Görüş

Mübarek'i aklamak Arap Baharı'nı bitirmez

Arap Baharı'nı liderler ve partiler değil halkların iradesi gerçekleştirdi. Tarih bizlere, halkların iradesinin yıldırılamayacağını ve bu iradeyi çarpıtma girişimlerinin, sürekliliği olmayan alışılmadık bir kötülük olacağını öğretti.

Mısır'da mahkemenin beraat kararı sonrası Mübarek karşıtları birçok şehirde protesto gösterileri düzenledi. [Fotoğraf: EPA]

arap baharı bitmedi; tüm yaşananlar sadece ilerleyişinin bazı aşamalarında yenilgiye uğramasından ibaret.

(1)

29 kasım 2014 günü, mısır eski cumhurbaşkanı hüsnü mübarek ve yardımcılarının, haklarında açılan davalardan beraat ettikleri açıklandığında, bazılarının uğradığı şok ve hayal kırıklığından bahsediyorum. tunus'ta 26 ekim 2014'te gerçekleştirilen parlamento seçimlerini karşı devrim partisi kazandığında, yemen'in eski cumhurbaşkanı ali abdullah salih ana aktörlerden biri olarak ülke sahnesine çıktığında ve libya’da iç savaş patlak verdiğinde de bazılarını aynı duygular sarmıştı.

ayrıca suriye devrimi'nin geçen 4 yıl boyunca beşşar esed rejimini düşürmekte aciz kalması ve şam’daki tabloyu tamamen bozmak için sahaya giren irak ve şam islam devleti (işid) örgütünün korku verici çıkışı da bu gelişmelere eklenebilir.

keza gerek müttefikleriyle dayanışmaya girmek gerekse de kendileri ve müttefiklerini savunmak suretiyle arap baharı'nı başarısız kılmak ve sürecini bitirmek için seferber olanlardan da bahsediyorum. söz konusu kimseler, kasalarını açıp medya kürsülerini seferber ettiler, derin devlet unsurlarını sığınaklarından çağırdılar, bahar'ın havasını zehirleyen kampanyalar başlattılar ve tarihe savaş açtılar.

arap baharı sürecinin başarısızlık ve sendelemelerle dolu olduğunu inkar etmiyorum. ayrıca karşı devrimin elde ettiği başarılar da gözümüzün önünde duruyor, rolünü görmezlikten gelemeyiz veya inkar edemeyiz. 

by Fehmi Hüveydi

sendelemeler ve yenilgiler, birçoklarını ümitsizliğe sevk etti. tüm bu olumsuz gelişmeler, bazılarına arap baharı'nın öldüğü ve defterinin dürüldüğünü ilan etme imkanı sağladı. onlar da arap baharı'na lanetler okudular, çamur yağmuruna tuttular, en basiti "arap sonbaharı" ve "arap yıkımı" olan hicvedici ifadeler kullandılar.

arap baharı sürecinin başarısızlık ve sendelemelerle dolu olduğunu inkar etmiyorum. ayrıca karşı devrimin elde ettiği başarılar da gözümüzün önünde duruyor, bunların rolünü görmezlikten gelemeyiz veya inkar edemeyiz. ancak vakıayı iyi analiz etmemiz, tarihin deneyimine başvurmamız ve içinden geçtiğimiz gelişmeleri alınacak bir ders olarak görmemiz halinde olan bitenin, "arap baharı sona erdi!" anlamına gelmeyeceğini düşünüyorum. bu ders, halklarımızın taleplerinin ve hayallerinin ölümünü ilan etmek yerine hatalarımızı veya zayıf noktalarımızı görmemizi sağlayacaktır.

(2)

iki hafta önce kahire’ye, endonezyalı saygın araştırmacılarından biri olan prof. dr. salim said gelmişti. cakarta’daki savunma fakültesi'nde ders veren said'in ziyaretinin amacı, mısır’ın 25 ocak 2011 devrimi sonrası yaşadığı gelişmeleri, [müslüman kardeşler hareketi üyesi olan] cumhurbaşkanı muhammed mursi’nin 3 temmuz 2013'te azledilmesi ve iktidarın bundan sonra farklı bir sürece geçişiyle son bulan dönüşümleri araştırmaktı. said, ordu ile siyaset sınıfı arasındaki ilişkilerde uzman bir isim ve mısır deneyimiyle ilgili bir kitap hazırlığı yaptığı için birçok mısırlı aydınla bir araya geldi. herkese gelişmelerin niteliği ve analiziyle ilgili bir dizi soru yöneltti.

said’in gelişmelerden çıkardığı en önemli sonuç şu: 25 ocak devrimi'nin ardından mısır deneyimindeki temel zayıflık noktası, esasen farklı siyasi, mesleki ve sendikal kurumlarıyla sivil toplumun kırılganlığıdır. bu kırılganlık, siyaset arenasında sadece ordunun doldurabileceği korkunç bir boşluk oluşturdu.

said bu bağlamda endonezya ile mısır deneyimleri arasında bir benzerlik olduğunu dile getiriyor. zira 1967’de iktidara gelen ve mübarek gibi makamında 30 yıldan fazla kalan general suharto iktidarında, ülkeyi sivil güçlerden arındıran despotluk yanında yolsuzluk da yayılmıştı. suharto, 1998'de ona yönelik halk ayaklanması başladıktan sonra istifa etmişti. suharto yönetimi de endonezya'daki sivil toplumu, mısır'dakine benzer şekilde zayıflatmıştı.

endonezya, bir süre bu boşluğun gölgesinde yaşadı fakat suharto’nun yardımcısı ve bir akademisyen olan burhaneddin habibi, demokrasi rayına koyan verimli bir geçiş dönemi yönetimi sergiledi. endonezya'daki sivil toplumu canlandıran demokratikleşme süreci, ülkeyi siyasi dalgalanma ve maceralardan korudu.

said, mısır'da parlamento seçimlerinin nasıl düzenleneceği hakkında siyasi partiler arasında geçen tartışmaları kısmen yakından izlemesi sayesinde bizzat müşahede ettiği gelişmeleri, siyasi sahadaki boşluğun kanıtları olarak gördü. said’e göre bu boşluğun aşılması, demokratik sürece ciddiyetle geri dönülmesi yanında onun bedelini ödemeye hazır olmaktan geçer. demokratik süreçteki başarı ise ancak başarısızlık duraklarının geçilmesi ve aşılmasıyla mümkün olabilir.

mısır deneyiminden çıkan derslerin, mevcut kutuplaşma havasının kaldıramayacağı daha kapsamlı bir tartışma ortamına ihtiyaç duyduğunun farkındayım. bu kutuplaşma hali, sivil toplumun aslında olgunlaşmadığı ve farklı aidiyetleri aşan yüksek çıkarlara öncelik vermediğinin göstergelerinden. yalnız endonezyalı araştırmacının değindiği siyasi boşluk konusunun özel bir önemi var. hatta bu noktanın, 14 ocak 2011'deki tunus devrimi'nin elde ettiği kısmi başarı ile mısır devrimi'ni vuran kısmi başarısızlığı ayıran alametifarikalardan biri olduğu söylenebilir. 

tarihte demokratik dönüşümü az bir maliyetle, hoşgörü ve uzlaşmayla gerçekleştirmiş tam nitelikli hızlı bir devrim tanımıyoruz. aynı oranda milletlerin tarih boyunca ki deneyimleri karşı devrimin devrimden daha az sert ve maliyetli olduğundan bahsetmedi

by Fehmi Hüveydi

(3)

diğer yandan bizler arap baharı'nı, rejimler deviren ve aynı oranda alternatif rejimler kuran bir ayaklanma olarak okuyarak hata ediyoruz. arap baharı'nı iktidara gelenlerin davranışlarıyla yargılarsak yanlış yapmış oluruz. zira ben bahar'ın, kendi gerçekliği içinde arapların bedenine nüfuz eden yeni bir ruh olduğunu düşünüyorum. siyasi ve toplumsal haksızlıklara karşı devrim ve değişim eğilimini harekete geçiren bu ruh, belirli birkaç yıl zarfında başarılı olması beklenemeyecek tarihi bir dönüşüm sayılır.

demokratik dönüşümü, az bir maliyet, çokça hoşgörü ve uzlaşmayla gerçekleştirmiş tam nitelikli hızlı bir devrime tarihte tanıklık etmiyoruz. aynı ölçüde milletlerin tarih boyunca geçirdikleri deneyimler de karşı devrimin, devrimin kendisinden daha az sert ve düşük maliyetli olduğundan hiç bahsetmedi. tam tersine, tarihin deneyimleri, karşı devrimlerin genelde daha tehlikeli, sert ve devrim öncesi dönemin şartlarından bile daha kötü olduğunu gösteriyor. bu da anlaşılır bir durum. zira karşı devrimin, uzun yıllar biriken büyük kazanımları kaybetme endişesine yoğunlaşması doğaldır.

herkesin bildiği üzere, tarihte hiçbir devrim yok ki arkasından karşı bir devrim gelmesin. bu karşı devrimlerin amaçları aynıdır ama dereceleri farklı olabilir. bu bağlamda fransız devrimi'nden (1789-1799) 25 yıl sonra bourbon hanedanının fransa tahtına dönüşünü hatırlatmak isterim. iran'da şah rıza pehlevi, muhammed musaddık'ın iki yıllık başbakanlığından (1951-53) sonra yeniden ülkenin tüm idaresini ele almıştı. şili’de 1973'te general augusto pinochet liderliğindeki karşı devrim, seçim sandıklarıyla iktidara gelen devlet başkanı salvador allende’ye darbe yapmıştı.

dahası, rejimlerin baskı araçlarına sahip olmaları ve kendilerinden faydalanan grupları seferber etme güçlerinin yanı sıra toplumsal yapıya yüklenmeleri sonucunda etkin güçleri birbirine vuruşturmaları sebebiyle karşı devrimin başarı oranı genelde yüksek oluyor. iktidarı ve serveti tekellerine almaları yüzünden bu durum rejimlere, toplumsal haritalar ve bu haritalara nüfuz etme gücü ve ikna yeteneğine dair kapsamlı bir deneyim sunuyor. tekelleşme ayrıca rejimlere, farklı cephelerde girdikleri savaşlarda yüksek harcamalarda bulunma imkanı veren finans kaynakları sağlıyor.

(4)

japon asıllı amerikalı akademisyen francis fukuyama (1992 tarihli 'tarihin sonu ve son insan' kitabının yazarı), 'siyasi sistem ve siyasi aşınma: sanayi devrimi'nden demokrasinin küreselleşmesine' (political order and political decay: from the industrial revolution to the globalization of democracy, 2014) adlı son kitabında arap baharı ve kendi ifadesiyle şu ana kadar ki "üzücü sonuçlarına" itiraz ediyor.

fukuyama çoğu batılının (özellikle amerikalılar ve israillilerin) bu gelişmelere ilişkin memnuniyetsizliklerini dile getirdiklerini, arap dünyasındaki şartların aslında bahar gelmeden önce daha iyi olduğunu ifade ettiklerini, bazı batılıların ise bahar'ın arap toplumlarının sorunlarını arttıran islamcı rejimleri getirdiğini düşündüklerini söylüyor. fukuyama bu kimselere şöyle bir yanıt veriyor: "sorunlardan bahseden ve arap baharı'nı eleştirenler, "avrupa baharı" sürecinin uzun soluklu, komplike ve bazen kaoslu olduğu gerçeğini unutuyorlar. zira avrupa'da demokrasinin istikrarı ve yerleşmesi 1848’deki halkların baharının üzerinden tam bir asrın geçmesini gerektirdi."

fukuyama, arap dünyasında demokratik değerlerin istikrar bulması için uzun ve kaoslu bir sürenin geçmesi gerektiğini belirterek toplumların serbest seçimlerin öneminin, çoğunluğun görüşüne saygının ve iktidarın el değiştirmesi gereğinin farkında olduğunu ilave etti. zira özgürlüğe saygı gösteren kültürel çevrenin doğuşu ve bakımı kolay bir iş değildir.

Mısır'da cuntanın'adaleti'

bu bağlamda bizi ilgilendiren bir başka noktayı da fransız le monde gazetesi yazarlarından arnaud leparmentier gündeme getirdi. leparmentier, 1974 yılında demokrasiyi uygulayanların sayısı sadece 40 devletle sınırlıyken şimdi 120 ülkeye ulaştığını belirtti. amerikan stanford üniversitesi'nde ders veren ve demokratik konularda uzman olan larry diamond’un tabiriyle dünya şu an "demokratik durgunluk" olarak nitelenebilecek bir süreçten geçiyor.

demokratik durgunluk, demokratik seçeneklerin liberalizmle zayıf bir ilişki içindeki arap dünyasında gözlemlenen olgulardan biri sayılıyor. bu durgunluğun sebebi ister arap dünyasında egemen kimliklerin farklı toplumsal yapısı, demokratik düşüncenin marjinalleşmesi ve zayıflatılmasına yol açan "petrol baharı" veya ister siyasileri bölen ve rollerini iptal eden kutuplaşma olsun fark etmez. tüm bunlar değişebilir şartlardır ve arap baharı'nın arzulanan hedefleri gerçekleştirmesini engelleyecek aşılması zor duvar olarak görülemez.

karşı devrimin güçlü ve şiddetli olduğunu biliyorum. bu devrimin unsurları ise deneyimlere, imkânlara, ilerleme ve başarı fırsatı sağlayacak bölgesel desteğe sahip. böyle bir devrimi ifade eden medya araçlarının rolünü görmezlikten gelemeyiz. medya, kamuoyunun çarpıtılması ve kitlelerinin korkutulması noktasında somut bir başarı elde etti.

tüm bunlar doğru ancak demokratik dönüşüm yolculuğunun uzun ve meşakkatli olduğu da gerçek. arap baharı'nı liderler ve partiler değil halkların iradesi gerçekleştirdi. tarih bizlere, halkların iradesinin yıldırılamayacağını ve bu iradeyi çarpıtma girişimlerinin, sürekliliği olmayan alışılmadık bir kötülük olacağını öğretti.

fehmi hüveydi, mısırlı gazeteci ve yazar.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;