Görüş

Gazze'de kimseye zafer yok kayıp çok

Ateşkes anlaşmasında, Gazze’de yaşayan halka uygulayan ambargo ve ablukanın kalkacağına dair herhangi emare olmadığı gibi uluslararası bir teminat da alınamadı. Hamas’ın ve diğer direniş örgütlerinin kısıtlı askeri ve siyasi kapasiteyle kazanabildikleri de sınırlı oldu; dolayısıyla onca yıkıma ve can kaybına rağmen bir zaferden söz etmek mümkün değil.

İki ay boyunca İsrail bombardımanına maruz kalan Gazze'de adeta taş üstünde taş kalmadı. [Fotoğraf: Reuters-Arşiv]

hamas ve israil arasında 26 ağustos 2014 günü varılan anlaşma ile iki aydır süren çatışmanın başlangıcından bu yana ilk defa süresiz ateşkes ilan edildi. üzerinde uzlaşıldığı açıklanan ateşkes hükümlerine baktığımızda, 2012’deki savaştan sonra yapılan anlaşmanın bir benzeriyle karşılaşıyoruz. dahası, haftalar önce mısır tarafından masaya getirilen tekliften ciddi bir farklılık içermediğini de gözlemliyoruz.

ateşkes uyarınca israil, gazze’ye insani ve tıbbi yardımlar ile yıkılan altyapının inşası için gerekli malzemelerin ulaştırılması için kapılarını açacak; gazze kıyılarındaki balıkçılık faaliyetlerinin 6 mil açığa kadar sürdürülmesine izin verecek. hamas’ın ana taleplerinden olan ablukanın kaldırılması, hava ve deniz limanlarının açılması, filistinlilerin batı şeria ve gazze arasında seyahat etmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasına dair bir gelişme ortada yok; bu konular hakkındaki görüşmelerin devam edeceği söyleniyor.

o halde, özellikle filistin tarafında ağır bir hasar yaratan, çoğunluğu sivil 2000’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan bu savaştan kazançlı çıkan kimdir? isterseniz çatışan tarafların ve meseleye dhil olan diğer devletlerin kazanım ve kayıplarına ilişkin kısa bir muhasebeye girişelim.

hamas’ın zaferinden söz edilemez

hamas, 7 temmuz’da çatışma başladığında gazze’deki desteğinin azalmakta olduğunun farkındaydı. mısır’da cumhurbaşkanı muhammed mursi’nin, general abdulfettah sisi tarafından gerçekleştirilen darbeyle devrilmesinin ardından müslüman kardeşler hareketinin (ihvanı müslimin) uğradığı bölgesel güç kaybından hamas da nasibini almıştı. zira hamas, ihvan’ın bir parçasıydı. keza suriye iç savaşı’nda iran-baas rejimi-lübnan hizbullahı ekseninin karşısında konumlanması, hamas’a askeri teçhizat, eğitim ve istihbarat yardımında bulunan cenahla ilişkilerinin bozulmasına yol açmıştı. hamas’ı doğrudan destekleyen türkiye ve katar’ın bölgesel etkisi ise görece azalmıştı.

bu yalıtılmışlık içerisinde hamas, fetih grubunun kontrolündeki filistin yönetimi ile uzlaşarak birlik hükümetinin kurulmasını kabul etti. lakin israil’in, 2 haziran 2014’te göreve başlayan filistin birlik hükümetini tanımayacağı kısa sürede anlaşıldı. hemen ardından 3 yahudi yerleşimci gencin kaçırılarak öldürülmesiyle başlayan savaş, hamas’ın yalıtılmışlığının kırılmasına vesile oldu. mısır, içeride tasfiye etmeye uğraştığı ihvan’ın filistin kolu konumundaki hamas ile doğrudan görüşmek zorunda kaldı.

hamas, önceki savaşlardan farklı olarak, ilk bir ay boyunca gazze’deki muhaliflerinden dahi yoğun destek almayı başardı. ama ödenen çok ağır bedele karşın belirgin kazanımların yokluğunda, bu desteğin kalıcı olmayacağı aşikâr. ayrıca bu savaş sırasında israil’in uyguladığı şiddet, dünya kamuoyunda tekrar teşhir edildi; 2011’de arap baharı’nın ortaya çıkmasının ardından ikinci plana itilen filistin sorunu tekrar gündeme taşındı. israil’e yönelik boykot etme, yatırımları geri çekme ve yaptırım uygulama (bds - boycott, divestment and sanctions) girişimlerinin tüm dünyada güç kazanmasının önü açıldı.

sonuç itibarıyla ortada gazze’de yaşayan halka uygulayan ambargo ve ablukanın kalkacağına dair herhangi emare olmadığı gibi uluslararası bir teminat da alınamadı. hamas’ın ve diğer direniş örgütlerinin kısıtlı askeri ve siyasi kapasiteyle kazanabildikleri de sınırlı oldu; dolayısıyla onca yıkıma ve can kaybına rağmen bir zaferden söz etmek mümkün değil. mısır’ın sınırdaki denetimlerini artırmasıyla birlikte, tüm direniş gruplarının iki ay boyunca harcadıkları silah ve cephanenin hemen yerine konması çok zaman gerektiriyor. bu bağlamda lübnan hizbullah’ının destek açıklamasının da gösterdiği üzere, hamas’ın iran ile suriye iç savaşı yüzünden bozulan ilişkilerin yeniden tesisi muhtemeldir. iran da bu ilişki üzerinden, filistin sorunu denklemine yeniden dâhil olabilir.

israil’in 31 ağustos 2014 günü, batı şeria'nın güneyindeki beytüllahim yakınlarında yeni bir yerleşim yeri kurulması için bir seferde 4000 dönüm toprağa el koyma kararı alması, netanyahu’nun hem kendisini eleştirenlere hem de filistinlilere meydan okuması anlamı taşıyor.

by Erhan Keleşoğlu

israil’in morali bozuk

israil, savaş neticesinde hamas ve fetih’in anlaşmasıyla kurulan filistin birlik hükümetinin diplomatik alanda onu sıkıştırarak gerçek bir barış müzakeresi evresine girilmesinin önünü kesmeyi başardı. ancak başbakan binyamin netanyahu ve hükümeti, güvenliğin sağlanacağına dair vaatlerini yerine getiremedi. çoğunluğunu askerlerin oluşturduğu 70’i aşkın kayba karşın hamas’ın silahsızlandırılması mümkün olmadı. özellikle israil aşırı sağı, netanyahu hükümetini bundan dolayı ağır şekilde eleştiriyor. israil’in 31 ağustos 2014 günü, batı şeria'nın güneyindeki beytüllahim yakınlarında yeni bir yerleşim yeri kurulması için bir seferde 4000 dönüm toprağa el koyma kararı alması, netanyahu’nun hem kendisini eleştirenlere hem de filistinlilere meydan okuması anlamı taşıyor.

israil’in batı şeria ve gazze’yi coğrafi olarak birbirinden ayrı tutma, filistin ulusal hareketi’ni de siyasal açıdan bölme stratejisi sürüyor. yerleşimci-milliyetçi ideolojisiyle filistinlileri ‘kendi kaderini tayin etme’ hakkından mahrum tutarak daha fazla toprak elde etme, akdeniz ve ürdün nehri arasındaki denetimini kalıcılaştırma amacında da değişim gözlenmiyor. 550 bin kadar yahudi yerleşimci, israil’in 1967’de işgal ettiği doğu kudüs ve batı şeria’da uluslararası hukuku ihlal ederek inşa ettiği yerleşimlerde yaşıyor.

askeri açıdan filistinlilerin israil’e geri adım attırması çok zor görünüyor, israil’in meşhur demir kubbe füzesavar sistemi, yerleşim birimlerini korumakta büyük başarı sağladı. fakat taktik amacı tünelleri yok etmekle sınırlı olan bir kara harekâtına girişilmesi, asker kayıplarını arttırdı. buna karşın abd’nin her zamanki gibi savaşın askeri masraflarının önemli bir kısmını karşılayacağını açıklaması, israil’in elini rahatlatıyor.

yine de filistinlilerin yaklaşık iki ay boyunca israil’deki gündelik hayatı sekteye uğratabilme yeteneği göstermesi not edilmeli. bu durum, demografik açıdan göç almaya ve mevcut nüfusunu ülkede tutmaya mecbur bir ülke olan israil açısından kayda alınması gereken bir tehdit. bundan çok daha önemlisi, tüm dünyada bds hareketi’nin kazanmaya başladığı mevzilerdir. avrupa birliği’nin israil’in işgal ettiği topraklarda ürettiği malları almayacağını açıklaması, kültürel ve akademik alanda güçlenen boykot, bunun örnekleri. 1993 - oslo anlaşması’ndan beri siyasal açıdan bölünmüş olan filistinlilerin ortak bir strateji geliştirmeleri halinde, bds hareketi’nin performansını yükseltmesi ve israil’i sıkıştıracak ana mecra haline gelmesi ihtimal dâhilinde.

filistin yönetimi’nin açmazlığı

ayrı olarak değinilmesi gereken bir başka unsur, fiilen fetih idaresindeki filistin yönetimi’nin içine girdiği açmaz. filistin yönetimi’nin başında bulunan cumhurbaşkanı mahmut abbas, savaşın başlamasından itibaren son derece düşük bir profil sergiledi. her ne kadar gazze onun denetiminde olmasa da performansı, ülkesi bombalanan bir devlet başkanının göstereceğinin çok uzağındaydı.

bunun nedeni, filistin yönetimi’nin tüm stratejisini diplomatik mücadele üzerine kurması. mutedil bir çizgi izleyip başta abd olmak üzere uluslararası güçlerin israil’e geri adım attırmasını sağlamayı hedefleyen bu çizginin diğer mücadele araçlarını ikincilleştirmesi, siyasi manevra kabiliyetini sınırlıyor. dahası uluslararası yardımlarla ayakta duran filistin yönetimi’nin, bu yardımların ulaştırılması için israil’in güvenlik aygıtıyla işbirliği içerisinde hareket etmeye zorlanması, abbas’ın iç desteğini ve meşruiyetini azaltıyor.

mısır, katar ve türkiye’nin rolü

mısır, temmuz 2013’teki askeri darbeden sonra, suudi arabistan’ın desteğiyle bölgesel nüfuzunu artırmak suretiyle rejimin meşruiyetini güçlendirme uğraşı veriyor. bu anlamda mısır’ın, son filistin sorunu’nda arabuluculuk işlevini görmesi elzemdi. kahire’nin, abbas ile arasındaki yakın ilişkiye karşın hasım olarak gördüğü hamas ile de bağlantıya geçmesi, oynanmak istediği arabuluculuk rolü için kaçınılmazdı. mısır’ın tarafları ikna etmesi sonucunda gelen ateşkes karşılığında, israil’den ne gibi taleplerde bulunabileceği ise bilinmezliğini koruyor.

darbeden sonra mısır ile ilişkileri gerginleşen katar’ın müzakere sürecinde oynadığı rolden, gerek abbas gerekse de abd dışişleri bakanı john kerry övgüyle söz etti. bu da katar’ın, desteklediği ihvan’ın mısır’daki yenilgisinden sonra, filistin sorunu’na yeniden müdahil olabilme şansını yakaladığını gösteriyor.

türkiye-israil ilişkileri, 2009'dan itibaren siyasal açıdan en düşük seviyede. bu savaş sırasında başbakan recep tayyip erdoğan’ın hitler’e atıf yaparak israil’i soykırımla suçlaması, israil tarafında büyük tepkiyle karşılandı. ek olarak, mısır’daki abdulfettah sisi yönetimine karşı alınan tutum sebebiyle mısır’ın türkiye’nin bölgesel nüfuzunu engelleme çabaları söz konusu. bunlar, türkiye’nin diplomatik çözüm sürecine dâhil olma kabiliyetini azaltıyor. lakin türkiye, savaştan harap olmuş gazze’nin alt yapısının yenilenmesi ve insani-tıbbi yardım düzeyinde, meselenin parçası olmaya devam edecek gözüküyor.

gazze’de sona eren muharebenin tarafları ve diğer bölgesel güçler açısından durum kısaca böyle özetlenebilir. abd’nin önkoşulsuz desteği sürdüğü sürece israil’in politikaları değişmeyeceği biliniyor. bu da mevcut güç dengeleri itibarıyla filistin sorunu’nun barışçıl ve adil bir şekilde çözümünün, kısa vadede muhtemel olmadığı anlamına geliyor.

yrd. doç. dr. erhan keleşoğlu, istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. filistin sorunu, arap-israil çatışması, israil iç politikası, ortadoğu siyaseti ve türk dış politikası alanlarında çalışıyor. konuk akademisyen olarak londra üniversitesi’ne bağlı school of oriental and african studies (soas) bünyesinde araştırmalarını sürdüren keleşoğlu'nun, 'israil yurttaşı filistinliler: yurttaşlık, kimlik, siyaset' (bilgi üniversitesi yayınları, 2014) başlıklı bir kitabı bulunuyor. 

twitter'dan takip edin: @erhankelesoglu

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Erhan Keleşoğlu

istanbul üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. istanbul üniversitesi sbf uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. 2008 yılında istanbul üniversitesi sbf’den doktora derecesi aldı, 2009’da yardımcı doçent olarak aynı kurumda ders vermeye başladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;