Görüş

Uluslararası yardımlar Türkiye'nin bozulan imajını düzeltebilir

Son dönemde uyguladığı iç ve dış politikalar dolayısıyla imajı zedelenen Türkiye, uluslararası yardım konusundaki cömertliğini avantaja çevirerek, hem imajının düzelmesini, hem de uluslararası toplumun Suriye gibi acil çözüm bekleyen krizlere el atmasını sağlayabilir.

Türkiye 2011 yılından bu yana Somali'ye 400 milyon dolar yardımda bulundu. [AA]

türkiye’nin uluslararası imajı son dönemde darbe aldı. suriye’de beşşar esed rejimine ve mısır’da yeni askeri hükümete karşı yürütülen muhalefetten, twitter ve youtube yasaklarına, barışçıl protestoculara ve medyaya yönelik agresif baskılardan, başbakan recep tayyip erdoğan’ın giderek sertleşen söylemine, hükümet artık uluslararası gözlemcilerin birçoğunun gözünde cazibesini önemli ölçüde yitirmiş durumda.

amerika birleşik devletleri’nin ankara büyükelçisi francis ricciardone, nisan ayı başında hürriyet gazetesine verdiği röportajda “umuyorum ki, türkiye uluslararası itibarının gördüğü zararı tamir edecektir” dedi. ankara, saygınlığını geri kazanma yönündeki uzun yolculuğa, dış siyaset alanındaki tek parlak noktası olan uluslararası yardım konusundan başlayabilir.

türkiye’nin resmi yardım harcamaları, son on yılda aniden ciddi bir artış gösterdi; 2002 yılında 73 milyon dolar olan yardım toplamı, 2013 itibarıyla neredeyse 3,3 milyar doları buldu. bu artış, 2002 yılında iktidara gelen erdoğan liderliğindeki adalet ve kalkınma partisi (ak parti / akp) hükümeti dönemine rastlıyor. ekonominin gelişmesiyle birlikte, hükümet de afrika ve müslüman ülkeleri başta olmak üzere nüfuz alanını genişletme gayreti içine girdi. yurtdışındaki türk yardım ajanslarının sayısı 2002’de bir düzine kadarken, geçen yıl yaklaşık üç katına çıkarak 34’e yükseldi.

yardım yarışı

2011 yılında suriye krizinin patlak vermesinden bu yana, güney sınırındaki bu komşu ülkeden kaçan 2,5 milyon sığınmacının üçte birine ev sahipliği yapan türkiye, bu uğurda 3 milyar dolardan fazla para harcadı. 200 binden fazla suriyeliyi barındıran kamplar, burada yaşayanlara sağlanan "mükemmel" koşullar sebebiyle övgü aldı. fakat türkiye'nin bir yardım gücü olma misyonu, suriye savaşının çok öncesine dayanıyor.

2000'lerin başındaki jeopolitik ve insani meseleler, müslüman ülkeler arasında ufak çaplı bir yardım yarışı başlamasına neden oldu. 2003 yılında iran'ın bem kentinde yaşanan deprem felaketi, 2004 sonunda güneydoğu asya'yı vuran tsunami, ertesi yılki pakistan depremi ve 2008 yılında gazze'de yaşanan savaş, müslüman ülkeleri, sıkıntı içindeki kardeşlerine yardım eli uzatmaya sevk etti.

türkiye, 2012 yılında insani yardım faaliyetlerine 1,04 milyar dolar harcayarak abd, avrupa birliği ve ingiltere'nin ardından dördüncü sırada yer aldı.

by David Lepeska

ancak türkiye, bu konuda müslüman ülkeler arasında bile ayrı bir yere sahip. çin, hindistan ve brezilya'nın izinden giderek dünyanın en hızlı büyüyen kıtası afrika'da ticaret ve nüfuz arayışına giren ankara, 2005 yılını "afrika yılı" ilan etti. buna karşılık, afrika birliği'nden gözlemci ülke statüsü kazanan türkiye, kısa sürede kıtanın stratejik ortağı haline geldi. 2007 yılında istanbul, en az gelişmiş ülkeler zirvesi'ne ev sahipliği yaptı ki, bu gruptaki 48 ülkeden 33'ü afrika kıtasındandı. ertesi yıl ise ilk kez türkiye-afrika işbirliği zirvesi düzenlendi.

ardından gelen arap baharı ile beraber, müslüman ülkelerden bölgeye destek yağmaya başladı. suudi arabistan, (mısır ve yemen örneğindeki gibi) kimi arap ülkelerinin devrimden sonra yeniden yapılanmasına ya da (fas, bahreyn, umman ve ürdün'de olduğu gibi) kimilerinin ise benzer bir süreçten kaçınmasına yardımcı olmak için 2012 yılında 5 milyar dolarlık resmi yardımda bulundu. birleşik arap emirlikleri de geçen yıl aynı şekilde çoğunluğu mursi sonrası mısır'a tahsis edilmek üzere 5 milyar dolar yardım dağıttı.

türkiye, söz edilen ülkelerin doğal kaynaklarına sahip değilse de, geçen on yılda nüfusunun çoğunluğu müslüman olan ülkeler arasında (suudi arabistan'ın 1,6 milyar dolarına karşılık 1,9 milyar dolarla) en fazla insani yardımda bulunan ülke oldu. pakistan'da on binlerce konut inşa eden türkiye, burada toki modelinin bir benzerini oluşturmayı umuyor. türkiye'nin yardımda bulunduğu diğer ülkeler arasında bangladeş, afganistan, endonezya, özbekistan, myanmar, lübnan, bosna ve karadağ'ı saymak mümkün.

2012 yılında insani yardım faaliyetlerine 1,04 milyar dolar harcayan türkiye, böylece abd, avrupa birliği ve ingiltere'nin ardından dördüncü sırada yer aldı. aynı yıl 1,5 milyar dolardan fazla dış yardım harcaması yapan 800 milyar dolarlık türk ekonomisi, brezilya (2,25 trilyon dolarlık ekonomi; 1 milyar dolar yardım) ve rusya (2 trilyon dolarlık ekonomi; 500 milyon dolardan az yardım) gibi gelişmekte olan daha büyük çaplı ülkeleri geride bıraktı. türkiye, 2016 yılında birleşmiş milletler sponsorluğunda düzenlenecek dünyanın ilk uluslararası insani yardım zirvesine de ev sahipliği yapacak.

türkiye'nin artan dış yardımlarında öne çıkan ülkelerden biri de somali. 2011 yılından bu yana 400 milyon dolar harcayan ankara, ülkenin yeniden inşa edilmesine, su kuyuları, yol ve hastane yapılmasına, devlet binalarının restore edilmesine ve tarımın geliştirilmesine öncülük ediyor.

nitekim somali devlet başkanı şeyh mahmud da, geçen yıl quartz isimli web sitesine verdiği röportajda, "türkler bize hiç görmediğimiz şekilde destek oluyor. mogadişu'nun çehresini değiştiriyorlar" dedi.

ancak bu değişimden memnun olmayan somalililer de yok değil. geçen yıl temmuz ayında ülkede faaliyet gösteren eş şebab örgütünün, mogadişu'daki türk büyükelçiliği ek binasına bombalı araçla düzenlenen intihar saldırısında elçilikte görevli bir polis memuru ile yoldan geçmekte olan bir somalili hayatını kaybetti. nisan ayı başında bu kez de roketatarlı bir saldırının hedefi olan binada iki türk inşaat işçisi yaralandı.

türkiye'nin somali'yi yeniden inşa çalışmaları, el kaide bağlantılı cihat yanlısı grubun varlığını tehdit ediyor. 1.200 civarında somalili öğrenci, ankara'nın verdiği bursla türk üniversitelerinde okuyor. uluslararası kriz grubu tarafından yayınlanan bir rapora göre, burs başvurusunda bulunanlar arasında eş şebab üyeleri de var.

ankara'nın yardımları sadece fedakârlıktan ileri gelmiyor. kendisini osmanlı dönemi koşullarında gören ülke, nüfuz sahasını fas'tan mogadişu'ya, hatta daha da ötesine genişletmeyi amaçlıyor. carnegie europe'ta misafir öğretim üyeliği yapmakta olan, eski türk diplomatlardan sinan ülgen, kendisiyle yapılan bir söyleşide konu hakkında şöyle bir tespitte bulundu:

"türkiye kendisini yıllardır dünyanın bu bölgesindeki mağdurların hamisi olarak konumlandırıyor. ve yardımları geniş bir portföye yaymaktansa, birkaç kriz bölgesine odaklanarak tahsis etmek suretiyle de, görünürlüğünü ve nihayetinde siyasi ve ekonomik nüfuzunu artırmaya çalışıyor."

söz konusu gayretler afrika'da meyvesini de veriyor. türkiye'yi birleşmiş milletler güvenlik konseyi geçici üyeliğine getiren, büyük ölçüde 53 afrika ülkesinin 51'inden aldığı destek oldu. ayrıca geçen yıl mogadişu havalimanı'nın işletme ve bakımı somali hükümeti tarafından 20 yıllığına bir türk şirketine verildi.

erdoğan artık ülkesinin eli açıklığının sağladığı manevi otoriteyi avantaja dönüştürmelidir ki, bunu daha önce somali meselesinde yapmıştı.

by David Lepeska

türkiye son birkaç yılda afrika'da 20'nin üzerinde yeni elçilik açarak, fransa'dan sonra kıtada en çok elçiliği olan ikinci ülke oldu. dışişleri bakanlığı verilerine göre, afrika ile şu anda kıtanın en büyük dördüncü bağışçısı konumundaki türkiye arasındaki ticaret 2003 yılında 5,4 milyar dolarken, 2012 itibarıyla 23 milyar dolara ulaştı.

elbette türkiye hâlâ abd, ab ve diğer bağışçılardan kalkınma yardımı alır konumda ve yaptığı yardımların miktarı da geleneksel bağışçılara kıyasla oldukça düşük. abd'nin 2013 yılında yaptığı yardım harcaması 31,5 milyar dolar ki, bu rakam, türkiye'nin yaptığı toplam yardımın neredeyse on katı. ingiltere, fransa ve japonya da her yıl 10'ar milyar dolardan fazla bağışta bulunuyor.

manevi otorite avantajı

nihayetinde yardımlar tek başına türkiye'nin imajını düzeltmekte yeterli olmayacaktır. fakat ülgen, türk yetkililerin daha az kutuplaştırıcı bir uluslararası profile doğru kaymaya başladığı kanaatinde. ankara'nın mısır konusundaki söyleminde son haftalarda bir yumuşama var. gazze şeridi'ne uygulanan israil - mısır ambargosunu kırmaya çalışırken israilli donanma komandoları ile çıkan çatışmada dokuz türk aktivistin hayatını kaybettiği, 2010 yılındaki mavi marmara olayıyla ilgili olarak tel aviv ile bir tazminat anlaşmasına varıldığı belirtiliyor. kıbrıs meselesinde bile net bir ilerleme söz konusu. başbakan erdoğan'ın 1915 yılında osmanlı ordusu tarafından öldürülen ermenilerin akrabalarına taziye mesajı yayınlaması ise benzeri görülmüş bir şey değil.

türkiye, mart 2014 - haziran 2015 tarihleri arasında üç, hatta belki de dört seçim geçirmiş olacak. bu uzun kampanya sürecinde iktidar partisinin iç siyasete ve bu bağlamda demokrasiyi suistimal ettiği yönündeki algılara odaklanması, ülkenin yurtdışındaki ekonomik ve güvenlikle ilgili menfaatlerine zarar verme riski taşıyor.

bu noktada türk yetkililer, twitter'ı vergi kaçakçısı ilan etmek veya uluslararası toplumu geçen yıl şam yakınlarında gerçekleştirilen kimyasal silah saldırısına sert tepki vermemekle eleştirmek yerine, suriye'de yaşanan insanlık krizi konusunda, ülke olarak gösterdikleri ciddi cömertliği ve batılı demokratik değerleri anladıklarını vurgulayacak şekilde geniş çaplı bir uluslararası yardım çağrısında bulunmalıdır.

erdoğan artık ülkesinin bu eli açıklığının sağladığı manevi otoriteyi avantaja dönüştürmelidir ki, bunu daha önce de yapmıştı. 2011 yılında batılı analistler türkiye'yi islami bir demokrasi modeli olarak öne çıkardıkları zaman, başbakan, somali konusunda acilen harekete geçilmesi gerektiğini anlatan zekice ve samimi bir çağrı kaleme almıştı. foreign policy'de yayınlanan ve bugün büyük ölçüde suriye meselesi için de geçerli olan bu yazıda erdoğan şöyle diyordu:

"[somali'de yaşanan] bu kriz, uygarlık mefhumuna ve çağdaş değerlerimize dair bir sınavdır. bununla birlikte, uluslararası toplumun başlattığı yardım seferberliği ve dünyanın ilgisinin bu bölgeye yönelmesi ile yeni bir süreç başlayabilir."

istanbul'da yaşayan gazeteci - yazar david lepeska, ağırlıklı olarak türkiye, müslüman ülkeler, medya, kültür, yemek gibi konularda makaleler yazmaktadır. lepeska'nın yazıları, the new york times, the atlantic, the financial times, the economist, the guardian ve slate gibi önemli mecralarda yer almaktadır.

twitter'dan takip edin: @dlepeska

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

David Lepeska

David Lepeska

istanbul'da yaşayan gazeteci-yazar david lepeska, ağırlıklı olarak türkiye, müslüman ülkeler, medya, kültür, yemek gibi konularda makaleler yazmaktadır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;