Görüş

Birinci Dünya Savaşı'nı Balkanlar çıkarmadı

1914’te Saraybosna’da gerçekleşen suikast, emperyalist sistemde biriken gerilimin aşılması mümkün olmadığı için bir dünya savaşına yol açtı. Oysa Avusturya-Macaristan Veliahttı Ferdinand’ın Saraybosna ziyareti sırasında Gavrilo Princip adlı Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi benzer bir gelişme, Balkanlar yerine Afrika ya da Uzak Doğu’da da gerçekleşebilirdi.

birinci dünya savaşı’nı (1914-18) tetikleyen suikastın saraybosna’da meydana gelmesi, bölgede 19. yüzyıl sonunda artan çetecilik faaliyetleri ve yerel savaşlar ile birleşince, balkanların siyasal şiddetle özdeşleşmesine neden oldu. siyasal şiddetle özdeşleşme ve dünya savaşına neden olan coğrafya olarak anılma, neredeyse bir kimlik olarak bölgenin üzerine yapıştı. batı merkezli tarih anlatımı, bunu "balkanlaşma" kavramıyla yeniden tanımlayarak, büyük savaşın sorumluluğunu kendi üzerinden atmaya çalıştı.

balkanlar, 19. yüzyıl sonuna gelindiğinde gerilimli bir bölgeydi ama bu gerilimin nedeni yalnızca bölgede osmanlı imparatorluğu’ndan koparak bağımsızlıklarını sağlayan ve hâlâ ayrılmaya çalışan ulusların birbirleriyle mücadelelerinden kaynaklanmıyordu. gerilimin temel kaynağı, bölge dışı emperyalist güçlerin dünyanın geri kalanında neredeyse tamamladıkları paylaşımı balkanlarda bir türlü hayata geçirememeleriydi. örneğin; emperyalist güçler 1884-85 berlin konferansı’nda afrika’yı paylaşırlarken, balkanlar için bu türden oydaşmaya dayalı bir düzenleme yoktu.

19. yüzyılın son çeyreğinde başlayan süreçte, balkanlarda iki kritik gelişme meydana geldi:

1) genel olarak hem bağımsızlığını kazanan yeni ülkelerin hem de osmanlı’nın modernleşme çabaları ve bölgede yükselen milliyetçilik, ulus inşa çabaları.

2) emperyalist rekabetin kızışması.

18. yüzyıldan itibaren önce rusya ardından avusturya-macaristan ile bir ölçüde fransa ve ingiltere’nin balkanlar’da nüfuz sağlama çabaları sürerken; 1871’de birliğini sağlayan almanya, gecikmiş bir emperyalist güç olarak osmanlı devleti üzerinde nüfuz kurmaya çalıştı. almanya’nın sahneye çıkması, balkan jeopolitiğine yeni bir gerilim yükledi. literatürde "doğu sorunu" olarak da tanımlanan bu sorun, yıkılışa geçen osmanlı’nın paylaşımı yani hangi gücün ne kadar pay alacağıyla ilgiliydi.

aslında burada söz edilen sorun, "doğu"dan ziyade temelde "batı"daydı. zira balkanların kendi içinde sorun ve çatışmalar yaşansa da bunlar bir dünya savaşı çıkaracak nitelikte değildi. nitekim bulgaristan ile sırbistan 1885’te, osmanlı ile yunanistan 1897’de savaşmışlardı ve bunlar dünya savaşına dönüşmemişti. hatta 1. ve 2. balkan savaşları (1912-13) bile bölgesel savaşlar olarak kalmışlardı.

fakat 1914’te saraybosna’da gerçekleşen suikast, emperyalist sistemde biriken gerilimin aşılması mümkün olmadığı için bir dünya savaşına yol açtı. oysa avusturya-macaristan veliahttı ferdinand’ın saraybosna ziyareti sırasında gavrilo princip adlı sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi benzeri savaşı tetikleyecek bir gelişme, balkanlar yerine afrika ya da uzak doğu’da da gerçekleşebilirdi.

almanya’nın sahneye çıkması, balkan jeopolitiğine yeni bir gerilim yükledi. literatürde "doğu sorunu" olarak da tanımlanan bu sorun, yıkılışa geçen osmanlı’nın paylaşımı yani hangi gücün ne kadar pay alacağıyla ilgiliydi. aslında burada söz edilen sorun, "doğu"dan ziyade "batı"daydı. zira balkanlar'da çatışmalar yaşansa da bunlar bir dünya savaşı çıkaracak nitelikte değildi.

by İlhan Uzgel

1. dünya savaşı, balkanların sınırlarını kesinleştirdi

1. dünya savaşı’nın bölge açısından en önemli sonucu, bir yıl önce bitmiş balkan savaşları’nın ardından ortaya çıkan bölge haritasının artık kesinleşmiş olmasıydı. daha savaş sırasında, dönemin abd başkanı woodrow wilson, kendi adıyla anılan ilkelerini ilan ederek hem osmanlı hem de avusturya-macaristan’da yaşayan etnik gruplar için self-determinasyon çağrısı yapmıştı.

sırplar ve romenler, bağımsız devletleri bulunsa da dışarıda kalan unsurlar için wilson’a mektup yazarak bu ilkelerden faydalanmak istediklerini dile getirmişlerdi. avusturya-macaristan yönetimi altında bulunan slovenya ve hırvatistan ise ağır savaş tazminatı ödemek zorunda kalmamak için yeni kurulan sırp-hırvat-sloven krallığı (1929’da yugoslavya adını alacaktır) altında yer almayı tercih etti.

savaş sonrasında balkanların haritası artık kesinleşir ve bölge ülkelerinin aralarındaki sınır ve etnik mücadeleleri ortadan kalkarken, iki önemli gelişme bu bölgenin siyasetini belirledi:

1. 1930’lardan itibaren almanya’nın giderek türkiye de dahil olmak üzere balkan ülkeleri üzerindeki ekonomik etkisini giderek artırması.

2. almanya ve italya’daki siyasal rejimlerin, balkan ülkeleri tarafından model olarak alınmaya başlaması.

balkan ülkeleri, osmanlı’dan bağımsızlıklarını kazandıklarında, buralarda aristokrasi sınıfı kalmaması nedeniyle, çoğu almanya ve avusturya’dan gelen prenslerin öncülüğünde monarşiler tesis edilmişti. bu devletlerde 1920’ler boyunca siyasi suikastler ve darbeler birbirini izledi. ayrıca ekonomileri de savaşın getirdiği yıkımı gidermekte zorlandı; üretim bir türlü toparlanamadı, enflasyon çok yüksek seviyelere ulaştı, sistemleri giderek baskıcı bir nitelik kazandı. üstüne bir de 1929 ekonomik bunalımı gelince, balkan ekonomisi iyice düşüşe geçti. bölge ülkelerinde iktidarda olan çiftçi-köylü partileri, ya seçimleri kaybetti ya da darbeyle devrildi.

ekonomik sıkıntılar, balkanlar'daki faşizan anlayışların toplumsal temelini oluşturdu. 1930’lara gelindiğinde artık monarko-faşist olarak tanımlanan ve bulgaristan’da boris, yunanistan’da meteksas, romanya’da carol, arnavutluk’ta zogu’nun liderliğindeki iktidarlar, alman-italyan modellerinden de etkilenerek faşizan rejimlerini yerleştirebildiler.

1939’da çıkan ikinci dünya savaşı’ından dolayı en azından balkanlar bölgesi suçlanmadı ve savaşın sorumluluğu, almanya ile sınırlandırıldı. 2. dünya savaşı (1939-45), balkanları tekrar bir işgal alanına dönüştürdü. almanya, sovyetler birliği'ni işgalinden önce güney cephesini güvence altına almak amacıyla bölgeyi işgali sırasında bulgaristan, romanya ve hırvat milliyetçileriyle işbirliği yaptı. yugoslavya da tito’nun öncülüğünde partizan hareketi direnişi sürdürerek, sonraki dönemde sosyalist yugoslavya’nın kurucusu olacaktı.

balkanların 2.dünya savaşı sırasında da dünya siyasetinin bir nesnesi olduğunu somut biçimde ortaya koyan gelişme, dönemin ingiltere başbakanı winston churchill'in 1943 yılında moskova'da stalin ile yaptığı görüşmede, bir kağıt parçasına balkan ülkeleri üzerinde sovyetler ve ingiltere'nin hangi oranlarda nüfuz sahibi olacaklarını yazmasıydı. "yüzdeler anlaşması" olarak tanımlanan bu paylaşıma taraflar, savaş sonrasında genelde uydular.

2. dünya savaşı sonrası uluslararası düzen yansımasını balkanlar’da yine gösterecek ve bölge uluslararası sistemin bir mikrokosmosu halini alacaktır. türkiye ve yunanistan, nato’ya, bulgaristan ve romanya ise varşova paktı’na üye oldular. yugoslavya, bağlantısızlar hareketi'nin önde gelen üyelerinden biri konumuna geldi. arnavutluk bir dönem sovyetlere yakın durup ardından çin’e yaklaştı, sonrasında izolasyon siyaseti izlemeye başladı.

balkanlar'ın makus talihi

görece istikrarın bulunduğu ama sosyalist rejimlerin halkların beklentilerini karşılayamadığı gibi siyasal özgürlükleri tıkadığı balkan sistemleri, 1980’lerin sonunda diğer doğu bloku ülkeleriyle birlikte çözülmeye başladı. rejim değişikliği dalgası bütün sosyalist balkan ülkelerini içine alırken, bu süreç yugoslavya’da aynı zamanda kanlı bir parçalanmayla birlikte işledi. halbuki diğer sosyalist devletler ile karşılaştırıldığında yugoslavya, sovyet uydusu olmayan, içinde azınlık haklarını koruyan bir siyasal sistem oluşturmaya çalışmıştı.

çatışma süreci özellikle bosna-hersek’te 3,5 yıl boyunca devam etti. bu dönemde bazen 1. dünya savaşı’nın sırp milliyetçi hareketi çetniklere, bazen 2. dünya savaşı’nın hırvat faşistleri ustaşalara göndermeler yapıldı. tarihsel simgeler ve hatıralar, 1990’lara gelindiğinde adeta hortladı.

günümüzde suriye, irak ve gazze’de tanık olduğumuz türden bir şiddet ortamı, 1990’larda bosna-hersek'i sarmıştı. bosnalı sırplar, tarihin biriktirdiği öfkelerini, "türk" dedikleri müslüman boşnaklardan almaya çalışmış, srebrenitsa’da olduğu gibi soykırıma varan katliamlara girişmişlerdi. uluslararası aktörler ise bölgenin kaderini yine derinden etkilediler. küresel güç dengesi adına, tıpkı geçmişte olduğu gibi, bölgede destekledikleri ve onun üzerinden siyaset yürüttükleri, bazısı yeni, yerel devletlerle işbirliğine girdiler. balkanlar'daki çatışma dinamiği, 1992’den 2000’lerin başına dek sürdü.

yeni dönemde balkan sahnesine birleşmiş almanya, parçalanmadan çıkan rusya, dünya siyasetinde bir aktör olmayı deneyen avrupa birliği (ab), bölge siyasetine geç giren ama ağırlını koyarak belirleyici olan abd, eski aktörler olarak yükselen almanya’dan çekinen ingiltere ve fransa, hatta bir ara balkanlara girmeye heveslenen çin hep birbirlerini kolladılar, güçlerini test ettiler, bölgedeki çatışmalar üzerinden siyaset yürüttüler. bu "yüksek siyasetin" ağır bedelini ise bölge halkları ödediler. balkanlar bir kez daha 19. yüzyıl sonundaki kavramlarla anılmaya başladı.

ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. balkanlar’daki seçimlerde uluslararası gözlemci olarak görev yaptı. 'ulusal çıkar ve dış politika' (imge kitabevi, 2004) isimli kitabında, uluslararası ilişkiler disiplininin temel unsurlarından olan 'ulusal çıkar' kavramını, eleştirel kuram çerçevesinde değerlendirdi. bülent duru ile birlikte 'akp kitabı: bir dönüşümün bilançosu' (phoenix yayınevi, 2009) başlıklı çalışmayı derledi. prof. dr. uzgel'in türk dış politikası ve balkanlar üzerine kaleme aldığı makaleleri, medya kuruluşlarında yayımlanıyor.

twitter'dan takip edin: @ilhanuzgel

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlhan Uzgel

ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. balkanlar'daki seçimlerde uluslararası gözlemci olarak görev yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;