Görüş

Körfez'in Müslüman Kardeşler ile imtihanı

Müslüman Kardeşler, Körfez’e yabancı bir harekettir. Bu durum, halkın din algısı ve yaşayışına en çok etkide bulunduğu Katar için bile geçerlidir. O yüzden Müslüman Kardeşler, hiçbir Körfez ülkesinde, rejimleri tehdit edebilecek boyutta muhalif bir toplumsal bir harekete dönüşememiştir.

Kuveyt'teki Arap Birliği Zirvesi'nde, Körfez ülkeleri arasındaki gerilim konusunda çözüme varılamadı. [Reuters]

sık atıf yapılan bir arap atasözü vardır: “ben kardeşime karşı, kardeşim ve ben kuzenlerime karşı, kuzenlerim ve ben yabancılara karşı.” kabileci arap toplumsal yapısında, bireyin bağlı olduğu akrabalık ilişkilerinde hiyerarşik sıralamayı açıklayan bu atasözünü farklı bir perspektiften şöyle de yorumlamak mümkün: “araplar birbirleriyle sürekli kavga ederler. bir yabancı yoksa kuzenler kendi aralarında, kuzen yoksa kardeşler kendi aralarında...”

kuveyt’in ev sahipliğinde 25-26 mart 2014 tarihlerinde toplanan arap birliği, 25. zirvesi’ne, onca bölgesel sorun ve dış tehdit yerine arap devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları damga vurdu.

nitekim bu zorlu toplantının ev sahibi kuveyt emiri şeyh sabah ahmed cabir sabah, toplantının açılış konuşmasında, buna dikkat çekmekten geri durmadı: “etrafımızdaki tehlikeler çok büyük ve aramızda birlik olmadan, farklılıklarımızı bir tarafa koymadan (bu tehlikelere karşı) ortak bir arap çabası gösteremeyiz.”

hiç kuşkusuz toplantıya damga vuran en kritik birlik-içi anlaşmazlık, körfez ülkeleri arasındaki ihtilaflardı. suudi arabistan ve birleşik arap emirlikleri (bae) ile katar’ın yaşadığı sorunlar, öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, suudi arabistan ve bae, bahreyn’i de yanlarına alarak arap birliği zirvesi’nden birkaç hafta önce katar’dan büyükelçilerini çekmişlerdi.

arap birliği’nin 2014 kuveyt zirvesi, örgütün muhteşem tarihi başarısızlıklarına bir yenisini daha ekledi ve bu dört körfez ülkesi arasındaki anlaşmazlığı bile çözemedi. aslında hemen hemen kimse de çözülmesini beklemiyordu. zira katar emiri şeyh tamim bin hamad al tani’nin katılacağı toplantıya, ne suudi arabistan ve bahreyn kralları ne de bae’nin başkanı katılacaktı.

körfez troykası ile katar karşı karşıya

suudi arabistan, bae ve bahreyn’den oluşan körfez troykası, katar’dan yarı dış yarı iç politikaya dair bir meselede radikal bir değişiklik talep ediyordu: ‘katar’ın islam dünyasındaki en yaygın dini hareketi olan müslüman kardeşler (ihvan-ı müslimin) ile olan ilişkisini ve ona desteğini kesmesi.’ baei 2011 yılının sonundan itibaren ihvan ile mücadele halinde. suudi arabistan ise mart 2014 başlarında müslüman kardeşler’i “terörist” grup olarak ilan etmişti. her iki ülke de mısır’daki 3 temmuz 2013 darbesi ile ihvan’ı bastıran askeri yönetimin önde gelen uluslararası destekçileri konumunda.

katar’ın ihvan politikasını değiştirmesi gerektiğini en net ifade edenlerden birisi de suudi arabistan’ın dışişleri bakanı suud el faysal'dı. oysa ihvan’ın mısır’da cemal abdülnasır döneminde (1956-70) uğradığı yıkımdan sonra toparlanmasında, suudi dışişleri bakanı’nın babası kral faysal’ın cömert finansal ve lojistik desteğinin büyük rol oynaması, tarihin bir ironisidir. bir anlamda oğul, tam da geçmişte babasının yaptığını yapmamasını istemektedir katar’dan.

bu ayan beyan baskı karşısında hiç kimse katar emiri şeyh tamim’in boyun eğmesini beklemiyordu. şeyh de boyun eğmedi. kuveyt zirvesi’nde tarihi bir konuşma yapan şeyh tamim, bunu diplomatik olarak mümkün olabilecek en net dille ortaya koydu.

konuşmasında her muhalif hareketi terörizmle suçlamamak gerektiğini belirten şeyh tamim, böyle yaparak arap rejimlerinin alışkanlık hale getirdikleri ve özellikle 11 eylül saldırıları sonrasında daha da sıklıkla kullandıkları bir siyasete inceden inceye eleştiri getirdi. mısır’da ise rejime muhaliflerle diyalog kurarak bir uzlaşmaya gidilmesini tavsiye etti ki bu da kahire’nin izlediği politikaya taban tabana zıttı. mısır, ihvan’ı “terörist” grup ilan etti ve 24 mart 2014 günü ihvan mensubu 529 kişiyi idama mahkum etti. keza müslüman kardeşler’in en önemli figürlerinden şeyh yusuf el karadavi ve diğer ihvan üyelerini sınır dışı etmesi konusunda da katar’a baskı yapılıyordu.

şeyh tamim, mısır’ın ulusal birliğini sağlayamamasının suçunu katar’a yüklememesini belirterek, üstü örtülü de olsa mısır rejimini beceriksizlikle suçladı. suudi arabistan ve bae’ye tepkisi de farklı değildi. müslüman kardeşler’i “terörist” ilan etmelerinden ötürü bu ülkeleri kınayan katar emiri, onlara bir de tavsiyede bulundu: “bizimle siyasi olarak hemfikir olmayanları terörizmle yaftalamamalıyız. çünkü bu terörizmi zayıflatmaz, bilakis güçlendirir ve yaygınlaştırır.” bu sözleriyle katar lideri, suudi arabistan ve bae’ye direneceğini ifade etti.

Katar, Suudi Arabistan'ın baskılarına rağmen, kısa ve orta vadede politikalarını değiştirmeyeceğinin sinyallerini veriyor.
[[Al Jazeera Turk]]

körfez’deki kriz nereye kadar gider?

peki, bundan sonra ne olur? tahminim, gerginliğin bir süre daha süreceği fakat orta-uzun vadede, kriz öncesi ortama dönüleceği şeklindedir. bu bağlamda konuya dair birkaç noktayı not etmekle yetineyim:

birinci nokta; müslüman kardeşler odaklı mevcut gerilim, katar’ın diğer arap-körfez devletleri ile yaşadığı ilk kriz değildir. hatta en zorda kaldığı kriz bile değildir. baba emir şeyh hamad bin halife al tani’nin ilk yıllarında karşı karşıya kaldığı yalnızlaştırma ve baskı politikası daha yoğun ve yaygındı. 1995 yılında şeyh hamad, babası şeyh halife bin hamad al tani'yi kansız bir darbe ile devirdiği zaman bütün arap körfez ülkeleri katar’a karşı konum almıştı. tepki sadece diplomatik çerçevede de kalmadı. diğer körfez devletleri işin boyutunu, şeyh halife’yi tekrar başa geçirmek için karşı darbe düzenlemeye kalkışmaya kadar vardırmışlardı. katar’ın o zamanki finansal gücü ve uluslararası bağlantıları, bugün olduğu kadar güçlü olmadığı gibi güçlü bir sesi, al jazeera kanalı ve amerikan askeri üssü de yoktu.

ikinci nokta; suudi arabistan ve bae’nin katar’a karşı ne türden yaptırımlar uygulayacağını henüz bilmiyoruz. fakat ellerindeki seçeneklerin çok fazla olmadığını, hayata geçirebileceklerinin de katar’ı çok fazla incitemeyeceğini söylemek mümkün. ikilinin katar’a yaptıkları ihracat kalemleri çok rahatlıkla başka ülkelerden karşılanabilecek nitelikte ürünler. katar petrol üreticisi bir ülke. son dönemdeki zenginliğini ise doğal gaz ihracatına borçlu. bu ihracatı da karayolu ile değil deniz yolu ile gerçekleştiriyor. suudi arabistan ve bae’nin katar’a zarar verebilmelerinin tek yolu, israil’in gazze’ye yaptığı gibi onu denizden ablukaya almak. ikili bunun için dünyayı karşılarına almayı göze alsa bile ne suudi arabistan ne de bae’nin deniz kuvvetleri, böyle bir operasyon için yeterli kapasiteye sahip. suudi arabistan’ın hava sahasını katar’a kapatması veya katar’a kara ulaşımını kısıtlaması, mutlaka katar ekonomisine yansır. lakin bu yansıma, katar’ın belini bükecek boyuta gelmez.

üçüncü nokta; ikinci nokta ile bağlantılı olarak suudi arabistan ve bae’nin katar’a yönelik eleştirileri ve tepkilerinin hiçbir etkisi yoktur diyemeyiz. krizin katar’a birbirine zıt yönde iki etkisinden söz edebiliriz:

1) pozitif etki: baba emir şeyh hamad, arap dünyasının tartışmasız, kendi halkı tarafından en fazla sevilen lideriydi. halen daha öyledir. oğul emir şeyh tamim ise henüz 33 yaşında çok genç bir lider. bir anlamda daha babasının oğlu. inanılmaz mütevazi. halkı ile her ortamda mesafesiz ilişkiye girebilen, son derece doğal bir lider. bu haliyle katar halkı tarafından babası kadar çok sevileceği ve saygı duyulacağına hiç şüphem yok. normalde daha uzun zaman alacak bu süreci, suudi arabistan ve bae ile yaşanan ihvan krizi oldukça hızlandırdı.

şeyh tamim’in tanınmış bir islam alimi olan yusuf el karadavi’yi ve bütün arap ve islam dünyasında mensupları bulunan müslüman kardeşler’i suudi arabistan, bae ve mısır’a karşı savunması ve direnmesinin, çok dindar ve dini büyük oranda karadavi’den öğrenmiş katar halkı nezdinde saygınlığını artırdığı ve liderliğini pekiştirdiğini gözlemlemek mümkün. nitekim suudi arabistan, bae ve bahreyn’in elçilerini çektiği günlerde birçok katarlı, twitter’daki profillerine şeyh tamim’in fotoğraflarını koyarak genç lidere desteklerini gösterdiler.

2) negatif etki: suudi arabistan ve bae’nin katar’a yönelik eleştirilerinin negatif etkisi de olacaktır. ama bu daha çok sembolik düzeyde kalacaktır. sembolik olması, önemsiz olması demek değildir şüphesiz. öyle ki, bu negatif etki körfez ülkelerini bir arada tutacak ve tam bir kopuşu engelleyecektir.

krizin negatif etkisi ve körfez araplarının bağları

körfez’deki altı arap ülkesinden (suudi arabistan, bae, kuveyt, katar, bahreyn ve umman) bahsederken, aslında birbirleriyle çeşitli kanaldan sıkı ilişkiler içinde bir halklar topluluğundan bahsediyoruz. mesela mensupları birden fazla körfez ülkesinde yaşayan kabile sayısı az değildir. halklar arasında evlilikler halen yoğundur; ya annesi, ya anneannesi, dolayısıyla kuzenleri arasında bahreynli veya suudi veya bae’li olan katarlı çoktur.

körfez-içi turizm, yadsınamayacak oranlardadır. hafta sonları doha sokaklarında suudi arabistan, bahreyn, kuveyt, bae veya umman plakalı arabalar görmek çok sıradandır. kültürel benzerlikler ve ortak tarihi geçmiş, körfez araplarında ortak bir kimlik yaratmıştır. körfez (haliç) arapları, kendilerini diğer araplardan farklı görürler.

müslüman kardeşler ise neticede körfez’e yabancı bir harekettir. bu durum, halkın din algısı ve yaşayışına en çok etkide bulunduğu katar için bile geçerlidir. o yüzden ihvan, hiçbir körfez ülkesinde var olan rejimleri tehdit edebilecek boyutta muhalif bir toplumsal bir harekete dönüşememiştir. daha çok bir fikir olarak vardır ve sadece fikir bazında bae ve suudi arabistan benzeri ülkeler için tehdittir.

şöyle bir soru katarlıların aklına gelebilir: biz körfezli akraba, dost ve kardeşlerimizi ne için karşımıza alıyoruz? bae’li yorumcu-yazar, sultan suud el kasimi, elçilerin doha’dan çekildiği günlerde, twitter’daki hesabından bu hisse tercüman olmuştu: “katar! ihvan’ı kazanmak için suudi arabistan, bae ve mısır’ı kaybetmeye değmez.”

nihai olarak şu sorulabilir: acaba krizin negatif etkisi, katar’ın müslüman kardeşler’e yönelik politikasında değişikliğe sebep olur mu? sanmıyorum. ama işler, sultan el kasimi’nin gördüğü kadar basit bir muhasebe işleminden ibaret değil. şeyh tamim’in, kendi liderliğini pekiştirmesinin ötesinde, daha derinde ülkenin kendi yolunu kendisi çizme arzusu var. diğer bir deyişle, ne dubai ne de riyad... doha’nın hikayesi sadece doha’ya benzesin arzusudur ortada duran. ve katarlıların bu arzusu asla yabana atılmamalıdır.

abd başkanı barack obama’nın 28 mart’taki riyad’ı ziyareti, bu süreci pozitif yönde etkileyecektir ve bu etkileşim; suriye ve ukrayna’da vladimir putin, iran’da ise mollalar karşısında zayıf kalan bir amerikan başkanı’nın, bu tehlikeli coğrafyada birbirlerinden başka gerçek dostlarının olmadığını körfezlilere (halicilere) hatırlatması’ zeminine oturacaktır. 

birol başkan, amerikan georgetown üniversitesi'nin doha'da bulunan katar kampüsü'ndeki school of foreign service'te öğretim üyesidir. uzmanlık alanı, çağdaş siyaset ve din ilişkileridir. 

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Birol Başkan

amerikan georgetown üniversitesi'nin doha'da bulunan katar kampüsü'ndeki school of foreign service'te öğretim üyesidir. uzmanlık alanı, çağdaş siyaset ve din ilişkileridir.    Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;