İnsan

'Adana, çekil aradan!'

Şehirlerarası ve milletlerarası görüşmeler için saatlerce sıra beklendiği, telefonların zengin evlerde olduğu günlerin simge cümlesiydi, "Adana, çekil aradan!" Arkadaş ve dost muhabbetlerine de espri malzemesi olmuş bu cümle, neredeyse 50 yıldır duyulmuyor. Yarım asırda iletişim teknolojisi çok gelişti, hayatımıza akıllı telefonlar girdi. 60'lı yıllarda manuel telefon santralinde santral memuru olarak çalışan İclâl Karçe'yle, iletişimin geçirdiği süreçte bir yolculuk yaptık, bu sürecin insan ilişkilerine nasıl yansıdığını konuştuk.

salonun en görünen yerinde. girişte sağda. ona ayrılan fiskosun üzerinde. tek başına. ekibin diğer üyeleri yok. kalem de, not defteri de çoktan çekmecede uykuda. ona kucak açan bir tek beyaz dantel. belli ki uzun zamandır ne arayanı var ne de arananı. eski debdebeli günler artık geride kaldı.

ister çevirmeli, ister tuşlu, isterse daha da geriye gidelim, manuel santralli dönemlerdeki yeri kalmadı telefonların. bir dönem, uğruna saatlerin harcandığı, adların yazıldığı, uzun kuyrukların oluştuğu bir araç, bir ihtiyaçtı. evlere geldiği dönemde de, parmaklar özellikle akşam saatlerinde işlemeye başlardı. karşı taraf da buna karşılık aynı saatlerde evde hazır beklerdi. tek bir ‘alo’ demek için ne büyük incelik...

sabit telefonun tahtı, önce cep telefonlarıyla daha sonra da akıllı telefonlarla sallandı. akıllı telefonlar, hayatın her yerinde. evde, işte, hatta uyku arefesindeki 3-5 dakikada. genç kuşak için sorun yok. hatta günlük hayatın bir parçası.

peki, eski kuşak için durum aynı mı?

60’lı,70’li yıllarda ptt’de manuel santral memuresi olan iclâl karçe, şu anki durumdan hiç memnun değil. eski ile bugünü karşılaştırıyor. ona göre eski zordu, karmaşıktı ama her şey daha sakin ve sıcaktı.

iclâl karçe, akıllı telefonların insanları esir aldığı ve iletişimi engellediği düşüncesinde. aynı çatı altında bile sohbetin artık mümkün olmadığını söylüyor. bayram ve kandillerde gelen mesajlara ayrı bir tavır geliştirmiş durumda. “kimse kimseye hâl hatır sormaz oldu” diyor. 

Karçe: İşe girmeden önce telefonla konuşmadım. Telefonu elime almamıştım. Zenginlerde vardı. Telefon lükstü. Telefon olan ev de zengindi.

“zor ve karmaşık yıllar”

iclâl karçe, 1951 doğumlu. ptt’ye 18 yaşında girdi. kurumda 25 yıl 6 ay çalıştı. 1995’te telekomünikasyon ve posta hizmetlerinin birbirinden ayrılmasıyla resmi olarak türk telekom emeklisi oldu.

erzurumlu bir ailenin kızı. içine kapanık, utangaç, sıkılgan. kalabalık ortamlara girme konusunda sıkıntı yaşayan bir genç kız. çalışma yaşına geldiğine karar verdiğinde komşuları, annesi zafer hanım’a, istanbul sirkeci’deki büyük postane’de santral memurluğu için açılan sınavlardan bahsediyor. sadece kadınların çalışıyor olması hem kendisini, hem de annesini teşvik ediyor.

santral memurluğuna başlaması, 21 ocak 1969. hayatında telefonla da ilk kez o tarihte tanışıyor, telefonu ilk kez eline o tarihte alıyor. telefon, tabii o zaman lüks. sadece zenginlerin evinde var.

60’lı, 70’li yıllar türkiyesi’nde telefon alt yapısı sıkıntılı. manuel santraller var. şebeke de sınırlı, hat da. görüşmeler için taleplerin yapıldığı, evde telefonu olmayanların sirkeci postanesi’nde uzun kuyruklar oluşturduğu dönemler.

işte böyle bir dönemde masaya oturdu iclâl karçe. bilinmeyen numaralar, şehirlerarası hatlar gibi servislerde çalıştı.

“senelerce biz bununla abonelere cevap verdik. bu sistemde tam 12 yıl çalıştım. işe girdiğimde, büyük bir salona girdiğimizde pozisyonlar vardı. biz bunlara pozisyonlar diyoruz. lambalar yanıyordu hep. lambalar yanıyor, fişlerle apellere giriyoruz. karşımıza bursa, izmir, ankara çıkıyordu. 'istanbul bana şu numarayı verebilir misin?' diyordu. meselâ atıyorum, diyarbakır yanıyor. apeli giriyorduk, kulaklık var başımızda. 'diyarbakır, buyur.' 'istanbul, bana şu şu numarayı verir misin?' diyordu. tuşlarla çeviriyorduk. konuşma başladıktan sonra aradan çıkıyorduk.”

İclâl Karçe: Telefon almak kolay değildi. Ablam 15 yıl sonra aldı. Yazılmış, şebeke yok. Biz, PTT mensubu olduğumuz için 5 yıl sonra aldık.

“adana, çekil aradan!”

yoğun bir mesaiyle geçen yıllar. aboneleri de mutlu etmek kolay değildi. telefon görüşmeleri sırasında yaşanan sıkıntılar, doğrudan santral memurlarına fatura ediliyordu. karçe, “adana, çekil aradan!” cümlesinin hikâyesinin de yine böyle bir zamanda ortaya çıktığını anlatıyor.

“şimdi ben, adana’dan ceyhan veya osmaniye’yi istemişim. adana bana osmaniye’yi veriyor. ben konuşurken başka adana memuru giriyor, osmaniye’den numara alacak. 'adana girme araya, ben istanbul, görüşüyorum, girme. yıldırım konuşmam var, acelem var, çık aradan adana!' diyorum, o bana bağırıyor, '10 dakika oldu, 25 dakika oldu' diye. bu arada kavga çıkıyor, kanalı kesiyor. şeflerimizi devreye girerdi. karışık, ama çok zevkliydi. eski günleri çok özlüyorum, keşke o haberleşmeler olsaydı.”

karçe, dünle bugünü rahatlıkla karşılaştırabiliyor. dün için karmaşık ve zordu diyor. bugün için de akıllı telefonların hayatımızı esir aldığını ifade ediyor. ona göre, teknoloji gelişti ama insan ilişkileri koptu.

“insanlar koptu birbirinden”

eski günleri özlüyor. mesafelerin, iletişime engel olmadığı zamanları… iclâl karçe, evdeki telefonunun çalmamasından dert yanıyor. "sıcak sohbetlerin yerini mesajlaşma aldı" diyor. bayram ve kandillerde gelen mesajlara ayrıca tepkili.

“o zaman tabii, haberleşme çok zordu. niye zordu? insanlar çok sıra bekliyorlardı. sabahleyin yazılıyor, akşama kadar bekliyor, yine çıkmıyor, iptal oluyordu konuşmaları. şimdi hiç gerek yok. basıyorsun, anında dünyanın neresinde olursa olsun istediğiniz kişiyle konuşuyorsun. şimdi kolay, ama ben o yılları özlüyorum. insanlar birbirine yakındı, sıcaktı. şimdi haberleşme kolay olunca birbirinden koptu, uzaklaştı yani.”

Karçe: Misafirliğe gidiyorsun. Herkes bir kenara çekilmiş, elinde telefon.

“fotoğraf çekmeyi biliyorum ama yollayamıyorum”

karçe, 1994 yılında emekli oldu. manuel santralle başladığı ‘iletişim’ serüveni şimdi akıllı telefonla devam ediyor. oğlunun baskısıyla aldığını anlatıyor. sosyal medyaya katılımı sınırlı. daha çok facebook kullanıyor. ptt’deki arkadaşlarıyla buradan haberleşiyor. belli aralıklarla da toplanıyorlar.

onun sınavı asıl bugün. iclâl karçe, mesaj yazarken, yorum yaparken zorlanıyor. özellikle de büyük-küçük harf değişimini yapamadığını, kelimeler arasına boşluklar veremediğini söylüyor.

“şimdi internet hepsini solladı. facebook denilen şey var, twitter var, bir takım bilmem şeyler var. youtube var, instagram var. ben, sadece facebook’u kullanıyorum. mesaj okumayı biliyorum ama mesaj yazamıyorum. yazıyorum ama aralık veremiyorum. bitişik yazıyorum. büyük harf, küçük harf sorunlu oluyor. yapboz yapboz, biraz sıkılıyorum. fotoğraf çekiyorum ama yollayamıyorum. hatta, kızım pınar kıbrıs’a gitti. oradan canlı yayın yapmaya başladı. ‘kızım seni seyrediyorum’ yazayım derken, ‘sefan olsun’ diye yazdım, ara veremedim. sonra da bir baktım facebook’u silmişim.”

Karçe, akıllı telefon kullanıcısı ama birçok uygulamayı kullanmayı bilmiyor.

50 yıl içinde çok şey değişti. telefon, eskiden mesafeleri kapatan bir araçtı. şimdiyse… karçe, kolay şeyin kıymeti olmadığı görüşünde.

“kolay şeyin kıymeti olmuyor demek ki. otobüslerde, tramvayda yolda giderken herkesin elinde telefon. kimse kimseyle konuşmuyor. evde bile. her odada, hepimiz. 3 kişiyiz. her odada birimiz. hepimizin elinde telefon, ancak mutfakta karşılaşıyoruz, birbirimizi görüyoruz. bir şey soruyorum, 'ay sonra, şimdi işim var' diyor. oyun oynuyorlar, insanlar kopmuş. herkes ona odaklanmış.”

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;