Görüş

Türkiye-İsrail yakınlaşması ne kadar yakın?

Başbakan Erdoğan’ın sert retoriğine rağmen Türkiye’nin dış politikasında meydan okumaların arttığı bir zamanda daha pragmatik olunması gereken bir döneme girilmesi, Türkiye ile İsrail arasındaki tansiyonu düşürmeye yarayabilir. Nihayetinde her şey düzelse dahi yakın gelecekte “mekanik” bir Türkiye-İsrail ilişkisiyle karşı karşıya kalacağız.

[Fotoğraf: AA / Arşiv]

üç yıldan fazladır türbülansda olan türkiye-israil ilişkilerinde yeni bir döneme girileceğine yönelik sinyaller, iki ülkenin yüksek makamlarından gelen açıklamalarla iyice belirginleşti. mavi marmara olayından sonra ilişkiler, adeta tamir edilemez bir noktaya gelmişti. ancak abd başkanı barack obama’nın ısrarcı tutumuyla israil’in 22 mart 2013’te türkiye’den özür dilemesi akabinde tel aviv ile ankara arasında resmi düzeyde bir süredir görüşmelerin yürütüldüğü zaten biliniyordu.

başbakan yardımcısı bülent arınç, 25 mart 2014 günü, israil ile tazminat konusunda, 30 mart yerel seçimleri sonrasında bir anlaşmaya varılabileceğini açıklamıştı. arınç’ın açıklamasıyla birlikte bu yöndeki beklentiler, artık öngörülebilir bir noktaya ulaştı. ne var ki türkiye-israil ilişkilerinin, büyükelçilerin karşılıklı olarak her iki başkentte göreve başlayacakları şekilde eski düzeyine ulaşması için daha çok mesafe kat edilmesi gerekiyor.

türkiye-israil ilişkilerinin düzelmesi ve en azından tel aviv’in istediği noktaya gelmesi, esasen ankara’nın iki temel talebinin gerçekleşmesine bağlı görünüyor:

1) mavi marmara’nın küllerinin sönmesini beklemesi.

2) israil’in gazze’ye yönelik sert tutumundan vazgeçmesi.

her iki unsurun birden ankara’nın arzuladığı bir noktaya gelmesi ise yakın bir gelecekte oldukça zor gözüküyor. fakat türkiye-israil ilişkilerinde daha önce belirleyici olmayan ‘enerji’ unsurunun devreye girme ihtimali, iki başkent arasındaki karabulutların dağılmasına neden olabilir. yine de bir zamanlar orta doğu’da, özellikle askeri-güvenlik sektöründe, ortaklığın en belirgin örneği olarak gösterilen türkiye-israil ilişkilerine dair öngörülebilir bir geleceği tasvir etmek hayli zor. bu nedenle türkiye-israil arasında gerçek bir yakınlaşma sanıldığı kadar yakın olmayabilir. her iki ülkenin de yakınlaşmayı geciktirecek birkaç motivasyonu var.

mavi marmara’nın psikolojik ağırlığı

31 mayıs 2010’da israil’in gazze’ye insani yardım götüren mavi marmara gemisine saldırı düzenlemesi, sadece iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilere zarar vermekle kalmadı. biri abd vatandaşı olan dokuz türk’ün hayatını kaybetmesine yol açan bu saldırı, aynı zamanda israil’e karşı türkiye’de zaten tarihsel olarak varolan negatif “toplumsal algının” yerleşik bir hal almasına neden olmuştu.

kaldı ki mavi marmara’ya gelene dek israil’in aralık 2008-ocak 2009 tarihlerinde gazze’ye yönelik saldırıları ve 29 ocak 2009’da davos’taki dünya ekonomik forumu’nda başbakan recep tayyip erdoğan ile israil cumhurbaşkanı şimon peres arasındaki “one minute” krizi de, ankara’nın tel aviv’e güvenini yitirmesine sebebiyet vermişti. adalet ve kalkınma partisi (ak parti / akp) hükümeti çevresinde, haziran 2013’te meydana gelen gezi parkı eylemleri ve fethullah gülen cemaati ile yaşadığı son gerilimin arkasında yer alan odaklar arasında israil’in de yer aldığı algısı hakimdi.

bütün bu yaşananlar, israil’i ak parti hükümeti açısından bir “boş gösterene” dönüştürdü. başbakan erdoğan, hem ülke içindeki gerginliklerin hem de arap baharı’nda yaşanan “ters demokratikleşme dalgasının” arkasında israil’in bulunduğunu, üstü açık veya örtülü olarak her seferinde dile getirdi. söz konusu gelişmeler, mavi marmara’dan sonra, türkiye halkı nezdinde israil karşıtı algıyı, hiçbir dönemde olmadığı kadar kökleştirdi.

benzer bir durumun israil halkı için de söz konusu olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. 2010’dan beri türkiye’yi ziyaret eden israilli turistlerin sayısı, yıllık 350 binden dramatik bir şekilde 80 bine kadar geriledi. türk hava yolları, israil’e en çok yolcu taşıyan ikinci havayolu şirketiyken; israil hava yolları’nın türkiye’de herhangi bir noktaya uçamaması, ikili ilişkilerin ironisi olarak görülebilir. ancak her şey algıdan ibaret değil.

türkiye’de 30 mart 2014’te gerçekleşen yerel seçimlerden büyük bir zaferle çıkan erdoğan ve ak parti, uzun süredir bir blok olarak hareket eden sert bir meydan okumayla karşı karşıya kaldı. seçim sonuçları, ak parti hükümetinin elini rahatlatmış gözükse de başbakan erdoğan ve ekibi, gezi parkı eylemlerinden bu yana yaşanan tüm meydan okumaların bir köşesine israil’i yerleştirdi.

erdoğan, ilişkilerin düzelmesi için yapılacaklar listesindeki ‘mavi marmara konusunda israil başbakanı binyamin netanyahu’nun “resmi özür” dilemesi’ şıkkının üstünü çizdi. tazminatlar konusunda büyük bir ilerleme kaydedilmesi halinde erdoğan, ilişkilerin restorasyonu için sarı ışık yakacak gibi gözüküyor. sarı ışığın yeni bir başlangıç için yeşile dönmesi, öncelikle israil’e sonra da erdoğan’ın gazze konusundaki ısrarlı ve haklı tutumunun nasıl değişeceğine göre şekillenecektir.

bu bağlamda israil’in bazı türk firmalarının inşaat yapımı için gazze’ye malzeme götürmelerine ve insani yardımların ulaştırılmasına izin vermesi, erdoğan’ın ve türk hariciyesi’nin iç kamuoyuna karşı elini güçlendirici bir işlev gördüğü gibi ikili ilişkilerin başlaması için de önem taşıyor. türkiye, “gazze’ye yönelik ambargonun kalkması” maddesini, daha önce bir şart olmaktan çıkardıysa da mavi marmara’nın türk toplumundaki ve hükümet nezdindeki “psikolojik ağırlığı” hususu, bunun hükümet açısından “gizli” bir şart olarak müzakere masasında hâlâ dile getirilmesine neden oluyor.

halihazırda süren müzakerelerde neredeyse sona gelinmesi, her iki başkentin yakınlaşma isteklerini açıkça deklare etmeleri ve en önemlisi israil-filistin müzakerelerinde çözüm yönündeki washington baskısı süreci etkileyen unsurlar. böylesi bir ortam, ‘gazze’ye yönelik ambargonun kalkması’ maddesinin, ak parti hükümeti nezdinde ilişkilerin başlamasına bir engel teşkil etme ihtimalini biraz daha azaltıyor. lakin mavi marmara’nın çözüme kavuşturulması, biçimsel olarak yakınlaşmayı mümkün kılacak gibi dursa da işin özünde tam bir yakınlaşmadan bahsetmenin zor olduğu söylenebilir.

hazmetme kapasitesi

mavi marmara’nın hukuki boyutunun müzakereler sonucu tamamlanma ihtimali bir yana, her iki taraf açısından siyasal ve toplumsal bağlamının daha fazla öne çıkması, yakınlaşmanın içini doldurmayı hâlâ zorlaştırıyor. hem tel aviv hem de ankara açısından, ilişkilerin eski günlere döndürülmesi noktasında çok belirgin limitler bulunuyor.

resmi özür, israil tarihinde pek rastlanan bir durum olmadığı gibi israil siyasetindeki muhalefetçe “zaaf” şeklinde yansıtılmıştı. türkiye tarafından ise israil’in özür dilemesi, şehirlerdeki bilboardlara taşınacak ölçüde bir zafer havasında sunuldu. tazminat konusu taraflar arasında bir uzlaşıyla sonuçlansa bile ak parti hükümetinin bunu bir anlaşma metni üzerinden resmiyete bağlayarak parlamentoya getirmeyi planlaması, türkiye iç siyasetinde yeni tartışmaları gündeme getirebilir. her iki tarafta da siyaseten karşıt söylemlerin varlığı dikkate alındığında, yakınlaşmanın “hazmedilmesi” kısa vadede kolay olmayacaktır.

türkiye, israil ile ilişkilerini diplomatik noktada eski düzeyine çevirse bile israil’in gazze’ye yönelik maksimalist talepleri değişmedikçe, tam bir yakınlaşma sağlanamayacaktır. arap baharı’nda tersine dönen müslüman kardeşler etkisi ve suriye krizinin çözümü konusunda iki ülkenin önceliklerindeki farklılık ortadan kalkmadığı sürece ankara’nın yakın bir gelecekte tel aviv ile ortak hareket ediyor gözükmek konusunda isteksiz davranacağı açıktır. bu durumun orta vadede aşılması, türkiye’nin israil’e yönelik güven duygusunu tazeleyecek gelişmelerin yaşanması bağlıdır.

israil istisnacılığının sona ermesi

gerçek bir yakınlaşmanın önündeki bir diğer engel de israil’in uluslararası hukuk kurallarına diğer tüm devletler gibi riayet etmeyen “istisnai” bir ülke görüntüsü vermesidir. israil’in, suriye başta olmak üzere gazze konusunda kendi başına buyruk bir şekilde davranması, türkiye’ye göre bölgesel istikrarın önündeki en büyük engellerden biri konumunda. ankara için mavi marmara tam da israil’in bu davranışını kanıtlayan bir örnek. orta doğu’nun istikrarını ilgilendiren tüm konularda (iran dahil) israil’in öncelikleri ve dış politika pratiklerinin ortak bir bölgesel vizyona aykırı görüntüsü, ak parti hükümetinin dış politika anlayışıyla uyuşmazlık içinde. dolayısıyla yakınlaşmanın derinleştirilebilmesi ve uzun vadede sürdürülebilir bir düzeye ulaşmasında, bölgesel gelişmelerin nasıl seyredeceği de önemlidir. 

yakınlaşmada enerjinin rolü

türkiye-israil yakınlaşmasını kısa vadede bütün alanlarda istenilen bir boyuta taşımak için şartlar tam olarak olgunlaşmasa da yakın gelecekte yaşanması muhtemel gelişmelerin ikili ilişkilerin yoğunluğunu belirleyeceğini söylemek mümkün. iki ülkenin, ekonomi ve güvenlik unsurlarını, ilişkilerin siyasi bağlamının önüne geçirmek istemesi son derece normal. nitekim üç yıldır süren krize rağmen ikili ticaret hacminin 2,9’dan 5,1 milyar dolara ulaşması bunu kanıtlar nitelikte.

türkiye, israil’in doğu akdeniz’de bulunan doğalgaz sayesinde yakın bir gelecekte potansiyel bir üretici ve sağlayıcı ülke haline gelecek olmasını bir fırsat olarak görüyor. israil de çıkardığı doğalgazın daha güvenli, ucuz ve hazır bir altyapı sistemi üzerinden avrupa’ya aktarılmasında türkiye’nin bir sıçrama tahtası olabileceğini düşünüyor. bunun farkında olan ankara, hem doğalgaz kaynaklarını çeşitlendirmek hem de güney kıbrıs’ın avantajlı görüntüsünün önüne geçme peşinde.

dolayısıyla enerji alanında israil’in kaynakları, türkiye’nin ise jeopolitik avantajları iki ülkenin yakın bir gelecekte aralarındaki siyasi sorunları görmezden gelmelerine yol açabilir. yine de bu konuda tel aviv’in yaklaşımları hayati önem taşıyor. ilişkilerin yapısal boyutlarının değiştiği bir ortamda enerji sektörü üzerinden türkiye’yi tek aktör olarak konumlandırmak noktasında israil’in şüpheleri mevcut. başbakan erdoğan’ın sert retoriğine rağmen türkiye’nin dış politikasında ulusal güvenlik ve çıkar önceliklerine yönelik meydan okumaların arttığı bir zamanda daha pragmatik olunması gereken bir döneme girilmesi, türkiye ile israil arasındaki tansiyonu düşürmeye yarayabilir. nihayetinde her şey düzelse dahi, yakın gelecekte “mekanik” bir türkiye-israil ilişkisiyle karşı karşıya kalacağız.

murat yeşiltaş, sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. aynı okulda yüksek lisansını tamamladı. 2012 yılında ‘türkiye’yi konumlandırmak: jeopolitik zihniyet ve türkiye’de ordu’ adlı doktora teziyle marmara üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümü’nden doktora derecesi aldı. sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü ve ortadoğu araştırmaları merkezi öğretim üyesi olan yrd. doç. dr. yeşiltaş, ‘perceptions’ dergisinin yardımcı editörlüğü, ‘ortadoğu analiz’ dergisinin ise editörlüğünü yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @muratyesiltas

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Murat Yeşiltaş

sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü ile ortadoğu araştırmaları merkezi öğretim üyesi ve seta (siyaset, ekonomi ve toplumsal araştırmalar vakfı) güvenlik çalışmaları direktörü. sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. aynı okulda yüksek lisansını tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;