Görüş

Türkiye - AB ilişkileri yeniden canlanıyor

Taraflar arasındaki yakınlaşmayı siyasi konjonktürün sağladığı uygun ortam üzerinden görmek gerekiyor.

Recep Tayyip Erdoğan ve Angela Merkel basın toplantısında.
Başbakan Erdoğan 2003'ten beri Almanya'yı 14 kere ziyaret etti. [Reuters]

türkiye ve avrupa birliği arasında son yıllarda nispeten zayıflamaya yüz tutan ilişkilerde bugünlerde ciddi canlanma sinyalleri gözleniyor. ilişkilerin yeniden canlanmasına ilişkin en önemli işaretler ise ab ile artan siyasi ve diplomatik temaslar ve söylemdeki değişim. başbakan recep tayyip erdoğan, beş yıl aradan sonra 2013'ün son ayında 'resmi ziyaret için brüksel'e giderek ab komisyonu ile masaya oturdu. türkiye ile ab uzun süredir masada bekleyen vize muafiyeti ve kaçak göçün önlenmesine ilişkin anlaşmayı imzaladılar. erdoğan burada ab yetkililerine verdiği mesajda türkiye'nin ab ile bütünleşmesine yönelik tarihsel taahhütlerini yeniledi ve daha ciddi adımlar atmaya hazır olduğunu belirtti.

hemen ardından fransa cumhurbaşkanı françois hollande, uzun bir aradan sonra ankara'yı ziyaret etti ve fransa'nın türkiye - ab müzakerelerindeki engellerin belli alanlarda kaldırılacağına ilişkin güçlü mesajlar verdi. cumhurbaşkanı abdullah gül italya'yı ziyaret ederken, başbakan erdoğan avrupa'nın en güçlü ve önemli ülkesi olan almanya'yı resmen ziyaret etti. berlin'de son yapılan seçimlerde yeniden başbakan olan angela merkel ile görüştü. dahası ak parti hükümetinin izlediği dış politikanın mimarı olan ahmet davutoğlu da büyükelçiler konferansındaki tarihi konuşmasında ab konusuna her zamankinden daha fazla vurgu yaptı.

ak parti hükümeti, arap baharı sürecinde kendi çevresinin demokratikleşmesi adına attığı adımların ve geliştirdiği inisiyatiflerin yeterli olmadığını; geleneksel müttefikleri olan batı'nın ve abd'nin ciddi desteği olmadan hızlı sonuç almasının mümkün olmadığını fark etmeye başlamıştır. 

by Birol Akgün

kısaca hükümet 2014'ü ab ile ilişkiler açısından bir restorasyon yılı olarak değerlendirmek istiyor. peki, türkiye'nin artan ab ilgisinin kaynağı ne? bazılarının iddia ettiği gibi, hükümetin batı'dan kopup 'maceracı' bir şekilde orta doğu'ya yelken açma politikasının suriye duvarına taslaması mı? mısır'da muhammed mursi'ye karşı yapılan askeri darbeye karşı çıkan tek ülkenin türkiye olarak kalması mı? hükümet, batı kamuoyunda türkiye'nin çin ve rusya ile gelişen ilişkilerinin yarattığı olumsuz havayı dağıtmaya mı çalışıyor? ya da türkiye'nin iç politikadaki yaşadığı sıkıntıları aşmak için mi batıya yeniden yöneldi?

karşılıklı fayda

türkiye'nin ab ile siyaseten nikah tazelemesine ilişkin yeniden güçlü siyasi irade sergilemesinin tek bir nedeni yok. birbiriyle ilişkili konjonktürel siyasi gelişmelerin etkisi olduğunu söylemek mümkün. ancak altını kalın çizgilerle çizmemiz gereken bir diğer gerçek de şu: nikahın tazelenmesini isteyen taraf yalnızca türkiye ve akp hükümeti değil. avrupa ülkeleri de türkiye gibi ekonomik olarak dinamik, siyasi olarak istikrarlı ve küresel ilişkilerde etkin olan çoğunluğu müslüman nüfuslu bir ülkeyle ilişkilerin zayıflamasından rahatsızlar.

dolayısıyla öncelikli olarak vurgulanması gereken şey, türkiye ve ab arasındaki ilişkilerin canlanması, taraflar arasında karşılıklı bir beklentinin oluşması ve siyasi irade uyuşmasının bulunmasıdır. neticede iran gibi siyasi açıdan teokratik bir yönetime sahip bir ülkeyle stratejik bir takım gerekçelerle ilişkilerini normalleştirmeye çalışan batı dünyası, uzun bir batılılaşma ve demokratikleşme geçmişi bulunan ve ab ile müzakere eden bir ülkeyle ilişkilerinin soğumasını daha fazla sürdüremezdi.

kendi içinde sorunlar yaşasa da, batı için dünyanın geri kalanının kendisine ilgisiz kalması katlanılamaz bir şeydir. irkçılık, islam karşıtlığı (islamofobi) ve yabancı düşmanlığı ile anılan ve aşırı sağ partilerin giderek güçlendiği bir avrupa'nın, tüm dünya için hâlâ çekim merkezi olmaya devam ettiğinin en güçlü göstergelerinden biri türkiye'nin üyelik sürecinin hızlandırılması olacaktır. kaldı ki, gürcistan, ermenistan ve ukrayna örneklerinde görüldüğü gibi, jeopolitik olarak çekim merkezi olmaktan çıkan bir ab'nin yakın çevresindeki ülkelerin nasıl istikrarsızlaştığı ve başka bazı rakip güç ve çekim merkezlerine doğru nasıl kolayca kayabildiği ab için oldukça öğretici olmuştur. batı'nın türkiye'yi ve türkiye üzerinden akdeniz ve orta doğu bölgesi üzerindeki etkisini kaybetme lüksü yoktur.

siyasi konjonktür

türkiye açısından ise içte ve dıştaki bazı gelişmeler ak parti hükümetinin ab'yle ilişkilerin seyrini etkilemiştir. burada öncelikle hatırlamak gerekir ki, akp'nin ilk yıllarında hükümetin temel politikası türkiye'nin ab ile ilişkilerini geliştirmek olmuştur. sayısız demokratikleşme ve hukuk reformlarına imza atan ve ab ile müzakereleri başlatan hükümet erdoğan hükümetidir. ancak ab'nin eski doğu avrupa ülkelerine uyguladığı gibi hızlı bir entegrasyon ve müzakere süreci bekleyen hükümet, kıbrıs'taki referandum gibi radikal adımlara rağmen ab'den gerekli siyasi desteği görmemiştir.

kaldı ki, ak parti'nin hızlı demokratikleşme ve liberalleşme politikalarına karşı içeriden de özellikle ulusalcı cepheden ciddi bir tepki yükselmeye başlamıştır. 2007 yılındaki e-muhtıra ve kapatma davalarını biraz da bu gözle okumak gerekir. neticede türkiye'nin ab ile ilişkilerinin geleceğinin kıbrıs gibi türkiye'nin vazgeçemeyeceği bir konuda tıkanması hükümeti, ab sürecini oluruna bırakmaya itmiştir. kaldı ki ab de, kendi kamuoylarının tepkisi, bazı kritik ab başkentlerindeki hükümet değişiklikleri ve nihayet 2008 mali krizinin yarattığı zorluklar nedeniyle türkiye dosyasını öncelikli gündem maddesi olmaktan çıkartmıştır.

şimdi ise türkiye ve ab için ilişkilerin yeniden geliştirilmesini gerektiren yeni durumlar ortaya çıkmıştır. akp hükümeti, arap baharı sürecinde kendi çevresinin demokratikleşmesi adına attığı adımların ve geliştirdiği inisiyatiflerin yeterli olmadığını; geleneksel müttefikleri olan batı'nın ve abd'nin ciddi desteği olmadan hızlı sonuç almasının mümkün olmadığını fark etmeye başlamıştır. özellikle suriye konusunda türkiye'nin tüm gayretlerine rağmen rusya ve iran'ın direnişinin kırılamamış olması hükümet açısından derin bir hayal kırıklığı ve hatta kızgınlık yaratmaktadır.

akp hükümeti için ab ile ilişkilerini restore ederek 2005 öncesi dönemdeki seviyesine çıkartmak bugünkü uluslararası konjonktür ve kendi ulusal çıkarları açısından elzem görünmektedir.

by Birol Akgün

diğer yandan bölgemizdeki stratejik dengeleri kökten biçimde yeniden tanımlayabilecek olan iran - batı yakınlaşmasının yaratacağı yeni imkanlar ve fırsatlar da vardır. özellikle iran merkezli enerji kaynaklarının batı'ya taşınması gibi konularda ankara'nın hem tahran ile hem de batı'yla ilişkilerini iyi tutması türkiye'nin stratejik çıkarları açısından hayati önemdedir. bu bağlamda erdoğan'ın almanya ziyaretinin, kendisinin tahran ziyaretinin hemen ertesine denk gelmesi de oldukça anlamlıdır.

son olarak 2014 yılı ak parti ve türk demokrasisi için kritik bir yıl olacaktır. gezi olayları sonrasında başlayan tartışmalar ve hükümet-cemaat gerginliğinin dış dünyadaki yansımaları hükümeti batı dünyası ile temasların artırılması gerektiğine ikna etmiş gözüküyor. medya üzerinden kendisini anlatmak yerine, başbakan erdoğan ve dışişleri bakanı davutoğlu'nun batılı platformlara katılarak içerideki medya özgürlüğü, yolsuzluk iddiaları ve komplo girişimleri gibi tartışmalı konuları muhataplarına doğrudan anlatmaları şüpheleri giderme anlamında son derece olumludur. nitekim davos zirvesi ve münih güvenlik konferansı gibi toplantılarda türkiye bu yıl çok daha güçlü bir varlık ve yüksek bir performans sergilemiştir.

özetle, türkiye ve ab yakınlaşması bir tesadüf değildir. taraflar birbirlerinin pozisyonlarını ve değerlerini daha iyi takdir etmeye başlamış görünüyorlar. iran ile ilişkilerini normalleştiren batı'nın stratejik olarak türkiye'ye daha fazla mesafeli durması rasyonel olamazdı. akp hükümeti içinse ab ile ilişkilerini restore ederek 2005 öncesi dönemdeki seviyesine çıkartmak bugünkü uluslararası konjonktür ve kendi ulusal çıkarları açısından elzem görünmektedir. kaldı ki, türkiye hızla ardı ardına üç ak parti hükümetinin içerideki zorlu sınavları da daha kolay aşacağı şüphesizdir. ancak hatırlamak gerekir ki, ab - türkiye ilişkileri konjonktürel dalgalanmalardan etkilense de, güçlü hukuki ve stratejik boyutlara sahiptir ve kolayca koparılamayacaktır.

prof. dr. birol akgün, stratejik düşünce enstitüsü (sde) başkanı ve konya necmettin erbakan üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümü öğretim üyesi. ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi bölümü'nden mezun oldu. yüksek lisans ve doktorasını case western üniversitesi'nde (abd) tamamladı. kaleme aldığı kitaplarından bazıları: 'türkiye'de seçmen davranışı, partiler sistemi ve siyasal güven' (nobel yayınları, 2006), '11 eylül sonrasında dünya, abd ve türkiye' (tablet kitabevi, 2006), 'amerikan başkanlığı: cumhuriyetten imparatorluğa' (orion yayınları, 2008, şaban tanıyıcı ile birlikte).

twitter'dan takip edin: @birol_akgun

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Birol Akgün

stratejik düşünce enstitüsü (sde) başkanı ve yıldırım beyazıt üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi öğretim üyesi. ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi kamu yönetimi bölümü'nden mezun oldu. yüksek lisans ve doktorasını case western üniversitesi'nde (abd) tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;