konusunda garanti almadan esed'in gitmesine onay vermeniz bizim felaketimiz olur!" sözüne itibar ederek suriye muhalefetinden elini çektiği dahi söylenebilir. pentagon'un, "bizim için önemli olan irak!" sözünün arkasında yatan gerçek bu…

öte yandan tabloya, işid yani irak ve şam islam devleti adında yeni bir aktör daha eklendi… geçen seneye kadar, suriye muhalefeti içinde adı zikredilmeye değmeyecek derecede küçük bir grup olan işid, bugün irak'ın üçte biri, suriye'nin ise beşte birini kontrol edecek güce ulaştı. ve gerek irak ordusundan ele geçirdiği silahlar gerekse bölgede mezhebi kaygılarla farklı hesaplar içinde olan arap ülkelerinin sağladığı imkanlarla ihtiyaç duyduğu mühimmatı temin etmekte sıkıntı çekmeden hızla büyüdü. bunun neticesinde, "düşmanımın düşmanı benim dostumdur." dusturu ile hareket eden abd'nin gözünde pkk, kuzey irak savunması esansında desteğinden yararlanılacak güç konumuna yükseldi.

ve pyd (demokratik birlik partisi), rojava ve kobani...

pyd; abd'nin yeni müttefiki ve silah desteği verilerek uluslararası hukuk açısından 'savaşan taraf' statüsüne çıkarılan, dolayısıyla hem kendisine hem de doğrudan bağlı olduğu ana gövdeye yani pkk'ya az çok meşruiyet kazandıran aktör…

kobani; öcalan'ın çözümlemeleri doğrultusunda önerdiği "demokratik- özerk kanton" idaresinin uygulama denemelerinin yapıldığı bölge…

dün tutulduğu imralı cezaevi'nde koşullarının iyileştirilmesi, sağlık kontrollerinin düzgün yapılması, ailesi ve avukatlarıyla periyodik teması yeterli bulunan öcalan'ın, şimdilerde gayet konforlu sayılabilecek 'ofis/hücresi içinden örgütü ve devlet yetkilileriyle temas edebilmesi dahi gelinen noktayı değerlendirmek bakımından önem taşıyor.

bütün bunları, barışa samimiyetle inansa da, ankara'nın elinin eskisi kadar güçlü olmadığının altını çizmek için yazdım. zira ankara, abd'nin tam da türkiye'nin gözünün içine baka baka cumhurbaşkanı erdoğan'ın 'terör örgütü' diye nitelediği pyd'ye havadan silah, mühimmat, sağlık malzemesi yardımı yaptığı bir ortamda, pkk'yı çözüm süreci’nin başladığı noktaya -pozisyon olarak değilse bile fikren- çekmeye çalışıyor.

ankara, devreye yeni aktörler ve koşulların girdiğini dikkate alarak, türkiye sınırları içinde halkının çoğunluğunu kürtlerin oluşturduğu illeri kapsayan ve siyasi açıdan kısmi bir otonomiye dayanan sistem değişikliğini içine sindirmeye çalışıyor.

by Avni Özgürel

çözüm süreci ve kısmi otonomi

bu şu demek: ankara, sürecin fazla uzamasıyla beklentiler makasının fazla açılıp devreye yeni aktörler ve yeni koşulların girdiğini dikkate alarak, türkiye sınırları içinde halkının çoğunluğunu kürtlerin oluşturduğu illeri kapsayan ve siyasi açıdan kısmi bir otonomiye dayanan sistem değişikliğini içine sindirmeye çalışıyor.

ankara'nın o sindirimi gerçekleştirmesinin yolu, anayasa değişikliği, daha doğrusu yeni anayasadan geçiyor. ama o yol seçimlere kadar tıkalı; seçimler de 2015 senesinin haziran ayında. ve bu durum kaçınılmaz olarak 2014'ten sonra 2015'in de ekonomik açıdan kayıp yıllar hanesine yazılmasını doğuracak. özetle erken seçim, ankara açısından bir bakıma samimiyet testi olacak.

ak parti, erdoğan liderliği ve davutoğlu genel başkanlığında gireceği seçimlerde, anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde edecek bir sayıyla ipi göğüslerse, türkiye de yeni bir sayfa açma imkanı bulacak. fakat bu dahi, ankara'nın suriye/pyd konusunda şimdilerde yaşadığı kafa karışıklığından kurtulup yeni bir değerlendirme yapmasının pek kolay olmayacağını düşündürüyor. o değerlendirme akabinde, geleneksel güvenlikçi anlayışa dayalı söylemden sıyrılarak proje denilebilecek siyasi bir plan oluşturmaması halinde coğrafyanın bütününde açmazdan çıkışının da…

ankara bunu yapabilir mi sorusuna 'evet' cevabı vermek bugün için çok kolay değil. seçim kaygıları, oy hesapları ve siyasetin zehirli dili, bugünden yarına değişimin kolay olmadığını herkese gösterdi. o nedenle seçimlerin, nisan 2015 gibi mümkün olduğunca erkene alınması, o zamana kadar geçen sürenin de anayasa hazırlığı ile geçirilmesi mantıklı görünüyor. çözüm süreci’nin çıkmaza saplanıp kalmaması için belki niyet ifade eden ve taahhüt niteliğinde mektuplaşmalar da düşünülebilir.

ya pkk çözüm istemiyorsa…

tabii bütün bunlar, kuşkusuz barışın tek taraflı bir irade beyanına dayanmayacağı gerçeğini unutturmuyor. ankara ve öcalan'ın meseleye nasıl yaklaştığını az çok biliyoruz. ama son gelişmelerin pkk penceresinden nasıl göründüğüne; bağdat, şam ve washington'ın pkk'ya ya da pyd liderlerine ne sözler verip ne sözler aldığına ilişkin bilgiler sınırlı. özellikle pkk cephesinde, yönetim katındaki kişilerin ağzından sık sık işitilen, "süreç sona erdi!" ve "çatışmasızlık dönemi artık bitti!" türü açıklamaların, örgütün avrupa kanadında da yansıma bulması önemsiz sayılamaz.

6-7 ekim 2014'te, diyarbakır başta olmak üzere, doğu ve güneydoğu anadolu’nun neredeyse tümünde "kobani protestosu" adı altında şiddet eylemleri yapılıp bingöl emniyet müdürü ve 2 polisin şehit edilmesi, 25 ekim'de ise hakkâri yüksekova'da silahsız 3 askerin şehit edilmesi, pkk'nın çözüm süreci'ne yaklaşımında, bilinenin ötesinde bir arka planın varlığını düşündürüyor.

nitekim, kobani duyarlılığının temelinde de türkiye cumhuriyeti vatandaşı kürtlerin taleplerinden ayrı olarak tıpkı kuzey irak'taki gibi siyasi statüsü ilerde netleşmek üzere kuzey suriye'de rojava bölgesinde bir kürt idaresinin kurulması arzusunun yattığı reddedilmiyor.

bu çok bilinmeyenli denklemde, sözcük olarak bile barış her zaman barış anlamına gelmiyor. aziz nesin'in sevdiğim bir sözüyle noktalayayım:

"başımıza gelenlerden korkmadığımız için bütün korktuklarımız başımıza geldi…"

avni özgürel, gazeteci-yazar. ankara iktisadi ve ticari ilimler akademisi ekonomi-maliye bölümü’nden mezun oldu. gazeteciliğe ulus gazetesinde başladı. daha sonra milliyet, akşam, yeni istanbul, ayrıntılı haber gazeteleri ve yankı dergisinde çalıştı. radikal gazetesinde uzun süre köşe yazarlığı yaptı. kitaplarından bazıları: 'osmanlı'dan cumhuriyet'e iktidar oyunu' (etkileşim, 2009), 'ayrılıkçı hareketler' (altın, 2006), 'cumhuriyet ve din' (ufuk, 2003), 'işaret taşları' (timaş, 2001). özgürel ayrıca, pek çok belgesel filmin yanı sıra zincirbozan (2007) ve büyük oyun (2010) adlı sinema filmlerinin senaryo yazarlığını yaptı. 

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Avni Özgürel

gazeteci-yazar. ankara iktisadi ve ticari ilimler akademisi ekonomi-maliye bölümü’nden mezun oldu. gazeteciliğe ulus gazetesinde başladı. daha sonra milliyet, akşam, yeni istanbul, ayrıntılı haber gazeteleri ve yankı dergisinde çalıştı. radikal gazetesinde uzun süre köşe yazarlığı yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;