Görüş

İslamofobya yeniden yükseliyor: PEGIDA nasıl okunmalı?

Yakın geçmişte olduğu gibi bugün de Batılı ülkelerde yaşayan ve küreselleşmenin kaybedenleri olan pek çok insan, temel sorunlarını kamusal alana İslamofobik dille taşımaktadır. Burada gördüğümüz aslında İslam karşıtı bir oluşumdan ziyade bir tür alternatif siyaset yapma biçimidir, ama yıkıcı sonuçları olabilecek bir siyaset yapma biçimi.

Konular: Avrupa
Prof. Dr. Ayhan Kaya'ya göre eylemlerin temelinde dinsel veya kültürel saikler değil; yapısal, toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar var. [Fotoğraf: Reuters]

pegida kısaltmasıyla almanya'nın dresden kentinde ortaya çıkan ve “batı’nın islamlaşmasına karşı vatansever avrupalılar" adını taşıyan yeni toplumsal hareket, eylemlerine geçen ay 200 kişiyle başladı. 22 aralık 2014 pazartesi günü düzenledikleri gösteriye ise 17 binden fazla kişi katıldı. liderliğini eski bir uyuşturucu kaçakçısı olan ve almanya devletinden kaçmayı başararak güney afrika’ya giden, sonra tekrar almanya’ya dönen 41 yaşındaki lutz bachmann'ın yaptığı pegida hareketinin her pazartesi günü düzenlediği gösteriler devam edecek gibi.

saksonya, almanya’nın doğusunda, çek cumhuriyeti ve polonya sınırında bulunan ve eskiden doğu almanya’da yer alan bir eyalet. güneyinde almanya’nın en zengin eyaleti olan bavyera bulunmakta. başkenti dresden olan saksonya, 1950 yılından bu yana göç veren bir eyalet. almanya’nın özellikle son yıllarda yaşadığı varsıllığa ve büyümeye ve belki de 2008 finansal krizinden görece kazançlı çıkan ülkelerin başında olmasına rağmen, saksonya işsizliğin giderek yükseldiği bir eyalet. 2013 yılında almanya genelinde işsizlik ortalaması yüzde 7 civarındayken, saksonya’da yüzde 10’un üzerinde seyretmekteydi. daha çok servis ve sağlık sektörünün egemen olduğu eyalette, küçük ölçekli işletmelerin de varlığını sürdürmeye çalıştığı görülüyor.

orta yaş ve üzeri kuşakların çoğunluğu oluşturduğu saksonya'nın nüfusu 4,1 milyon kadar. bu nüfus içinde farklı ülkelerden gelenlerin sayısı ise yaklaşık 97 bin, yani toplam nüfusun yüzde 2,3’ü kadar. almanya’nın toplam nüfusunun yüzde 10’undan fazlasının yabancı ülkelerden gelenlerin oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bu oran diğer eyaletlere göre çok düşük. kaldı ki, saksonya'da yabancıların çoğunluğunu vietnamlılar, ruslar, polonyalılar ve ukraynalılar oluşturmakta. müslüman kökenlilerin toplam nüfusu oranı ise binde 4 kadar. diğer bir deyişle, müslüman kökenliler yok denecek kadar az.

özellikle gündelik hayatta müslümanlarla karşılaşmayan ve daha kendi içine kapalı olarak yaşayan insan gruplarının islam karşısında bir korku geliştirdiklerini ve yaşadıkları işsizlik, yoksulluk, dışlanma ve adaletsizlik gibi sosyo-ekonomik ve siyasal sorunları bu yolla ifade etme eğiliminde olduklarını söylemek mümkün.

by Ayhan Kaya

1990 yılında iki almanya’nın birleşmesinden bu yana, doğu ile batı arasındaki refah düzeyi farkının arzu edildiği ölçüde giderilemediği bilinen bir gerçek. almanya’nın zenginleşiyor olmasına rağmen, eski doğu almanya eyaletlerinde yaşayanların bu zenginlikten yine arzu ettikleri oranda pay alamadıklarını da biliyoruz. ayrıca, rostock, leipzig ve dresden gibi kentlerde birleşmeden bu yana ırkçı ve yabancı düşmanı eylemlerin sayısında artış yaşandığını ve bu kentlerde yaşayanların sosyo-ekonomik ve siyasal alanda tecrübe ettikleri mutsuzluğu, azınlıklar ve özellikle müslüman kökenli insanlara yönlendirdiklerini hatırlamakta fayda var. bu nedenledir ki, türkiye kökenli insanların eski doğu almanya eyaletlerinde çalışmak veya yaşamak gibi konularda oldukça çekimser olduklarını da biliyoruz.

islama karşı yönelen bu hasmane tutumun bir diğer nedeni de hiç şüphesiz almanya kamuoyunu son aylarda işgal eden bir takım selefî akımların varlığı ve bu akımların yol açtığı kamu düzenini bozan gerilimler ve huzursuzluklardır. dresden gibi müslüman kökenli insanların hemen hiç olmadığı yerlerde bu ve benzeri hasmane tutumların maddi temelleri olmamakla birlikte, bu tür islamofobik ve ırkçı yaklaşımların büyük oranda egemen siyaset yapma biçimlerinden, egemen medya temsil biçimlerinden ve son yıllarda yaşanan hızlı demografik dönüşümden kaynaklandığını söylemek mümkün.

irkçılığı besleyen popülist retorik

hatırlanacağı üzere, birleşmenin mimarı helmut kohl, 1990’lı yıllarda birleşmenin toplumsal coşkusu bittikten sonra sosyo-ekonomik ve siyasal sorunların gündeme gelmesiyle birlikte doğu almanya kökenli insanların işsizlik ve yoksulluktan kaynaklanan memnuniyetsizliklerini yatıştırabilmek için türkiye kökenli yabancı işçileri hedef göstermişti. türkiyelilerin, “doğu almanların hakkı olan işleri ellerinden almak” gibi bir algının yaratılmasına neden olan kohl hükümeti, sergilediği bu siyasal irade ile ırkçılık ve milliyetçilik ideolojilerini kullanmak suretiyle doğu’da beliren toplumsal ve siyasal hareketleri bastırmaya çalıştı. bugün ise bu retoriği iktidardaki hıristiyan demokrat birliği değilse de, almanya için alternatif (afd) adlı aşırı sağ popülist parti açıkça kullanmak suretiyle 2014 mayıs ayında yapılan seçimlerle avrupa parlamentosuna girmeyi başardı.

medya üzerinden üretilen tehdit algıları

islamofobyayı geçen on yılda besleyen asıl kaynak 11 eylül ve sonrasında yaşananlardı. modern zamanlarda daha da öncesine gidilecek olursa 1973 arap-israil savaşı sonrasında ortaya çıkan 1974 dünya petrol bunalımı sonrasında batı’da araplara ve müslümanlara yönelik olumsuz yargıların dillendirilmeye başlandığını ve sonra yaşanan iran islam devrimi, salman rüşdi olayı, intifada eylemleri, körfez krizi ve daha pek çok olayın batı’daki islam tehdidi algısını beslediğini biliyoruz. bu tür olayların medyadaki temsil biçimleri hiç şüphesiz uzağı yakın ederek bu tür tehditlerin evlerimize kadar gelmesini sağlıyor. der spiegel, focus gibi egemen dergilerin kullandığı islamofobik söylem bu tür kitlesel eylemlerin güçlenmesine katkıda bulunmaktadır. özellikle gündelik hayatta müslümanlarla karşılaşmayan ve daha kendi içine kapalı olarak yaşayan insan gruplarının islam karşısında bir korku geliştirdiklerini ve yaşadıkları işsizlik, yoksulluk, dışlanma ve adaletsizlik gibi sosyo-ekonomik ve siyasal sorunları egemen bir dil hâline gelen islamofobya kanalı üzerinden ifade etme eğiliminde olduklarını söylemek mümkün.

“çocuğumun şeriatı öğreten bir okulda eğitim görmesini istemiyorum” şeklinde bir ifade kullanan eylemci anne, böylesine bir korkuyu -gerçek olma ihtimali olmasa bile- ifade ediyorsa ve milliyetçi, ırkçı ve islamofobik bir söylem kullanıyorsa, korkularının asıl nedenlerini bulmak gerekir. islam devleti (işid) gerçeği ve yükselen selefî akımlar etrafında yapılan konuşmalar bu korkuyu mutlaka besliyor. ancak, bu korkunun normal koşullarda dresden’de yaşayan ve radikal islami oluşumların hiç tehdit etmediği insanlar arasında yayılıyor olması medyanın yarattığı tehdit algısıyla açıklanabilir.

özellikle, suriye’de yaşanan gerilimlerin ve parçalanmaların yer yer almanya’ya taşındığını ve zaman zaman kürtler, ezidiler ve selefîler arasında birtakım çatışmaların olduğu ve bu çatışmaların almanya kamuoyunu çok rahatsız ettiği bilinmektedir. düsseldorf, herford, berlin gibi kentlerde rapor edilen bu çatışmalar her ne kadar dresden gibi kentlerden çok uzak olsa da, bu tür gelişmeler, almanya’nın giderek islamileşme ve daha doğrusu selefîleşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu şeklinde bir algının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

hızlı demografik dönüşümün neden olduğu güvensizlik

2013'te almanya’ya son yirmi yılın en büyük göç dalgasının yaşandığını ve 1 milyon 226 bin göçmenin geldiğini biliyoruz. bunlardan sadece 30 bin kadarı suriyeli mülteci iken, çoğunluğunu ispanya, portekiz ve yuınanistan gibi ülkelerden gelen kalifiye insan gücü oluşturmuştur. almanya’da önemli bir demografik dönüşüm yaşanmaktadır. sayıları hızla artan güney avrupalı kalifiye çalışanlar 1500 euro gibi bir maaşla kendilerine teklif edilen işleri kabul ederken, aynı işi 5000 euro ücretle yapma arzusundaki almanya yurttaşlarının isviçre, avusturya ve hatta türkiye gibi başka ülkelere göç ettiklerini biliyoruz. ülke içindeki demografik hareketliliği de göz önünde bulundurduğumuzda bu değişimin boyutları daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

yakın geçmişte olduğu gibi bugün de batılı ülkelerde yaşayan ve küreselleşmenin kaybedenleri olan pek çok insan temel sorunlarını kamusal alana islamofobik dil kullanmak suretiyle taşımaktadırlar. bu kitleler küreselleşen bir dili kullanmak suretiyle bir yandan küresel olanın bir parçası hâline gelirken, öte yandan alanlara çıkmak ve benzeri hikâyeleri yaşayan insanlarla bir araya gelerek kendi potansiyel güçlerinin farkına varmaktadırlar. burada gördüğümüz aslında islam karşıtı bir oluşum olmaktan ziyade bir tür alternatif siyaset yapma biçimidir, ama yıkıcı sonuçları olabilecek bir siyaset yapma biçimi.

bir tarafıyla geçmişi hatırlatan nostaljik bir yanı da var pazartesi yapılan bu protesto eylemlerinin. çünkü, demokratik alman cumhuriyeti'nin son yılları olan 1980’li yıllarda rejim karşıtı kitleler protesto eylemlerini her pazartesi dresden ve benzeri kentlerde gerçekleştirirlerdi. bugün eylemlere katılanlar o günlerde hayalleri olan yaşlardaki gençlerdi. nazilerle bağlantılı olmadıklarını her defasında vurgulayan kitlelerin kullandıkları söylemler ve dile getirdikleri korkular aşırı sağ gruplarla ne denli paralel olduklarını gösteriyor aslında. benzeri eylemlerin bonn, münih, berlin, rostock, düsseldorf gibi kentlerde de başladığı yönünde işaretler var. ancak, bu protesto eylemlerine karşılık özellikle aşırı sağın yükselmesinden korkan geniş halk kitleleri de kitlesel şekilde karşı gösterilerde bulunmaktadırlar.

seçimler yaklaştıkça hıristiyan demokratların tavır değiştirerek afd’ye yönelen oyları kazanabilmek için popülist bir söylem geliştirme ihtimallerinin gündeme gelebileceğini de göz ardı etmemek gerekir.

by Ayhan Kaya

sonuç: eylemler siyasete nasıl yansır?

sosyal demokratlar (spd), yeşiller ve sol birlik gibi siyasal partiler, ırkçılık karşıtı bu tür kitlesel gösteriler için kamuoyu oluşturmaya başladılar. şansölye angela merkel de ırkçı gösteriler karşısında kaygılarını dile getirdi. merkel, konrad adeanuer kadar olmasa dahi almanya’da ikinci dünya savaşı’ndan sonra şansölyelik yapan en güçlü hıristiyan demokrat lider olarak üçüncü dönem iktidarını sürdürmektedir. pek çok yerde olduğu üzere almanya’da da muhalefetin giderek zayıflıyor olması angela merkel’in güçlü bir lider olarak algılanmasını sağlamaktadır. bu nedenle, geçmişte zaman zaman hıristiyan demokrat liderlerin kullandığı popülist retoriğin bu kez, ihtiyacı olmadığı için olsa gerek, merkel tarafından kullanılmadığına tanık oluyoruz. 2017 yılı genel seçimlerine henüz çok uzun bir süre var. an itibarıyla merkel’in bu tür islamofobik eylemleri açık şekilde eleştirerek sorumlu bir liderlik sergilediği söylenebilir. ancak giderek güçlenen aşırı sağdaki afd hiç şüphe yok ki, bu tür kitleleri kendi yanına çekebilmek için elinden geleni yapacaktır. seçimler yaklaştıkça hıristiyan demokratların tavır değiştirerek afd’ye yönelen oyları kazanabilmek için popülist bir söylem geliştirme ihtimallerinin gündeme gelebileceğini de göz ardı etmemek gerekir.

küreselleşme süreçleri dünyanın her tarafında kazananlar ve kaybedenler yaratıyor. siyaset dünyası ve medya, geniş kitleler arasında yaşanmakta olan yoksullaşmayı, dışlanmayı, mülksüzleşmeyi, güvensizlik hissini ve işsizliği açıklayabilmek için kültürelist ve dinsel kodları kullanmaya devam ediyor. öncelikli olarak, yaşanan sorunların dinsel veya kültürel saiklerle açıklanamayacağını, bu sorunların özünde yapısal, toplumsal, siyasal ve ekonomik nedenlerin olduğu saptamasını cesaretle dile getirmek gerekiyor.

prof. dr. ayhan kaya, istanbul bilgi üniversitesi, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi bölümü öğretim üyesi. aynı üniversitede avrupa birliği enstitüsü direktörü görevini yürütüyor. 2011 yılı itibarıyla avrupa birliği komisyonu tarafından jean monnet profesörü olarak ödüllendirildi. bilim akademisi üyesi olan kaya'nın, diasporalar, kimlik, uluslararası göç, etnisite, milliyetçilik, çokkültürcülük, yurttaşlık, ulusaşırı alan ve sürdürülebilir kalkınma gibi konular hakkında da kitap, makale ve tercümeleri bulunuyor.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ayhan Kaya

istanbul bilgi üniversitesi, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi bölümü öğretim üyesi. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;