Haber analiz

Kuşatma öyküleri

"Aşağıdaki öyküde anlatıldığı gibi olmadı her şey. Olanlar, çok daha fenaydı." A. Rahmanoviç

Bombalanan bir apartman kompleksi.
Saraybosna'da 1993'te 35 bin bina yerle bir olurken, zarar görmeyen yapı kalmadı. [Danilo Krstanoviç]

benim yere damlayan kanımdır bosna’yı kurutmayan.

bu dizeler, saraybosna’daki suada dilberoviç ve olga suçiç köprüsü’nde yazıyor. 5 nisan 1992’de, sırp askerleri tarafından öldürülen, saraybosna kuşatmasının ilk kurbanlarına adanmış.

o günün görüntüleri, kameramanların film makaralarına kaydedildi ve yine o gün, savaş, milliyetçilik ve nefret karşıtı barışçıl gösterilere katılmak için binlercesi sokağa çıkmış saraybosnalıların belleklerine kazındı…

yugoslav ulusal ordusu’nun bir gece öncesinde saraybosna uluslararası havaalanı’na girdiğinden ve (daha sonra modern tarihin en uzun süren kuşatması olarak kabul edilecek olan) bosna hersek’in başkentini hedef alan kuşatmanın başladığından bihaber, boş yere aklıselim çağrısı yapan bir insan kitlesi…


"keskin nişancı var!" işaretleri şehrin her yerine yayılmıştı.
[danilo krstanoviç]

birbirlerine sarılmış, el ele yürüyen ve dövizler taşıyan, şarkı söyleyen insanlar…

ateş, kentin çevresindeki tepelerden açılmış ve toplu ölümleri başlatmıştı. saraybosna’da 1992 - 1995 yıllarında 11.500’den fazla insan hayatını kaybetti.

bunların binden fazlası çocuktu.

5 nisan’da, saraybosna’da silahlar kısa bir süre için durduğunda, 1968 dubrovnik doğumlu, beşinci sınıf tıp fakültesi öğrencisi suada dilberoviç ve parlamentoda çalışan 1958 doğumlu olga suçiç, asfaltta yatıyordu.

birkaç saat sonra, insanlar televizyonlarına yapışmış haberleri izliyordu.

elektrik, su, gaz ve yiyecek hâlâ bulunuyordu…

komşular, baklava ve bayram şekerlerini birlikte yiyor, ‘savaş’ ve ‘bölünme’ sözcükleri kullanmaktan uzak duruyordu.

önce elektrik kesildi, sonra su, sonra da gaz. ardından yiyecek bitti. telefonlar çalışmaz oldu.

saraybosna kavşaklarında yeni işaretler görülmeye başlandı:

“dikkat, ileride keskin nişancı var!”

toplu taşıma durdu.

dükkanlar, uluslararası toplumun gönderdiği insani yardım malzemelerini toplama noktalarına dönüştü. dünya; sokakta dökülen kandan, etrafı mezarlığa çevrilen koşevo stadyumu, okullardaki katliamlar ve su ve ekmek kuyrukları hakkında yazan yabancı gazeteciler sayesinde haberdar olmuştu ve bu kanı durdurmaya hiçbir şekilde hazırlıklı değildi.

ölüm saraybosna’ya sinsice girmiş ve kentin efendisi olmuştu.

o günlerde çocuklar bir oyun icat etmişti. patlamalardan sonra koşarak dışarıya çıkıyor, 62, 80 veya 120 mm bomba saplarını bulmak için yarışıyorlardı. hedefe ulaşan, o gün mahallenin en havalı çocuğu oluyordu. onlara güvenli bir ortam ve güzel bir çocukluk sunamamanın çaresizliği ve dehşeti içindeki büyükleri arkalarından boş yere sesleniyordu.

ölüm sırasının o gün kendi çocuklarına gelmesinden korkan anne babaların elinden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu. kendi hayatlarından ise zerre kadar endişe etmiyorlardı.

ölüm çok sıradanlaşmıştı. bu normal değildi ama başka türlü de olmuyordu.

insanların canını çok daha fazla yakan şeyler vardı: annesinin cesedi bir otomobilin bagajına sıkıştırılıp morga taşınan bir çocuğun gözyaşları; kız kardeşi birkaç adım ötesinde keskin nişancıların ateşi altında kalmış bir çocuğun, kim olduğu belli olmayan bir adamın kolları arasında haykırışlarla ağlaması gibi…

yaklaşık dört yıl süren kuşatma sırasında saraybosna’ya her gün ortalama 329 bomba düştü. rekor 22 temmuz 1993’te, 3777 bomba ile kaydedildi.

eylül 1993 tarihli bir rapora göre, saraybosna’da 35 bin bina yerle bir olurken zarar görmeyen tek bir bina kalmadı.

aralık 1993’te son ağaç da kesildi. insani yardım malzemeleri arasında gelen, vietnam savaşı öncesinde üretilmiş teneke bisküvi kutularından yapılmış odun ocaklarında ısınmak ve yemek pişirmek için kullanılmak üzere…


saraybosna kuşatması 5 nisan 1992'de başladı ve modern zamanların en uzun kuşatması olarak kabul ediliyor. 

gençler birkaç küçük hareketle bir kucak dolusu odun keserken, yaşlılar iç çekiyordu. özellikle de aralarından biri. donmuş topraktan sadece birkaç santim yukarısına kadar kesilmiş bir ağaç kütüğünün yanında durmuş, soğuktan kızarmış elleriyle bir parça koparmaya çalışıyordu. 1994’de parka bırakılmıştı; kendisi gibi insanlardan oluşan bir kalabalıkta isimsizdi.

gençler sevgiyle ısınıyordu.

akşamları dışarı çıkıyor; apartman önlerinde toplanıyor; giderek seyrelen kafelerden birine, bir parka, belki de çengiç vila bölgesindeki gençlik parkı’na gidiyorlardı. bu küçük gruplarda gitar zorunluydu, babaların (ordudan para yerine aldığı) sigaralarından aşırılan ilk sigaralar da…

hakkında filmlerin yapıldığı, kitapların yazıldığı, şiirlerin söylendiği bir zamanda ve kentte büyümek… herkesin öyküsünü kendi içinde taşıdığı ve olan bitenleri gözleriyle görmeyenlerin çoğu zaman yanlış anladığı günlerde ve yerde…

hiç yanlış anlaşılmamalıydı o günlerde olanlar. onun için bundan sonra…

hiç kimse…

ne yaşamalı…

ne de inkar etmeli…

hayatta kalanların anlattıklarını…

al jazeera web editörü edin krehiç, saraybosna'da yaşıyor. aynı zamanda, ödül sahibi bir öykü ve roman yazarı.

kaynak: al jazeera

Edin Krehiç

 al jazeera web editörü, saraybosna'da yaşıyor. aynı zamanda, ödül sahibi bir öykü ve roman yazarı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;