Görüş

Ortadoğu’da insan hakları retoriği büyüyor

Arap Baharı, bölgedeki yönetimleri isteksiz de olsa insan hakları politikalarının dilini benimsemek zorunda bıraktı.

Konular: Ortadoğu, Suriye, Mısır
Suriye'de rejim karşıtı protestocular.
Protestocular, komşularındaki baskıları kınamaları için yönetimlerine baskı yapıyor. [Maggie Osama, flickr]

ortadoğu’daki büyük protestolar ve değişimler çok sayıda ‘ilk’e yol açtı. ortadoğu yönetimlerinin insan hakları politikası alanına, istemeden de olsa, girmeleri bu ilk'erden biriydi. libya’daki olaylar karşısında arapların ilk tepkileri, çelişkilerle dolu olmalarına rağmen, ezberleri bozdu.

arap ligi’nin, nisan ayında, libya üzerindeki “uçuşa yasak bölgeyi” destekleme kararı alması; arap ligi genel sekreterinin, mayıs ayında, libya’daki insan hakları ihlallerine yönelik bir araştırma yapılacağı sözü vermesi ve katar’ın, libya’daki muhaliflere, insani sebeplerle, ziyadesiyle destek vermesi gibi bir dizi olay, arap devletleri arasındaki ‘gizli’ bir anlaşmayı fiilen bozdu. bu konuşulmayan anlaşmaya göre, arap devletleri (bu konuya prim vermek hepsinin zararına olacağı için) insan hakları alanında birbirlerine açıkça hiçbir bir engel yaratmıyordu. hatta demokrasinin daha gelişmiş olduğu türkiye bile, insan haklarıyla ilgili uygunsuz bahisler açarak komşularıyla arasında istikrarlı bir şekilde geliştirmekte olduğu güçlü ilişkileri riske atmaktan kaçınıyordu.

bir komşu devletin, üstelik de israil dışındaki bir devletin, muhalefet eden halkına karşı şiddet kullandığı için kınanması, libya olayları sırasında gördüğümüz ve önceden benzeri hiç yaşanmamış bir gelişmeydi. bunu geçtiğimiz ay, saltanatına karşı çıkan protestoculara uyguladığı baskı için suriye rejimine yöneltilen kınamalar silsilesi takip etti. siyasi hesaplar esad rejiminden vazgeçmenin kaddafi’ninkine göre daha zor olduğu sonucuna varmış olabilir; ancak arap ligi, körfez işbirliği konseyi, türkiye, kuveyt, ürdün, fkö ve (daha da şaşırtıcısı) suudi arabistan ile bahreyn, suriye’nin, vatandaşlarının protestolarına  acımasız baskılarla karşılık vermesini açık açık yerme yoluna gitti.

kral abdullah’ın şam’daki suudi arabistan büyükelçisi’ni geri çekmesi ve aynı zamanda, suriye’de olanların “değerlere ve ahlaka karşı” ve “suudi arabistan için kabul edilebilir olmadığını” söylemesi, bahreyn’de düzenlenen protestoları bastırmak için asker gönderdiği zamandan farklı düşünmeye başladığı şeklinde yorumlanmamalı. bazı uzmanların da işaret ettiği gibi bu, incelikle hesaplanmış bir adımdı ve dökülen kanın yarattığı yaygın öfkeden faydalanarak ülkesindeki meşruiyetini desteklemek, çatışmaların mezhep unsurundan yararlanmak ve giderek daha olanaklı görünmeye başlayan esad’sız bir suriye’de iran’ın nüfuzunun güçlenmesine karşı durmak için veya bunların herhangi bir birleşimi düşünülerek atılmıştı.

ancak, sebepleri ne olursa olsun, suudi kralı’nın müdahalesi önemliydi. nihayetinde, er ya da geç kendi iktidarının hakimiyetini yıkmak için kullanılabilecek bir söylemi kullanmaya, ondan etkilenmeye ve meşru kılmaya zorlanmış oldu.

ortadoğu’nun çifte standartları

insan hakları politikası dünyasına yapılan bu hızlı geçiş, kaçınılmaz olarak, kullanılan retoriğe uyulması ve diğer bağlamlardaki insan hakları ihlalleri karşısında fark gözeten muamelelerin sorgulanması açılarından, halktan ve sivil toplumdan gelecek taleplere kapıyı aralamak anlamına geliyor.

ortadoğu’da bu dinamik şekil bulmaya başladı. bölgenin çeşitli noktalarındaki suriye büyükelçilikleri, özelikle de kahire’deki büyükelçilik, suriyelilerle dayanışma içinde olduklarını dile getiren veya yönetimlerinden suriye büyükelçilerini kovmalarını talep eden ve katılımın çok yüksek olduğu protestolara hedef oldu. dahası, arap sivil toplumu, libya’ya karşı takındığı cesur tavırdan sonra, arap ligi'nden, bahreyn ve suriye karşısında da aynı ölçüde cesaretle harekete geçmesini talep etmeye başladı. insan hakları konusunda çalışan on iki stk, nisan ayında yazdıkları sert bir mektupta, libya’nın birleşmiş milletler insan hakları konseyi’nden çıkarılması ve ülkede insan hakları gerekçeleriyle “uçuşa yasak” bir bölge tesis edilmesini onaylamasına rağmen, suriye’nin aynı organa katılma teklifine destek veren arap ligi’ni “çifte standart uygulamak ve seçici davranmakla” suçladı. yıllar yılı batı’nın insan hakları konusunda uyguladığı çifte standartları kınama konusunda uzmanlaşan arap yönetimleri, kendilerine yöneltilen ikiyüzlülük suçlamalarına cevap vermek zorunda kaldı.

arap ligi, suriye’nin insan hakları konseyi’ne katılmasına yönelik desteğini geri çekti. bunun yanısıra, bm’nin bu organında yer alan dört arap ülkesi de, geçtiğimiz günlerde, suriye’nin insan hakları ihlallerini kınayan ve suriye devletinin bm’nin insan hakları suistimalleriyle ilgili araştırmalarına yardımcı olmasını isteyen bir karara kabul oyu verdi. özel bir oturumda yapılan konuşmalarda suudi arabistan, suriye’den “insan hakları ihlallerini bütün biçimleriyle sonlandırmasını” isterken; katar, vatandaşların haklarının savunulması gerektiğini belirtti; ancak en çarpıcı konuşma kuveyt’ten geldi. kuveyt delegesi, birleşmiş milletler’in bürokratik dilini kullanarak, ülkesinin insan hakları evrensel beyannamesi’ne bağlılığını tekrar ifade ettikten sonra, suriye’ye uluslararası insan hakları anlaşmaları kapsamında insan hakları normlarıyla ilgili yükümlülüklerini hatırlattı ve konuşmasını birleşmiş milletler şartı’nın şu bölümünden bir alıntı yaparak sonlandırdı: biz birleşmiş milletler halkları […] temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye […] karar verdik”.

daha önce aynı organın toplantılarında arap delegelerini, sadece, uluslararası insan hakları normlarına tam olarak uyamamalarına sebep olan bütün “zorluklar” ve “sınırlamalara” rağmen insan hakları alanındaki başarıları konusunda birbirlerini tebrik eden konuşmalar yaparken görenler için, onların bu oturumdaki konuşmaları neredeyse gerçeküstüydü.

“insan haklarının”, insan hakları konseyi’nin huzurunda defalarca cansız ve çoğunlukla da net olmayan bir şekilde zikredildiği duymuş olabiliriz; ancak arap baharı, bölgedeki birçok yönetimi insan hakları normlarını onaylayıp taahhüt etmeye zorlamış gibi görünüyor. alışılagelen süreçlerin adeta hiç baskı yokmuş gibi işlemeye devam etmesi ve insan hakları ihlali suçlamalarını alakasız veya emperyalist müdahaleler olarak ele alma eğilimlerinde önemli bir değişiklikten bahsediyoruz. ortadoğu yönetimleri, netice itibariyle, bölgenin insan hakları politikası alanında (yalnızca batı’nın çifte standart kullandığı ve ikiyüzlü olduğu suçlamaları etrafında dönmeyen; aynı şekilde, ortadoğu’yu da suçlayan) yeni bir dönemin kapılarını açtılar.

insan hakları karmaşası

içinde bulunduğumuz günlerde, ortadoğu’da, insan hakları konusunda karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalan sadece arap devletleri değil. türkiye, birkaç hafta önce, esad yönetimine önemli ölçüde diplomatik baskı uygulamaya başlamış ve reformları uygulaması için on ila on beş gün arasında bir süre vermişti. esad ise, bundan çok kısa bir süre sonra, lazkiye’ye tanklar ve silahlı gemilerle vahşice saldırdı. suriye çapında gerçekleştirilen dayanışma amaçlı gösterilerde protestocuların “erdoğan, teşekkür ederiz! iki hafta bütün suriyelileri katletmek için yeter de artar bile!” yazan pankartlar taşıdığı haberleri geldi. buna benzer yerme ve eleştiriler, en sonunda, türkiye’nin şiddete derhal son verilmesini isteyen “nihai bir uyarıda” bulunmasında etkili olmuş olabilir.

bölgenin despot liderlerinin zaten öngörmüş olabileceği gibi, girilen bu ‘alan’ onlar için tuzaklarla, insan haklarının sınırlarını zorlamak isteyen aktivistler için ise yeni fırsatlarla dolu. aktivistler, baskıları ne kadar kınarlarsa, kabul edilebilir pozisyonlar etrafında o kadar çok beklenti ve norm üzerinde eyleme geçebilirler.

libya, yemen, bahreyn ve suriye’de yoğun baskılar başladığında, bazı yorumcular, bu baskıları tunus ve mısır modelleri karşısında çok tehlikeli alternatifler olarak değerlendirmişti. gerçekten de, geçtiğimiz birkaç ay süresince bölgedeki kendine özgü protesto ve değişim hareketleri birçok kez böylesi bir yöne doğru ilerliyormuşuz izlenimi verdi. ancak, anlaşılan o ki, arap baharı ile karşı karşıya kalan esad rejiminin uyguladığı şiddetin büyüklüğü, bölge insanlarına kabul edilemeyecek kadar fazla geldi.

bir dizi ulusal ve uluslararası aktörün kınaması ve kendi nüfuslarının müdahale etme yönündeki baskıları ile yüzleşen ortadoğu yönetimleri, şu ana kadar bir komşu ülkeyi yerme yoluna iki kez gitmiş oldu. kaddafi ve esad’ın yöntemlerini bu kadar dramatik bir şekilde kınamakla, gelecekte aynı şiddete başvurmayı kendileri için çok zorlaştırdılar.

ortadoğu yönetimlerinin bölgesel insan hakları politikası alanına girmeleri, insan haklarının daha fazla ve daha tutarlı bir şekilde ele alınmasına yönelik talepleri yükseltti ve yeni beklentileri harekete geçirdi. her ne kadar, insan haklarıyla ilgili nice sorunu olan bölgenin bu konudaki bütün dertlerine deva olmayacağı çok açık olsa dahi, söz konusu gelişmeler ümit vericidir.

shadi mokhtari, american university, uluslararası hizmet okulu’nda yardımcı doçent doktor. “after abu gharib: exploring human rights in america and the middle east” (ebu gureyb’den sonra: amerika ve ortadoğu’da insan hakları araştırması) adında bir kitabı vardır ve “muslim world journal of human rights” dergisinin yazı işleri müdürüdür.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Shadi Mokhtari

shadi mokhtari, american university, uluslararası hizmet okulu’nda yardımcı doçent doktor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;