Görüş

Veri, veri, veri

Siber ağlar üzerindeki her türlü hareketin kayıt altına alınıp veriye dönüştürülebilmesi, Refah ve Bolluk Çağı’nın başlangıcı mı yoksa Özgürlük ve Mahremiyet Çağı’nın bitişi mi?

Polat'a göre, vatandaşları sosyal medya üzerindeki paylaşımlarının yaratacağı olası sonuçlara ilişkin bilinçlendirmek, toplumsal bir sorumluluk. [Fotoğraf: Getty Images]

veri sözcüğü için türk dil kurumu sözlüğünde “bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öge, done, bilgi, data” gibi karşılıklar yazılmış. ingilizcesi olan data sözcüğü ise, “işlenmemiş, anlamlandırılmamış bilgi” anlamına gelen latince kökenli datum sözcüğünün çoğuludur, ki bu tanım, 21. yüzyılın giderek dijitalleşen yaşam kültüründeki veri sözcüğünün temel kullanım biçimini çok daha iyi kavrar.

internet öncesi dönemde veri, daha çok çeşitli kurum ve kuruluşların tekelinde ama nispeten korumalı bir formatta idi. kimlik, sağlık veya banka bilgileri, harcamalar, varlıklar gibi çeşitli kişisel ya da kurumsal veriler genelde birçok kuruma dağılmış şekilde birbirinden ayrıksı biçimde durur ve arşivlenirdi. telefon konuşması, mesaj, konum, gibi anlık ve iletişimsel bilgiler ise fiziksel ya da analog ortamın ruhu gereği daha uçucu, mahrem ve (en azından etik ve yasal güvence altında) kayıtlanamaz bir formatta idi.

internet ve mobil ağların ilk çıktığı 90’lı yıllardan itibaren, birey ve kurumların bu ağlar üzerinde bilinçsizce bıraktıkları izler, sosyal medya platformları üzerindeki üretimleri, düşünce ve duygu durumları, beğenileri ve konumları gibi paylaşımlar, veriyi dijitalleştirmeye başladı ve bu sayede veri, hem kamuya açık hem de devasa bir ağ üzerinde olsa bile bu ağın dört bir yanından derlenip toplanabilir, kayıtlanabilir, arşivlenebilir ve nihayet anlamlandırılabilir hale geldi.

kuşkusuz bu gelişmeyi ilk fark eden ticari ve siyasi kurumlar oldu. o zamanlar çoğu kişi ve kurumun farkında olmadığı ve fütursuzca ortalığa saçtığı bu işlenmemiş, anlamlandırılmamış bilgi yığınlarını siber ağlar üzerinden toparlayan şirket ve devletler, çoğu durumda kendilerine ticari ve siyasi fayda sağladılar ve (aynı düzeyde olmasa bile) bunun bir kısmını da verilerini topladıkları kişi ve kurumlara onların hayatlarını kolaylaştıran faydalar olarak geri döndürdüler.

büyük veri analizi adı verilen ve giderek popülerleşen bu meslek kolunda çok sayıda veri bilimci çalışıyor. internet’in zaman-mekan sınırlarını aşan ruhu, bu teknoloji bazlı meslek kolunun yasal sınırlarını da belirsizleştiriyor.

internetlivestats.com sitesinin rakamlarına göre, bugün itibarıyla internet üzerinde bir günde 3,3 milyar kullanıcının oluşturduğu veri miktarı 3 bin terabyte. halihazırda facebook, google, amazon gibi internet oyuncuları başta olmak üzere dijital becerisi yüksek her iş kolundan şirket ve devlet, internet üzerindeki bu devasa veri hareketlerini en hızlı, en güvenilir ve en doğru biçimde toplayıp anlamlandırmaya ve bu doğrultuda strateji üretmeye çalışıyorlar.

büyük veri’yi analiz etmek

büyük veri analizi adı verilen ve giderek popülerleşen bu meslek kolunda çok sayıda veri bilimci çalışıyor. internet’in zaman-mekan sınırlarını aşan ruhu, bu teknoloji bazlı meslek kolunun yasal sınırlarını da belirsizleştiriyor ve bu da ağırlıkla çok uluslu internet şirketleri için bir avantaj teşkil ediyor.

örneğin; bir devletin kendi vatandaşlarının kimlik ve sağlık verilerini birleştirmesi, o ülke içinde yasal bir çerçevede sınırlanabilir ve bu sınırlamalarla vatandaş olarak hak aranabilirken facebook’un whatsapp ya da instagram servislerini satın aldıktan sonra kullanıcılarının bu üç servisteki profillerini birleştirmesi ve bu konsolide edilmiş veri yığını ile her birimize ilişkin çok daha detaylı bir profilleme yapabilmesinin karşısında bir internet kullanıcısı olarak yasal sınırlarımız ne yazık ki sınırların ötesinde ve belirsiz.

işte bu yüzden kredi kartı şirketleri bizim paylaşımlarımız üzerinden yaptıkları analizler sayesinde harcamalarımızı bizden daha önce tahmin edebiliyorlar ya da herhangi bir mesajlaşma uygulamasında yakın bir arkadaşımızla yaptığımız mesajlaşmada beğendiğimizi ifade ettiğimiz ayakkabı ya da tatil planı, bir anda sosyal medya ekranımızda indirimli bir teklif olarak karşımıza çıkıveriyor.

hoş tekliflerin arkasındakiler ve güvenlik

ilk zamanlarda karşılığında ne verdiğini bilmediği için bu ‘ücretsiz’ hizmet ve ‘hoş’ tekliflerin kendilerine sağladığı sosyal ve ticari faydalar karşısında kendisinden alınanlara pek fazla sesini çıkartmayan birey ve kurumlar, şirket ve devletlerin giderek artan mahremiyet ihlalleri karşısında (geç de olsa uyanarak) bu konudaki yasal haklarını sorgulamaya başladı ve haklarını koruma taleplerini düzenleyici kurumlar nezdinde dile getirmeye başladılar.

konunun bir başka boyutu da toplanan bu devasa verinin güvenliği. kamu ve özel kuruluşlar tarafından üretilen ve derlenip toparlanan veriler de, kimi zaman çalınarak ya da hacklenerek elde ediliyor ve internet üzerinde yayınlanıyor.

ülkemizde son dönemde gündeme gelen 50 milyon kişinin nüfus verilerinin ele geçirilmesiyle birlikte şahsi kimlik bilgilerinin ve ev adresinin internet’te açık şekilde durduğunu gören sokaktaki vatandaş bile artık olayın ucunun kendisine dokunmaya başladığı kaygısıyla durumunu sorguluyor ve kendince çözüm yolları arıyor.

çözüm var mı?

kuşkusuz konunun çözümü, sokaktaki vatandaşın arayışlarının hem yanıbaşında hem de çok ötesinde.

kişisel olarak, sosyal medya platformlarına olabildiğince mahrem bilgi vermekten kaçınmamızda ve bu mahrem bilgileri verirken bunların nerelerde kullanılabileceğini sorgulamamızda büyük fayda olduğu kanısındayım.

“yanıbaşında” diyorum çünkü bu açıkta duran bilgilerin çoğunu sosyal medya üzerinden kendi eliyle paylaşıyor. bu bağlamda, büyük veri analisti uğur özmen’in bir etkinlikte söylediği “sosyal medya'da kendi elinizle alenileştirdiğiniz her veri, kimlerin eline gidiyorsa pratikte ona kullanım hakkı doğurur” sözleri önemli bir uyarı aslında.

dolayısıyla vatandaşları, sosyal medya üzerindeki paylaşımlarının yaratacağı olası sonuçlara ilişkin bilinçlendirmek, toplumsal bir sorumluluk. bu konuda devletin yanısıra sosyal sorumluluk sahibi tüm birey, kurum ve kuruluşların inisiyatif alması hayati önemde.

kişisel olarak, sosyal medya platformlarına olabildiğince mahrem bilgi vermekten kaçınmamızda ve bu mahrem bilgileri verirken bunların nerelerde kullanılabileceğini sorgulamamızda büyük fayda olduğu kanısındayım. örneğin, herkese açık bir sosyal medya profiliyle evimizde yer bildirimi (check-in) yapmanın bize ne tür mahremiyet sorunları getireceğini, konum bilgisi isteyen sosyal medya platformlarının bunu ne amaçla kullanabileceğini ve kişisel olarak bu bilgiyi onlara vermenin gerekli olup olmadığı gibi soruları kendimize sormak, bilinçli bir sosyal medya kullanıcısı olmak yolunda iyi bir başlangıç olabilir.

öte yanda “çok ötesinde” diyorum çünkü olay sadece vatandaşın bilinci ile çözülebilecek kadar basit değil; aksine kamu ya da özel her kurumun ellerindeki veriyi nasıl korumaları gerektiğine ilişkin de bir yaklaşımı olmalı.

verisi elde edilen kişi ya da kurumların rızalarının olup olmadığı ve kullanım sırasında mahremiyetlerinin ihlal edilip edilmediği gibi kriterleri saptamak ve uygulamak kurumun temel politikalarından biri haline getirilmeli. her kurumun verilerine kimlerin, hangi detayda erişebileceği ve bu kriterlerin ihlalinin nasıl saptanıp cezalandırılacağı ise, konunun teknolojik, ama daha da önemlisi etik yanı. elbette güvenlik teknolojilerine büyük paralar harcayarak veri güvenliği bir yere kadar güvence altına alınabilir, ancak konunun etik boyutunu çözmeden bu yatırımın tamamının boşa gitmesi her daim olası.

siber dünyanın her alanında olduğu gibi dijital veri alanında da insanları bilinçlendirmek ve bu konunun etik kodlarını geliştirmek, bu yolda en çileli ama uzun vadede en etkili yöntem.  kuşkusuz bu, kararlılıkla yapılması ve sürdürülmesi zor bir süreç, ancak nasihatlerle değil, yaşadığımız musibetlerle birçok şeyi öğrendiğimiz kaotik bir dönemden geçmekte olduğumuz da unutulmamalı.

ismail hakkı polat, yeni medya uzmanı. 1989’da ortadoğu teknik üniversitesi elektrik-elektronik mühendisliği bölümü’nden mezun oldu. 1989-2004 arası siemens, nortel-netaş, ericsson ve turkcell gibi telekomünikasyon firmalarında çalıştı. türkiye’nin ilk yeni medya bölümü’nün kuruluş çalışmalarında da rol aldı. 2004’ten bu yana kadir has üniversitesi iletişim fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak “yeni medya” dersleri veriyor. yeni medya, mobil iletişim, mobil gazetecilik, dijital dönüşüm konularında danışmanlık yapıyor.

twitter'dan takip edin: @ismailhpolat

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İsmail Hakkı Polat

İsmail Hakkı Polat

1989’da ortadoğu teknik üniversitesi elektrik-elektronik mühendisliği bölümü’nden mezun oldu. 1989-2004 arası siemens, nortel-netaş, ericsson ve turkcell gibi telekomünikasyon firmalarında çalıştı. türkiye’nin ilk yeni medya bölümü’nün kuruluş çalışmalarında da rol aldı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;