Görüş

İsrail - Türkiye: Kaçınılmaz ortaklık mı, bölgesel çekişme mi?

İki ülke arasındaki ilişkiler başından beri inişler ve çıkışlar yaşadıysa da Mavi Marmara olayı dibe vurulduğunun göstergesiydi. Önümüzdeki dönemde ise yakınlaşma her iki tarafın da çıkarına gözüküyor.

Recep Tayyip Erdoğan ve Şimon Peres arasında yaşanan "one minute" krizi.
Erdoğan'ın Peres'e çıkıştığı ve konferansı terk ettiği Davos Dünya Ekonomik Forumu'ndan sonra büyükelçiler geri çağrılmamıştı. [World Economic Forum, Wikimedia]

birbiriyle siyaseten sorunlu hatta kavgalı olup da ekonomik ilişkilerini sürdüren pek çok ülke var. örneğin çin bir yandan tüm komşu ülkelerinin bir numaralı ticaret ortağı hem de hemen hepsiyle irili ufaklı, kimisi tarihten gelen pek çok sorun yaşıyor. türkiye ile israil arasındaki ilişkiler de artık bu kategoride değerlendirilecek türden.

türkiye ile israil arasındaki ilişki düz bir çizgi izlemedi. ankara'nın israil'in kuruluşuna hayır dedikten sonra 1949'da arap-israil savaşının bitmesi üzerine bu ülkeyi tanıdı. kısa süre sonra diplomatik ilişki kurdu. ne var ki türk kamuoyunun filistinlilerin kaderi konusundaki hassasiyeti ilişkilerin açıkça yakınlaşmasını hep engelledi. ilişkiler hep belli bir gizlilik kalıbı içinde sürdürüldü. israil başbakanı david ben gurion'un 1958'deki türkiye ziyareti bu nedenle gizli yapılabilmişti.

israil açısından, "periferi stratejisi" adı verilen yaklaşım gereği bölgenin arap olmayan ülkeleriyle ilişki kurmak ise son derece önemliydi. strateji türkiye ve iran ile dış görüntüsü mahcup da olsa işbirliği yapmayı önemsiyordu. ankara ve israil 1966'ya kadar istihbarat alanında da birlikte çalıştılar. ancak 1963-64'teki kıbrıs sorunu nedeniyle türkiye'nin arap ülkelerini diplomatik olarak kendi yanına alma çabaları israil ile arasında mesafe koymasına yol açtı. nihayet 1980'de israil'in doğu kudüs'ü de ilhak ederek başkenti ilan etmesiyle türkiye diplomatik ilişkileri ikinci katip seviyesine indirdi.

1980'lerin sonlarına doğru resmen bu görüntüyü vermesine rağmen kıdemli temsilciler iki ülkenin büyükelçiliklerinde görev yaptılar ve nihayet oslo ilkeler anlaşması'nın 1993'te imzalanması, israil ve filistin kurtuluş örgütü'nün birbirilerini tanımalarıyla türkiye'nin de diplomatik alanda önü açıldı. zaten ispanyol yahudilerinin osmanlı imparatorluğu'na gelişlerinin 500. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen etkinlikler sayesinde başlayan bahar havası bu şekilde ilişkilerin normalleşmesi noktasına geldi.

1996'da başlayan ve savunma işbirliği anlaşması'yla taçlanan yakınlaşma ise dönemin koşullarının neredeyse zorladığı ilişkilerin açıkça sürdürüldüğü bir dönemi başlattı. her ne kadar bu dönemde inisiyatif türk silahlı kuvvetleri'nde idiyse de, iki toplum arasındaki ilişkiler daha önceki dönemlerde görülmemiş şekilde ilerledi, ticaret ve turizm alanlarından, hata yatırımlarda hayli mesafe katedildi.

yalnız türkiye

türkiye ile israil arasında, aksiyon dergisi tarafından metni 1996'da yayınlanan anlaşma imzalandığında türkiye hayli yalnız bir dönemden geçiyordu. giderek şiddetlenen pkk ile düşük yoğunluklu savaşın yanı sıra daha ocak 1996'da yunanistan ile kardak kayalıkları nedeniyle savaşın eşiğine gelinmişti. türkiye dokuz komşusunun altısıyla hayli sorunlu ilişkilere sahipti. pkk lideri abdullah öcalan şam'da oturuyor, saddam hüseyin'in göz yumması hatta desteğiyle pkk, kuzey irak üzerinden türkiye'ye saldırabiliyordu.

2000 yılında patlayan ikinci filistin intifadası, israil'in buna büyük şiddet uygulayarak karşılık vermesi ilişkilerde gerginliğe yol açtıysa da diplomatik alanda bir değişiklik yaşanmadı. ne var ki türkiye kamuoyu batı şeria'nın yeninden işgal edilmesini ve yaser arafat'ın karargahına hapsedilmesini içine sindiremedi. gene de israilli turistler türkiye'ye gelmeye devam etti, karşılıklı iş ilişkileri sürdü.

by Soli Özel

buna karşılık türkiye ihtiyaç duyduğunu söylediği malzemeleri yoğun insan hakları ihlalleri nedeniyle müttefiklerinden alamıyordu. buna ek olarak, özellikle köy boşaltmalar ve faili meçhuller nedeniyle sürekli olarak kınanıyordu. yunan ve ermeni lobileri bu şartlarda amerikan kongresi'nde de etkili oluyorlar, türkiye washington'da da kendisini hayli sıkıntıda hissediyordu. işte bu koşullarda israil ile yakınlaşma başlayınca, tel aviv kuruluşundan beri hayalini kurduğu noktaya geliyor ankara ile ilişkilerini açık ve sıcak şekilde sürdürebiliyordu. konya ovasında israil hava kuvvetleri talim yapabiliyor, iki ülke ortak harekat tatbikatlarına katılıyorlardı.

türkiye ise acilen ihtiyaç duyduğu tank ve f-4'lerinin iyileştirmelerini yaptırabiliyor, israil'den istihbarat desteği alıyor, siyaseten de abd'deki güçlü israil lobisinin desteğine sahip oluyordu. israil ile kurduğu yakın ilişkiler bir yandan askeri ve istihbarat alanında gücünü artırmasını sağlarken, özellikle suriye'nin ve yunanistan'ın kendilerini sıkıntıda hissetmelerine de yol açıyordu. nitekim şam'daki baas rejiminin ekim 1998'de abdullah öcalan'ı ülkeden göndermek zorunda kalmasına yol açan tehditlerin ciddiye alınması ankara-tel aviv ekseninin varlığına yakından bağlıydı.

2000 yılında patlayan ikinci filistin intifadası, israil'in buna büyük şiddet uygulayarak karşılık vermesi ilişkilerde gerginliğe yol açtıysa da diplomatik alanda bir değişiklik yaşanmadı. ne var ki türkiye kamuoyu batı şeria'nın yeninden işgal edilmesini ve yaser arafat'ın karargahına hapsedilmesini içine sindiremedi. gene de israilli turistler türkiye'ye gelmeye devam etti, karşılıklı iş ilişkileri sürdü.

ak parti dönemi

adalet ve kalkınma partisi'nin iktidara gelmesiyle farklı bir dönem başladı. aslında, israil'e hiç sıcak bakmayan, orta doğu sorununda yahudi devletinin kuruluşunu baş sorumlu olarak gören, yahudi milliyetçiliği demek olan siyonizm'i şeytanlaştıran bir gelenekten gelen bu partinin iktidardaki ilk dönemlerinde ilişkilerde bir sorun yaşanmadı. bizatihi bu durum iki ülke ilişkisinin hem jeopolitik anlamda, hem de giderek ekonomik anlamda stratejik niteliğe sahip olduğunu gösteriyordu. ikinci intifada halen sürerken, başbakan recep tayyip erdoğan'ın israil'e gitmesi, ve filistin konusunda en kötü sicile sahip kişilerden birisi olan başbakan ariel şaron ile el sıkışması başlı başına bir hadiseydi.

sonraki yıllarda iki ülke arasındaki denge değişti. ilişkilerin yakınlaşmasına hatta samimi hale gelmesine yol açan koşullar ortadan kalktı. türkiye ermenistan ve kıbrıs dışında tüm komşularıyla arasını düzeltti, ilişkilerini sıcaklaştırdı. kıbrıs konusunda bile 2004'te çözümden yana taraf oldu. ab üyelik süreci ilerledi. abd, türkiye'nin, laik, demokrat, kapitalist nato üyesi müslüman ülke imajını ve pratiğini giderek daha fazla önemsedi. türkiye'nin çevresiyle ekonomik ilişkileri genişledi, stratejik ağırlığı arttı. israil'e duyulan ihtiyaç azaldı. üstelik 2006'ya gelindiğinde hükümet yalnızca orta doğu sorunlarında arabuluculuk yapmakla yetinmeyip daha aktif roller de üstlenmek istedi.

[mavi marmara gibi] ağır ve sindirilmesi güç bir olayın ardından bile iki ülkenin diplomatik ilişkilerini kesmemiş olmaları karşılıklı olarak stratejik çıkarlarını bu ilişkinin sürmesinde gördüklerini gösteriyor.

by Soli Özel

2006'da yapılan ve hamas'ın kazandığı filistin meclis seçimlerinin ardından örgütün askeri kanadının lideri halid meşal'in türkiye'ye davet edilmesiyle önemli bir eşik geçilmiş oldu. türkiye bu hamleden dolayı çok eleştirilse bile hamas ile ilişkisinin barış sürecine katkı yapacağını savundu. suriye ile israil arasında dolaylı görüşmeleri başlatarak ve bunda bir hayli mesafe katederek bir başarı da kazandı. israil'in gazze'ye yönelik ağır operasyonu tam bu bağlamda gerçekleşti.

israil başbakanı ehud olmert'in türkiye ziyaretinden üç gün sonra başlayan gazze saldırısı türkiye'de ve hükümette büyük infial yarattı. ilişkiler ciddi şekilde gerildi. ne var ki olayın yarattığı sorunlara, türkiye'de o dönemde yükselen yoğun israil karşıtı söyleme, başbakan erdoğan'ın 2009 ocak ayında davos'taki dünya ekonomik forumu'nda israil cumhurbaşkanı şimon peres'e "siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyerek konferansı terk etmesine rağmen büyükelçiler geri çağrılmadı.

türkiye'nin büyükelçisini geri çekmesi israil'in uluslararası karasularında gazze'ye yardıma giden uluslararası bir deniz konvoyuna, (türkiye'deki yetkililerin iddiasına göre bir çıkış yolu sağlayan anlaşmaya varıldıktan sonra) mavi marmara isimli gemiye saldırması ve biri amerikan vatandaşı olan 9 türk'ü öldürmesinden sonra gerçekleşti. iki ülke arasında kan aktı ve ister istemez ilişkiler resmi düzlemde dondu.

bu denli ağır ve sindirilmesi güç bir olayın ardından bile iki ülkenin diplomatik ilişkilerini kesmemiş olmaları karşılıklı olarak stratejik çıkarlarını bu ilişkinin sürmesinde gördüklerini gösteriyor. nitekim mavi marmara olayından sonra türkiye ile israil arasında ticaret arttı, iki ülke arasındaki hava yolu trafiği yoğunlaştı ve yakın zamanda israil havayolları el al de istanbul uçuşlarını başlatma kararını açıkladı, iznini aldı.

abd başkanı barack obama'nın kişisel olarak devreye girerek israil başbakanı binyamin netanyahu'nun erdoğan'dan özür dilemesini sağlamasıyla diplomatik krizin sona ereceği beklentisi güçlendi. ne var ki türkiye'nin iki koşulu, yani özür dilenmesi ve öldürülenlerin ailelerine tazminat ödenmesi konularında anlaşmaya varıldıysa da, başbakan erdoğan'ın sonradan eklediği gazze ablukasının kalkması konusunda, her ne kadar fiilen durum artık 2010 yılından çok farklıysa da, bir gelişme sağlanmadı.

ilişkilerde düzelme görüntüsü

her iki ülkede bu bağlamda kendi siyasi gel-gitlerine göre bazen işi hızlandırıp bazen yavaşlatarak hareket ediyor. türkiye'nin üzerinde abd başkanı'nın arabuluculuk ettiği bir meseleyi sonuçlandırma baskısı artıyor. abd'nin bu ısrarının bir sebebinin iki yakın müttefiki arasındaki gerginliği bitirmek istemesi olduğuna kuşku yok. bunun ötesindeyse orta doğu'nun bugünkü karışık ve kolayca bitmeyecek gibi gözüken şiddet sarmalı ortamında ankara ve tel aviv'in işbirliğinin önemine inanması yatıyor.

türkiye, israil ile ilişkilerinin normalleşmesi oranında orta doğu'daki barış arayışlarına yeniden dahil olabilecek, "sıfır sorun" ilkesinin geçerli olduğu dönemlerdekine benzer şekilde taraflara aynı mesafede durabilen, akil aktör konumunu yeniden üstlenebilecektir.

by Soli Özel

özellikle iran ile abd yakınlaşmasını çok önemseyen obama yönetimi, bu gelişmeden rahatsız olan israil'in güvenlik kaygılarını yatıştırmak için türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin önemli olduğuna inanıyor. bunun ötesinde geleceğe yönelik olarak doğu akdeniz güvenliği açısından da bu ilişkinin rayına oturması önemseniyor. israil'in karasularında bulunan doğalgaz kaynaklarıyla, kıbrıs'ın çevresinde bulunan doğalgaz kaynaklarının dünya piyasalarına türkiye'ye varacak bir boru hattı yoluyla gönderilebilmesi konusu da yakınlaşmayı kolaylaştıracak bir unsur olarak görülüyor.

tam bu noktada ise 50 hatta 60 yıllık kıbrıs sorununun çözülmesi geçmişte olmadığı ölçüde bir ivedilik kesp ediyor. bu nedenle abd neredeyse on yıldır donmuş olan kıbrıs görüşmelerini canlandırmak için taraflar üzerinde büyük bir baskı kurarak müzakerelerin yeniden başlamasını sağladı. kıbrıs'ta bir çözüme ulaşılması durumunda bir yandan türkiye-israil ilişkilerini çök sağlam maddi bir temele oturtacak boru hattı projesi hayata geçirilebilecek, diğer yandan doğu akdeniz'deki enerji güvenliği ve genel güvenlik batı sistemi içinde sağlanmış olacak. bunlardan da önemlisi türkiye'nin iyice donmuş gözüken ab üyelik süreci kıbrıs blokajının kalkmasıyla yeniden harekete geçirilebilecek.

bu açıdan bakıldığında iktidardaki gücün ideolojik eğilimlerinden bağımsız olarak türkiye-israil ilişkilerinin stratejik önemi ve bu ikilinin oluşturduğu eksenin orta doğu güvenliği ve istikrarı açısından gerekli olduğu bir kez daha vurgulanmış olacak. abd açısından bu ilişkinin eski günlerdeki sıcaklıkta olmasa dahi yakın bir işbirliğiyle sürmesi bir çok açıdan önemli. obama yönetiminin en ciddi stratejik açılımı olan iran ile nükleer program konusundaki müzakereler bilindiği gibi israil yönetimini çok rahatsız ediyor.

türkiye ile israil arasındaki bağların yeniden güçlenmesi, iran'ın bölge siyasetine meşru bir aktör olarak dönmesinden rahatsızlık duyan tel aviv açısından bir güvence sayılacaktır. aynı zamanda ankara-tel aviv ilişkisi stratejik önemi giderek artacak doğu akdeniz bölgesinin güvenliği açısından da tahkim edilmesi gereken bir eksendir. türkiye'nin de israil ile ilişkilerinin normalleşmesi oranında orta doğu'daki barış arayışlarına da yeniden dahil olabilecek, "sıfır sorun" ilkesinin geçerli olduğu dönemlerdekine benzer şekilde taraflara aynı mesafede durabilen, akil aktör konumunu yeniden üstlenebilecektir. kısacası türkiye ile israil arasındaki ilişkinin işbirliği içinde sürmesi iki tarafı yönetenlerin ideolojilerinden bağımsız olarak her iki ülkenin ulusal çıkarlarına ve jeopolitik mantığa uygundur.

soli özel, kadir has üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. türk dış politikası, türkiye siyaseti, türkiye - abd ilişkileri ve orta doğu siyaseti konularında birçok akademik çalışma, gazete ve dergi makaleleri kaleme aldı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Soli Özel

kadir has üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlisi.robert koleji'nde liseyi tamamladıktan sonra abd'deki benington koleji'nde ekonomi ve sosyal bilimler bölümü'nde lisansını, johns hopkins üniversitesi, yüksek uluslararası etüdler bölümü'nde (school of advanced international stu Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;