Görüş

Dördüncü yıl: Arap Baharı'nda mevsimler geçiyor

Devrim, karşı-devrim ve karşı karşı-devrim.

Mursi'nin yerinden edildiği güne giden süreçte 30 milyondan fazla Mısırlı sokaklara dökülmüştü.
Her ne kadar Arap isyanları karşı-devrimlerle durdurulmaya çalışılsa da, özgürlük ve adalet arayışı devam ediyor. [AFP]

devrimlerin tarihin akışında bir kırılma olduğunu düşünürsek, arap halkları da tarihten kopalı aralık itibariyle üç yıl oldu. fakat devrimlerin bir evrilme süreci olduğunu da düşünürsek, arap devrimi aslında dördüncü yılında girdi.

arap devrimi'nin gelişi çok önceden belliydi. genel anlamda tahmin edilemez ve inanılmaz derecede şoke ediciydi belki; ama pek de şaşırtmadı. o yüzden geriye bakıp nasıl gözden kaçırdık diye düşünmekte fayda yok.

araplar ortak bir siyasi tarihi, coğrafyayı ve kültürü paylaşsalar da, tunus'ta başlayan ve mısır'dan geçip diğer arap ülkelerine yayılan birden çok ayaklanma, farklı olsalar da aslında devasa bir arap devrimi ve gösterisinin parçalarıydı. yine de her arap ülkesi kendi rejimi, toplumu ve devletine bağlı olarak kendi özel koşullarında hareket edip, tepki gösterdi.

geriye dönüp baktığımızda, tunus'tan mısır'a yayılan dalga nefes kesici fakat aynı zamanda 'gerçek olamayacak kadar güzeldi'. demokratik devrimler, başarılı olmak için radikal ve çoğunlukla zahmetli değişimlere, eski yapı ve kurumların feshedilmesine, eski rejimlerin şişkin ve kontrolsüz gücünün dizginlenmesine ve işini bilen faydacıların koltuklarından edilmesine ihtiyaç duyar.

bu devrim, her halükarda inatçı bir karşı-devrimle yüzleşecekti. aslında arap devrimi'nin demokratik doğasının bir işareti de eskinin kudretli ve muhafazakar güçlerinin adilce yarışmalarına, eski alışkanlıklarını ve kadim politikalarını yenmelerine fırsat vermesiydi. devrimlerin, halkın arzularını temsil edecek ve gerçekleştirecek yeni güçlerin ortaya çıkmasına yol açtığı doğru, ancak bu güçlerin kapsayıcı gündemlerle demokratik partilere dönüşmesi zaman ve emek ister.

her ne kadar devrim ilk yıla egemen olduysa da, karşı-devrim tüm biçimleriyle ikinci aşamada geri dönüş yaptı. bugün karşı karşı-devrimin yeni biçimlerine tanık oluyoruz. bunlardan bazıları barışçıl, bazıları şiddetli; ve başıboş bırakılırlarsa bölgenin istikrarını daha da bozacaklar.

geçmişten kopuş

arap devrimi'nin vaadi, baskıcı otoriter ve totaliter rejimlerden kurtulup, özgürlük, saygınlık ve refah dolu bir çağın yolunu açmaktı (ve halen de öyle).

bölgenin tarihinde insanlar, 2011 yılındaki kadar hayatlarını daha iyiye çevirmek konusunda hiç bu kadar umutlu, hazır ve kararlı olmamışlardı.

hiçbir devrim bu kadar barışçıl, tutkulu ve 'hoş' olmamıştı.

by Marwan Bishara

kıtada boydan boya yayılan ayaklanmaların hızı ve benzerliği hiç bu kadar nefes kesici olmamış, sirayet hızı bu kadar çabuk olmamıştı.

gençle yaşlı, kadınla erkek, işçiyle orta sınıf birlikte hiç bu kadar yakın ve memnun çalışmamışlardı.

dindarla laiklik yanlısı ve liberalle muhafazakar, arap dünyasının sokak ve meydanlarını, devrim başlangıcında olduğu gibi hiç bu kadar güvenle arşınlamamışlardı.

sesleri hiç 'bir şeye ya da birine karşı' olmak yerine 'bir şey için' yükselmemişti.

talepleri hiç bu kadar adil, evrensel ve yerinde olmamıştı.

hiçbir devrim bu kadar barışçıl, tutkulu ve 'hoş' olmamıştı.

fakat 'eski rejim' ve onun tepki güçleri, bütün bunlarda kendi nüfuzlarını, ayrıcalıklarını ve yönetme şanslarını bitirecek varoluşsal bir 'sıfır toplamlı' çatışma gördüler ve iktidarı korumak için çok katı davrandılar. bu amaçla da devrim dalgasına karşı tüm imkanlarıyla set çektiler.

devrimi tersine çevirmek

neticede, arap dünyasının meydanlarından ve sokaklarından yankılanan sloganlar, iktidar koridorlarına son üç yılda ulaşamadı. ikinci yılda, özgürlük, refah ve sosyal adalet sözcükleri, hem devrimcilerin hem de karşı-devrimcilerin dillerinden düşmedi.

yerel ve bölgesel karşı-devrim güçleri, ısrarla muhalif sesleri bastırıp, kuyusunu kazdı. kendilerinden daha barışçıl ve tecrübesiz değişim güçleriyle karşı karşıya gelip, zaman zaman şiddetle onları ezdiler. nispeten başarılı karşı saldırılara rağmen, karşı-devrimin geçmişe dönme çabaları bölgede hakim olan adalet ve özgürlük ruhunu öldürmeyi başaramadı.

suriye'de ve daha az derecede mısır'da (karşı-devrimin en önemli iki savaş alanı) aşırı şiddete başvurmaları, çıplak güçlerini ve zayıflıklarını yansıtıyor. onlar bu kavgayı bir hayatta kalma savaşı olarak görüyorlar ve ölene kadar, en azından rakipleri ölene kadar, dövüşmeye hazırlar.

suriye rejiminin, 2011'deki barışçıl ayaklanmaya karşı ölümüne mücadelesi, yeni ve silahlı grupların kök salmaya başlamasıyla kontrolden çıktı. bu süreçte, rejim karşıtlarını, ılımlıları ve aşırıcıları yola getirip yenmek için çok fazla kan döküldü. "apres moi, le deluge" (benden sonrası tufan), esed rejiminin, suriye ve halkına bedeli ne olursa olsun, iktidarını ve ayrıcalıklarını korumak için her şeyi yapabileceği anlamına geliyor.

mısır'da mübarek devrildi, ancak mübarek'in rejimi ayakta kaldı. bu sayede ordu ve istihbarat teşkilatı, halk meydanlarındaki eski ortaklarının mursi ve müslüman kardeşler (ihvan) karşıtı duygularından faydalanıp, temmuz 2013'te bir darbe yaptılar. bahane olarak da devrimi islamcı grupların elinden kurtarmayı ve ocak 2011'den bu yana yapılan değişiklikleri geri çevirmeyi gösterdiler.

seçilmiş cumhurbaşkanını darbeyle görevden alıp, çoğu milletvekili seçilmiş diğer ihvan liderleriyle birlikte hapsedince, ordunun ve sözde 'derin devletin' (rejimi uzun yıllar korumuş, kollamış ve ondan çıkar sağlamış kurumların) bu işteki kararlılığı belirginleşti.

bu iki arap ulusundaki korkunç gerilemeler, devrimin heyecanını büyük ölçüde söndürdü ve değişim daha fazla istikrarsızlık, şiddet ve umutsuzluk getirmişken, değişimin vaatlerinin de altını oydu.

siyasal islam ve demokrasi

müslüman kardeşlerin devrime katılma ve demokratik yönetim sistemini kabul etme kararı, istikrar umudu veren yeni bir döneme girildiğinin işareti olarak görülmüştü. aceleyle yapılan seçimler, çok iyi organize olmuş 82 yıllık hareketin (ve ayrıca aşırı muhafazakar selefilerin) zaferini kesinleştirdi. ayrıca tunus, libya ve fas'ta islamcı grupların kazanımları görüldü.

islamcıların hata ve başarısızlıklar yaşadıkları doğru, ancak yine de en merkezi ve en nüfuzlu arap devleti olan mısır'ı yönetme şansı verilmedikleri de aşikar

by Marwan Bishara

ancak islamcı gruplar seçim sürecine razı olsalar da, demokrasinin doğasını sınırlı ölçüde anladıklarını gösterdiler. gerçekten de hem karşıtları hem de eski müttefikleri, onları demokratik süreci istismar ederek iktidar sahibi olmakla suçladı. pek çok kişi siyasal islam'ın doğası gereği demokrasiyle uyumsuz olduğunu vurgulamakta gecikmedi. hatta bazıları ihvan'ın ve diğer islamcı partilerin yasaklanmasını talep ederek, tarihi tekerrür ettirdiler.

islamcıların hata ve başarısızlıklar yaşadıkları doğru, ancak yine de en merkezi ve en nüfuzlu arap devleti olan mısır'ı yönetme şansı verilmedikleri de aşikar. müslüman kardeşlere ve aşırı muhafazakar selefilere yönetme ve yargı imkanı verilseydi ne olurdu? peki ya 30 haziran'daki ihvan karşıtı ayaklanmanın yayılıp kök salmasına asker müdahalesi olmadan izin verilseydi ne olurdu? tahmin etmesi güç.

şimdiyse islamcılar, mısır ve diğer yerlerde, islamcıların demokrasiye uygun olmadığını söyleyenler tarafından bir köşeye itildi. bu kişiler arasında sayıları özellikle gençler arasında giderek artan bir kısım ise aslında demokratik süreçlerin kısır olduğunu siyaset dışı yolların iktidara gelmek için daha etkili olduğunu düşünüyorlar.

ilerlemeden çöküşe

tahminlerime göre, suriye rejimi gibilerinin güç kullanması, libya'daki yabancı asker müdahalesi ve muhaliflerin silahlandırılması benzeri olaylar, devrim davasına büyük ölçüde zarar verdi. dahası, suriye, libya, yemen ve mısır'da daha fazla istikrarsızlığın da önünü açtı.

kaddafi, esed, salih veya sisi'nin uyguladığı şiddet, vatandaşlarının nefsi müdafaa ile uyguladıkları şiddetle bir tutulamaz. nelson mandela'nın anılarında da yazdığı gibi, çatışmanın doğasını ve yöntemini mazlum değil zalim belirler.

böylece, amaçlarından ne olursa olsun, barışçıl ayaklanmalardan silahlı direnişe ve müdahalelere kayarak, kısa ve orta vadede devrimin hedefleri ve ulusal canlanma baltalandı.

bu süreçte, değişimi arzulayan gençlik hareketi de, bir kez daha kolları sıvayıp birbirine giren sömürge sonrası dönemin iki kadim gücünün (islamcılar ve ordu) gölgesinde kaldı.

arap baharı üzerinden mevsimler geçti. sonuçta oluşan siyasi felç yüzünden, istikrarsızlık, keşmekeş ve suriye, mısır, libya ve yemen gibi başarısız devletler ortaya çıktı.

arap devrimi'nin doğum yeri tunus, siyasi akımları ve hükümet koalisyonlarını yeniden dengeleyerek, böyle bir başarısızlığın önlemini alan tek arap baharı ulusu oldu. ve bundan çıkarılacak dersler var.

karşı karşı-devrim

başroldeki iki oyuncudan, yani ordu ve islamcılardan herhangi birisi, nihayetinde ne zafer kazanabilecek ne de tek başına iktidar olabilecek. daha ziyade, siyasi ve ideolojik kutuplaşmaları ülkelerine zarar vermeye devam ederse, ikisi de sonunda kaybedecekler. maddi olarak ve güvenilirlik, meşruiyet ve ahlak bakımlarından da kaybedecekler.

libya, yemen, lübnan, muhtemelen mısır ve diğer arap ülkelerinde, bölünmüş ve çok merkezli 'karşı karşı-devrim' gruplarının çoğalması, bu toplumlar için yıkıcı olabilir.

by Marwan Bishara

eğer bir şekilde, geçişken bir güç paylaşımı çerçevesinde bir arada var olmalarını sağlayabilecek ortak bir payda bulabilirlerse, uzun vadede kesin bir istikrarı mümkün kılacak ve devrimin ideallerini yansıtan üçüncü bir yol bulunabilir. ancak her geçen gün bu ihtimal azalıyor. ordu ile islamcılar arasındaki zıtlık ve içine düştükleri açmaz, suriye'de tanık olduğumuz gibi er ya da geç yeni, merkezsiz ve şiddet yanlısı grupların ortaya çıkmasına neden olacak. bu, bir 'başarısız devletin' en büyük göstergesidir.

libya, yemen, lübnan, muhtemelen mısır ve diğer arap ülkelerinde, bölünmüş ve çok merkezli 'karşı karşı-devrim' gruplarının çoğalması, bu toplumlar için yıkıcı olabilir.

tabii eğer başlarda devrime öncülük edenler, devrimlerini iç savaşın pençesinden kurtarmak ve uluslarını uçurumun kenarından geri çekmek için siyasi sahneye (fakat daha gerçekçi beklentilerle) dönerse durum başka.

söylemesi kolay, değil mi? evet. peki, daha iyi bir alternatif var mı? hayır. the invisible arabthe promise and perils of the arab revolution, adlı son kitabımda da yazdığım gibi, bu bir kuşağın davası ve maalesef bu dava daha çok zaman alıp kan akıtacak.

marwan bishara, al jazeera'nin baş siyaset uzmanı. 'the invisible arab: the promise and peril of the arab revolutions' (2012), 'palestine/israel: peace or apartheid: occupation, terrorism and the future' (2003) ve 'palestine/israel: peace or apartheid: prospects for resolving the conflict' (2001) kitaplarının yazarı.

twitter'dan takip edin: @marwanbishara

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

 

Marwan Bishara

al jazeera'nin baş siyaset uzmanı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;