Görüş

'Yolsuzluk - komplo' tartışmaları ve yerel seçim sürecinde MHP'nin konumu

Esenyurt saldırısının 1970'lerin Türkiyesi'ni anımsatığı bir ortamda MHP için önümüzdeki yerel seçimler, ilkeli siyasi duruşun ne denli karşılığının olduğunun bir sınaması olacak.

MHP Esenyurt irtibat bürosuna saldırı sonrası civarda tepki gösteren vatandaşlar.
Esenyurt'daki MHP irtibat bürosunun açılış törenine yapılan saldırıda İstanbul Başkanlığı Basın Danışmanı Cengiz Akyıldız hayatını kaybetmişti. [AA]

mart 2014 yerel seçimleri şimdiden bir 'seçim' olmanın ötesinde anlamlar ifade ediyor. türk siyasetinin tamamen yeniden konumlanması ve aktörlerin mahiyet ve insicam olarak yeniden tanımlanması gibi beklentilere bir de 'komplo ve provokasyon' merkezli tartışmalar eklendi. bu süreçte esenyurt'ta mhp seçim bürosunun açılışında yaşanan silahlı saldırı ve bir ülkücünün şehit edilmesi "bundan sonra ne olacak?" sorusunu gündeme getirdi. bütün bu gelişmeler seçim sürecinin 'mhp eksenli bir çözümlemeye' tâbi tutulmasını gerekli kılıyor.

bu analize girmeden önce yöntemsel birkaç cümle etmek gerekiyor. milliyetçi hareket partisi yurtiçinde ve yurtdışında daha çok 'dışarıdan' bir bakış açısı ile incelenir. bu türden analizler doğası gereği mhp ve ülkücü hareketin beslendiği 'örtük' tarihsel damarları layıkıyla değerlendiremez. neticede 'milliyetçiliği nasyonalizme' eşitleyen analizler, batı literatüründe nasyonalizmin liberal ve veya sosyalist merkezli argümanlarını kullanarak mhp'yi de 'ırkçı ve dışlayıcı' bir eksene oturtma kolaycılığına giderler. ziya gökalp'i, erol güngör'ü okumadan francis fukuyama ve benedict anderson benzerlerinin iddiaları ile batı nasyonalizminin sorunlarını 'türk milliyetçiliği' ile eşitlerler.

bu yöntemsel sorun, mhp hakkında yapılan yorumlara da bir meşruiyet ve tutarsızlık sorunu olarak sirayet eder, varsayımları zayıflatır. örneğin, "soğuk savaş bitince mhp biter" varsayımı "terör bitince mhp biter" varsayımına, sonrasında "türkeş ölünce mhp biter" ve şimdilerde de "dijital ve küreselleşmeci çağ ile birlikte mhp biter" varsayımına dönüştü. oysa 1980 darbesi'nde kapatılan dört partiden adalet partisi ve milli selamet partisi tarihe karıştı, ilk olarak mhp tekrar kurumsal kimliğini inşa etti. 1999'da kurulan 'demokratik sol parti, mhp, anavatan partisi' koalisyonu sonrasında dsp ve anap tarihe karıştı, mhp hâlâ ülkenin en önemli siyasi aktörlerinden birisi olarak varlığını devam ettiriyor. bu tespit, mhp'nin salt bir siyasi parti olmanın ötesinde anlamlar barındırdığı, 'nev'i şahsına münhasır' bir millet ve milliyetçilik yorumuna sahip olduğunu gösterir.

partinin tavrı

bu nottan sonra mhp'nin hem yerel seçim sürecinde alacağı konumu, hem de toplumsal barışı bozmaya yönelik tahriklere karşı tavrını tartışabiliriz. görülüyor ki mhp 17 aralık sonrası ortaya çıkan yeni durumu 'siyasi bir fırsattan' çok 'ülke çıkarlarını önceleyen' bir dille yönetmeye çalışmaktadır. esasen mhp için "önce ülkem, sonra partim, sonra ben" ilkesi bazen siyasi menfaatlerine rağmen bu iktidar zamanında da izlenegelmiştir. mhp, başörtüsü, cumhurbaşkanlığı seçimleri, haziran 2011 seçimleri sonrasında meclisi boykot girişimleri gibi konularda hep siyaseti normalleştirici kararlar almıştır. gezi olaylarında da gösteriler "çevreye ilişkin demokratik tepkilerinden" çıkarılıp "belli gurupların" demokrasi dışı yollardan siyasete müdahale etme arzularına dönüşünce mhp bu gösterilerin içinde olmayı reddetmiştir.

esenyurt saldırısı belki yeni bir denemeydi. bir komplo ve toplumsal şiddet üretme girişimiydi. ancak bu saldırının gerekçesi ne olursa olsun bir şey açık: bu olay karşısında mhp'nin ve genel başkan devlet bahçeli'nin 'ülkeyi ve milleti' önceleyen sağduyulu söylemi galip gelmiştir.

by Recai Coşkun

17 aralık operasyonunda da mhp iki ilkeyi çok açık bir şekilde gözetmektedir: birincisi, yolsuzluklar türk siyaseti için büyük bir sorundur ve yapanlar kim olursa yargı yolu ile cezalandırılmalıdır; ikincisi, "komplo ve paralel devlet" bahanesi ile gülen hareketine karşı haksız ve ölçüsüz bir saldırı içerine girilmemelidir. neticede ortada bir iktidar vardır. eğer "paralel devlet ve örgüt" var ise iktidar yasal yollardan bunun gereğini yapmak zorundadır. ancak sadece "komplo ve örgüt" gibi muğlak ifadelerle bir toplumsal hareketi zan altında bırakmak toplumsal barış açısından sakıncalıdır.

mhp'ye saldırı ve istenmeyen şiddet

yolsuzluk, operasyon, komplo gibi kavramların havada uçuştuğu böylesi bir ortamda istanbul esenyurt'ta seçim bürosunun açılışı esnasında mhp'liler taşlı, sopalı ve silahlı bir saldırıya maruz kaldılar. davası uğruna hapishanede yatmış bir "ülküdaşlarını" şehit verdi ülkücüler. zanlıların arka planları akla hemen türkiye'nin yeniden toplumsal şiddet sarmalına itilebileceği bir kurgulamanın varlığını getirdi. yaşı müsait olanların akıllarına 1970'ler geldi.

oysa 1970'lerde yaşanan şiddet ülkücüler için bir tercih değildi. devletin işlevini kaybettiği bir ortamda 'emperyal taarruzlara karşı' var olma mücadelesiydi. ülkücüler ve mhp bu olaylar üzerinden kan davası gütmediler. 1980'lerin başından günümüze binlerce sivil vatandaşın ve güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği bölücü teröre karşı sükunet gösterdiler. terör ile kürt kökenli vatandaşlar arasında sürekli mesafe koydular. "onlar ne kadar türk'se biz de o kadar kürt'üz" dediler. tarihsel, sosyolojik ve kültürel nedenlerden ötürü türk-kürt ayrışmasının mümkün olmadığını ifade ettiler. asla düşmanca bir dil geliştirmediler. 1990'ların sonlarından itibaren mhp' genel başkanlığı'nı üstlenen devlet bahçeli bu sağduyuyu siyasi bir formüle dönüştürdü. ülkücüler "silah değil, bilgisayar" kullanacaktı. "sokakta değil, iktidara yürüyerek" milletin meselelerini çözeceklerdi. "türkiye ile sınırlanmış bir alanın değil, biri doğu biri batı kökenli en az iki yabancı dil" öğrenerek "küresel dünyanın aktörleri" olacaklardı.

mhp açısından seçimler, omurga-ilke-değer esaslı söylemlerin türk siyasetinde ne denli karşılığının olduğunun sınanması anlamına gelecek.

by Recai Coşkun

esenyurt saldırısı belki yeni bir denemeydi. bir komplo ve toplumsal şiddet üretme girişimiydi. bunları öğreneceğiz. ancak bu saldırının gerekçesi ne olursa olsun bir şey açık: bu olay karşısında mhp'nin ve genel başkan devlet bahçeli'nin 'ülkeyi ve milleti' önceleyen sağduyulu söylemi galip gelmiştir. fatih camii'nde toplanan binlerce ülkücü bu sağduyulu tavra uygun hareket etti: "sorumluların yakalanması ve gerekli cezayı alması devletin görevidir ve ülkücüler de bunun takipçisidirler."

fırsatlar ve düşmanlar

burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. türkiye özellikle suriye'ye karşı aldığı pozisyon sonrası provokatif saldırılara açık hale gelmiştir. ayrıca kendi istihbarat birimleri, polisi, yargısı arasında savaş olan bir ülke her türlü kötü niyetli girişimlerin iştahını kabartır. daha da kötüsü var. neticede 17 aralık bu ülkede bakanların rüşvete bulaşarak milli çıkarları tehlikeye atacak kararlar alabildiğini göstermiştir. böylesine 'ucuz kahramanların' yönetici olduğu bir ülke hangi yabancı istihbaratının iştahını kabartmaz ki?

öyle görülüyor ki, mart 2014 yerel seçimleri bir 'seçim' olmanın ötesinde anlamları şimdiden üstlenmiş durumda. akp için 'sonun başlangıcı veya sorgulanmazlığın bitişi' olup olmadığı tartışılacak. kamuoyunda 'yolsuzluk mu komplo söylemi mi galip geldi' sorusunun cevabı bulunacak. akp'nin bir zamanlar çok eleştirdiği 'devlet reflekslerine' ne denli yaklaşacağı ve hizmet hareketi yerine hangi odaklarla ittifak arayışına gireceği görülecek. bu halkın ortaya çıkan devasa yolsuzlukları cezalandırma iradesini gösterip göstermeyeceği belli olacak. gülen cemaati'nin yeni konumunun türk siyasetine etkisinin boyutu netleşecek. 'siyaseti dizayn etmek isteyen güçlerin' ellerinde başka hangi kozların olduğuna dair işaretler alınacak. chp'nin 'fırsatçılık' adına ilkesel çelişkilerini oya tahvil edip edemeyeceği görülecek. mhp açısından ise seçimler, omurga-ilke-değer esaslı söylemlerin türk siyasetinde ne denli karşılığının olduğunun sınanması anlamına gelecek.

recai coşkun, 1988 yılında istanbul üniversitesi, iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. "uluslararası balkanlarda sosyal bilimler kongresi" ve uluslararası türk dünyası sosyal bilimler kongresi" kurucu ve düzenleyicisi ve aynı zamanda "düşünce dünyasında türkiz siyaset ve kültür dergisi"nin editörlüğünü yürütüyor.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Recai Coşkun

1988 yılında istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. ingiltere'deki warwick üniversitesi'nde yüksek lisans, leicester üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. 1997 yılından beri sakarya üniversitesi işletme bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;