Görüş

Bir ulusal güvenlik sorunu olarak IŞİD-PKK-Türkiye üçgeni

Türkiye’de yaşanan süreç aslında sürpriz değil. Bugün operasyon düzenlenen gruplar zaten çatışmalarını Türkiye’ye taşımaya başlamıştı. Türkiye ise Suriye’de iç savaşın Türkiye’ye etkilerini küçümsedi. Gelinen noktada bir sınır güvenliği konusu ulusal güvenlik sorununa dönüştü.

Konular: Kürt sorunu, PKK, IŞİD
IŞİD, PKK ve DHKP-C'ye yönelik olarak 39 ilde sürdürülen operasyonlarda 29 Temmuz itibariyle gözaltı sayısı 1302'ye yükseldi. [Fotoğraf: DHA]

suruç’taki terör saldırısından birkaç gün sonra adıyaman ve kilis’te meydana gelen olaylar türkiye’nin nasıl bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya olduğunu bir kez daha tartışmaya açtı. bir yanda pkk, aşırı sol terör örgütleri ve selefi-cihatçı örgütlerin güvenlik güçlerine yönelik saldırıları, diğer yanda aynı grupların türkiye içinde birbirlerine yönelik eylemlerinde eş zamanlı bir artış meydana geldi.

bugün yaşanan süreç, suriye’deki iç savaşın türkiye’deki etkileri ile ülkedeki iç siyasi gelişmelerin özgün bir bölgesel bağlamda kesişiminden kaynaklanıyor.

by Serhat Erkmen


bugün yaşanan süreç, suriye’deki iç savaşın türkiye’deki etkileri ile ülkedeki iç siyasi gelişmelerin özgün bir bölgesel bağlamda kesişiminden kaynaklanıyor. türkiye’deki karar vericiler ya da kamuoyunu yönlendiren isimlerin önemli bir kısmı, suriye’deki gelişmelerin türkiye üzerindeki etkilerini uzun süre küçümsedi. ancak 2012’den bu yana suriye’deki iç savaşın türkiye’ye siyasi, ekonomik, güvenlik ve sosyal alanlarda yansımaları sınır vilayetlerinden başlayarak fark edilmeye başlamıştı. başlangıçta göçle gelen sivil halka ya da muhaliflere yerel halkın tepkileri şeklinde başlayan bu sorunlar, iç savaşın uzaması sonucunda ekonomik ve güvenlik alanlarında daha kalıcı etkiler yarattı. sınır vilayetlerinde orta ve alt gelir kesiminden gelen insanlar ani nüfus artışından olumsuz etkilenirken, suç örgütlerinin her türlü kaçakçılığı artırmasıyla sorun toplumsal alana ve güvenlik boyutuna yansıdı. türkiye vatandaşlarının suriye’deki çatışmalara doğrudan katılması da var olan sorunlara yeni ve kolay tamir edilemez boyutlar yükledi. fakat sorunun bugünkü haline dönüşmesine neden olan asıl tetikleyici, uzun süreli bir iç savaşın tipik yayılma etkilerinin türkiye’de yaşandığının fark edilememesinden kaynaklandı.

devlet içi savaşlar özelikle üçüncü tarafların müdahalesiyle komşularına bir yayılma etkisi gösterme potansiyeli taşır. özellikle iç savaşlara müdahil olan üçüncü taraflar çatışmanın gerçekleştiği ülkeyle etnik, mezhepsel ve siyasi bağlara sahipse bu yayılma etkisi daha çabuk ve kalıcı etkiler yaratabilir. bu çerçevede türkiye’de başlangıçta yerel gösterilerle sınırlı kalan rahatsızlıkların dışarı vurumu, 2014 ortasından itibaren açık bir güvenlik sorununa dönüştü. özellikle suriye’deki çatışmalara katılan türk vatandaşlarının türkiye’de mensubu olduğu yapıların suriye’deki çatışmalarını türkiye’ye taşıması katalizör rolü oynadı.

çatışmanın yayılma etkisi

türk vatandaşlarının suriye’de çatışan gruplara katılımı üç ayrı grupta sınıflandırılabilir: esad rejiminin karşısında yer alan muhaliflerle birlikte savaşan, çoğunluğu selefi cihatçı örgütler; pkk/ypg’nin saflarında yer alan pkk ve müttefiki sol örgütler; esad rejiminin yanında yer alan bazı sol örgütler ile onların türkiye’de bazı kesimlerden sağladığı küçük gruplar.

bu üç gruptan ikisi suriye’de doğrudan çatışmaya girdi. hatta ypg ve cihatçı örgütler rejimle olan ilişkilerinin ötesinde doğrudan bir çatışma yaşıyor. 2013’ten itibaren nusra ve işid ile ypg arasında farklı yer ve zamanlarda ciddi çatışmalar yaşandı. bunlardan en bilineni 2014 sonbaharında başlayan kobani çatışması olsa da bunun öncesinde ve sonrasında da bir savaş süreci yaşandı. bu durum geçmişten beri farklı zaman ve ölçeklerde türkiye içinde çatışan pkk, radikal sol ve radikal dinci örgütlerin arasındaki ilişkileri ciddi ve sürekli bir çatışma haline dönüştürdü. zaten akrabaları ya da arkadaşları sınırın hemen ötesinde birbiriyle savaşan bu grupların türkiye’de sakin kalması beklenemezdi. nitekim 2012 ortalarından başlayarak darp, kavga, ev–dükkân basma ve yaralama biçiminde cereyan eden olaylar ekim 2013’te suikast, linç ve kitlesel saldırılara dönüştü. kobani olayları’ndan 1 yıl önce istanbul, adana, cizre, diyarbakır gibi yerler başta olmak üzere pkk ile türkiye’deki selefi ya da geçmişten gelen diğer radikal islami oluşumlar arasında irili ufaklı olaylar yaşanmaya başlamıştı. fakat bu çatışmanın doruk noktası 6-8 ekim 2014 oldu. pkk’nın kobani’deki olayları gerekçe göstererek işid’in türkiye’deki uzantısı olarak nitelediği kişi, grup, dernek ve yapıları hedef aldığı bu günlerde yaşanan olaylar çatışmanın ne başı ne de sonuydu.

bu tarihten sonra pkk adana, şırnak, istanbul ve gaziantep’te işid’ci etiketi altında tehdit algıladığı unsurları ya da kişileri darp etmeye veya öldürmeye devam etti. ancak bu kişi ya da grupların birçoğu işid’ci değil, tersine zaman zaman onunla güç mücadelesinde olan diğer selefi örgütler ya da hüda par vb. yapılara bağlıydı. pkk’nın bu saldırılarına selefi örgütler ve diğerleri de benzer bir biçimde cevap verdi. hatta bu grupların pkk’ya hiç de altta kalmadan yanıt vermesi çatışma dinamiğini körükledi. taraflar suriye’de çatıştıkça türkiye’deki yansımaları da ağırlaştı ve sonuçta suruç’taki terör eylemine kadar ulaştı. bu olayın hemen ardından da adana, gaziantep ve istanbul’da benzer olaylar sürdü.

kobani olayları’ndan 1 yıl önce istanbul, adana, cizre, diyarbakır gibi yerler başta olmak üzere pkk ile türkiye’deki selefi ya da geçmişten gelen diğer radikal islami oluşumlar arasında irili ufaklı olaylar yaşanmaya başlamıştı.

by Serhat Erkmen


pkk ile selefi gruplar arasındaki çatışma kadar olmasa da 1. ve 3. kategorideki aktörler arasında da sürtüşmeler yaşandı. kobani’de bazı sol örgütlerin boy göstermesine kadar daha düşük seviyede gitse de bu sürtüşmenin işaretleri geliyordu. selefi örgütlerin esad’ın mezhepsel kimliği üzerinden vurgu yaparak türkiye’deki alevileri hedef gösteren tutumları ve esad rejiminin katliamlarına destek verdiklerini iddia etmeleri en çok rastlanılan durumdu. ancak en ciddi söylemsel sürtüşme, mart 2015’te cisr el sugr’ün ele geçirilmesiyle yaşandı. bu olaydan sonra ele geçirilen bir kasabada alevi katliamının yapıldığı söylentisi yoğunlaşırken, istanbul’da bazı grupların bunu lokma/lokum dağıtarak kutlaması tarafları karşı karşıya getirdi. “lokum dağıtanlara kurşun dağıtacağız” sloganı gelecekte yaşanabilecek gerginliklerin işaretiydi. son olarak suruç’taki saldırının kurbanlarının benzer bir tabandan gelmesi özellikle istanbul’da tarafları açıkça karşı karşıya getirdi.

özetle son 2 yıl içinde suriye’de çatışan grupların bazıları çatışmalarını zaman içinde ve yoğunluğu artan bir biçimde türkiye içine taşıyarak ülke içinde bir ulusal güvenlik sorunu yarattı.

iç ve dış politikanın özgün kesişimi

bu gruplar arasındaki çatışma dinamiği türkiye’nin suriye politikasından bağımsız ilerlemedi. muhaliflere maddi ve manevi desteğini saklamadan yürüten türkiye’nin politikası olayları körükledi. ironik bir biçimde çatışmanın tarafları türkiye’nin diğer tarafı kendi karşısında desteklediğine inanıyor. selefi örgütler türkiye’nin pyd ve abd’yle anlaştığını savunurken, pkk ise türkiye’nin işid veya nusra gibi örgütleri desteklediğini ve kendisine saldırttığını iddia ediyor. dolayısıyla bu iki aktör sadece birbiriyle çarpışmadı; aynı zamanda türkiye ile hesaplaşmanın yollarını da aradı. ancak bu örgütlerin türkiye içinde yarattığı ve belli bir seviyede tutulabilen sorunlar özel bir kesişim noktasında ülkede bir kriz ortamı yarattı.

bu kesişim noktası, türkiye’nin suriye politikasındaki başarısızlık ile çözüm süreci’nin durma noktasına gelmesidir. 2011’in sonundan beri esad rejiminin devrilmesini savunan türkiye’nin bu tezi uluslararası alanda karşılık bulamıyor. esad’ı hedef almayan bir koalisyona destek vermeyeceğini söyleyen türkiye’nin ypg ile abd arasında gerçekleşen ittifakla hesaplarının boşa çıkması ülkeyi yeni bir arayışa iterken, pyd’yi hedef tahtasına koymasına neden oldu. bu çerçevede hükümete yakın medya organlarında ‘pyd, işid’den daha tehlikeli’ söylemi kullanılırken, suriye’de iki kürt kantonunun birleşmesi türkiye’yi suriye’de aktif olabilmek için işid’le mücadele koalisyonunun içine itti.

böylece çözüm süreci boyunca çatışmanın yeniden başlamaması için pkk’nın ülke içinde yeniden konuşlanmasına ve eylemlerine bir çözüm üretemeyen hükümet bir anda kendisini pkk ve işid’le aynı anda savaşmak zorunda olduğu bir ortamın içinde buldu. üstelik sınır kontrolündeki zafiyetin işid, pkk ve diğer örgütler açısından geçişi kolaylaştırdığı, pkk’nın yeniden ve daha güçlü bir şehir yapılanmasıyla sahaya döndüğü bir ortamda, örgütler arasında türkiye’de yaşanan çatışma bir anda türkiye’yi ulusal güvenlik stratejisini değiştirme noktasına sürükledi. yeni anlayış çerçevesinde sınırlardaki tedbirler artırıldı, ülke içinde adı geçen örgütler ve destekçilerine yönelik operasyonlar düzenlendi ve sınır ötesinde işid ve pkk’nın üslendiği yerlere operasyonlar başlatıldı.

böylece “suriye’de rejim değişikliğinin dışında bir askeri operasyona katılmam” noktasından, içeride ve dışarıda terör örgütleriyle aktif mücadele ve koalisyonun parçası olma noktasına geçildi. bir yandan ülke içinde eş zamanlı işid, pkk, dhkp-c ve diğerlerine başlatılan operasyon, diğer yandan pkk ve işid’e yönelik sınır ötesi harekât türkiye’nin artık bu süreci bir sınır güvenliği meselesi değil, bir ulusal güvenlik sorunu olarak algıladığını gösteriyor.

ancak son 2 yılda pkk’nın yeniden konuşlanması ve işid vb. örgütlerin türkiye içindeki yapılanmalarını eş zamanlı, kısa süre içinde ve hasarsız atlatmanın mümkün olmadığı da bir gerçek. nitekim bir yanda pkk’nın ateşkesin sona erdiğini ilan etmesi ve pek çok yerde saldırı başlatması, diğer yanda selefi örgütlerin savurduğu tehditler, ülkede genel bir güvenlik sorunu yaratıyor. bu noktadan sonra türkiye’nin önceden izlediği suriye politikası, çözüm süreci ve selefi gruplara yönelik göz yumma politikasının devam etmesi pek mümkün görünmüyor. yakın gelecekte bu türden bir geri adım, suriye’deki iç savaşın türkiye üzerindeki etkinliğinin daha derin ve kalıcı olmasına neden olacaktır.

doç. dr. serhat erkmen, ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. ümit özdağ ve sedat laçiner ile birlikte 'irak krizi (2002-2003)' kitabını derleyen erkmen, 21. yüzyılda sosyal bilimler dergisi'nin editörlüğünü yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @serhaterkmen

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Serhat Erkmen

ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. doktorasını ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü'nde tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;