Görüş

IŞİD ve İspanyol Engizisyonu arasındaki benzerlikler

Bağımsız düşüncenin olmadığı yerlerde kök salıp gelişme imkanı bulan IŞİD ve Engizisyon gibi aşırıcı unsurlar, yetkiyi 'taklit' eder. Oysa bu tür aşırılıkların tekrar etmesinin önlenmesi için 'tahkik' yani kişinin aklını, kalbini ve tecrübelerini kullanarak değerlendirmeler yapması, elde ettiği sonuçların doğruluğundan bu yolla emin olması ve muhalefet edebilme kabiliyeti edinmesi şarttır.

Ebubekir Bağdadi en son 6 Temmuz'da Musul'daki Hadba Camisi'nde hutbe vermişti. [Fotoğraf: AP]

ispanyol engizisyonu'nun en gerçeküstü olaylarından biri, kurbanların infaz edilmeye götürüldüğü 'auto da fe' adı verilen geçit töreniydi. "suçluya" her yanı cehennemi anımsatan suretler, alevler ve iblislerle süslü, özel sarı bir kıyafet ve sivri uçlu bir kukuleta giydirilirdi.

kelime anlamı 'inanç eylemi' olan auto da fe, ilerleyen dönemlerde yakılarak öldürülmek manasında kullanılmaya başladı. bu infazların örneklerini en son 1850 yılında meksika'da gördük. engizisyonun, "benim inancıma uymazsan, cehennem ateşinde yanarsın." şeklindeki sorunlu düşüncesinden ise hâlâ muzdaribiz.

bahsettiğimiz bu bariz aşırılığın bugünkü temsilcisi, dini görüşlerini insanlara zorla ve zulümle kabul ettirmeye çalışan irak ve şam islam devleti (işid). grubun kurmayı hedeflediği "islam hilafeti" ne islami ne de gerçek anlamda hilafet.

işid, kafa kesme eylemlerinin yanı sıra hristiyanlar ve ezidiler gibi azınlıklara çektirdiği eziyetlerle herkesi korkutmuş halde. hatta tereddüt içindeki amerika birleşik devletleri başkanı barack obama bile işid yüzünden askeri operasyon kararı aldı. öyle ki, obama'nın irak'tan çekilme politikası düşünülecek olursa, bu durum dikkat çekici bir ironi yaratıyor.

engizisyonun ateşli katoliklik savunusu, en nihayetinde avrupa'da din savaşlarının patlak vermesine yol açtı. bu da bugün işid'in beslendiği sünni-şii çatışmasını hatırlatan bir durum.

by John Bell

çarpıcı benzerlik

işid kadar korkunç olan engizisyon dönemi ile bugün arasında çarpıcı benzerlikler söz konusu. 12. yüzyılda fransa'da başlayan engizisyon da azınlıklara zulmetmişti. beguineler, hussitler, waldensianlar ve katharlar gibi adı bile bilinmeyen azınlık toplulukları engizisyonca katledildi. engizisyonun ateşli katoliklik savunusu, en nihayetinde avrupa'da din savaşlarının patlak vermesine yol açtı. o savaşlar, bugün işid'in beslendiği sünni-şii çatışmasını hatırlatıyordu.

engizisyonun aksine, işid, iason athanasaiadis'in tabiriyle, sadece orta çağ'a dönüş değil, sosyal medyanın ürünü, modern bir olgu. ancak işid ve engizisyonun zamanında ötesinde bir ortak noktası var: yüce bir amaç uğruna yok etme saplantısı.

her ikisi de insanların bir "fikrisabite" nasıl kendilerini kaptırabildiklerini gösteriyor. amaç yeterince yüce olunca, insanları yakarak ya da kafalarını keserek öldürmek makbul hale gelebiliyor. (işid ve engizisyon, başka bir devirde karşılaşsalardı, aşırılıkları yok mu ederlerdi yoksa anlamaya mı çalışırlardı?)

bu sadece dini bir eğilim de değil; siyasi ideolojiler de karanlığın derinliklerine dalabiliyor. lakin tanrı'nın emriyle hareket etmek, kötülük yapmak için özel bir şevk doğuruyor gibi.

yıkıcı eylemler, neredeyse inancın yoğunluğunun ve ne tuhaftır, tanrıya yakınlığın kanıtı oluyor. her ikisi de, tersine dönmüş bir dünyanın, iyinin kötülük için kullanılması ve kötülüğün iyi bir şey gibi gösterilmesinin bir ölçütü.

bu büyük çarpıtmaların ardında bir de dini, lafzi anlamıyla algılama meselesi var. dini metinler, bir benzetme olarak değil de, somut bir gerçekmiş gibi okunuyor.

aşırılık yanlısı yahudi yerleşimciler, batı şeria'daki anata köyü'ne baktıklarında, yaşayan bir arap köyü değil, eski ahit'te anlatılan yahudi toprağı anatot'u görüyor. evanjelik hristiyanlar ise kudüs'ü düşündüklerinde, akıllarına üç dinin kutsal kabul ettiği, yaşayan bir kent değil, kıyamet ve dünyanın sonu geliyor.

aşırılık yanlısı işid üyeleri, giyim kuşamlarından sakallarının şekline varıncaya kadar 1400 yıl öncesinin alışkanlıklarını canlandırmaya çalışıyorlar. aynısı, bir zamanlar katolik kilisesi'nin inancı ve bunu uygulatma mekanizması engizisyon için de geçerliydi.

siyah-beyazdan ibaret bir dünya görüşü

tüm bunlar, çok eski tarihli bir metni, yeni ve farklı bir dünyaya uygulama girişimleri. söz konusu dini metinlerin birçoğu mecazi bir nitelik taşıyor, yani dümdüz bir şekilde yorumlanmayı gerektirmiyor. işid ve engizisyon ise bunun yerine siyah-beyaz bir dünyanın rahatlatıcı (ve duyarsızlaştırıcı) katiyetini sunuyor. dini keşfetmenin yaşayan dinamikleri bir kenara bırakılıp sonra da bunlar adına şiddete başvuruluyor.

tüm toplumlar hâlâ kör inancın veya milli gururun cazibesine kapılma tehlikesi altında. risk sadece "orada bir yerde" ya da "çok eskide kalmış" değil.    

by John Bell

işid'in içindeki kötülüğü çoğu kimse kolayca görebiliyor, ama aşırılık yanlısı bizden biri olduğunda bunu görmek zorlaşıyor. işid, suriye ve irak'ın bazı bölgelerinde destek görüyorsa, bunun sebebi, oralardaki yerli halka yönetimlerinin vermediği şeyleri sunuyor olmasıdır. auto da fe kurbanları, üzerlerine giydirilen aşağılayıcı giysiler içinde yürürlerken, yüzlerce sıradan insan, memnuniyetle değilse bile hiçbir şey yapmadan onları izlerdi. avrupa'da milyonlarca hristiyan, engizisyonu sorgusuz sualsiz destekledi.

radikaller, hepimizin içindeki bağnazlığı, kontrolsüz bir yüksek misyona dönüştürürler. aslına bakılırsa, tüm toplumlar hâlâ kör inancın veya milli gururun cazibesine kapılma tehlikesi altında. risk sadece "orada bir yerde" ya da "çok eskide kalmış" değil.

ünlü yazar herman melville, 1857'de kaleme aldığı the confidence-man: his masquerade (düzenbazın aldatmacası) isimli kitabında, mississippi nehri'nde yol alan buharlı bir gemide dolandırıcı kılığında dolaşan şeytan'ı konu alır. melville, insanların nasıl kolayca kandırılabileceğini bu benzetme yoluyla anlattığını kitabını 'auto da fe kurbanlarına' adamıştı.

ister irak'ın çöllerinde, ister ispanyol kiliselerinde olsun, düzenbazlar, yüce amaçlardan karanlık eylemler devşirmekte son derece önemlidir. düzenbaz, ona karşı koymadığımız takdirde yalanları ile dünyayı tersine çevirebilir.

işid ve engizisyonun temsil ettiği bu son derece insani zaaflara rağmen, bir çıkış yolu mevcut. pek çok kimse, aldatmacanın ötesinde, gerçek, genel düzenle uyumlu, manipülasyon ürünü olmayan ve de sefalet yaratmayan bir iyilik olduğunun farkında. mesele, buna nasıl ulaşacağımızda.

taklit ve tahkik

islam dini konusunda uzman bir akademisyen olan william chittick, islamda 'taklit' ve 'tahkik' terimlerinin farkına dikkat çekiyor. taklit, otoritenin taklit edilmesi; tahkik ise bir şeyleri aklın, kalbin ve kişisel tecrübelerin süzgecinden geçirerek gerçekleştirmek ya da doğrulamak demek.

işid'de de, engizisyonda da bol miktarda taklit unsuru var. ikisi de kişisel tasavvur ve doğrulamadan son derece uzak. aynı şekilde, farklı görüşleri engellemek de, bugün ortadoğu'da olduğu gibi, kült düşüncenin ve şuursuz davranışlara uzanan sürecin alametifarikasıdır.

tahkik/doğrulama ve muhalefet etme kabiliyeti, karanlık aşırılıkların tekrar etmesini önleme açısından kritik önem taşıyor. aşırılık yanlıları, bağımsız düşünceye ket vurulan yerlerde kök salıp gelişir. bunun ilacı ise birey veya grupların varsayımlarının doğruluğunu, şahsi kararımız ile tekrar tekrar kontrol etmektir. bunların yokluğunda, düzenbaz bayram eder.

gerçek inanç eylemi, heyecan verici aldatmacalarda ya da auto da fe'de bulunmaz. gerçek inanç, çok çalışıp kültürel saplantıları eritmek, dogmatik düşüncenin prangalarından kurtulmak ve hiçbir düzenbazın veremeyeceği, ancak kendi çabanızla kazanabileceğiniz o özgür aklı ve ruhu elde etmek suretiyle doğru bir dünya yaratmakta gizli.

kanadalı akademisyen ve diplomat john bell, madrid'deki toledo uluslararası barış merkezi'nde (citpax) orta doğu programı direktörü olarak görev yapıyor. uzun yıllardır orta doğu'daki siyasi ve toplumsal gelişmeler üzerine araştırmalar ve arabulucuk faaliyetleri yürüten bell, aynı zamanda toronto üniversitesi siyaset bilimi bölümü'nde misafir öğretim üyesi olarak ders veriyor.

twitter’dan takip edin: @neopolitiks

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

John Bell

kanadalı akademisyen ve diplomat john bell, madrid'deki toledo uluslararası barış merkezi'nde (citpax) orta doğu programı direktörü olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;