Görüş

Türkiye'nin Gazze için çözüm arayışı

İsrail’in Gazze saldırıyla birlikte Mısır’ın Hamas üstündeki nüfuzunu test etme fırsatı çıksa da, bu nüfuzunun sonuç üretmekten uzak olduğunu hemen anlaşıldı. Ve hemen Türkiye’nin diplomatik çabası devreye girdi.

Gazze'de ateşkes sağlamak üzere Paris'te yapılan görüşmelere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katıldı. [AP]

israil’in koruyucu hat operasyonu’nu başlattığı 7 temmuz 2014 tarihinden itibaren gazze’de ölü sayısı 1000’i geçti. ancak kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkes konusunda taraflar arasında kesin bir uzlaşıya henüz varılamadı. masaya gelen farklı ateşkes önerileri ya hamas’ı ikna etmekten çok uzak ya da israil hükümetini. ilk önerilerden biri olan mısır’ın ateşkeş teklifinin israil başbakanı binyamin netanyahu hükümeti tarafından kabul edilmesi, o teklifin hamas’ın taleplerinden ziyade israil’in statükoyu devam ettirmesini sağlayacak araçları ortaya çıkarmasından kaynaklanıyordu.

hamas'ın, uluslararası hukuk kuralları ve küresel ahlaki normlar “askıya” alınarak uygulanan ve mısır’ın ateşkes teklifinin kabul edilmesi halinde kalıcı olmayı sürdürecek ablukaya olumlu yanıt vermesi zaten beklenemezdi. nitekim öyle de oldu ve hamas, mısır’ın teklifini kabul etmedi. ne yazık ki mısır ve israil, hamas’ın tavrının arkasında öncelikle ateşkes metninin zayıflığını aramak yerine, türkiye-katar ekseninde bir süredir yürütülen diplomatik çabayı teklifin reddine gerekçe gösterdi.

mısır, türkiye ve katar’ın gazze’deki çözüm arayışının, onun önerdiği ateşkes anlaşmasının “altını oyduğunu” savundu. israil de benzer bir tepki vererek, türkiye ve katar’ın siyasetinin hamas’ı cesaretlendirdiğini ileri sürdü. hatta israil basını konuyu biraz daha ileri götürerek, katar-türkiye-abd hattında ortaya çıkan ateşkes önerisini israil’e sunan abd dışişleri bakanı john kerry’yi, ankara’nın ateşkes teklifini aynen tekrar etmekle eleştirdi.

türkiye tarafında dışişleri bakanı ahmet davutoğlu öncülüğünde yürütülen “mekik diplomasisi” ise abd tarafında olumlu bir yankı buldu. davutoğlu özelinde türkiye’nin hamas’ı ikna etme konusunda “kilit aktör” olduğu dile getirildi. böylece kahire-tel aviv hattının hamas’ı ikna etmekten uzak tavırları, türkiye’nin de hamas üzerindeki nüfuzu belirginleşince, ankara’nın “denkleme yeniden girdiği” şeklinde yorumların yapılmasına neden oldu.

türkiye, filistin denklemin neresinde?

türkiye’nin filistin denklemine yeniden dönüp dönmediğine ilişkin yapılan yorumlar, ankara’nın recep tayyip erdoğan hükümetleri boyunca filistin konusunda girdiği angajmanların ya tam anlaşılmadığı ya da bilerek görmezden gelindiği anlamına geliyor. her çatışmadaki resmi tek tek çekip tek tek analiz edilmesi yerine, türkiye’nin son 10 yılda yaşanan tüm israil-filistin çatışmalarındaki siyasetinin bütün halinde değerlendirilmesi, bizleri doğru sonuca ulaştırabilir. bu yönde bir analizin sonunda, ankara’nın kopuk değil sürekliliği olan bir politika izlediği rahatlıkla söylenebilir.

2006’da filistin’de yapılan genel seçimleri hamas’ın kazanmasından 2009’da başbakan erdoğan’ın davos zirvesi’nde israil cumhurbaşkanı’na şimon peres’e "one minute" demesine, israil’in 2008-2009 ve 2012’deki gazze saldırılarından filistin’in birleşmiş milletler’de kazandığı statü ve filistin uzlaşı hükümetinin kurulmasına kadar giden sürecinde türkiye, etkili bir aktör olarak zaten vardı.

mevcut duruşu ankara’yı, bölgesel ölçekte ikili ilişkiler ve gazze konusunda kahire ile karşı karşıya getirirken, küresel ölçekte hamas ve abd açısından sürecin parçası konumuna yükseltiyor.

by Murat Yeşiltaş

ankara’nın bugün oluşan denklem içinde yer almasının bağlamı ise artık daha farklılaştı ve doğrudan sonuç üretme potansiyeli edindi. bunun birçok nedeni var, fakat aralarından bir tanesi epey öne çıkıyor: "arap baharı boyunca her ne kadar kimseyi hoşnut etmese ve kendisi için beklenen boyutta reel çıktılar üretmese de türkiye’nin, bölgesel ve küresel ölçekte suriye, mısır ve son olarak da israil’in gazze saldırısı karşısında “ahlaki siyasetin” taşıyıcılığını yapması."

bunun en yakın sonuçları, biraz da türkiye’nin filistin yanlısı duruşu yüzünden mısır’ın son gazze krizinde düştüğü duruma bakarak analiz edilebilir. mevcut duruşu ankara’yı, bölgesel ölçekte ikili ilişkiler ve gazze konusunda kahire ile karşı karşıya getirirken, küresel ölçekte hamas ve abd açısından sürecin bir parçası konumuna yükseltiyor.

türkiye’nin özelde gazze genelde filistin meselesinde, diğer bölge ülkelerinin artık kaybettmeye yüz tuttukları, söylemsel gücü ve üstünlüğü, önümüzdeki dönemde daha fazla etkisini göstereceğe benziyor. başbakan erdoğan’ın birçok bölge ülkelesinin liderler düzeyindeki gazze ilgisizliğini ve çözümden uzak politikalarını “ifşa etme” ve marjinalleştirme gücü, bu liderlerin siyasi meşruiyetlerine de zarar veriyor.

erdoğan’ın mevzu bahis etkisi, mısır’da olanca açıklığıyla bir kez daha ortaya çıktı. erdoğan, mısır cumhrubaşkanı abdulfettah sisi’yi gazze konusunda “tiranca” davranmakla suçladı ve hemen ardından kahire, ankara’yı “protesto” etti.

sisi’nin 3 temmuz 2013’teki askeri darbe sonrasında meşruiyeti son derece tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimleriyle iktidarı ele geçirmesinden bu yana kahire, sadece ortadoğu denklemindeki jeopolitik derinliğini kaybetmekle kalmadı. aynı zamanda filistin üzerinden sağladığı tarihi söylemsel üstünlüğünde de büyük irtifa kaybı yaşadı. sisi yönetimi, içerde müslüman kardeşler’i “terörize” ederek siyaset dışı bırakırken, filistin’de siyasi iktidarı ve askeri gücünü konsolide eden hamas’ı yani müslüman kardeşler’in filistin kolunu israil karşısında yanlızlaştırma politikası izledi.

israil’in gazze saldırıysa birlikte mısır’ın hamas üstündeki nüfuzunu test etme fırsatı çıksa da, bu nüfuzunun sonuç üretmekten uzak olduğunu hemen anlaşıldı. ve hemen türkiye’nin diplomatik çabası devreye girdi.

mısır’ın bu tavrı karşısında hamas’ın ateşkesi kabul etmemesi, gayet meşru gerekçelere dayanıyor. hamas’ın önceliği, dayatılmış bir ateşkesi kabul etmek yerine uzun vadeli bir çözüm için sürdürülebilir biz savaşsızlık durumunun oluşmasıdır. böylesi bir öncelik dikkate alındığında hamas’ın, hem onun varlığına karşı çıkan ve politikası öngörülemeyen hem de israil’in tezlerini “kalıcılaştırma” işlevi gören mısır gibi bir aktöre yanaşmayı tercih etmemesi doğaldır.

hamas'ın tam da bu şartlarda, türkiye gibi öngürülebilir tezlerini hem abd hem de mısır ve israil’e karşı yüksek sesle dile getiren bir aktörle hareket etmesi daha güvenilir gözüküyor.

türkiye burada ateşkesin acil ve uzun süreli ilan edilmesinde en önemli aktörlerden biri oluşu son derece önemli. bu nedenle hamas için mısır ve israil’i aynı resmin karesine yerleştirme olasılığı veya şüphesi devam ettiği sürece türkiye denklemin içinde kalmaya zaten devam edecektir. ancak hamas’ın refah sınır kapısı üzerinden coğrafi ve ekonomik olarak mısır’a “bağlılığı” da kahire’yi görmezden gelemeyeceğinin göstergesi olarak okunabilir. ve bunun oluşturduğu limitler, israil’in saldırıları devam ettiği sürece daha hayati hale gelebilir.

türkiye’nin limitleri

türkiye’nin temel politikası; her an israil tarafından bozulma ihtimali bulunan bir ateşkes yerine sürdürülebilir bir ataşkesin ilan edilmesi, hamas’ın müzakere masasından dışlanmaması ve gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması gibi doğrudan hamas’ın talepleriyle uygunluk gösteriyor.

görünüşte filistin birlik hükümetini dağıtmaya yönelik israil’in son saldırıları karşısında ankara, filistin devlet başkanı mahmud abbas’ın türkiye ziyareti sırasında bu birlik hükümetini koruma konusunda telkinlerde bulundu. nitekim abbas da takiben bu yönde bir politika izledi. ne var ki abd, katar vetürkiye’nin katılımıyla 25-27 temmuz'da paris'te gerçekleşen görüşmeler, fetih tarafından mısır ve kendilerinin dışarda tutulması nedeniyle eleştirildi.

diğer taraftan başbakan erdoğan’ın israil kadar sisi’ye de sert ifadelerle yüklenmesi, gazze’ye yönelik tecrit siyasetine karşı ankara’ya daha fazla sorumluluk yükledi. israil ile yakınlaşma sinyalleri veren türkiye’nin, koruyucu hat operasyonu’nun başlamasıyla bu politikasını şimdilik rafa kaldırması, gazze’nin ablukadan kurtulması konudaki ısrarını bir kez daha gösterdi. zaten ankara’nın, tel aviv ile yakınlaşmak için ortaya koyduğu şartlardan biri de gazze’ye yönelik tecridin kalkmasıydı.

bütün bu resimde türkiye’nin hamas’ı ikna etmesi, israil’ın tavrına bağlı gözüküyor. israil’in israil’in türkiye nezdindeki “kanunsuz devlet” görünümünden kendini kurtarması, mutlaka ankara’nın daha yapıcı bir rol oynamasını sağlayabilir. lakin israil’in kanunsuzluklarının üzerine sürekli “ışık tutan” bir aktör olmak, tel aviv nezdinde ankara’nın etkisini sınırlıyor.

ortadoğu’daki diğer aktörlerin öncelikleri, gazze’de ateşkes ilan edilerek saldırıyı sonlandırmak değil, bu ateşkesin “kimler tarafından sunulacağını” belirleyebilmek. türkiye’ye yönelik limitler de burada tekrar ortaya çıkıyor. türkiye, gazze’de ateşkesin sağlanmasını, jeopolitik bir rekabetin parçası olarak görmek yerine sonuç ve çözüm odağında değerlendiriyor. türkiye’nin bu tavrı, birçok başka nedenden ötürü jeopolitik sonuç üretiyor.

dolayısıyla gazze’ye ilişkin tezlerinden vaz geçmediği, bu tezlerin de hamas’ı oyunun dışına itme ihtimali olmadığı sürece türkiye’nin siyasi angajmanlarına yönelik şüphenin yakın vadede devam edeceğini ön görmek yanlış olmayacaktır. hamas tarafında da türkiye güvenilir aktör olmaya devam edecektir. ama hamas’ın karar alma süreçlerinde işleyen farklı mekanizmalar türkiye’nin pozisyonu etkileyecektir.

yrd. doç. dr. murat yeşiltaş, sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi ve seta (siyaset, ekonomi ve toplumsal araştırmalar vakfı) istanbul dış politika araştırmacısı. sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. aynı okulda yüksek lisansını tamamladı. 2012 yılında marmara üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümü’nden doktora derecesi aldı. perceptions dergisi'nin yardımcı editörlüğü, ortadoğu analiz dergisi'nin ise editörlüğünü yürütüyor.

twitter'dan takip edin: @muratyesiltas

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Murat Yeşiltaş

sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü ile ortadoğu araştırmaları merkezi öğretim üyesi ve seta (siyaset, ekonomi ve toplumsal araştırmalar vakfı) güvenlik çalışmaları direktörü. sakarya üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü’nden mezun oldu. aynı okulda yüksek lisansını tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;