Görüş

Eğitim ortamlarını tasarlamak, geleceği tasarlamaktır

Okulların, beceri ve estetik değerlerin kazandırılmasına uygun şekilde tasarlanması şart. Uygun öğrenme ortamları tasarlanmadığı sürece, bu becerilerin öneminin vurgulanması, öğrencilerin bunlarla donandığını göstermiyor.

Konular: Türkiye, Okur-Yazar
Eğitim yöntemleri sürekli değişirken, okulların mekan tasarımlarının aynı kalması, başarıyı olumsuz etkiliyor. [Fotoğraf: AA]

"kısırdöngü, fasit daire, hayat böyle, gerisi vesaire, vesaire…" şarkıcı, besteci, şair ve yazar ilhan irem’e aittir bu şarkı sözleri. her defasında baş­langıç noktasına dönülen, her başlangıcın gelişmeyi engelleyen çeşitli faktörlerden dolayı dairesel bir yol izleyip yeniden aynı noktaya gelmesi yüzünden kalkınma ve gelişme serüveninin önünün sürekli tıkandığı bir süreçtir kısırdöngü. bu şarkının sözleri eğitim sistemimiz için bestelenebilir mi? "kısırdöngü, fasit daire, eğitim sistemi böyle, gerisi vesaire, vesaire…"

eğitimin amacı, kalkınmanın yanı sıra bireysel ve toplumsal gelişme ve mutluluğun sağlanması için insanı yetiştirmektir. bizlere ne oluyor da, nitelikli insan yetiştirme konusunda çok etkili yazıyor, çiziyor, konuşuyoruz fakat yeterince başarıya ulaşamıyoruz? eğitim bilimleri alanında yetkin bir akademisyen olan prof. dr. ali baykal’ın belirttiği gibi, hak edilen başarıların değerlendirilmesi için başarısızlıkların da ciddiye alınması zorunludur. türkiye, küresel inovasyon endeksi (the global innovation index, the local dynamics of innovation) 2013'e göre, 142 ülke arasında 68. olurken, insan kaynaklarında 76. ve altyapıda 73. sıraya yerleşti. pazar derinliğinde (sofistikasyonunda) 60. ve iş dünyası derinliğinde (sofistikasyonunda) 108. sırada yer aldı. yaratıcı çıktılarda ise 69. oldu.

pisa (programme for international studentassessment - uluslararası öğrenci değerlendirme programı) 2012 yaratıcı problem çözme becerileri kategorisinde, türkiyeli 15 yaş grubu öğrencileri, 44 ülke arasında 34. sırada yer aldı. human development index (insani gelişmişlik endeksi) 2011’de ise 173 ülke arasında ülkemiz 92. sıradadır. tüik (türkiye istatistik kurumu) 2012 verilerine göre, ülkemizde 18 yaş üstü nüfusun yalnızca yüzde 12,2’si üniversite ve üstü eğitimli, yüzde 11,9’u herhangi bir eğitim almamış, yüzde 48,8’i ilkokul ve ortaokul, yüzde 26’sı lise eğitimlidir. bu sonuçlara bakıp kayahan’ın dizelerindeki, "ah bir anlasam, ben nerde yanlış yaptım?" sorusunu kendimize sormalıyız.

geleneksel öğretmen rollerinin değişmesi, öğrenme ortamlarının tasarımını önemli ölçüde değiştirdi. teknolojik gelişmeler ve yeni öğrenme yaklaşımları, sınıf büyüklükleri kadar sınıftaki araç gereçleri, öğretmen odalarını, okul kütüphanelerinin yapı ve işleyişini de değişime zorluyor.

by Nurdan Kalaycı

bu sonuçların nedeni;

1) eğitim programları ve kapsamında yer alan dersler mi?

2) bu derslerin içerikleri, eğitim durumları ve değerlendirme şekilleri mi?

3) ulusal ve uluslararası merkezi sınavlar mı?

4) veliler, öğrenciler, öğretmenler veya yöneticiler mi?

5) sürekli değişen ancak bir türlü gelişmeyen öğretmen yetiştirme programları mı?

6) öğretim elemanlarının öğretim kaliteleri mi?

7) çoğu zaman bu listeye giremeyen okul mimarisi, okul iç tasarımları, eğitim ortamları ve bir yuvaya hiç benzemeyen sınıflar mı?

8) hatta okulların bulunduğu şehirlerin mimari tasarımı mı?

bu liste uzayıp gider. ülkemizde bu listede yer alan altı konu başlığında bilimsel çalışmalar, gazete yazıları, raporlar azımsanmayacak kadar fazladır. fakat son iki madde, hem araştırma konusu olarak hem de uygulamalarda üzerinde çok az durulan konulardır. asıl önemli sorun, bu konulardaki uygulamalarda eğitimcilerin, psikologların ve sosyologların görüşlerine başvurulmamasıdır.

okulların mimarı tasarımının başarıya etkisi yadsınamaz

ii. dünya savaşı sonrasında italya’nın kuzeyindeki reggio emillia adlı bir kasabada, ailelerin çocuklarının eğitim alabileceği bir okul kurma girişimiyle başlayan okul sistemi, bugün "reggio emillia" yaklaşımı adıyla tüm dünyaya yayıldı. reggio emillia okullarının başarısının sebebi olarak verilen, "şehrimize dikkatle bakarsanız bu görülebilir." cevabında, şehrin tasarımı ile okulların ve sınıfların tasarımı arasındaki uyum ve paralellik vurgulanır.

ekim 2013’de, bir öğretim dönemi süresince, eğitim sistemini incelemek üzere gitmiş olduğum finlandiya’da, öğretim hedefleri ve içeriği ile okul, sınıf ve bahçelerinin tasarımı ve tüm fiziki donanımın bir bütünlük içinde ele alındığını gözlemledim. finlandiya’daki bu uygulama, 1970 yılından bu yana gelişerek devam ediyor.

gelecek, doğal olaylar gibi kendi kendine oluşamaz. insanların çabaları ve tasarımlarıyla meydana gelir; yine insanların bilinç düzeylerine göre şekillenir. apple markasının kurucusu olan steve jobs’un bu konudaki açıklamaları dikkat çekicidir:

"bazı insanlar tasarımın bir şeyin ‘nasıl göründüğü’ ile ilgili olduğunu düşünür. fakat daha derine inerseniz, tasarım aslında bir şeyin 'nasıl çalıştığı' ile ilgilidir. bir şeyi gerçekten iyi tasarlamak istiyorsanız onu gerçekten anlamak zorundasınız. onunla ilgili her şeyi özümsemek zorundasınız. bir şeyi gerçekten derinlemesine anlamak içinse onu çiğnemeden yutmak değil, iyice çiğnemek, özümsemek ve ona tutkuyla bağlı olmak gerekir. çoğu insan bunu yapmak için zaman ayırmaz." 

tasarımcı olmak, öncelikle tasarımcı gibi düşünmek, tasarladığınız şeyle bütünleşmek ve onu yaşamak demektir. onu içselleştirip özümsemek, ona âşık olmak; bazen oturup ağlamak, bazen saatlerce bakmak, bazen başka hiçbir şey düşünememek, gecenin bir yarısı uyanmak, yeni bir şeyi herkesten daha iyi yapmak, aynı şeyi ikinci kez farklı yoldan yapmaktır. jobs’un kendi alanında işlevsel ve zarif olan ürünler geliştirmesi sayesinde sadık bir hayran kitlesi edindiği bilinen bir gerçek. peki, yukarıda açıklanan tasarım felsefesi, türkiye’deki eğitim sisteminin tasarımında ne derece önemseniyor?

eğitim programlarını, dersleri, onların sürelerini, uygulamalarını, kitapları, stratejileri değiştirmek; her aracın akıllısını kullanmak ancak mekânları ve mekânların bulunduğu çevreyi bu değişimlere göre tasarlayamamak, istenen amaca ulaşamamanın temel nedenlerinden biridir. sistemler değişiyor ama mekânlar bu değişime ayak uyduramıyorsa aslında hiçbir şey değişmiyor demektir.

eğitim-öğretim anlayışında meydana gelen değişimler, okulların fiziksel yapısını etkilemelidir. geleneksel öğretmen rollerinin değişmesi, öğrenme ortamlarının tasarımını önemli ölçüde değiştirdi. teknolojik gelişmeler ve yeni öğrenme yaklaşımları, sınıf büyüklükleri kadar sınıfın içindeki araç gereçleri, öğretmen odalarını, okul kütüphanelerinin yapı ve işleyişini de değişime zorluyor. finlandiya’da birçok okulda görülen sınıfların portatif duvarlar sayesinde istendiğinde büyümesi ve küçülmesi, basit ama son derece işlevsel bir uygulama. interaktif öğrenme - öğretme yöntem ve tekniklerinin, daha çok alan ve esneklik gerektirdiği ortada. eğitimciler eğer interaktif bir ders işlemeyi düşünüyorlarsa bu, sabit sıraları olan bir sınıfta nasıl gerçekleşebilir?

okul tasarımının, öğrenci performansını arttırıp öğretim ve öğrenimde daha yaratıcı bir yaklaşım sağladığını kanıtlar ifade ediyor.

by Nurdan Kalaycı

okulların, eğitim programlarında hedeflenen yaratıcı düşünme, problem çözme, eleştirel düşünme, grupla ve bireysel çalışma, iletişim ve girişimcilik becerileri ve estetik değerlerin kazandırılmasına uygun şekilde tasarlanması şart. uygun öğrenme ortamları tasarlanmadığı sürece, bu becerilerin öneminin vurgulanması, öğrencilerin bunlarla donandığını göstermiyor.

okul tasarımının, öğrenci performansını arttırıp öğretim ve öğrenimde daha yaratıcı bir yaklaşım sağladığını kanıtlar ifade ediyor. amerikalı yazar ve eğitimci jonathan kozol’un ‘savage inequalities: children in america’s schools’ (2012) isimli eserinde, "çocuklar ruhlarını katleden okul binalarına gidip gelmek zorunda kalıyorlarsa, yapılan okul reformlarının hiçbir değeri yoktur." demesi dikkat çekicidir.

ülkemizde eğitim sisteminde çok sayıda değişiklik yapılıyor olmasına rağmen bu değişimlerin öğrenme ortamlarına yeterince yansımadığını görmek için okullara ve sınıflara şöyle bir göz atmak yeterli. ibrahim tuncel’in üniversitelerin fiziki koşulları hakkında 2008’de yaptığı bir araştırmada, örneklem aldığı fakülteye ait sınıfların bodrum katta yer aldığı, pencerelerin tavana yakın yüksek bir yerde bulunduğu, bu yüzden güneş ışığından yeterince yararlanılmadığı, sınıflarda geleneksel oturma düzeninin olduğu ve teknolojik donanımın bulunmadığı belirtilmişti. araştırma sonuçları ayrıca sınıfın fiziksel özelliklerinin, öğretim elemanının yöntem-teknik seçimini sınırlandırması yüzünden "öğretmen merkezli" bir eğitim durumu düzenlenmesini zorunlu kıldığını ortaya koymuştu. öğrenciler de sınıf ortamının kalabalık, soğuk, havasız ve karanlık olduğunu, bu nedenle dersten zevk almadıklarını ve derse katılım isteği duymadıklarını belirtmişlerdi.

öğrenme ortamları üzerinde araştırmaları bulunan warren e. hathaway’a göre, "önce bizler binaları şekillendiririz, sonra onlar bizleri şekillendirir." (hathaway w.e., "light, colour & air quality: important elements of the learning environment", education canada, fall/automne, 1987, s.35-44.; hathaway, w.e., "educational facilities", education canada, winter / hiver, 1988, s.28-35)

oecd'nin (ekonomik kalkınma ve işbirliği teşkilatı) 2010’da hazırladığı "fiziki şartların öğrenme iklimi üzerinde etkisi var mı?" başlıklı raporda, eğitim kurumlarının tasarımında temel olarak sosyal çevre ve fiziki şartlar arasındaki dengenin göz önünde bulundurulmasının gerektiği savunuldu.

abd’de eğitim kurumlarının fiziki koşulları hakkında yapılan araştırmaya göre, gün ışığı fazla olan okullarda okuma becerilerinin yüzde 26, matematik becerilerinin yüzde 20 arttığı saptandı. ingiltere’de öğrenci performansı, başarı, davranış ve yapılı çevre arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmada, iyi tasarlanmış binalardaki sınav sonuçlarının normalden yüzde 11 daha yüksek olduğu ortaya çıktı. diğer bir çalışmada ise öğrencilerin yüzde 60′ı, binanın tasarım kalitesinin üniversite seçimlerini etkilediğini belirti.

sınıf ortamı, okul ortamı, semt, şehir ve bir ülke… aslında bu ortamlar iç içe geçmiş, bütünleşik ve artarak karmaşıklaşan ekosistemlerdir. bu sistem içindeki her bir öge, birbirini etkileyerek eğitim döngünü sürdürür. sistemin bir parçasında değişim gerçekleştirilirken, diğer parçasındaki değişim göz ardı edilirse, başarılı bir döngü kısırdöngüye dönüşür ve yine aynı nakarat duyulur.

"kısırdöngü, fasit daire, hayat böyle, gerisi vesaire, vesaire…"

doç. dr. nurdan kalaycı, gazi üniversitesi eğitim bilimleri fakültesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi eğitim bilimleri fakültesi'nden mezun oldu. abd'de eğitim programları ve öğretim alanında yüksek lisans yaptı. doktorasını yine aynı alanda hacettepe üniversitesi eğitim fakültesi'nde tamamladı. kalaycı, farklı ülkelerden akademisyenlerle birlikte yükseköğretimde kalite algısı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kültürler arası önyargı konularında karşılaştırmalı çalışmalar yürütüyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Nurdan Kalaycı

gazi üniversitesi eğitim bilimleri fakültesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi eğitim bilimleri fakültesi'nden mezun oldu. abd'de eğitim programları ve öğretim alanında yüksek lisans yaptı. doktorasını yine aynı alanda hacettepe üniversitesi eğitim fakültesi'nde tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;