Görüş

Yayın yasağının çözümü medya özdenetimi

17-25 Aralık sürecine dair evveliyatında yaptıkları yayınlar üzerinden masumiyet karinesi, soruşturmanın gizliliği ve özel hayatın korunması ilkelerini çiğneyerek yayın kısıtlamasını kaçınılmaz kılanlar, bugün de yayın yasağını delen aynı medya organları. Bu örtüşme bizi, meselenin esas çözüm noktası ve doğru tartışma eksenine taşıyor: Özdenetim

17 Aralık Soruşturması kapsamında yolsuzluk iddialarına adı karışan Bakanlar, TBMM Soruşturma Komisyonu karşısına çıkıyorlar. [Fotoğraf: AA-Arşiv]

17-25 aralık süreci hakkında kurulan tbmm soruşturma komisyonu’nun iddialara konu olan bakanları dinlemesinin arifesinde mahkemenin verdiği yayın yasağı, türkiye’de medya özgürlüğü tartışmalarını tekrar alevlendirdi. yayın yasağı kararını, medya özgürlüğüne yapılmış bir müdahale olarak değerlendirenlerin yanında özel hayatın korunması, soruşturmanın gizliliği ve masumiyet karinesi çerçevesinde haklı ve gerekli görenler de var. şüphesiz konu medya özgürlüğü olunca, mahkemenin kararını eleştirmek makul bir pozisyon halini alıyor. ancak hüküm vermek konusunda acele etmeyip önce meselenin medya özgürlüğüyle ilişkisini derinlemesine analiz etmek gerekiyor

öncelikle odaklanılacak nokta, mahkemenin aldığı kararın mahiyeti. bu türden tartışmalı kararları ele alırken toptancı yaklaşımlardan kaçınmalı. hâlbuki özellikle hükümet karşıtlığını –muhalifliğini değil– sabit bir pozisyon olarak benimsemiş yorumcular, konuyu "yolsuzluk soruşturmasına yayın yasağı" şeklinde değerlendiriyorlar.

tbmm soruşturma komisyonu'na getirilen yayın yasağının gerekçesinde özel hayatın gizliliği, soruşturmanın selameti ve masumiyet karinesi gibi gerekçeler, korunması gereken haklar şeklinde karşımıza çıkıyor.

by İsmail Çağlar

oysa mesele, hakikatte genel bir yayın yasağından ziyade, meclis soruşturma komisyonu başkanı hakkı köylü’nün 21 kasım 2014’te yaptığı başvuru neticesinde ankara 7. sulh ceza mahkemesi tarafından 27 aralık 2014 tarihine kadar konulan tedbir mahiyetli bir kısıtlama. başvuruyu yapan tarafın ve kararı alan mahkemenin açıklamalarına göre, sınırlı bir süre geçerli olacak bu tedbirin temel gerekçeleri ise masumiyet karinesi, soruşturmanın gizliliği ve özel hayatın korunması.

eğer mahkemenin ilgili kararı üzerinden bir medya özgürlüğü tartışması yürüyecekse, kararla ilgili şu detaylar kesinlikle gözden kaçırılmamalı:

1) mevzu kararın kapsamı: içerik ve süre açısından kapsamlı bir yayın yasağı değil, meclis soruşturma komisyonu’nun faaliyetlerinin bir aşamasına yönelik sınırlı süre geçerli olacak bir tedbir mevzu bahis.

2) mevzu kararın gerekçesi: 90’lı yıllar türkiye’sinde, yani medya özgürlüğü noktasında çok daha sahici ve somut sıkıntıların olduğu dönemde, yayın yasakları mahkemeler tarafından değil kendisini yargının, yasamanın ve yürütmenin üzerinde gören bürokratik ve askeri vesayet odakları tarafından illegal olarak alınır ve çok daha etkin şekilde uygulanırdı. bu türden yasakların gerekçesi ise tabiatı gereği muğlaktı; milli birlik ve rejimin bekası vb. gibi…

son yayın kısıtlamasında ise bu türden bir keyfilik ve muğlaklık yok. aksine 17-25 aralık sürecini dikkatle takip edenlerin fark edebileceği gibi ciddi bir ihtiyaç söz konusu. haramzadeler ve fuatavni gibi operasyonel sosyal medya hesapları, "acem ajanlığı", "muta nikahı" ve "büyük turp" gibi söylemler 1990’ların karanlık günlerine değil 17-25 aralık sürecine dair unsurlar. bunlara bakınca özel hayatın gizliliği, soruşturmanın selameti ve masumiyet karinesi gibi gerekçeler “yasağa kılıf uydurma” çabalarının çok ötesinde en temel gereklilikler ve korunması gereken haklar şeklinde karşımıza çıkıyor.

[KARŞI GÖRÜŞ] Özden Cankaya: Yayın yasakları demokrasiye engel

medyada yayın yasaklarının sınırları

genelde yayın yasaklarını ve özel olarak son kararı değerlendirirken hesaba katmamız gereken öteki husus, hiç şüphesiz bu yasakların zaman içerisindeki seyri ve sıklığı. yayın kısıtlamalarının son yıllarda arttığı ve bu yönüyle meselenin bir tedbir olmaktan öte bir sansür mekanizması olarak işlediği eleştirileri dile getiriliyor.

son yıllardaki kısıtlamaların içeriğine baktığımızda aktütün baskını, reyhanlı saldırısı, mit tırlarının durdurulması, dışişleri bakanlığı ses kayıtlarının yayınlanması, irak ve şam islam devleti (işid) örgütünün musul konsolosluğu personelini rehin alması olaylarındaki yayın tedbirlerinin en kabul edilebilir olduğu ulusal çıkar ve güvenlik konuları dikkat çekiyor. dolayısıyla bu tür detayları göz önüne almadan salt vaka sayısı üzerinden yapılan bir değerlendirme, meseleyi anlamaktan uzak kalıyor.

maalesef benzer bir toptancılık, kararların arkasındaki irade konusunda da sergileniyor ve bu kararların hepsi hükümetin talimatıyla alınıyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. hâlbuki ergenekon, balyoz ve kck davaları örneklerinde, yargıya müdahale eden bir siyasi iradeden ziyade, gayrimeşru güç odaklarının yargıya müdahalesinden mustarip olan bir siyasi iradenin varlığı ortaya çıkıyor. bilhassa kck davası’nda; siyasi iradenin kontrolündeki çözüm süreci’nin gayrimeşru bir güç odağı olarak yargı sistemi içerisinde örgütlenen yapılar tarafından hukuki bir kılıfla nasıl sabote edilmek istendiği, konuyla ilgili herkesin malumu.

bu bağlamda değerlendirilmesi gereken son nokta, kararın uygulamasıyla alakalı. karara uymayacağını ilan eden veya ilan etmese bile yaptıkları yayınlarla kararı delen medya organlarına baktığımızda karşımıza çıkan tablo, kararın gerekçelerini açıklamak ve yayın kısıtlamasıyla medya özgürlüğünün ilişkisini kurmak açısından oldukça fikir verici. toplumsal ve sektörel açıdan ana akım konumundaki medya organları arasında mahkemenin kararını eleştirenler olmakla birlikte hemen hepsi beklendiği üzere karara uydu. aynı netlik, karşıt tutumda da mevcut; toplumsal ve sektörel olarak marjinalleşmiş medya organları da karara uymadı.

aslında, yayın yasağına uymayan marjinal medya organlarının bu konu hakkındaki geçmiş yayınları, bizatihi kararın gerekçesini oluşturuyor. diğer bir ifadeyle, konuya dair evveliyatında yaptıkları yayınlar üzerinden masumiyet karinesi, soruşturmanın gizliliği ve özel hayatın korunması ilkelerini çiğneyerek yayın kısıtlamasını kaçınılmaz kılanlar, yayın yasağını delen aynı medya organları. bu örtüşme bizi, meselenin esas çözüm noktası ve doğru tartışma eksenine taşıyor: özdenetim

medya, kendi sektörel ilke ve kurallarını belirleyip özdenetim standartları ve işleyişini oluşturmadıkça, doğan boşluğu medya dışı aktörler dolduracak.

by İsmail Çağlar

medyada özdenetim

şüphesiz bütün bu gerekçelere rağmen yayın kısıtlamaları, tercih edilen ve kabul gören uygulamalar değil. öte yandan yayın kısıtlamalarının alternatifi, bu alanı tamamen denetimsiz bırakmak olmamalı. esas olması gereken husus, medyanın alan dışı aktörler yani idare ve hukuk yerine alanın kendisi tarafından düzenlenip denetlenmesi, kısaca özdenetimin gerçekleşmesi. medya, kendi sektörel ilke ve kurallarını belirleyip özdenetim standartları ve işleyişini oluşturmadıkça, doğan boşluğu medya dışı aktörler dolduracak; denetim ihtiyacını yine medya dışı aktörler karşılayacak.

yakın zamanda yaşadığımız musul konsolosluğu çalışanlarının rehin alınması sürecindeki medyanın karnesi, özdenetim ihtiyacını ortaya koyuyor. bazı medya organlarının, konuya dair mahkemenin aldığı yayın yasağına rağmen siyasi pozisyonlarını desteklemek için süreç boyunca yaptıkları sorumsuz yayıncılıkla sonuç alınmasını zorlaştırdığı, rehinelerin hayatını riske atmak pahasına, konuyu hükümet karşıtı bir söyleme dönüştürmekten çekinmediği görüldü.

yayın kısıtlamasına karşı çıkanlar, abd ve almanya gibi ülkelerden örnek vererek bu uygulamanın kabul edilemez olduğunu söylüyorlar. evet, abd ve almanya gibi ülkelerdeki standartlar elbette türkiye için yol gösterici olabilir. lakin bu yol göstericilik çift taraflı olmalı; medya, amerikan medyasının 1979 devrimi’ni takip eden günlerde abd’nin iran ile yaşadığı rehine krizindeki tutumunu ve alman medyasının yakın zamanda işid’in siemens şirketi çalışanlarını rehin alması olayındaki sorumlu yayıncılık anlayışını örnek alıp özdenetim konusunu gündemine almalı. türkiye’de medya sektörü, özdenetimi sağlayıp daha sorumlu ve ahlaki yayıncılığı benimsemediği müddetçe, yayın yasaklarını kaçınılmaz hale getirmeye devam edecek.

yrd. doç. dr. ismail çağlar, sabahattin zaim üniversitesi öğretim üyesi ve siyaset, ekonomi ve toplum araştırmaları vakfı (seta) medya ve iletişim araştırmaları direktörü. 'from symbolic exile to physical exile: turkey’s imam hatip schools, the emergence of a conservative counter-elite, and its knowledge migration to europe' (amsterdam university press, 2013) başlıklı kitabın yazarı.

twitter'dan takip edin: @ismail_caglar_

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İsmail Çağlar

siyaset, ekonomi ve toplum araştırmaları vakfı (seta) medya ve iletişim araştırmaları direktörü ve sabahattin zaim üniversitesi öğretim üyesi. orta doğu teknik üniversitesi (odtü) sosyoloji bölümü’nden mezun oldu. hollanda'nın leiden üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;