Görüş

İran'daki devrime kırılgan bakışımız

Dünya Müslümanları, hiç olmazsa mesafeli oldukları devrim olgusu konusunda bir zihniyet değişimini büyük ölçüde İran'da yaşanan İslam devrimine borçlular.

Tahran Azadi Meydanı'nda devrimin yıldönümü kutlamaları.
İran'daki devrim Müslüman dünyada birçok kişiyi etkilemiş, İslam'da o güne kadar pek olmayan devrim düşüncesini körüklemişti. [AFP]

içinde bulunduğumuz günlerde 35. yıldönümünü kutlayan iran islam devrimi, şii bir toplumda gerçekleştiği halde hem abd'ye, hem de sovyetler birliği'ne kafa tutan yönüyle sünni müslümanlar tarafından da yıllarca desteklendi, takdirle konuşuldu; bazen bir model olarak kabul gördü. bugün ise birçok sünni grup ve cemaat için iran, neredeyse savaşılacak bir düşman gibi görünüyor. türkiye'de de bu alandaki bakış açısı değişimi belirgin bir şekilde kendini duyuruyor.

kendini mezhepçi anlamda "sünni" olarak tanımlayan pek çok grup için iran, devriminin etkileri itibariyle her zaman olumsuz, kuşkulu bir yere sahipti. devrimin başlarında bu alanda suudi arabistan ve körfez ülkeleri kaynaklı yoğun bir propaganda sürdürüldüğü hatırlardadır. o yıllarda ayetullah ruhullah humeyni'nin risaleleri üzerinden "mezhepli olma" ile "mezhepçi olma" arasında fark gözetmeden şia'nın islam dairesi dışında olduğunu kanıtlamaya dönük yoğun bir kitap yayını vardı.

bu yayınlar, devrimin başlangıçta sunduğu şia mezhebinin hassas olduğu, ancak aynı zamanda sünni müslümanların da paylaştığı olgular ve imgeler üzerinden özellikle türkiye'de ana islamcı damarda bulduğu desteği azaltmadı. tersine suudi arabistan'ın abd güdümlü politikalarına karşılık iran'ın antiemperyalist devrimci duruşu, onurlu ve kişilikli görünüyor ve takdirle anılıyordu.

türkiye'de 1960'lardan itibaren etkisini hissettiren mezhep merkezli olmayan tevhidi duyarlılık esasında bir eğilime sahip islamcı kesimler, iran'da şah döneminde başlayan direnişin sebeplerini tartışan yazılar yazıyor, kitaplar yayımlıyorlardı. 1970'lerin ikinci yarısında düşünce yayınları, ali şeriati'nin eserlerini yayımlamaya başlamıştı. şeriati'nin eserleri türkiye'de neredeyse kendi ülkesinde bulmadığı ölçüde bir ilgiyle okundu, farklı isimlerle yayımlandı, sayısız baskı yaptı. onun "ali şiası safevi şiası" isimli eseri, tipik osmanlı-safevi rekabetine getirdiği farklı yorumlarıyla dikkat çekti. ayetullah humeyni'nin, şia avami geleneği tarafından popüler kılınmış hz. ebu bekir, hz. ömer ve hz. osman'a dönük yorumlara mesafe koyduğu ve eleştirdiği görülüyordu. islam ümmetinin bütün dünyada yaşadığı sıkıntılar ve afganistan'dan filistin'e maruz kaldığı saldırılar, geçmişteki mezhebi ihtilaflar bir kenara bırakılarak kuran üzerinden ittifak yapabilen bir ehli sünnet-şia kavrayışını öne çıkarıyordu doğal olarak.

1979 devrimi sırasında tahran azadi meydanı'ndan bir görünüm.
İslam Cumhuriyeti'ne destek veren bir milyondan fazla kişi 1979'daki ismiyle Şah Meydanı'nda toplanmıştı.
[[AP]]

öte taraftan iran'ın mustafa çamran ve ali şeriati gibi devrimci düşünür ve eylemci müslümanları da daha devrimden önce lübnan'da filistin direnişine katkıda bulunacak faaliyetlerde bulunuyor, kitaplar yayımlıyorlardı. devrimin ardından humeyni, filistin davasının tavizsiz destekçisi olacaklarını bir kez daha ilan ederek bu alanda duyarlı türkiyeli müslümanların kalbini kazandı.

şii toplumun devrimi türkiye'deki sünnilere de "acaba biz nasıl sünnileriz" sorusunu sordurdu. mezhepler arası diyalog faaliyetleri hız kazandı. yaşar kaplan "ehli sünnet tetkikleri"ni yazdı. kerbela ve hz. hüseyin'in kıyamı türkiye'de farklı bir gözle okunmaya başladı.

bütün bu yaşananların bir yalan olduğunu düşünmüyorum. konjonktürel siyaset ve bölgeye getirilmek istenen yeni nizam, iki ülkeyi, iran ve türkiye'yi geleneksel rollerine geri dönmeye ve kendi mezhep dünyalarına kilitlenmeye zorluyor. iran'ın, uluslararası sistemin desteğiyle maruz kaldığı irak saldırısı, bu ülkenin devrim enerjisini kendini savunmaya hasretmesiyle sonuçlanmıştı.

dolayısıyla devrimin şiarları olan "istiklal, özgürlük, islam cumhuriyeti", maruz kaldığı ambargoların ve soğuk savaş dönemlerine özgü bir savunmacılığın içine kapattığı iran'da, mantıki sonucuna ulaşılmamış şiarlar olarak kaldı. özgürlük şiarının paranteze alınması devrimi sınırladı, silikleştirdi. reformist hareket, devrim içinde devrimdi ve ayetullah humeyni'nin ardından yeniden tasarlanan, yetkileri artırılan velayet-i fakih otoritesi tarafından bastırıldı. mahmud ahmedinejad dönemi ise, devrim söylemlerinin işlevsizleşmesi nedeniyle, bu siyasetçinin taraftar kitlesini dağılmaktan uzak tutma amacı güttüğü popülist sebeplerle, mezhebi vurgunun öne çıktığı bir dönemdi.

suriye meselesinde iran ve türkiye

türkiye ile iran'ı suriye'de karşı karşıya getiren anlaşmazlık bu nedenle de ilk planda mezheple ilgiliymiş gibi görünüyor. oysa söz konusu olan iran'ın, devrimin başından beri oluşturduğu ve yine ideolojisiyle bütünleşen filistin meselesi konusunda aktif olmasını sağlayan bir güvenlik hattının korunması. iran devrimi mezhepçi olsaydı, devrimi üstlenen kadrolar en başından "sünni" filistin konusunda bir duyarlık göstermez, bu sebeple de uluslararası sistemi karşılarına almazlardı.

ne yazık ki savunma stratejisine saplanmış devrim geçen zaman içinde, direniş hatta bağlamında, kendine baas partisi alternatifini aşan bir seçenek hazırlayamamıştı. iranlı siyasetçiler ise bu konuda "beşşar esed sonrası için batı merkezli, niteliği belirsiz planları destekleyemeyeceklerini, esed rejiminin bütün kötülüklerine karşılık filistin desteğine katkı sunduğunu, daha sonrası için tasarlanan rejimin ise buna asla izin vermeyeceği gibi sıranın iran'a gelmesi için rol üstleneceği" şeklinde bir savunma yapıyorlar. güvensizliklerine bir gerekçe olarak da türkiye'de konuşlandırılan patriot füzelerini hatırlatıyorlar. patriotlar yerleştirilinceye kadar iran halkında ak parti hükümeti ve başbakan recep tayyip erdoğan'a yönelik büyük bir sempati bulunduğu söylenebilir.

devrim sırasında protestocuların karşısında iranlı askerlerden birisi hz ali'nin posterini tutarken, diğeri de şah'ı destekleyen bir döviz gösteriyor.
Devrim sırasında protestocuların karşısında İranlı askerlerden birisi Hz Ali'nin posterini tutarken, diğeri de Şah'ı destekleyen bir döviz gösteriyor.
[[AP]]

şunu kabul etmek gerekir ki, türkiye de iran kadar suriye cinayetlerine hazırlıksız yakalandı. yine de bütün iran halkının devletin resmi suriye politikasını desteklediği düşünülmemeli. katliamlar konusunda en başından beri tavır belirten reformist iranlılar var.

her şekilde suriye cinayetleri konusunda iran devletinin, izlediği politikalar bağlamındaki tavizsiz tutumu, öteden beri iran'a şia mezhebi üzerinden karşı olan kesimlerin yaklaşım ve açıklamalarının bir süreliğine popülerlik kazanmasına sebep oldu. akp hükümetinin bu alanda mezhepçi tavrın belirleyiciliğine izin vermeyen yaklaşımlarıyla bu açıklamalar geri çekilse bile farklı bir döneme girdiğimiz söylenilebilir. reel politiğin iradesine tâbi olmadan yapamayan ulus devlet gerçeklerine adeta yeni uyanıyor gibiyiz.

iki ülke kendilerine göre haklı gerekçelerinde ısrar ederken mısır düştü ve suriye kan akıtmaya, parçalanmaya devam etti. ben en başından beri suriye sorununda başta türkiye ve iran olmak üzere bölge ülkelerinin birlikte çözüm üretmesi gerektiğini yazdım. uluslararası müdahale her zaman fazlasıyla gecikiyor.

iran devrimi ve türkiye'deki islamcılar

geçen 35 yıl içinde iran islam devrimi, türkiye'de islamcıların devlete bakışını ve devletle karşı karşıya gelmeme anlayışını da doğrudan veya dolaylı etkiledi.

cumhuriyet kurulduktan sonra türkiye müslümanları devletle ilişkilerinde kararsız bir dönem yaşadılar. kendilerine ait olan devletin gasp edildiği kanısı çok yaygındı ve bu kanı öz yurdunda gariplik hissiyatını güçlendiriyordu. bu nedenle de türkiye islamcılarının iran devrimine bakışındaki takdir ve onay, özellikle abd'ye, batı'nın engellemeye çalışmasına rağmen "devlet olma" başarısını çözümlemeye yoğunlaştı.

aynı nedenle türkiyeli islamcıların önemli bir kısmı iranlı reformistlerin 2009 yılında şaibeli buldukları seçim sonuçlarını protestosunu kuşkuyla karşıladı. yayılan protestoların islam devleti'ni ortadan kaldırmaya dönük bir komplonun parçası olduğu savunuluyordu. oysa devrim yapmış bir halkın kuşku duyduğu ve onaylamadığı konularda sistemi veya hükümeti sorgulaması devrimci ruhun bir parçası olarak değerlendirilebilirdi.

ayetullah ruhullah humeyni 14 yıllık sürgünden döndü ve devrimin ilk dini lider'i olarak ülkesinin başına geçti.
Ayetullah Ruhullah Humeyni 14 yıllık sürgünden döndü ve devrimin ilk Dini Lider'i olarak ülkesinin başına geçti.
[[AP]]

bir bakıma iran devrimini takiben benimsenen devrimcilik söylemlerinin de devlet olma imtiyazı açısından kabul gördüğünü söylemek olası. ne de olsa soğuk savaş dönemi söylemlerinden kalan bir izlenimle islamcı gelenek "devrim" olgusunu sıklıkla anarşizmle hatta nihilizmle bir tutmaya meyyal olmuştur.

bölgedeki batı modernizmi karşıtlığından beslenen devrim enerjisi iran'da açığa çıktığından, türkiye islamcıları (1970'de kurulan milli nizam partisi'nden itibaren süreç içinde devrimle kuruculuk ideallerini bazen paranteze alarak bazen de yatıştırarak), ülke gerçekleri esasında gelişip biçimlenen parti faaliyetlerine eklemlendiler. devrim enerjisi iran'da açığa çıkmamış olsaydı, türkiye islamcıları bir devrim gerçekleştirebilirler miydi? "sünni" bir gelenekte baskın olduğu düşünülen devletin öncelenmesi kaygısının bunu kolaylaştırmayacağı söylenebilir. buna karşılık arap toplumlarında tahammül sınırını aşan baskının yol açtığı devrim rüzgarları, bir devrimin gelişinin asla öngörülemeyeceğini düşündürüyor.

türkiye islamcıları arasında 1980'lerde hayal edilse bile sınırlı olarak çözümlenmiş devlet algısı, varlığını daha ziyade mevcut olanın eleştirisi üzerinden gerçekleştiriyordu. 1990'larda ise ideal devlet hem hantallıktan, hem de 'ceberrut' olmaktan uzak, halka hizmetiyle var olan bir yapı olarak tanımlanmaya başladı. bu tanımlamaya bağlı olarak hizmet esaslı belediyecilik tecrübesinin devleti yönetme konusunda hem cesaretlendirdiği, hem de pratik verilerden hareketle başarının altını çizerek bir meşruiyet sunduğu söylenebilir.

bir devrimden geriye kalan

her devrim bir bakıma yapıldığı dönemin şartlarında bir gerçeklik kazanır ve kendi mantıki gelişmesini sürdüremediği takdirde anakronik bir yapı içinde donuklaşmaya başlar. ancak devrim anı bir gerçekliktir; bir tür 'hakikat anı' olarak yaşanmıştır ve bu yaşanmışlığı geri almak mümkün değildir.

'ilımlı islam', 'büyük ortadoğu projesi', 'arap baharı' gibi kavramların tartışıldığı günümüz türkiye'sinde islam devriminin üzerinde yükseldiği temel değerlerin, islamcılar açısından hâlâ geçerliliğini koruyup korumadığı, kurcalanmaya değer bir soru.

devrimin ilk anlarında silahlı kadınlar tahran'da bir meydanda nöbet tutuyor.
Devrimin ilk anlarında silahlı kadınlar Tahran'da bir meydanda nöbet tutuyor.
[[Getty]]

kuşkusuz her devrim kendi tecrübesinin biricikliği özelinde ayrı bir hikaye anlatır. devrim ısmarlanamaz ve gelip çattığında da hiçbir şey eskisi gibi olmaz. modern dönemlerin konformizmini 'küfür gibi' bir şey, bir hal olarak gören islamcılar, demokrasiyi araçsal ve 'ehveni şer' bir teknik olarak kabullerinden daha farklı olarak devrime, seleflerinin çok ötesine geçen anlamlar yüklemeye başladılar.

dünya müslümanları, hiç olmazsa mesafeli oldukları devrim olgusu konusunda bir zihniyet değişimini büyük ölçüde iran'da yaşanan islam devrimine borçlular. bu devrimin şiarları da müslümanların gündemine 'istiklal', 'özgürlük' kavramları gibi 'nasıl bir devlet yapısı' sorusunun yerleşmesinde de etkili oldu. iran devrimini takiben bu ülkenin devlet ve siyaset tecrübeleri, dünya müslümanlarına olumlu ve olumsuz anlamda neler yapmaları veya yapmamaları gerektiği konularında açıklamalar sunmaya devam ediyor.

bütün bu konularda henüz yeterince pratik ve anlamlı, bölgemizin, bölge halklarının, insanlığın ve ümmetin ihtiyaç duyduğu cevaplar üretemediğimizi düşünüyorum. bu cevapların üretilmesi ise konjonktürel kaygı, amaç, başarı ve kazanımların ötesinde derin, bütünlüklü ve analitik çözümlemelere ihtiyaç duyuyor.

cihan aktaş, edebiyatçı ve köşe yazarı. beşikdüzü öğretmen lisesi ve istanbul devlet güzel sanatlar akademisi mimarlık fakültesi'nde eğitim gördü. mimar, basın danışmanı, gazeteci ve okutman olarak çalıştı. roman ve öykü kitapları yanı sıra kadın, aile, kamusal alan, siyaset, sinema etrafında araştırma ve denemelerden oluşan kitaplar yayımladı. yeni devir, yeni şafak ve taraf gazetelerinde köşe yazıları yazdı. halihazırda dünya bülteni, hayal perdesi ve son peygamber siteleri için yazılar kaleme alıyor.

twitter'dan takip edin: @chn_aktas

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Cihan Aktaş

edebiyatçı ve köşe yazarı. beşikdüzü öğretmen lisesi ve istanbul devlet güzel sanatlar akademisi mimarlık fakültesi'nde eğitim gördü. mimar, basın danışmanı, gazeteci ve okutman olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;