Görüş

İsrail'in Gazze saldırısının temel dinamikleri

İsrail'in siyasi amacını sadece Hamas-Fetih ayrılığını sürdürmek ve birlik hükümetine karşı olmak gibi algılamak doğru değil. İsrail, Batı Şeria ve Gazze'de tam kontrol sağlayamayan, liderlik mücadelesi süren Filistinliler görmek istiyor. Bölgedeki dengeler de İsrail'in en büyük güvencesi.

Gazze'yi 8 Temmuz'dan itibaren havadan bombalayan İsrail, 17 Temmuz'da kara harekâtına da başladı. [Fotoğraf: Reuters]

israil'in gazze'deki saldırısı bu satırlar kaleme alınırken 15. gününü doldurmuştu. filistin tarafındaki ölü sayısı 630'ü aşarken yaralılar 4000'i geçti. yazı yayınlandığında bu rakamlar çoktan değişmiş olacak. saldırının yarattığı uluslararası tepki pek çok ülkenin sokaklarında kendini gösteriyor. fakat uluslararası politikanın karmaşık dehlizleri ve çoklu çıkar ilişkileri çatışmanın bir an önce ve hakkaniyete dayalı bir biçimde sonlandırılmasını engelliyor. peki, çatışma neden bu kadar derinleşti? hangi dinamikler kısa sürede bitebilecek bir gerginliği daha üst noktalara taşıdı? kara operasyonu nereye gidiyor? işte bu sorular aslında birbiriyle ilişkili iki bağlamın bir arada değerlendirilmesiyle yanıt bulabilir.

çatışmanın yerel dinamikleri

çatışmanın nasıl başladığı ve neden derinleştiği sorusunun yanıtı yerel dinamiklerde saklı gibi görünüyor.

askeri dinamikler: iki taraf da her bir çatışmadan dersler çıkararak ayrılıyor. israil, 2008 ve 2012'deki son iki büyük çatışmadan sonra tünellerin önemini ve hamas'ın füze kapasitesinin anlamını daha iyi kavramış görünüyor. hamas ise iki şeyi çok iyi kavramış durumda:

israil ile uzun süreli bir çatışmaya girecekse;

- savaşı israil topraklarına da yaymalı. 

- mümkünse israil'i gazze'de meskûn mahal savaşına çekmeli.

savaşı israil topraklarına yayma konusunda hamas önceki dönemlere göre çok daha başarılı oldu. 2008'den bu yana elindeki füzelerin sayısını artırdı ve menzilini genişletti.

by Serhat Erkmen

her iki taraf önceki çatışmalardan çıkardıkları sonuçlara dayanarak kendi imkânlarıyla orantılı olarak askeri stratejilerini uygulamaya koydular. fakat hamas'ın dersini daha iyi çalıştığı ve teknik anlamda hedefine daha yakın olduğu söylenebilir. çünkü savaşı israil topraklarına yayma konusunda hamas önceki dönemlere göre çok daha başarılı oldu. 2008'den bu yana elindeki füzelerin sayısını artırdı ve menzilini genişletti. fakat daha da önemlisi demir kubbe ile nasıl başa çıkacağını öğrendi. çatışmanın ilk on günlük safhasında hamas önceki çatışmalara göre çok daha geniş bir alanda, daha fazla sayıda hedefe, daha fazla füze göndermeyi başardı. demir kubbe'nin atılan füzelerin çoğunu karşılaması gazze'den gönderilen füzelerin önemini azaltan bir görüntü oluşturabilir. ancak 2012 ile karşılaştırıldığında hamas'ın israil'i vurma gücünün arttığı görülüyor.

çatışmanın diğer bir askeri boyutu israil'in üstün ateş gücünün sivilleri öldürmenin dışında bir sonuç vermemesi. hamas'ın gazze'de oluşturduğu karmaşık ama etkin tünel sistemi ona bu saldırıda hem akılcı bir savunma, hem de saldırı fırsatları yaratabiliyor. tünellerin önemi israil'in istihbarat avantajları ve teknolojik üstünlüğüne rağmen hamas'ın yer altından işlettiği sistemle füze atmaya devam edebilmesiyle daha da belirginleşti. dahası, hamas'ın tünelleri israil'in içine sızmak için bir araç olarak kullanmaya çalışması ve bunda kısmen başarılı olması da şu ana kadar yaptığı hazırlıkların sonuç verdiğini gösteriyor. israil'in yok ettiğini iddia ettiği çok sayıda tünele rağmen bir zafer ilan edememesi tünel konusunun yabana atılamayacağının diğer bir göstergesi.

bunların yanı sıra hamas'ın askeri liderliğini bu çatışmada büyük ölçüde korumayı başarması da önemlidir. öteden beri israil filistinli liderlere yönelik suikast eylemlerini çatışmaların bir parçası haline getirmek eğilimindedir. şeyh ahmet yasin ve abdülaziz rentisi gibi hamas'ın kurucularına yönelik suikastlar hâlâ hafızalarda. son olarak 2012'deki çatışmada hamas'ın askeri kanat liderlerinden ahmet cabari'nin öldürülmesi israil tarafından bir başarı olarak sunulmuştu. ancak bu çatışmada israil aynı türden hedeflere ulaşamadı. bu durum hamas'ın çatışmayı sürdürebilmesinde büyük rol oynadı.

siyasi dinamikler: israil ile hamas arasında net olarak siyasi hedefi tanımlanmamış bir çatışma dönemi yaşanmaktadır. her iki taraf da ateşkese dönüş için güçlü siyasi bir koşul öne sürmüyor. çatışmayı başlatan dinamikler arasında açıklanan siyasi bir hedef de yoktu. israil, açıkça hamas'ın gazze'deki otoritesine son vermek ya da filistin'deki birlik hükümetine dahil olmasını engellemek gibi bir hedef ilan etmedi. ancak elbette bu çatışmanın siyasal dinamikleri var. her şeyden önce israil iç siyasetinin çatışmanın tırmanmasında önemli bir rolü bulunuyor. israil'de siyasi denge 1990'lardakinden çok daha farklı. 2000'den bu yana israil'de siyaset daha güvenlikçi, sağcı ve radikal bir yöne doğru kayıyor.

israil hükümeti pek çok parti ve onların destekçileri tarafından yeterince sert olmamakla suçlanıyor. israil sağının farklı yelpazelerinde hâkim olan fikir "gazze'den gelen tehdidin hava operasyonuyla bastırılamayacağı"dır. siyasi partiler, yorumcular ve kanaat önderleri israil'in güvenliğinin uzun süreli sağlanabilmesi için hava saldırısının yetmeyeceğini defalarca açıkladı. kamuoyu ve siyasi partilerden gelen baskı israil başbakanı binyamin netanyahu'yu bir anlamda kara saldırısına yönlendiren en önemli nedenlerden biri oldu.

özetle, çatışmalar bir kez başladıktan sonra israil'in askeri olarak hedeflerine ulaşamaması; hamas'ın yeniden zafer ilan etmeye yakınlığı; israil tarafında 2006'dan beri girdiği tüm savaşlarda açık bir zaferle ayrılamamasının verdiği psikolojik atmosfer; siyasetçilerin güvenlik güçlerinin önüne siyasi bir tablo koyarak buna uygun bir askeri harekât gerçekleştirmesini engellemesi ve israil iç siyasetinin çatışmayı varlık nedeni olarak gören partilerin tekelinde olması çatışmanın tırmanmasına dayalı yerel askeri ve siyasi nedenler oldu.

çatışmanın bölgesel dinamikleri

israil-hamas çatışmasını bölgesel dinamiklerden yoksun okumak resmin eksik kalmasına neden oluyor. arap baharı'ndan sonra ortadoğu iki kez değişim geçirdi. ilk değişim kökleşmiş diktatörlüklerin halk hareketleriyle devrilmesiyle başladı. bu dönemde mısır, tunus ve libya büyük bir değişim sürecine girerken değişim rüzgârları suriye'de aynı sonucu üretmedi. ancak arap baharı sadece bazı ülkelerin rejimlerini değil aynı zamanda ortadoğu'daki tarihsel ittifakları değiştirmişti. mısır'da müslüman kardeşler'in yükselişi pek çok ülkeyi yakından etkilerken en büyük etkiyi filistin'de yarattı.

hamas, muhammed mursi yönetimindeki mısır sayesinde rahat bir nefes almayı başardı. gazze'ye uygulanan abluka büyük ölçüde etkisini yitirmişti. ortadoğu'daki değişim rüzgârının en önemli destekçileri mısır, türkiye, katar ve suudi arabistan gibi ülkeler oldu. ancak suriye'deki iç savaşın getirdiği stratejik sonuçlar ve geçen yıl mısır'da gerçekleşen darbe 2010'dan sonra ortadoğu kurulan ittifakları yeniden değiştirdi.

bugün ortadoğu'da eski statükoya dönmek isteyen güçler ile değişimi savunanlar arasında güçlü bir ayrışma yaşanıyor. bu ayrışma suriye, irak, mısır, libya, yemen  ve lübnan gibi ülkeler üzerinde yürütülen siyasetlerde açıkça görülebilir. hamas'ın ortadoğu'da müslüman kardeşler'in yükselişine paralel olarak suriye-iran ekseniyle ilişkilerini bozması ona 2011'den itibaren yeni bir meşruiyet ve destek sağladı. fakat mısır'da gerçekleşen darbe sonrası hamas büyük ölçüde yalnızlaştı.

hamas yerel politikayı ve çatışmayı yönetmekte başarılı olabilir. fakat uluslararası alanda iki sene öncesine göre çok daha yalnız olduğu ortada. 

by Serhat Erkmen

mevcut mısır yönetimi artık hamas'ı sadece bir dış politika sorunu olarak görmüyor, tersine bir iç politik tehdit olarak algılıyor. suriye ve iran'ın hamas'la bağı şimdilik kopuk durumda. mısır darbesi sonucunda önemli bir dış politika değişimi içine giren suudi arabistan da hamas'a karşı son derece mesafeli. abd, almanya ve fransa gibi ülkeler ise israil'in yanında olduklarını her fırsatta belirtiyor. rusya ve çin'in ise hem israil'i karşısına almak hem de suriye ve iran'la ilişkileri nedeniyle hamas'a karşı sempatiyle yaklaştıkları görülmüyor.

dolayısıyla hamas yerel politikayı ve çatışmayı yönetmekte başarılı olabilir. fakat uluslararası alanda iki sene öncesine göre çok daha yalnız olduğu ortada. katar ve türkiye gibi az sayıda destekçisi dışında güçlü bir uluslararası desteği yok. bu nedenle dünya çapında halkların israil'in katliamlarına tepkisi ne olursa olsun, hamas'ın uluslararası politika düzeyinde eli çok zayıf. bu nedenle israil daha önce yapmaktan korktuğu bir şeyi yapmaya girişebildi.

ortadoğu'da oluşan yeni denge hamas'ı zor durumda bırakırken, israil'in elini rahatlattı. mısır'ın ateşkes önerisinin hiç de adil koşullar içermemesine rağmen batı'da ve ortadoğu'nun statükocu rejimlerinde destek bulmasının nedeni de bu uluslararası denge. bu dengenin bir de filistin iç politikasına etkisi bulunuyor. yeni ortadoğu dengeleri fetih'in tekrar yıldızının parlamasına olanak tanıyor. birlik hükümeti bunun bir göstergesiydi. son günlerdeki ateşkes görüşmelerinde çatışmanın doğrudan tarafı olmamasına rağmen mahmud abbas ön plana çıktı. türkiye ve katar'ı ziyaret eden abbas açık bir biçimde mısır'ın ateşkes planını desteklerken uluslararası alandaki safını da belli etmiş oluyor.

israil'in gazze'de hamas yönetimini devirmek gibi bir niyeti yok. bunun bir nedeni hamas'ın devrilmesi halinde gazze'yi başka bir radikal grubun kontrol edebileceği. fakat daha da önemlisi, filistinliler arasında ayrılık devam ettiği sürece israil her türlü müzakerede avantajlı durumda oluyor. yani, gazze'nin zayıflamış bir hamas'ın elinde kalması israil için daha uygun bir ortam sunuyor. bu yüzden israil'in siyasi amacını sadece hamas-fetih ayrılığını sürdürmek ve birlik hükümetine karşı olmak gibi algılamak doğru değil. israil, batı şeria ve gazze'de tam kontrol sağlayamayan, liderlik mücadelesi süren filistinliler görmek istiyor. böylece iki başlılığı mümkün olduğunca koruyabilecek. ortadoğu'daki dengeler ise israil'in bu konudaki en büyük güvencesi.

serhat erkmen, ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. ümit özdağ ve sedat laçiner ile birlikte 'irak krizi (2002-2003)' kitabını derleyen erkmen, 21. yüzyılda sosyal bilimler dergisi'nin editörlüğünü yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @serhaterkmen

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

 

Serhat Erkmen

ahi evran üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve 21.yy türkiye enstitüsü ortadoğu ve afrika masası başkanı. doktorasını ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü'nde tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;