Görüş

O bizim ilk Superman’imizdi

1970’lerde Türkiye’de insanlar adeta sahura kalkar gibi sabaha karşı uyanır, Muhammed Ali’nin unvan maçlarını izlerlerdi. O bizim siyah beyaz televizyon dünyamızda ilk süperman’imizdi. Sadece bize değil, dünyaya ve insanlığa ait çok büyük ve güçlü bir değerdi.

Konular: Spor, Türkiye, Dünya

1970’lerde türkiye’de insanlar adeta sahura kalkar gibi sabaha karşı uyanır, ailecek kadın erkek, çoluk çocuk muhammed ali’nin joe frazier ile foreman ile yaptığı unvan maçlarını izlerlerdi. o bizim siyah beyaz televizyon dünyamızda ilk süperman’imizdi. sadece bize değil, dünyaya ve insanlığa ait çok büyük ve güçlü bir değerdi.

cassius marcellus clay.. ya da bugün bilinen adıyla muhammed ali…

sadece bir spor efsanesi değildir bu adların sahibi…

kimbilir, yıkıcı yumruklarının, ringde estirdiği müthiş fırtınaların ve gong seslerinin daha da ötesinde muhammed ali, amerikan tarihinde inanılmaz bir direniş öyküsünün kahramanı olarak anılacaktır.

şimdiden bir çok amerikan üniversitesinde yapılageldiği üzere muhammed ali'nin öncü kişiliği, sportif şampiyonluklarının çok önünde anılacak ve yakın tarihte kendisine çok özel bir yer ayrılacaktır.

louisville, kentucky'de bir afro-amerikan ailesinin çocuğu olarak doğdu, 1942'de.

1960 roma olimpiyat oyunları'na katılmak üzere amerikan boks takımının yarı ağır sikleti olarak seçildiğinde elbette renkli rüyalar görmeye başladı.

öte yandan louisville belediye başkanı ile yerel politikacılar da bu harika çocuğun olimpiyat şampiyonu olmasından çok şeyler kazanacaklarını hesaplıyorlardı.

gerçekten öyle oldu. sadece kentucky eyaleti değil, tüm amerika kazandı. dünya, bir clay fırtınası ile titremeye başlamıştı.

roma olimpiyatları'nda clay, ilk olarak belçikalı rakibi yan becaus'u safdışı etti. ardından 1956'nın şampiyonu sovyet gennady shatkov'u, avustralyalı tony madigan'ı hakemlerin oybirliği ile yendi.

final maçında üç kez üst üste avrupa şampiyonluğunu kazanan polonyalı zbigniew pietrzykowski ile buluştu. doğrusu çok çetin bir altın madalya maçı olacaktı bu. polonyalı, o güne kadar 231 maç kazanmıştı.  

boynundaki madalyayı çıkardı ve “ben bunu bütün amerikalılar için kazanmıştım. yazık hiç kimseyi mutlu etmiyor” dedi ve fırlatıp nehre attı.

ama clay'i durduramadı.

bir sovyet gazeteci, “şampiyon oldunuz ama, bir zenci olarak amerika'daki seçkin restoranlarda yemek yeme hakkınız hâlâ yok. bu duruma ne diyeceksiniz?” diye sordu.

clay, aniden öfkelendi.  adeta gürleyerek bağıra – çağıra yanıt vermeye başladı: “hey rus, şunu unutma! benim ülkem amerika'da bu sorunları çözecek değerli insanlar var. demokrasi var. istediğim her şeyi yiyebilirim. ve şunu da bil, gidemediğim ve giremediğim yerlere karşılık, daha fazla yerde içeri girer ve yerim. bunu asla unutma!”

olimpiyat dönüşü cassius marcellus clay, louisville'de krallar gibi karşılandı. siyah – beyaz tüm amerika'nın kahramanıydı artık.

öfkeyle nehre atılan madalya

clay, üzerinden haftalar geçtiği halde roma'da kazandığı altın madalyayı boynuna takıyor, bu onur kravatı (!) ile övünerek dolaşıyordu. bir gün, yakın arkadaşı ronnie king'le birlikte motosiklete atlayıp şehirde dolaşmaya başladılar. sonra sadece beyazların girebildiği bir restoranın önünde durup içeri girdiler. genç garson kız, siyahlara servis yapılamayacağını söyledi kibarca. clay, “bir dakika… bayan ben de siyahlara servis yapamayacağınızı biliyorum. ama ben farklıyım” dedi, boynundaki madalyayı göstererek “şuna bakın ben bir olimpiyat şampiyonuyum. tüm amerika'nın gururuyum. şimdi lütfen patronuna git ve olimpiyat şampiyonu ile arkadaşına 2 hamburger servisi yapılmasına izin vermesini söyle!”

hayır, patron hiç de anlayışlı değildi!

unvanı, kimliği ve kişiliği ne olursa olsun, zenci zenciydi, beyaz da beyaz!

clay ve arkadaşı king  sarsılarak çıktılar restorandan. üstelik yalnız da değillerdi. beyazlardan oluşan ırkçı bir grup clay'e çullanıp madalyasını boynundan alarak atmak istedi. alay ediyorlar, sövüp sayarak yumruk – tekme indiriyorlardı.

elbette hesaplamadıkları bir şey oldu. clay ve king, ırkçı gençleri pataklayarak uzaklaştırdılar. işin tuhaf yanı, bu durumu gören yetişkin beyazların olaya hiç müdahale etmemesi, beyaz gençlere bir anlamda üstü örtülü onay vermesiydi. clay ve king son derece üzgündüler. nehir kıyısında ellerini yıkayıp giysilerini olabildiğince temizlediler. bu arada ronnie king, clay'in boynundaki madalyayı da alıp yıkadı ve kuruyuncaya kadar kendi boynuna taktı.

iki arkadaş motosikletle olay yerinden uzaklaştılar. ohio nehri üzerindeki bir köprüyü geçerken, clay aniden durdu.

boynundaki madalyayı çıkardı ve “ben bunu bütün amerikalılar için kazanmıştım. yazık hiç kimseyi mutlu etmiyor” dedi ve fırlatıp nehre attı.

ronnie king bu duruma çok üzülmüştü. suya girip madalyayı bulmak ve çıkarmak istedi, şampiyon engel oldu.

sonrasını biliyorsunuz.

tüm dünyada saygı ve hayranlık uyandıran bir profesyonel boks kariyeri.

“hayır, kendi vatanımda değil, başka insanların toprağında savaşmayı reddediyorum. oradaki insanlar beni “zenci” diye aşağılamadılar. onlarla problemim yok. vietnam'a asla gitmem!” diyerek kendi ülkesine meydan okudu.

25 ocak 1964'de clay, sonny liston'u yenerek dünya ağır siklet boks şampiyonu oldu. üç yıl içinde dokuz kez unvan maçına çıkıp her defasında şampiyon olarak indi ringden.

sony liston'u yendikten sonra tüm dünyaya yeni adıyla seslendi:

“cassius marcellus clay, bir zenci kölenin adıydı. bugünden itibaren müslümanlığı seçiyorum. adımı da bu dinin yüce peygamberinden alıyorum. bundan sonra özgür bir şampiyon olarak tanıyacaksınız beni… benim adım muhammed ali!”

tavrından ve inançlarından asla taviz vermedi

1970'de amerikan ordusu'na çağırıldı.

“hayır, kendi vatanımda değil, başka insanların toprağında savaşmayı reddediyorum. oradaki insanlar beni “zenci” diye aşağılamadılar. onlarla problemim yok. vietnam'a asla gitmem!” diyerek kendi ülkesine meydan okudu.

dünya boks konseyi, ali’nin bu tavrı karşısında şampiyonluk unvanını iptal ettiğini açıkladı. bir asker kaçağını şampiyon olarak tanıyamazlardı.

ali de inançlarından ve tavrından asla taviz vermedi. o dönemde evini ve arabasını satmış, ailesinin desteği ve üniversitelerde verdiği konferans gelirleriyle ayakta durmaya çalışmıştı. neden sonra amerikan temyiz mahkemesi siyasal görüşlerinin boks yapmasına engel olamayacağına karar verdi. muhammed ali, işine dönebilmişti, nihayet.   

30 ekim 1974’de zaire’de gerorge foreman’la karşılaşıp muhteşem bir dövüşle unvanını geri aldı.

ama asıl zaferi, 1976’da amerika’nın vietnam’dan çekilmesiyle kazandı. tüm amerikan halkının saygı duyduğu bir isyan ve direniş öyküsüydü bu.

1996 atlanta olimpiyat oyunları, muhammed ali’nin kendi ülkesiyle barıştığı tarihsel olaylarla yaşandı. olimpiyat meşalesini, parkinson hastalığından dolayı artık konuşma ve yürüme güçlüğü çeken muhammed ali yaktı.

amerika’nın resmen özür dilemesiydi bu. muhammed ali’ye “sen haklısın” diyen bir itiraftı.

sonra 3 ağustos 1996’da olimpiyat basketbol turnuvasının finalinin devre arasında küçük, sade bir tören düzenlendi.

uluslararası olimpiyat komitesi başkanı juan antonio samaranch, mavi, kırmızı ve beyaz kurdeleli bir “saygı madalyası” sundu roma'nın boks şampiyonuna…

1960 sonbaharında ohio nehrine öfkeyle atılan altın madalya, şimdi şekil değiştirip geri gelmişti.

tüm amerika, tüm dünya ayağa kalktı.

muhammed ali, hayatını adadığı büyük savaşı kazanmış, amerika'ya özgürlük getiren kahramanlar arasında yerini almıştı.

 muhammed ali, tüm ömrü boyunca “vicdanı titreyerek” onurla yaşadı ve 3 haziran 2016 cuma akşamı solunum yetmezliğiyle aramızdan ayrıldı.

muhammed ali, bir bakıma islam dünyasının ilk superman'iydi.

onun ilgili en çarpıcı sözleri bana göre nba'in unutulmaz müslüman yıldızı kerim abdülcabbar söyledi sanırım.  

“boyum 2.18 m. olabilir, ama muhammed ali'nin gölgesi altında kendimi asla yeterince uzun hissetmedim!”

spor yazarı. gazeteciliğe 1964 yılında başladı. demokrat izmir, ege ekspres, akşam, tercüman, gelişim spor, söz ve sabah gazetelerinde çalıştı. 7 olimpiyat, 5 dünya kupası, 3 avrupa şampiyonası ve sayısız organizasyonda görev yaptı. olimpizm ve olimpik hareket'e katkılarından dolayı, uluslararası olimpiyat komitesi (ioc) başkanı thomas bach tarafından 2015 yılında kutlama mektubu ile onurlandırıldı. 1994-2002 yılları arasında 4 dönem türkiye spor yazarları derneği genel başkanı olarak görev yaptı. halen milliyet gazetesi yazarı olan gökçe, basın konseyi yüksek kurul üyesidir. ayrıca istanbul üniversitesi iletişim fakültesi, kadir has üniversitesi ve haliç üniversitesi'nde olimpizm, spor yazarlığı ve eleştirmenlik dersleri vermektedir.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Attila Gökçe

spor yazarı. gazeteciliğe 1964 yılında başladı. demokrat izmir, ege ekspres, akşam, tercüman, gelişim spor, söz ve sabah gazetelerinde çalıştı. 7 olimpiyat, 5 dünya kupası, 3 avrupa şampiyonası ve sayısız organizasyonda görev yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;