Görüş

İnternet çağında çocuk olmanın dayanılmaz ağırlığı

Bizden gittikçe uzaklaşan, konuşmayan, elimizden kayıp gittiğini, internete ve çoklu medya ortamlarına kurban ettiğimizi düşündüğümüz çocuklarımız için en büyük bayram hediyesi, onlarla birlikte geçirilecek samimi, sıcak zamanlardır.

Konular: Türkiye
Doç. Dr. Özsoy, analitik zekâları ve yaratıcılıklarıyla öne çıkan dijital çağın çocuklarının en çok sosyalleşme sorunu yaşadığını belirtiyor. [Fotoğraf: Getty]

23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı dolayısıyla hepimizde bir sevinç, heyecan ve telaş var. ebeveynler bir yandan eski çocukluk anılarını hatırlamakta, diğer yandan da kendi çocukları ve torunlarıyla yeni bayramları deneyimlemekteler. değişen toplumsal hayatın ve yeni iletişim teknolojilerinin etkisiyle, bayramların kutlanma biçimleri evrilmekteyse de içeriğin aynı hızda değişemediği çok açık.

aslında teknolojinin yardımıyla hayatlarımızın akıl almaz boyutlarda hızlandığına, çeşitlendiğine ve bilgi bombardımanı içinde şekillendiğine tanık oluyoruz. anında, etkileşimli ve bireyin etkinleşmesine olanak veren multimedya ve sosyal medya ortamlarının bizlere başka başka dünyalar, var oluşlar vadetmesinin yanında, içeriklerinin aynı hızda gelişemediğini de görüyoruz. dr. ulaş mehmet çamsarı’nın bu noktadaki tespitleri oldukça yol gösterici:

dijital nesil, kristal çocuklar, indigo veya z kuşağı olarak tarif edilen 90’lar ve 2000 sonrası doğan çocukların pek çok özelliği bizlere benzemez. farklılıklarını kabul etmeli, görmeli ve anlamaya çalışmalıyız. 

by Aydan Özsoy

“…insanoğlu teknoloji üretiyor, çağlar değişiyor. ancak içerik aynı hızda değişmiyor. kalite ve değerler aynı kalıyor. beethoven 1800’lü yıllarda  sadece kalem, kağıt ve silgi kullanarak neler  yaratmış, elleri ile yazmış, silerek, düzelterek, saatlerini vererek. bugün bu teknoloji ile bilgisayarlara onun yazdıklarını bir saniyede yükleyebilirsiniz ama onun yazdıklarını yazmak için yine aynı dehanın aynı alın terini dökmesi gerekir. içeriği teknoloji ile “satın alarak”  kestirme yollar bulmanın mümkün olmadığına inanıyorum. içerik hep içeriktir, sonsuza dek öyle kalacaktır, teknoloji içerik üreticisinin hep hizmetinde olmuştur, sonsuza dek de öyle kalacaktır. teknoloji, üreten beyinlerin kölesi, tüketen beyinlerin hükümdarıdır”. (genç haber basın ve yayın uygulama dergisi, ocak 2013 cilt 1 sayı 1).

atatürk’ün çocuklara verdiği önemin de bir işareti olarak kültürel belleğimizde önemli bir yeri olan 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı’ndan hareketle, bugünün çocuklarını ve çocukluk hâllerini daha çok konuşmalı, tartışmalı ve farklı çerçevelerden bakmaya çabalamalıyız. yetişkinler olarak çocuklarımızın yaşamlarını, belirli bir alana/alanlara hapsetmeden, özgürlüklerini ve özgünlüklerini unutmayarak…

eşitlikçi ve anlama merkezli yaklaşım

günümüzün küreselleşen politikaları, dinamikleri ve iç içe geçen yaşam biçimleri karşısında ayakta kalabilmek, ister istemez çok yönlü ve bütünsel bakmayı da gerektiriyor. bugünün internet çağı çocuklarını anlamanın ve ilişki kurabilmenin ilk basamağını da doğru iletişim kurabilmek oluşturuyor. çocuklarımızla olan ilişkilerimizin sağlıklı, normal ve başarılı kurulabilmesinin en önemli yollarından biri olarak iletişim öne çıkıyor. güvene dayalı, yakın ve sahici iletişim, çocuklarla kurduğumuz başarılı iletişimde önemli anahtarlar. postmodern dünya tam tersini; güvensizliği, karmaşayı, endişe, çatışma ve yapısal bozulmayı dayatıyor olsa da özellikle sağlıklı iletişim, sorunların çözümünde yol gösterici.

dijital olarak tanımlanan '90 ve 2000 sonrası doğan nesil ile sağlıklı iletişim kurabilmenin önemli koşullarından biri de yaşadığımız çağı ve özelliklerini kavramaya yönelik, bütünsel bir bakışa sahip olmaktır. prof. dr. doğan cücenoğlu’nun 'başarıya götüren aile' (remzi kitapevi, 2012) adlı kitabında belirttiği gibi ‘candan cana iletişim’ vurgusu, yakın ve sahici iletişim kurabilmenin anahtarlarını da içeriyor. çocuklarımıza ve gönüllerine dokunan, ulaşabilmeyi başaran iletişim yollarını ve biçimlerini bulmaya, geliştirmeye acilen ihtiyacımız var. bu noktada akademik ve kurumsal bilgilerin yanında, kişisel deneyimleri paylaşmalı, tartışmalı ve farkındalıklarımızı artırmalıyız. hızlanan, karmaşıklaşan, sıradanlaşan ve köleleştirilmiş yaşamlarımız, çocuklarımıza zaman ayırmamızı engellese de mücadeleye devam etmeliyiz. ilişkilerimizde, kısa ama kaliteli ve sahici zaman geçirmenin bireysel ve kolektif yolları yaratılabilir.

bizden gittikçe uzaklaşan, konuşmayan, elimizden kayıp gittiğini, internete ve çoklu medya ortamlarına kurban ettiğimizi düşündüğümüz çocuklarımız için en büyük bayram hediyesi, onlarla birlikte geçirilecek samimi, sıcak zamanlardır. çocuklarla olan ilişkilerimizin başarısında ve sorunların çözülmesinde anahtar role sahip olan sahici iletişimin gerçekleşebilmesi için de fırsatlara; ebeveyn ve çocukların bir arada olabilmesine, paylaşacak ortak noktalar geliştirmeye ve birlikte zaman geçirmeye ihtiyaçları var. bireyler, aileler, eğitim kurumları, politika üreten tüm örgüt ve kuruluşlar faaliyetlerinde ve ilişkilerinde, sahici iletişim kurabilmenin yollarını bulmayı ve geliştirmeyi hedeflemelidir.

internet çağında bir yandan çocuklar öte yandan da yetişkinler hızlı yaşamın, bilginin, teknolojinin, yeni içerik üretebilmenin zorlukları ve yaratıcı, farklı olmanın baskısı altında ezilmektedir. tüm bu yüklerin altında hepimiz, en çok da çocuklarımız için iletişim kurabilme becerisi başlı başına bir sorun hâline gelmektedir.

by Aydan Özsoy

z kuşağının özellikleri

dijital nesil, kristal çocuklar, indigo veya z kuşağı olarak tarif edilen 90’lar ve 2000 sonrası doğan çocukların pek çok özelliği bizlere benzemez. farklılıklarını kabul etmeli, görmeli ve anlamaya çalışmalıyız. dr. mehmet yavuz’un vurguladığı gibi onlar, teknolojinin içinde doğmuştur. teknoloji onlar için bir ihtiyaçtır. cep telefonsuz ve internetsiz yaşayamazlar. bilginin ve zamanın hızına çok kolay uyum saplayabilirler. hayatın her alanında hızlıdırlar. tüketim toplumu içinde büyüdükleri için doyumsuzlukları hat safhadadır. öz güvenleri oldukça yüksek olan kristal çocukların iç dünyaları da bir o kadar kırılgan ve hassastır. analitik zekâları ve yaratıcılıkları son derece gelişkin olan bu çocuklar, küresel ölçekteki büyük şirketler içinde bulunmaz nimettir. toplumsal yaşamın çerçevesinden baktığımızda ise bu dijital neslin en sorunlu yönlerinden biri ise bireysellikleri ve sosyalleşme sorunlarıdır. ikili ilişkileri ve arkadaşlıkları zayıftır ve büyüklerine benzemez. özellikle teknoloji tabanlı, çoklu medya ortamlarında sosyalleşmeyi tercih ederler. bu yüzden de bu kuşak çocukların iletişim anlayışı da bizlerden çok farklıdır. peki yetişkinler olarak neler yapılabilir? bu yeni nesil çocuklar ile nasıl iletişim kurulabilir?

başarılı iletişim kurabilme konusunda pek çok çalışmaya ulaşmak ve bilgi almak mümkün. ama iletişim denilen çok yönlü, karmaşık ve hızla değişen sürecin koşullara ve bireysel deneyimlere bağlı olarak değiştiği de bilinen bir gerçek. iletişim sorunlarımızı çözebilmenin ilk adımı onu kabul etmek, görmek ve tanımlayabilmekten geçiyor. diğer bir adımı ise paniğe kapılmadan harekete geçmek; bilgilenmek, emek ve zaman harcamak oluşturuyor.

geleneksel ve yeni medyanın iletişim kurma biçimlerimizi yoğun olarak şekillendirdiği bu çağda, medya okuryazarlığının ötesinde artık hepimizin yeni medya okuryazarı olma yönünde çabalaması gerekiyor. bu sancılı süreçte, diyalog ve pozitif/olumlu yönde yapılandırılmış iletişim biçimleri hayati öneme sahip görünüyor. brezilyalı radikal eğitimci, eğitim felsefecisi, pedagog, yazar ve düşün adamı paulo freire’in ‘diyalog’ kavramı da bizlere yol gösterebilir. freire’in eğitim alanı için kullandığı bu kavram, eşit, insanca ve özgür bir iletişim kurma biçimi üzerinden temelleniyor. öğrenme, karşılıklı egemenlik kurma niyetinden uzaklaşarak, anlamaya dayalı aktif bir iletişim kurma süreci üzerinden gerçekleşiyor.

özellikle bugünün çoklu bilgi ve iletişim ortamları düşünüldüğünde çocuklarla iletişimimizde bu eşitlikçi ve anlama merkezli yaklaşımın önemi ortaya çıkıyor. internet çağında bir yandan çocuklar öte yandan da yetişkinler hızlı yaşamın, bilginin, teknolojinin, yeni içerik üretebilmenin zorlukları ve yaratıcı, farklı olmanın baskısı altında ezilmektedir. tüm bu yüklerin altında hepimiz, en çok da çocuklarımız için iletişim kurabilme becerisi başlı başına bir sorun hâline gelmektedir.

doç. dr. aydan özsoy, gazi üniversitesi iletişim fakültesi radyo tv sinema bölümü öğretim üyesi. özsoy'un televizyon ve sinema alanında yayınlanan pek çok makalesinin yanında ‘gönülden gönüle mevlana imgesi: mevlana üzerine bir alımlama çalışması’ (seçil büker ile birlikte, ütopya yayınevi, 2009) ve ‘televizyon ve izleyici: türkiye’de dönüşen televizyon kültürü ve izleyici’ (ütopya yayınevi, 2011) adlı kitapları bulunmaktadır.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Aydan Özsoy

gazi üniversitesi iletişim fakültesi radyo tv sinema bölümü öğretim üyesi. doç. dr. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;