Görüş

Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP'nin tavrı

İhsanoğlu, muhalefetin önceden açıkladığı aday ölçütlerine uyuyor. Ancak MHP tabanında önemli bir karşılığı olduğu söylenemez. “Özgeçmişi ve referansları” da ortalama bir Ülkücüyü “coşturacak” gibi gözükmüyor.

Ekmeleddin İhsanoğlu
İhsanoğlu, 2005 - 2014 yılları arasında İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri olarak görev yaptı. [Fotoğraf: AA-Arşiv]

cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yeni bir aşamaya gelindi. muhalefetin “çatı” adayı ekmeleddin ihsanoğlu. chp ve mhp bu konuda hemfikir olduklarını açıkladılar. saadet partisi ve büyük birlik partisi henüz bir tavır geliştirmiş değil, sürecin işleyişini görmek istiyorlar. hdp zaten konumunu önceden belli edip “öncelikli olarak kendi adayımızı göstereceğiz, ikinci turda durumu değerlendireceğiz” diyerek akp yanında yer alacağını ima etmişti.

ayrıntılara girmeden genel görünüme ilişkin tespitlerde bulunalım. birincisi, muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçiminde ihsanoğlu etrafında güçlü bir blok oluşturması zor görünüyor. ikincisi, akp dâhil, hiçbir parti tabanının blok olarak bir cumhurbaşkanı adayını desteklemesi mümkün görünmüyor. bu tespitler öncelikle cumhurbaşkanlığı seçiminin doğasından, sonrasında da ihsanoğlu’nun kimliğinden kaynaklanıyor.

ihsanoğlu’nun bir siyasi tecrübesi yok. ancak akp’nin merkezine ve arka bahçelerine kadar uzanabilecek güçlü bir ulusal ve uluslararası “sosyal ağı” olduğu kesin. hem bu “sosyal ağların gücü”, hem de ihsanoğlu’nun seçim sürecinde göstereceği performans akp tabanının en azından siyasi gerilimden yorgun ve rüşvet-yolsuzluk iddialarından bıkkın kısmı için bir seçenek olmasını sağlayacaktır. muhalefettin umut ettiği şeylerden birisi de bu zaten.

mhp’nin sürecin tasarımına katkısı

mhp, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin etkili partisi olarak önce çıktı. öncelikle bir “çatı aday” formülü oluşturuldu. ardından cumhurbaşkanının sahip olması gereken nitelikler tanımlandı. farklı kuruluşların, eski ve şimdiki cumhurbaşkanlarının görüşleri alındı. hem “nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı?” sorusuna cevap verildi, hem de tayyip erdoğan’ın niçin aday olmaması gerektiği topluma izah edilmeye çalışıldı. mhp’nin oluşturduğu bu çerçevenin sayın ihsanoğlu’nun aday gösterilmesinde başlıca etken olduğu açıkça görülmektedir.

burada “çatı” formülü üzerinde durmak gerekiyor. muhalefet kanadından bakıldığında bu, türkiye’nin parçalanmış yapısını toparlamak, ülkenin tamamını temsil eden cumhurbaşkanlığı makamını siyasi çekişmelerin dışında tutmak adına atılmış birleştirici bir adımdır. iktidar açısından ise, “muhalefetin iktidar partisi karşısına aday çıkarmaktan çekindiğine” dair bir işaret. soğukkanlı bir yaklaşım ise şunu söylüyor: türkiye siyasi çekişmelerden yorgun düştü. bu yorgunluk en çok bölücü terörün ve onun siyasi uzantısının işine yarıyor. dahası bölgesel mevzilerini kaybeden bir türkiye söz konusu. bu durumda nitelikleriyle ve tavrı ile toplumun tamamını kuşatacak ortak bir cumhurbaşkanı arayışı toplumsal olarak makuldür, ancak siyaseten mümkün değildir.

nitelikleri ve muhiti itibarıyla ihsanoğlu en çok akp, sonra mhp, en az da chp tabanına hitap etmektedir. denilebilir ki tam da bu yüzden ihsanoğlu aday gösterildi, akp tabanından oy alsın diye.

by Recai Coşkun

sayın devlet bahçeli “çatı” kavramının yanında cumhurbaşkanının sahip olması gereken niteliklerden de söz etmişti. bu niteliklerden birincisi “türkiye’nin tamamını kucaklayabilecek, adı kirlenmemiş bir aday” idi. evet, ihsanoğlu türkiye sosyolojisinin ortalamasına yakın bir kişilik olarak gözükmektedir. bir cumhurbaşkanında bulunması gereken entelektüel donanımlara da sahiptir. ancak bunlar türkiye’nin tamamına hitap etmesine yeterli olacak mı? adaylık sürecindeki söylem ve duruşu bu konuda daha net yorumlar yapmamıza imkân verecek. ancak görünen o ki özellikle sol-sosyal demokrat ve ulusalcı kesimlerin ihsanoğlu’na karşı itirazları çok yüksek olacak. bu itirazların en çok da ihsanoğlu’nu resmen açıklayan chp’den geleceği ortada.

sayın bahçeli’nin dile getirdiği niteliklerden bir diğeri, cumhurbaşkanının “siyasi kimliği” ile öne çıkmayan ve “kirlenmemiş” birisi olmasıydı. ihsanoğlu bu ölçüte uymaktadır. dahası özellikle islam konferansı örgütü-islam işbirliği teşkilatı genel sekreterliği görevi süresince ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde bağlantılar ve müzakereler içerisinde olmuştur. böylesi çok çelişkili beklentilerin buluştuğu bir örgütü yönetmek cumhurbaşkanlığı için önemli bir birikim anlamına gelmektedir. ancak burada da en azından mhp tabanı için can sıkıcı bir nokta var: ahmet necdet sezer tecrübesi.

hatırlanacağı gibi sayın sezer hem koalisyon ortakları hem de koalisyon dışındaki partilerin oyları ile cumhurbaşkanı seçilmişti. buna rağmen olumlu kararlarında mhp akla gelmezken aldığı her olumsuz karar mhp’ye mal edilmişti. özellikle ekonomik krizi tetikleyen süreçteki rolü ve daha sonra cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanmadaki tercihleri (rektör atamaları, teröristleri affetmesi) bakımından mhp tabanının hafızasında iyi bir yerde durmuyor. şimdilerde mhp’lilerin aklına gelecek ilk soru şudur: ihsanoğlu özellikle “çözüm sürecine” nasıl yaklaşacaktır? mhp’nin milli hassasiyetlerine ne denli uyum gösterecektir? kritik kararlarında mhp tabanının önceliklerini ne denli dikkate alacaktır?

ihsanoğlu’nun mhp tabanındaki karşılığı

ihsanoğlu’nun mhp tabanında önemli bir karşılığı olduğu söylenemez. “özgeçmişi ve referansları” da ortalama bir ülkücüyü “coşturacak” gibi gözükmüyor. ortadoğu ve avrupa ile ilişkilerine karşılık “türk dünyası” ile irtibatının mahiyeti bilinmemektedir. nitelikleri ve muhiti itibarıyla ihsanoğlu en çok akp, sonra mhp en az da chp tabanına hitap etmektedir. denilebilir ki tam da bu yüzden ihsanoğlu aday gösterildi, akp tabanından oy alsın diye.

ama burada da sorun şudur: ihsanoğlu adı ortalama bir akp’liyi ne denli heyecanlandırır ve karar değiştirmesinde etkili olur? sanırım burada hesap, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son iki adayın kafa kafaya oy alacakları ve bu noktada ihsanoğlu’nun akp tabanından alması muhtemel çok düşük sayıdaki oyun dahi anlamlı olacağıdır.

mhp için seçim stratejisi, desteklediği adayın kim olduğundan daha çok akp’nin gösterdiği adayın cumhurbaşkanı seçilmemesi üzerinden yürüyecektir. burada temel sorun bu iddiayı hangi verilerle desteklemek gerektiğidir? bir ülkücünün ihsanoğlu’nu akp adayına tercih etmesinde etkili olabilecek en temel iddialardan birisi akp-hdp işbirliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile “açılım süreci” arasında kurulabilecek paralelliktir. bu paralellik ispatlanır, akp’nin açılımcılara cumhurbaşkanlığı karşılığında belli sözler verdiğine dair halk inandırılırsa, mhp teşkilatlarının konuyu sahiplenme dereceleri artar.

cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde mhp’yi bekleyen bir diğer tehlike daha var: mhp-chp “ayniliği” algısı. akp mutlaka bunun üzerinden bir söylem geliştirecektir. buradan ülkücülerin “hafızalarını” tırmıklamaya çalışacaktır ve kafa karıştırma operasyonu yapacaktır. bu nedenle muhalefet kanadının mhp-chp ile sınırlı kalmaması, çeşitliliğin artırılması gerekmektedir. bu çeşitlilik sadece gelebilecek oylar bakımından değil, muhalefetin adayının gerçekten türkiye’nin tüm kesimlerine hitap ettiğine dair algının inşa edilmesi açısından da önemlidir.

seçim sürecinde yanıt bekleyen sorular

bu seçim her parti için büyük soruları beraberinde getiriyor. akp için sorular çeşitli: erdoğan aday olacak mı? aday olur da seçilirse akp ne olacak, başbakan kim olacak? aday olur da seçilemez ise erdoğan’ın siyasi geleceği ne olacak? aday olmaz ise, olmayışını tabana nasıl anlatacak? vekillik için üç dönem kuralının üstesinden nasıl gelecek? adaylık için kimi önerecek? abdullah gül ne olacak? her bir soru tek başına büyük bir sorun.

chp için bu seçimin önemi üzerine konuşmaya bile gerek yok. zannımca chp kafa karışıklığını bir maraza dönüştürerek dağılmaya gidecek yolda hızla ilerliyor. chp’nin cumhurbaşkanı adayı ekmeleddin ihsanoğlu! 

muhalefet için önemli bir soru daha var: eğer erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse, 2023 yılına kadar türk siyasetinin merkezinde yer almasının önüne nasıl geçilebilecek?

şüphesiz ki türkiye’nin yeni cumhurbaşkanının kim olacağı meselesi sadece türkiye’deki değişkenlerle analiz edilemez. dünya ve bölgesel siyaseti yönlendirmeyi amaçlayan güçlerin burada sergileyecekleri tavır bu yazının konusu dışındadır. bu uluslararası tavrın mahiyetine ilişkin en somut gösterge tayyip erdoğan’ın aday olup olmamasında yatmaktadır. senaryonun esas belirleyicisi de bu olacaktır. 

prof. dr. recai coşkun, 1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. "uluslararası balkanlarda sosyal bilimler kongresi" ve uluslararası türk dünyası sosyal bilimler kongresi" kurucu ve düzenleyicisi olan coşkun, aynı zamanda "düşünce dünyasında türkiz siyaset ve kültür dergisi"nin editörlüğünü yürütüyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Recai Coşkun

1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;