Görüş

Ürdün-İran yakınlaşması ve yeni denklemler

Ürdün Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyareti IŞİD’le mücadelede ‘ortak payda’ arayışı olarak görüldü. Bu, bölgedeki yeni denkleme de uygun. Ancak Suudi tutumunda son dönemde işaretleri görülen değişikliğe bağlı olarak her şey yeniden tersine dönebilir.

Ürdün Dışişleri Bakanı Cude (solda), geçen haftaki Tahran ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile de bir araya geldi. [Fotoğraf: EPA]

iran'ın eski dışişleri bakanı ali ekber salihi iki yıl önce ürdün'ü ziyaret etmiş, mevkidaşı nasır cude ve kral abdullah’la görüşmüştü. cude de birkaç gün önce tahran’ı ziyaret etti, iran dışişleri bakanı cevad zarif ve iran cumhurbaşkanı hasan ruhani ile bir araya geldi, kral abdullah’ın mektubunu iletti.

iki yıl önce salihi’nin amman ziyareti sırasında ortada pek dostane hava yoktu; gerginlik basın toplantısında bile hissediliyordu. arap diplomasi kaynakları son ziyarette ise amacın iki ülke arasında aşırılık ve terörle veya daha açık ifadeyle işid’le mücadelede ‘ortak payda’ arayışı olduğunu vurguluyor.

muhafazakâr arap rejimleri arap baharı döneminde yeni bir yaklaşım benimsediler. türkiye-ihvan ekseni tehdidin doğrudan ve esaslı kaynağı olurken iran nüfuzuna yönelik endişe ikinci sıraya geriledi.

by Muhammed Ebu Rumman

(1)

peki iki yıl zarfında ne değişti de bu son ziyaretin göstergelerini ve izlenimlerini farklı kıldı?

yanıt tek kelimeyle işid'dir. irak şam islam devleti (işid) örgütü, geçen yıl musul’u ele geçirmiş, irak ve suriye’de çok geniş bölgeleri ele geçirerek yayılmıştı. örgüt, bölgesel ve uluslararası stratejileri altüst etti; irak'ta nuri maliki hükümetinin gitmesine ve haydar ibadi’nin gelmesine, suriye’deki gelişmelere yönelik pozisyonların değişmesine yol açtı.

bölgesel ve uluslararası hedef, işid’den kurtulmak oldu ve bu hedef beşşar esed rejiminin devrilmesinin önüne geçti. hatta bazı batılı ülkeler suriye’de rejimin düşmesi, kaos hâlinin yayılması ve islamcı güçlerin yükselişi karşısında esed’in kalmasını tercih eder oldular.

uluslararası dönüşüm, arap politikalarındaki değişimle eş zamanlı gerçekleşti. muhafazakâr arap rejimleri arap baharı döneminde yeni bir yaklaşım benimsediler ve buna göre önceliklerini ve tehdit kaynaklarını yeniden tanımlandılar. türkiye-ihvan (müslüman kardeşler) ekseni tehdidin doğrudan ve esaslı kaynağı olurken iran nüfuzuna yönelik endişe ikinci sıraya geriledi.  

aynı süreçte ve 2014 yılının ikinci yarısında suudi arabistan-iran uzlaşması ve diyalog girişimleri (irak ve suriye’deki şartlarda uzlaşma ve ‘bölgesel bir anlaşma’ arayışı girişimi de dahil) baş gösterdi. sonrasında yemen’deki olaylar tüm bu girişimleri çökertti.

uluslararası ve bölgesel stratejik dönüşümlerden (abd ve arap ülkelerinin işid’e karşı koalisyonuyla) ‘terörle küresel savaş’ ilanı çıktı.

bu dünya savaşının bir diğer yönünü de abd-iran ilişkileri oluşturuyor. iki ülke ilişkileri masa altından büyük dönüşümler geçirdi. sonra bu dönüşümler pratiğe aktarıldı ve abd başkanı barack obama’nın iran devrimi rehberi ayetullah ali hamaney’e gönderdiği mektup da bunu ifşa etti.

mektup (dolaylı yolla) bölgesel bir anlaşmayı içeriyor. bu anlaşmada abd, iran’ın bölgedeki nüfuzunu kabul ediyor ve buna karşın tahran da nükleer programı etrafındaki müzakerelerde inandırıcı tavizler veriyor. müzakerelerde bu ayın sonlarında net sonuçlar elde edilmesi bekleniyor.

batılı ve arap ülkelerin siyaset kulislerinde abd ile iran arasında olduğu varsayılan anlaşmanın boyutlarına ilişkin değerlendirmeler sürerken bu anlaşma irak ve suriye’de pratikte zaten yürürlükte. sahada işid’le mücadelede dolaylı ancak etkin bir işbirliği yapılıyor. abd kara savaşında iran’ın rolünü kabul etti. washington ve batı, esed rejimiyle mücadeleden bahsetmekten geri adım attı ve hatta koalisyon güçlerinin uçuşları sırasında esed güçlerinin hedef alınmayacağına dair güvenceler verildi.

amerikan dönüşümünün açıkça görüldüğü başka örnekler de var. abd, yemen’deki husi darbesini görmezden geldi. ayrıca, irak ve suriye’de iran devrim muhafızları gözetimi altında oluşturulan askerî milisler ve bu ülkelerde iran nüfuzunun açık şekilde artmasını da göz ardı etti.

abd-iran anlaşması irak ve suriye’de pratikte zaten yürürlükte. sahada işid’le mücadelede dolaylı ancak etkin bir işbirliği yapılıyor. abd kara savaşında iran’ın rolünü kabul etti. washington ve batı, esed rejimiyle mücadeleden bahsetmekten geri adım attı.

by Muhammed Ebu Rumman

bu esnada değişime kapalı arap rejimleri söz konusu anlaşmanın tehlikelerine ve sahada iran-amerikan yakınlaşmasına dair büyük endişe duymalarına rağmen siyasal islam’ın (siyasi demokratik veya aşırı akımların) tehdit olduğu algısı, geçen aylarda arap resmî politikaları için en büyük endişe kaynağı olmayı sürdürdü.

bazı arap çevreleri iran-amerikan ilişkilerinin gelişmesinden duyduğu endişeyi gizlemediler. arap diplomasi kaynaklarına göre bu çevreler, endişelerini gün yüzüne çıkmayan birçok tartışmada washington’a da bildirdiler.

ancak bu endişe arap politikasında derin bir dönüşüme yol açmadı. hatta arap siyasi propagandası geçen dönemde medya ve diplomasi araçlarıyla (varsayılan) türkiye-katar-ihvan eksenine yönelik karşıt tutumunu korudu.

ayrıca bu propaganda, bölgede işid’in ve aşırı örgütlerin yükselişinin sorumluluğunu türkiye’ye yüklemeye çalıştı, (arap medyası ve resmî söylemde) diğer taraf veya iran’ın arap ülkelerindeki şartların bozulması ve bölgenin mezhep savaşına sürüklenmesindeki rolünü görmezden geldi.

(2)

cude’nin tahran ziyaretini, taraflar arasında terörle savaş ve işid’le mücadele temelinde ortak zemin arayışı ve arap bölgesinde korkunç mezhep savaşı tehdidi girdabından çıkma girişimi olarak ancak böyle bir analiz çerçevesinde anlamak mümkün. tüm bu girişimler, birincisi yeni abd-iran yakınlaşması hattına girilerek ve ikincisi ‘siyasal islam tehlikesine’ yoğunlaşıp iran nüfuzunu görmezden gelen yeni arap denklemiyle yapılıyor.

bu çerçevede cude’nin son ziyareti, iran’la ilişkilerde var olan engelleri aşma ve bu yükselen bölgesel güçle ilgili nabız yoklama girişimi olarak görülüyor. ürdün ile işid arasındaki çekişmenin dinamizmi içindeki gelişme (ürdünlü pilot muaz kasasbe’nin vahşice şehit edilmesi ve amman’ın örgütle doğrudan mücadeleye girişmesi sonrası) bu yeni eğilimi güçlendiriyor.

ürdün, işid’le savaş koalisyonuna katılmakla kalmadı, terörle savaş üzerinden bölgesel rolünü de yeniden yapılandırdı. hatta iç politikaları ve medya söylemi bile örgüte ve onu ülke içinde ve bölgede temsil eden akıma karşı siyasi ve medya propagandasına mahkûm hale geldi.

o hâlde (bu okuma çerçevesinde) ürdün-iran çıkarları için büyük bir ortak alan bulunuyor ve buna aynı oranda iki önemli nokta eklenebilir:

birincisi ürdün’ün tutumu (ülke politikaları genel itibarıyla arap tutumunun dışına çıkmasa da) kralın kendisinin "çözümün suriye rejiminin düşürülmesinde değil, farklı taraflara güvenceler verecek ve rusya’ya bu bağlamda temel rol atfeden siyasi çözümde saklı olduğu yönündeki" kanaatlerinden dolayı başından itibaren arap tutumundan ayrışıyor. bölgesel krizde yaşanan son dönüşümler bu kanaati güçlendirdi.

kral abdullah medyaya verdiği birçok mülakatta çözümün ulusal muhalefet ile rejim arasında diyalogdan ve geçiş dönemi üzerinde anlaşmaktan geçtiğini açıkça dile getirdi. bu yaklaşım suriye rejimine yönelik yaklaşım açısından ürdün’ün özellikle tahran’la anlaşmazlık oranını düşürdü.  

ikincisi amman’ın tahran yanlısı irak rejimiyle ilişkileri, önceki irak başbakanı nuri maliki döneminde gözle görülür biçimde iyileşmişti. bugün de iki ülke haydar ibadi ile birlikte diplomatik ilişkiler ve karşılıklı açılım bağlamında büyük bir değişim yaşıyor.

(3)

iki ülkeyi diplomatik ilişkilerde yeni ufuk arayışına ve müşterek payda temelinde yakınlaşmaya sevk eden tüm bu etkenleri dikkate almakla birlikte cude'nin ziyaretinin sonuçları mütevazı kalacak gibi görünüyor. bir sıçrama veya stratejik dönüşümler yaşanmayacaktır. hatta belki tekrar başa yani karşılıklı düşmanlık ve endişe algısına dahi dönülebilir. peki niçin?

çünkü ortada başta müttefik arap ülkeleriyle ve büyük oranda suudi arabistan’la ilişkiler olmak üzere ürdün dış politikasına hükmeden temel belirleyici unsurlar bulunmaktadır.

gelecek dönem riyad’ın tutumu, siyasal islam’a değil de iran nüfuzuna yoğunluk verilmesi şeklindeki klasik denkleme tekrar dönebilir. ayrıca işid’le savaş konusu suudi politikasındaki önceliğini sürdürecektir. belki de bu konu türkiye ile yeni ilişkilerin en önemli ‘testlerinden’ biri olacaktır.

by Muhammed Ebu Rumman

suudi arabistan’ın diplomatik tutumuna baktığımızda yemen'de husilerin eylül ayı sonunda başkent sana’yı ele geçirmesinden itibaren arap rejimlerinin yaklaşımlarına hükmeden önceki denklemden farkı bir dönüşüm yaşandığını söyleyebiliriz. bu dönüşümü suudi arabistan kralı abdullah’ın vefatından ve kral selman’ın 23 ocak'ta iktidarın dizginlerini ele almasından bu yana daha net görüyoruz.

suudi tutumundaki dönüşüm hâlâ başlarında ve henüz gerçek boyutuna ulaşmadı. bunun birkaç ay alması bekleniyor ancak temel göstergeler, riyad-ankara hattının çalıştırılması, yeni suudi kralına yönelik türkiye-katar samimiyeti ve riyad’daki karar merkezlerine yakın yazarlar kanalıyla ortaya çıkan suudi mesajları şeklinde tezahür ediyor. bu mesajlar türkiye’ye yönelik tutumun gözden geçirilmesine ve dış politikanın belirlenmesinde (yazar halid dahil’in deyimiyle) ‘ihvan düğümünün’ bırakılmasının yanı sıra mısır rejimine desteğin geçmişteki gibi 'açık çek'le olmasa da devam edeceğine işaret ediyor.

bu gelişmelerin gölgesinde gelecek dönem riyad’ın tutumu, siyasal islam’a değil de iran nüfuzuna yoğunluk verilmesi şeklindeki klasik denkleme tekrar dönebilir. ayrıca işid’le savaş konusu suudi politikasındaki önceliğini sürdürecektir. belki de bu konu türkiye ile yeni ilişkilerin en önemli ‘testlerinden’ biri olacaktır. 

terörle savaşta ortaklıktan bahsedilmesiyle birlikte cude'nin tahran ziyaretindeki tuhaflık veya ironi ise ziyaretin 2014 yılının ikinci yarısında arap rejimleri kampına hükmeden önceki çerçeve veya denklemle örtüşüyor olmasıdır.

ancak bu çerçeve birleşik arap emirlikleri'nin (bae) bakış açısına daha yakın olsa da suudi yetkililerin yeni tutumlarıyla hiç örtüşmeyebilir. bae hâlâ bu denklemde ısrar ediyor. yani siyasal islam tehlikesinin (türkiye ve ihvan’la mücadele) iran nüfuzuna öncelenmesinde diretiyor. bu da mısır cumhurbaşkanı sisi’nin suriye rejimine yönelik tutumunu bir yana bırakarak mısır’a desteğin sürmesi anlamına geliyor. arap diplomasi kaynakları ve karar merkezlerine yakın bazı suudi yazarların sızdırdığı bilgiler suriye'nin, suudi arabistan ve mısır arasında anlaşmazlık konusu olduğunu gösteriyor.

görünen o ki ürdün’ün tavrı, suudi arabistan’ın hâlihazırdaki değişen tutumundan çok amerikan dış politikasıyla ve arap düzleminde bae’nin tutumuyla örtüşüyor. bununla birlikte ankara ile yakınlaşma ve ihvan düğümünden geri adım atma etrafındaki yeni suudi tutumu gerçekleşirse (ki yaşanan dönüşümlerden dolayı kuvvetle muhtemeldir) ürdün’ün suudi tutumundan uzaklaşması uzak ihtimaldir. hatta yeni suudi tutumu ileride ılımlı ve aşırı siyasal islam’ı birbirinden ayırabilir ve önceki denklemdeki gibi ikisini aynı sepete koymayabilir.

ürdün-iran ilişkilerindeki ikinci belirleyici unsur ise iran, suriye rejimi ve ikisiyle ittifak içindeki güçlerin, ürdün’e yönelik düşmanca tavrı. bu çevreler (iran devrim muhafızları son haftalardaki müdahalelerinden önce) suriye rejiminin ülkenin güneyinde muhalifler karşısında başarısız olmasının sorumluluğunu ürdün’e yükleyerek düşmanlığı gizlemediler.

ürdün ile iran arasındaki ilişkilerin tarihsel olarak gergin olduğu malum ve ürdünlüler, iran’ın komşu ülkelerde siyasi ve askerî başarılar elde ettiğini ve ürdün sınırına dayanmasını izlerken bölgedeki boğucu mezhepçi kriz gölgesinde güven, istikrar ve huzur duymayacaklardır.

özetle cude'nin ziyaretinin ürdün tutumunda nitelikli veya somut bir gelişmeye yol açacağı beklenmemektedir. öncelikle ürdün’le bağlantılı birbiriyle çelişkili bölgesel ve uluslararası çıkarların gölgesinde abd ile ilişkilerin sonuçları ve suudi tutumundaki gelişmeler su yüzüne çıkmalıdır. muhtemelen amman, (bu komplikasyonlarda daha dengeli ülke olması hesabıyla) iran’a karşı gri bölgede duracaktır. 

muhammed ebu rumman, ürdün üniversitesi stratejik araştırmalar merkezi araştırmacısı ve ürdün ghad gazetesi yazarı. kahire üniversitesi'nde siyasi bilimler felsefesi doktorası yaptı. islami hareketler ve siyasi reform konularında uzman olan rumman'ın 'islam düşüncesinde siyasi reform', 'selefiler ve arap baharı', 'suriye'de islamcılar, din ve devrim' ve 'allah'ın hakimiyeti ile ümmetin iktidarı arasında muhammed reşid rıza'nın siyasi düşüncesi' başlıklı kitapları mevcut.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Muhammed Ebu Rumman

ürdün üniversitesi stratejik araştırmalar merkezi araştırmacısı ve ürdün ghad gazetesi yazarı. doktorasını kahire üniversitesi'nde siyasi bilimlerin felsefesi alanında tamamladı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;