Görüş

Paris saldırısı ve IŞİD’e yönelik kara operasyonu

Paris saldırısından sonra herkesin aklındaki soru aynı: IŞİD’le nasıl mücadele etmeli? IŞİD’i yok etmek için nasıl bir harekat gerekiyor? Olası bir kara operasyonunda Türkiye’ye ne görev düşer? IŞİD’in savunması Suriye-Irak ekseniyle sınırlı kalır mı? Güvenlik analisti Metin Gürcan Al Jazeera için yazdı.

işid, suriye ve irak’ta dünyanın 60 ülkesinden büyük bir coğrafyayı ve yaklaşık 6 milyonluk bir nüfusu kontrol eden, yıllık cirosu 5 milyar doları bulan devletimsi bir yapı. bu haliyle pek çoğumuzun tanımladığının aksine terör örgütünden öte bir ‘şey’.

işid, aynı zamanda özellikle taktik düzeyde (yani sahada) hem konvansiyonel (topçu/roket ateş desteğinde yapılan klasik zırhlı manevralar) hem de gayri nizami harp (küçük birlik harekâtı, terör ve meskun mahallerde muharebe) konularında etkin bir savaş makinası. aynı zamanda bir ‘zihniyet-ideoloji’ ve ‘propaganda değirmeni’... tüm bunlar da işid’in bırakın yok edilmesini, onu tanımlanması bile güç bir asimetrik aktör haline getiriyor.

işid’de çoğu yabancı savaşçılardan oluşan ‘küreselcilere’ göre, ezilmemek için cephe genişletilmeli. bunun için amaç, savaşı bölgesele hatta küresele yaymak olmalı. paris saldırısı bu yaklaşımın bir sonucu.

by Metin Gürcan


ancak son dönemde özellikle suriye’ye rusya’nın dinamik askeri müdahalesi ile işid’ın yok edilmesine yönelik bir askeri harekât olasılığı uluslararası ortamlarda daha ciddi dillendirilmeye başladı. paris’teki saldırılar ise durumun vahametini tekrar ortaya koydu.

işid’le askeri mücadele nasıl olmalı?

işid’e yönelik bir operasyonun başarıya ulaşması için üç aşama elzem. ilk adım, salt güvenliği sağlama amaçlı askeri temizleme. ikinci aşama ise hem siyasi hem de askeri boyutlu, güvenliği sağlama ve meşruiyet üretme amaçlı tutma/kontrol etme ayağı. yeniden inşa etme olarak adlandırılabilecek son aşama ise çoğunlukla siyasi ama gerekirse askeri boyutu da olabilecek, meşruiyet üretme amaçlı bir evre olarak tanımlanabilir.

‘temizleme’ aşamasını gerçekleştirebilmek için sahada üç ayaklı bir savaş dizaynı şart. bu katmanların ilkinde, harekât bölgesine sağlanacak stratejik hava desteği önem taşıyor. bu katmanda zaten abd ve rusya’nın uyguladığı hava saldırıları ile özellikle işid’in meskun mahallerdeki kritik komuta-kontrol tesisleri, lojistik depoları, karargahları, iletişim merkezleri hedef alınıyor.

ikinci katman, kara unsurlarına sağlanacak yakın hava desteğinden oluşuyor. burada özellikle işid’in elindeki tankların ve zırhlı muharebe araçlarının topçu/roket birliklerinin yakın hava desteği ile imha edilmesi hedefleniyor. çünkü kara birliklerinde bunları imha edebilecek kadar yeterli donanım yok. bu katmanda da abd ve rusya’ya güveniliyor.

ve kara gücü... işte meselenin püf noktası tam da burada. çünkü işid’in karşısına çıkıp ona tabur veya tugay düzeyinde zırhlı taarruzi harekât da icra edebilecek, tempolu bir taarruzla onu yapıştığı il/ilçe merkezlerinin içine girip söküp atabilecek bir kara gücü yok. zira bana göre işid şu anda dünyada meskun mahallerin içinde muharebe konusunda dünyanın en iyisi.

kara operasyonunda yük türkiye’nin üzerine kalır mı?

peki o zaman suriye’de kara gücü için eldeki alternatifler neler? üç seçenekten söz edilebilir. birincisi, rusya’nın desteklediği suriye ordusu ve bu gücü destekleyen yandaş para-militer güçler. ikinci olarak abd’nin desteklediği ve ‘suriye’nin demokratik güçleri’ adıyla imajı değiştirilmeye çalışılan pyd. son olarak türkiye’nin önerisi olan özgür suriye ordusu (öso) ve türkmenlerden oluşan bir kara gücü. ancak bu gücün, batı’nın çok hoşlanmadığı ılımlı cihatçıları kapsaması tasarlanmıyor. ayrıca bu güce irak’ın kuzeyinden getirilecek peşmergeler de katılabilir.

bu üç alternatif de paris saldırısı sonrası daha ciddi bir şekilde göz önünde. ancak türkiye’nin işid’e karşı kara gücüne yönelik sunduğu seçenek, bu üç alternatif içindeki en zayıf opsiyon. ayrıca türkiye’nin pyd konusundaki tavrı meseleyi daha da karmaşıklaştırıyor. son dönemde suriye sahasında her şekilde “ben de varım” diyen rusya’nın da amacı, bu durumdan istifade etmek.

rusya, türkiye’nin sert açıklamalarla kabul etmeyeceğini belirttiği “fırat’ın batısına geçme” konusunda pyd’yi cesaretlendiriyor. bununla hem abd’nin bölgedeki oyununu bozmaya hem de türkiye ile pyd’yi karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

peki acaba bu kara operasyonunda ağır yük kimin üzerine kalacak? böyle bir operasyonda sahada kim/kimler olur? özellikle paris saldırısından sonra uluslararası bir gücün oluşturulması ihtimali doğabilir mi? yoksa türkiye’nin pyd’ye yönelik tavrı öne sürülerek türkiye’nin sahaya inmesi talep edilebilir mi? kanımca bu sorunun yanıtı, evet.

peki türkiye böyle bir talebe nasıl yanıt verir? ankara’nın açıklamalarından edindiğim izlenim, amacı ve kapsamı ne olursa olsun suriye’nin içine yapılacak bir kara harekâtı konusunda isteksiz olduğu yönünde.

işid kendini nasıl savunur?

işid’e yönelik askeri hazırlığın işid içinde savunma dizaynının nasıl olacağı konusunda farklı iki yaklaşımın doğmasına neden olduğu görülüyor. işid içindeki ‘yerelcilerin’ savunduğu yaklaşımlardan ilki, rakka ve musul içinde/civarında kuvvet çoğunluğunu toplayıp bu bölgeyi sonuna kadar savunmak. bu yaklaşım, özellikle örgütteki arap milliyetçileri ve eski baasçı kadrolar tarafından benimseniyor.

işid’e yönelik olası bir kara operasyonunda türkiye’nin sahaya inmesi talep edilebilir. izlenimim, ankara’nın amacı ve kapsamı ne olursa olsun suriye’nin içine yapılacak bir kara harekatına isteksiz olduğu yönünde.

by Metin Gürcan


diğer yaklaşım ise rakka ile musul’a konstantre olmanın stratejik bir hata olduğuna dikkat çekiyor. işid içinde çoğunluğu yabancı savaşçılardan oluşan ‘küreselcilerin’ savunduğu bu yaklaşıma göre, yutulmamak ve ezilmemek için cepheyi genişletmek lazım. bunun için de savaşı bölgesele hatta küresele yaymak temel amaç olmalı. işte 13 kasım paris saldırısını bu yaklaşımın bir sonucu olarak görmek mümkün.

şimdi temel soru şu: paris’te bu saldırıları gerçekleştiren hücre acaba doğrudan işid’in siyasi merkezi konumunda olan rakka-musul’un emriyle mi yoksa kendi inisiyatifiyle mi hareket etti? bu sorunun cevabı, örgüt içinde küreselci yaklaşımın ağırlığını ve gelecekte suriye-irak dışında tüm yerkürede yeni saldırılar olup olmayacağını anlamamızı sağlayacak.

paris saldırısında seçilen hedefler, düşük maliyet ve risk, saldırının şekli ve en önemlisi saldırının uluslararası kamuoyunda yarattığı şok etkisi gibi kriterler ışığında önümüzdeki günlerde işid içinde küreselci yaklaşımın ağır basacağını öngörmek güç değil.

bizler işid’i askeri bir harekâtla önce kafeslemenin, sonra kontrol ettiği merkezlerden çıkarmanın, ardından da buraları yeniden inşa etmenin yollarını tartışırken, onlar bize bunun yüksek maliyetli bir şey olacağını göstermeye çalışacak. burada da savaşı suriye-irak dışına taşıyarak savaşın sadece askeri değil, sosyal-siyasi maliyetlerinin de ne kadar yüksek olabileceğini hedef ülke kamuoylarına dayatmaya çalışacak.

bu da ne yazık ki çok kirli, sivilleri de içine alan asimetrik bir savaşın eşiğinde olduğumuz tezini güçlendiriyor.

fransa devlet başkanı françois hollande’ın ‘savaş’ kelimesini telaffuz etmesinden ve 15 kasım’da fransız savaş uçaklarının rakka’ya yönelik yoğun hava bombardımanından anlıyoruz ki fransa bu saldırının bedelini suriye’de daha fazla güç ve yıkımla ödetmeye çalışacak. fransa’nın keseceği bu faturanın suriye’de işid’in askeri yeteneklerini ne kadar zayıflatacağını göreceğiz.

diğer yandan bu saldırı sonrası avrupa’da artması kuvvetle muhtemel olan aşırı sağ ve ırkçı dip dalgalar, ayırım gözetmeksizin müslümanlara ve göçmen-sığınmacılara yönelik şiddeti ve ayrımcılığı artıracaktır. bu ortam da savaşı suriye-irak dışına taşıyarak cephe genişletmek isteyen işid’in avrupa’daki müteakip eylemleri için çok uygun bir ‘habitat’ imkanı sağlar.

paris saldırısı bize gösterdi ki türkiye’nin işid’le mücadelesi ve suriye’ye olası askeri müdahalesi konusunda siyasi direktif, amaç ve harekâtın kapsamı çok net belirlenmeli, her yönüyle analiz edilmeli ve çok ciddi bir risk analizi yapılmalı. işid’in paris saldırısı, nasıl bir ‘şey’le ve her yerde karşı karşıya olduğumuzu bir kez daha gösterdi.

metin gürcan, 1998-2014 yılları arası tsk’nın değişik birimlerinde çalıştı. güneydoğu anadolu bölgesi, irak, afganistan, kazakistan ve kırgızistan’da görev yaptı. özel kuvvetler bünyesinde yetişen gürcan, 2008-2010 arası abd deniz kuvvetleri enstitüsü’nde ‘bölgesel kürt yönetimi ile bağdat merkezi yönetimi arasındaki çevre-merkez ilişkisi’ adlı teziyle güvenlik çalışmaları alanında master derecesi aldı. ocak 2015'te kendi isteğiyle emekli oldu. halen bilkent üniversitesi siyaset bilimi  bölümünde tsk’nın kurumsal dönüşüm kapasite ve isteği konusunda doktora tezini yazan gürcan'ın turkish studies, small wars journal, dynamics of asymmetric conflict, perceptions gibi uluslararası ve ulusal hakemli dergilerde çatışmanın değişen doğası, terörizm, ayaklanma ve ayaklanmaya karşı koyma, sivil asker ilişkileri, dış politika ve askeri strateji konularında yayımlanan pek çok akademik makalesi bulunuyor.

twitter'dan takip edin: @metin4020

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Metin Gürcan

Metin Gürcan

metin gürcan, 1998-2014 yılları arası tsk’nın değişik birimlerinde çalıştı. güneydoğu anadolu bölgesi, irak, afganistan, kazakistan ve kırgızistan’da görev yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;