Görüş

Yeni Ortadoğu eskinin enkazından doğuyor

Arap ulus-devlet egemenliği son birkaç yılda benzeri görülmemiş şekilde geriledi. Aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan sistemin artık yolun sonuna geldiğinin göstergeleri, 2000'lerin başında ortaya çıktı.

Nafi, Maşrik bölgesinin artık IŞİD gibi devlet dışı aktörlerin sahasına dönüştüğüne dikkat çekiyor. [Fotoğraf: Reuters]

maşrik'te yaklaşık 100 yıldır kurulu olan bölgesel sistemin çöküşünün en anlamlı göstergesi, 10 haziran ve takip eden günlerde irak'taki gelişmeler oldu. kuzey şehirlerindeki 'yeni' irak ordusu kapsamlı bir çöküş yaşıyor. askeri birlikler, kamplarından ve mevzilerinden firar ettiler ve arkalarında büyük miktarda silah ve mühimmat bıraktılar.

10 haziran sonu itibarıyla irak şam islam devleti'nden (işid) silahlı gruplar, irak'ın eski devlet başkanı yardımcısı izzet duri'yi destekleyen nakşibendi tarikatı ordusu, sünni aşiret devrimcileri, eski irak ordusu subayları ve işgal karşıtı irak direniş örgütlerinden kalan unsurlar musul'u kontrol altına aldı.

birkaç gün içinde iraklı devrimciler tikrit kentini, selahaddin ve temim (kerkük) eyaletlerinde başka kasabaları ele geçirdiler, diyala eyaletinin kuzey kesimini ve başkent bağdat'ın kuzey girişini kontrol altına almaya başladılar. aynı zamanda hükümet güçlerinin anbar eyaletinden çekilmesi, eyaletteki iraklı devrimcilerin bazı kasaba ve mevzileri ele geçirmesine yol açtı. askeri ve güvenlik boşluğu sonucu kürdistan bölgesel hükümetine bağlı peşmerge güçleri, tartışmalı kerkük kentinde, ninova ve diyala eyaletlerinde bölge sınırlarının dışında konuşlanmaya başladı.

irak başbakanının başarısızlığı kabul etme ve sorumluluğu üstlenip bir uzlaşı ve ulusal birlik hükümeti kurma çağrısı yapma imkânı vardı. maliki böylece krizle mücadele edebilirdi, ama bunu yapmadı.

by Beşir Musa Nafi

böylelikle 1920'lerin başından itibaren irak ve suriye'yi ayıran hat tamamen ortadan kalktı. aynı fikri, siyasi veya aşiret köklerine sahip silahlı güçler, devrimciler ve aşiret grupları irak-suriye sınırın iki yakasını kontrol altına aldılar. silahlı devrimcilerin bağdat'ı basacağı yönünde erken yapılan tahminler yerinde değil. bağdat'ın düşmesi her hâlükârda kenti savunması düşünülen güçlerin hacmi ve irak'ta mezhepçi bölünmenin derinliği sebebiyle kolay iş değil. bağdat'ın acı bir iç çekişme sahasına dönmesi kuvvetle muhtemel.

birbirini izleyen çöküşler

bu çöküş için bir dizi yorum yapılıyor. yorumların çoğu, siyasi tutumları veya dini-mezhepçi ve belirli ideolojik arka planları yansıtıyor. dolayısıyla bu yorumlar daha çok siyasi tutumları gündeme taşımayı amaçlıyor. söz gelimi kuzey ve batı eyaletlerde çatışma sahasından kaçan on binlerce asker ve subayın sünni olduğunun belirtilmesi bir tür yanılgıya vurgu yapmaktadır. işin aslı orada şii veya sünni irak askeri birlikleri değil, kuvvetle muhtemel bağdat hükümetine boyun eğmeyen peşmerge güçleri vardır.

irak ordusu ve subaylarının çoğunluğu şii'dir. arap sünnilerden tek bir bölük komutanı bulunmamaktadır. ayrıca musul'dan kaçan bir diğer birlik olan federal polis güçlerinin büyük çoğunluğu da şii'dir ve hatta kentte mezhepçi uygulamalarıyla bilinmektedir. silahlı devrimcilerin kenti ele geçirmesinin kürdistan bölgesel hükümetinin işbirliği sayesinde olduğu iddiası da bir o kadar yanlıştır.

kürtler, musul'u ele geçiren gücün bel kemiğini oluşturan işid'e karşı bağdat'tan daha düşmanca ve endişeli bir tavır takınmaktadır. ancak bu durum kürdistan bölgesel hükümetinin ninova, kerkük ve diyala'da nüfuzunu güçlendirmek için güvenlik ve askeri boşluğu kullanmasına engel değil. görünen o ki yeterli görülmese de gerçeğe en yakın yorum, 'suriye ve irak konuları arasında bir ilişkinin olduğu ve irak'ın suriye'deki gelişmelerinden etkilendiği' şeklindeki gözlemdir.

daha da önemlisi irak ordusunun musul'daki davranışları çatışma alanlarındaki davranışlarından farklı değildi. maliki güçleri altı aydan uzun süren çatışmaların olduğu anbar'da aşiret devrimcileri ve işid unsurlarıyla çatışmalarında açık ara başarısız oldu. çatışmanın ilk haftalarında askerlerin ve subayların çatışma alanından kaçması, alışıldık ve sürekli tekrarlanan bir durumdu. ne var ki anbar'ın coğrafi olarak kısmen bağdat'a yakınlığı sürekli takviyeler gönderilmesine imkân tanıyor ve ordunun bu eyaletteki operasyonlarının tamamen çöküşünü engelliyordu. hatta yine de hükümet güçleri bağdat'ı destekleyen sahva gruplarının desteği olmaksızın mevzilerini koruyamıyorlardı.

işgalin başlarında irak ulusal ordusunun feshedilmesi sonrası yeni ordu işsizlerden, eski şii milis unsurlardan ve sigortalı hükümet işi arayanlardan kuruldu. irak hükümetleri, orduyu güçlü milli duygularla silahlandırmakta başarılı olamadı. başarılı olduğu bir nokta varsa o da ordunun mezhepçi yapısının güçlendirilmesi oldu.

amerikalılar hiç kuşkusuz irak'ta yeni bir devlet kurdular ancak bu devlet ile modern ulus devlet arasındaki ilişki çarpık bir ilişkiydi. yolsuzluğun yaygınlaştığı ve bir mezhebin kontrolüne giren bir devlet olarak görülmesi itibarıyla iraklılar ve hatta şii mezhebi mensupları dahi böyle bir devlete saygı ve bağlılık duymamaktalar. bu devleti yöneten rejim, başından itibaren ulusal iradeden çok dışarının kararıyla irtibatlı olduğu için kendisine hep kuşkuyla bakıldı. 

türkiye'de 2002 seçimlerini ak parti'nin kazanması, irak devletinin yabancı işgal karşısında çökmesi, 2005'teki mısır protesto hareketi, israil'in lübnan ve gazze savaşlarıyla mücadele bağlamında yaşanan arap ayaklanmaları, 1. dünya savaşı sonrası kurulan sistemin sona erdiğinin göstergeleriydi.

by Beşir Musa Nafi

irak başbakanı ülkenin en büyük ikinci kentinde ve ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan belli başlı dört eyalette yönetimin ve ordunun çöküşü konusunda bir devlet adamı gibi davranmadı. irak başbakanının başarısızlığı kabul etme ve sorumluluğu üstlenme yahut hükümetini feshettiğini açıklayıp uzlaşı ve ulusal birlik hükümeti kurma çağrısı yapma imkânı vardı. bu birlik hükümeti, halk desteği ve ulusal yetkiyle güçlenerek iraklılara hükümetlerine ve devletlerine güvenlerini yeniden sağlayabilir, krizle mücadele edebilirdi; ancak maliki bunu yapmadı.

maliki'nin abd'den yardım talebini ve iran'ın devrimci halklarla mücadele deneyiminden yararlanma isteğini ifade eden haberlerin yanı sıra irak, şii mezhepçi söylemde korkunç bir tırmanışa sahne oldu. bu şii mezhepçi söylem musul ve tikrit'teki çöküşü, şiileşmeye ve şii türbelere yönelik bir savaş olarak gösterdi. duyguları ve ilkel partizanlıkları körükleme noktasında benzeri görülmemiş bir atmosfer içinde dini merciler mezhepçi seferberlik ve hükümeti savunmak için fetvalar yayınlayıp çağrıda bulunmakta adeta yarış içine girdiler.

bir asrın sonu

libya, sudan ve mısır'dan, yemen, irak, suriye ve lübnan'a arap maşrik'in dört bir yanına sıçrayan karışıklıkların gölgesinde tabloya bir bütün olarak bakmadan her ülkede yaşananların iç yüzünü anlamak mümkün değil. bu tabloda dikkate alınması gerekli iki gerçek bulunuyor:

1)      üç yılı aşkın süredir neredeyse tüm arap sahasında görülen devrim hareketi, sadece demokrasi, özgürlük ve insan onuruyla değil, aynı zamanda bölgesel sistemin başarısızlığıyla ilgiliydi.

2)      bu hareketin kökleri tunus devriminin aralık 2010'da patlak vermesine değil, bu yüzyılın ilk on yıllık dilimin başlarına dayanmaktadır.

2002 sonunda türkiye'deki genel seçimleri adalet ve kalkınma partisi'nin kazanması, irak devletinin yabancı işgal karşısında çökmesi, 2005'teki mısır protesto hareketi, israil'in lübnan ve gazze'ye yönelik savaşlarıyla mücadele kapsamında yaşanan, siyasi ve sosyal eğilimlerden yoksun olmayan arap ayaklanmaları gibi gelişmeler, birinci dünya savaşı sonrası kurulan sistemin artık yolun sonuna geldiğinin göstergeleriydi. gerek dış baskılar gerekse de iktidardaki sivil ve askeri elitlerin başarısızlığı sebebiyle ülkeler, osmanlı'dan sonra halkların umutlarını karşılamakta ve modern devletin yükümlülüklerini yerine getirmekte aciz kaldılar.

modern arap devletinin başarısızlığının işaretleri 1960'ların sonundan itibaren belirmeye başladı. gerek sosyalist gerekse de kapitalist programlarda kalkınma politikalarının istenen sonuçları gerçekleştirmediği ve arap milliyetçisi rejimlerin israil yayılmacılığı karşısında duramadığı görüldü. ancak bu devlet ekim 1973 savaşındaki sınırlı başarısı ve tedrici ekonomik açılım politikasını benimseyerek 1960'ların sonundaki krizi aşma noktasında kısmen başarılı oldu. bu başarı her hâlükârda sınırlı ve kısa süreliydi. çok geçmeden 1980'lerde petrol fiyatlarının düşmesi, rejimle bağlantılı iş adamları sınıfının ortaya çıkması ve 1970'lerdeki arap dayanışmasının gevşemesi sonrası kriz başını yeniden uzattı.

1990-1991'de ikinci körfez savaşı'nın patlak vermesinden bu yana arap devletinin serveti ve iktidarı tekeline almaksızın ve güvenlik organlarına egemen olmaksızın ayakta kalmayacağı görüldü. durduralamayan bir gerileme içinde eğitim, sağlık ve kamu hizmetleri çökmeye başladı. işsizlik oranları benzeri görülmemiş şekilde arttı ve arap ülkeleri batı ve asya için büyük bir pazara dönüştü. devletin sivil ve askeri tüm organlarına yolsuzluk yayıldı, siyasetin ve özgürlüklerin alanı polis ve güvenlik organlarına yarayacak şekilde daraldı.

uluslararası başarısızlık bölgesel sistemin başarısızlığıyla paralel seyretti. arap ülkeleri manzumesi, arap birliği'nin kuruluşundan uzun yıllar sonra eğitim ve ekonomi alanında ilişkileri inşa etmekte, ticari eşgüdümü sağlamakta veya işçi ve malların serbest dolaşımına onay vermekte aciz kaldı. arap devletinin hep devam eden zayıflık duygusu dikkate alındığında eksenler politikası ve iç çekişmeleri, ortak arap sistemi oluşturma arzularını bitirdi.

ürdün 1960'ların başı ve 1970'lerin sonunda iç savaş yaşadı. ardından lübnan her yirmi veya otuz yılda bir periyodik iç savaşa girdi. iç savaş yarım asır boyunca sudan'a kamp kurdu. etnik ve siyasi anlaşmazlıklar, batı sahra'nın akıbeti üzerindeki anlaşmazlık, arap mağrip ülkelerinin ilişkilerini parçaladı. bölgesel sistem, ne kürt sorununa ne de dini, mezhebi ve etnik özelliğe sahip arap iç gerginliklerine tatmin edici bir çözüm buldu.

nihayetinde devletin ve bölgesel sistemin başarısızlıkları sadece arap devrim hareketinin patlak vermesine yol açmadı. bu hareket ayrıca devlet ve sistem krizlerini daha da azdırdı. uçurumun kenarında duran sadece irak değil, arap ülkelerinin çoğunluğudur. aslında irak milliyetçiliğinin ve devlet kurumunun acımasız çöküşü, suriye, lübnan, yemen ve libya'nın çöküşünden, mısır, tunus ve cezayir'in krizlerinden çok farklı değil. 

bölge ülkelerinin uzlaşı için masaya oturması gerekir. aksi takdirde yeni maşrik'i tıpkı birinci dünya savaşı arefesindeki gibi dış güçlerin iradesi belirleyecektir. 

by Beşir Musa Nafi

yeni maşrik

geçen birkaç yıl içinde maşrik'in ruhu ve jeopolitik kaderi üzerindeki çekişmenin kızışması dikkate alındığında arap ulus-devlet egemenliği kavramı benzeri görülmemiş bir şekilde geriledi. iran; suriye, lübnan ve irak'ta baş aktör haline geldi; iran ve körfez ülkeleri yemen'e doğrudan müdahale etti. birçok arap ülkesi suriye iç savaşında taraf oldu. bazı körfez ülkeleri mısır ve libya'nın içişlerinde büyük rol oynadı.

ancak bu aktörlerin hepsi devletlerden oluşuyordu (state actors). ülkeler ile sınırlar arasındaki bu tür bir müdahale büyük bir tartışma yaratmadı. şimdi ise maşrik bölgesi devlet dışı aktörlerin sahasına dönüşüyor (non-state actors). örneğin işid, başka suriye devrimi güçleri, husiler ve peşmergeler gibi. bu sahada ülkelerin sınırları diye bir şey yoktur, kendi toprakları ve halklarının üzerinde kelimenin tam anlamıyla egemenlik iddiasında bulunamazlar.

irak krizini bölgenin diğer krizlerinden ve bir bütün olarak bölgesel sistemin krizinden bağımsız şekilde ele almak boş bir uğraş olacaktır. endişe verici nokta devletin ve bölgesel sistemin çöküşü, faturaların çok ağır olacağı uyarısı yapmaktadır. özellikle de bu çöküşün taraflarından hiçbirinde, geleceğin yolunu aydınlatabilecek bir tasavvurun olmadığı açık.

birinci dünya savaşı'nda maşrik'in yaşadığı dönüm noktasına en yakın tarihi yol ayrımı içindeyken, bu çöküşü yönetmek için yeterli güce, ferasete veya ahlaki bir yönetime sahip bir taraf görülmüyor. bu durum istikrarsızlık hâlinin daha körükleneceği, şiddetin yayılayacağı, arka arkaya mezhepçi ve etnik patlamaların yaşanacağı tehdidini içeriyor. ancak bu zihin karışıklığı ve ölü dönem uzadıkça dünyanın bu bölgesindeki arap, türk, kürt ve iran halklarının yeni maşrik sisteminde anlaşmak için masaya oturma vaktinin geldiğine ikna olmaları gerekmektedir. bu uzlaşı olmadığı takdirde yeni maşrik'i tıpkı birinci dünya savaşı arefesinde yaşandığı gibi dış güçlerin iradesi belirleyecektir. 

beşir musa nafi, al jazeera araştırmalar merkezi'nde araştırmacı. 1952 filistin doğumlu. londra üniversitesi birkbeck fakültesi'nde tarih ve islami araştırmalar dalında öğretim görevlisi olarak çalıştı. arap milliyetçiliğinin tarihi, filistin sorunu, çağdaş islam ve islam'ın düşünce tarihi (özellikle de selefilik ve tasavvuf) konularında ingilizce ve arapça birçok akademik çalışması yayınlandı. kitaplarından bazıları: 'emperyalizm, siyonizm ve filistin sorunu (1999)', 'birlik ve bölünmenin bağlamları (2006), 'islamcılar(2010)'.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Beşir Musa Nafi

al jazeera araştırmalar merkezi'nde araştırmacı. 1952'de filistin'de doğdu. londra üniversitesi birkbeck fakültesi'nde tarih ve islami araştırmalar dalında öğretim görevliliği yaptı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;