Görüş

Tarık Ramazan Fransa’da neden şeytanlaştırılıyor?

Tarık Ramazan, Fransa'daki iktidar oligarşisinin Arap ve Müslümanlara yönelik basmakalıp ırkçı düşüncelerine ters düşüyor.

Mısır asıllı İsviçreli felsefeci ve akademisyen Tarık Ramazan, Oxford Üniversitesi'nde Çağdaş İslam Çalışmaları profesörü olarak görev yapıyor. [Fotoğraf: EPA]

geçtiğimiz ay brüksel’de bir konferans sırasında fransız gazeteci alain gresh, “bir sene önce 11 milyon insanın ifade özgürlüğünü savunmak için gösteri yaptığı bir ülkeden [fransa'dan] geliyorum. ne gariptir ki bugün paris’te tarık ramazan ile münazara yapabileceğim bir yer vermelerini sağlamak benim için neredeyse imkânsız!” şeklinde konuştu.

gresh’in sert ancak bir o kadar da dürüst yorumları, charlie hebdo saldırılarının ardından fransa’da ifade özgürlüğünün gelmiş olduğu noktaya dair acı gerçekleri ortaya koyuyor. ülkede son bir yıldır güvenlik meselesi özgürlüğün önüne geçmiş durumda ve bu da işsizlik, ekonomik kriz ve sosyal adalet gibi can alıcı konuların ikinci plana atılmasına sebep oluyor. bu korku ortamı, devlet politikalarına ya da söylemine karşı gelme cesareti gösteren her sesin susturulmasına yol açıyor.

ramazan’a yönelik karalama kampanyası yeni olmamakla beraber, charlie hebdo saldırılarının ardından iyice arttı. ramazan, saldırıları kınamasına rağmen“je suis charlie” sloganını kullanmadığı için birçok medya kuruluşu ve gazete tarafından eleştirildi.

by Ali Saad


tarık ramazan da bu seslerden biri.

iki hafta önce nice şehrinde özel olarak kiralanmış bir konferans salonunda konuşan ramazan, “fransa, konuşma yapmak için bir üniversiteye adım atamayacağım tek ülke” dedi.

islam sorunu

ramazan’ın paris ve orleans’da halka açık alanlarda münazara düzenleme hakkı defalarca reddedildi. hatta belediye başkanı alain juppe, kendisinin bordeaux’da konferans verememesi için bir hayli uğraş gösterdi.

fransa ve avrupa’da müslümanlar ve islam konusunun hararetli tartışmaların odağında olduğu şu dönemde, islam dini ve müslümanlık konusunda uzman olan ramazan’a görüşlerini yayın organlarında dile getirebilmesi için bile izin verilmiyor.

ramazan’a yönelik bu karalama kampanyaları yeni bir şey olmamakla beraber, charlie hebdo saldırılarının ardından iyice arttı. ramazan, yaşanan terör saldırılarını şiddetle kınamasına rağmen“je suis charlie” sloganını kullanmayı reddettiği için birçok medya kuruluşu ve gazete tarafından eleştiri yağmuruna tutuldu.

ramazan, "sarkozy'nin oğlunun yahudiliğe geçme ihtimaliyle" dalga geçtiği için birkaç yıl önce meşhur fransız karikatürist sine'yi işten çıkaran dergiyi "çifte standart" uygulamak ve profesyonellikten yoksun olmakla eleştirdi. zira aynı dergi, islam ve hz. muhammed ile alay etmeye gelince mutlak ifade özgürlüğünü savunuyordu.

ramazan’a getirilen yasak bir yana, içinde bulunduğumuz dönemde islamofobik söylemler giderek artıp ana akım medyaya da nüfuz etmiş durumda. fransız müslümanları ve islam’ı lekelemek adına yapılan sert eleştiriler medyada ve devlet adamları arasında her gün karşılaştığımız türden olaylar haline geldi.

geçtiğimiz hafta, fransız bir bakan peçe takan kadınlar için “köleliği kabul eden siyahiler” benzetmesinde bulundu. bazı fransız aydınlar “müslümanların sınır dışı edilmesini” savunuyor veya müslümanları “islam, cumhuriyet ve fransa’nın yaşam tarzı ile uyumlu olmadığı" için” “islamiyet’e uymamaya” çağırıyor.

ramazan'ı eleştiren caroline fourest ve bernard henri levy gibi isimler de (ki her ikisi de pascal boniface tarafından kaleme alınan bir kitapta "sahte aydınlar" olarak tanımlanıyor) bugün ramazan'a karşı yürütülen karalama kampanyasını desteklemek için sürekli aynı terminolojiyi kullanıyor.

ramazan’ı, “belirsiz bir tutum sergilemek”, “çifte söylemde bulunmak” ve “avrupa’yı islamlaştırmaya çalışmak” ile suçlayanlar, bu iddialarını desteklemek için ramazan'ın müslüman kardeşler kurucusu hassan el-banna’nın torunu olduğuna atıfta bulunmaktan öteye gidemiyor, ramazan'ın el-benna ile olan akrabalık bağını "kesin delil" olarak ortaya sürüyorlar.

ramazan’ın söylemleri

ramazan’ın söylem, yazı ve konferanslarının kısa bir özeti kendisinin bugün fransa ve avrupa’da dinlenmesi gereken bir ses olduğunu açıkça gösteriyor. ramazan, yazı ve söylemlerinde hükümet yanlılarının ve seçkinlerin söylemlerine karşı çıkıp, bunları derinlemesine inceleyerek çürütüyor.

tüm dış etkenlerden arınmış ve sosyal bütünleşmeyi destekleyen bir avrupa islam’ı için çabalayan ramazan, ötekileştirilmiş insanlar arasında aşırıcılığın kök salmasını önlemek için de hükümetleri sosyal eşitlik yanlısı politikalar benimsemeye ve ayrımcılık karşıtı yasalar çıkarmaya davet ediyor.

ramazan, fransız ve avrupalı müslümanları tam bir vatandaş gibi hareket etmeye, cemaatçi karakterden bağımsız bireyler olarak düşünmeye, konuşmaya ve toplumla etkileşimde bulunmaya, hükümetlerinin sosyoekonomik politikalarını sorgulamaya, haksızlık ve ayrımcılığa karşı çıkmaya, sosyal eşitlik talep etmeye ve duygusal saldırılara mantık çerçevesinde tepki göstermeye çağırıyor.

siyasetçileri, aydınları ve medya uzmanlarını da din, ırk ve ülke farkı gözetmeksizin tüm terör kurbanlarına eşit haysiyet ve saygıyı göstermeye teşvik ediyor.

ramazan’in öğretisinin temel niteliklerinden biri de, bir arada yaşamayı, yalnızca benzerliklerimizin değil farklılıklarımızın da karşılıklı kabul görmesi şeklinde tanımlıyor oluşu.

tarık ramazan’ı “müslüman bir düşman” olarak nitelendirmek toplumda yanlış bir milliyetçi amaç doğmasına sebep oluyor, ki bu sayede hükümet de kamuoyunun ilgisini gerçek sosyoekonomik sorunlardan alıp başka konulara çekme imkanı buluyor.

by Ali Saad


islamic ethics: a very short introduction (islam etiği: kısa bir giriş) adlı kitabında ramazan, terör başta olmak üzere büyük sorunların üstesinden gelirken, toplumuzda dinin mana yoksunluğunu ve rolünü, ekonominin durumu ve gücünü sorgulamak için ortak ahlaki değerlere ilişkin olarak dinler ve kültürler arası diyalog başlatılması gerektiğinin altını çiziyor.

buna rağmen, 2014'te ramazan ile birlikte eğitim, bilim, sanat, laiklik, kadın ve azınlık hakları, yahudi düşmanlığı, islamofobi, demokrasi, köktencilik ve küreselleşme gibi konuları tartıştıkları bir kitap yazan fransa’nın önde gelen sosyologlarından edgar morin, le monde gazetesi eski baş editörü edwy plenel veya ramadan ile sıklıkla müzakerelerde bulunan le monde diplomatique gazetesi eski baş editörü alain gresh gibi birkaç açık görüşlü fransız dışında,kendisinin tüm bu yazı ve görüşleri medya ve aydınlar tarafından tamamen göz ardı ediliyor.

ramazan’a karşı ayrımcılık

adı geçen aydınlar, aralarındaki muhtemel görüş ayrılıklarına rağmen ramazan’a karşı yapılan ayrımcılığı kınayarak, kendisi ile tartışmanın gerekliliğine dikkat çekiyor. zira kişi ancak bu şekilde ifade özgürlüğünü evrensel bir değer olarak samimiyetle benimseyip sayabilir. gresh ve morin, bir süre önce le monde’da tarık ramazan'ın yasaklanmaması çağrısında bulunan ortak bir makale kaleme aldı.

tüm bunları ve şimdilerde islam ve müslümanların fransa ve avrupa’da en can alıcı tartışmaların odak noktası olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, ramazan gibi islamiyet ve islamcılık konularında uzman birine karşı bu düşmanca tavırların ne gibi bir gerekçesi olabilir? ramazan, niçin toplumda şeytan gibi gösteriliyor?

bunun sebebi ramazan’ın arap ve müslümanlara yönelik ırkçı basmakalıp düşüncelere ters düşüyor olması mı? çünkü fransız oligarşisine göre müslümanlar veya araplar, daha fransızca konuşmaktan aciz, cahil, eğitimsiz, etrafındakiler için daima bir sorun teşkil eden ve kendilerine konuşma hakkı tanındığında ise hükümet politikalarını değil, bu basmakalıp düşüncelerin doğruluğunu destekler şekilde hareket eden kişiler olarak görülüyor ve kendilerine zamanında belirlenmiş olan bu çizgiyi aşmamaları gerekiyor. medya tarafından desteklenen ancak fransa’daki müslüman topluluğunda son derece tartışmaya açık bir isim olan hassen chalghoumi’yi buna örnek verebiliriz.

ya da tüm bunların sebebi ramazan’ın hükümetin aydınlar cuntasının hatalı argümanlarını alenen ortaya koyması mı? yoksa ramazan’la tartışmaya girmek kendi çıkarlarına hizmet etmek için söylemiş oldukları yalanları veya kendileri ile nasıl çeliştiklerini gün yüzüne çıkaracağı için mi?

ramazan’ı “müslüman bir düşman” olarak nitelendirmek toplumda yanlış bir milliyetçi amaç doğmasına sebep oluyor, ki bu sayede hükümet de kamuoyunun ilgisini gerçek sosyoekonomik sorunlardan alıp başka konulara çekme imkanı buluyor.

görünen o ki geçtiğimiz onlarca yıl içerisinde uğradığı sosyal değişimi kabul etmekte son derece zorlanan fransa cumhuriyeti , bu yüzden toplumun çoğulcu karakterini pek de kabullenmiyor. tarık ramazan'a ifade özgürlüğü tanımak, resmi olarak bu çoğulcu yapıyı ve beraberinde getirdiği eşitlik ve sosyal adalet gibi devlet sorumluluklarını kabul etmek demek. işin garip yanı, bunlar tam da ramazan’ın tüm yazılarında tartıştığı ve altını çizdiği iki ana mesele.

ali saad, kitle medyasının toplum üzerinde etkisi üzerine uzman, fransız sosyolog ve medya eleştirmeni.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ali Saad

Ali Saad

ali saad, kitle medyasının toplum üzerinde etkisi üzerine uzman, fransız sosyolog ve medya eleştirmeni. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;