Görüş

Arap dünyasında laiklik, demokrasi ve liberalizm krizi

Laiklik, dini akımların 'tekfir' derecesine varan düşmanlığını aldı. Liberalizme yönelik düşmanlık ise baskın akımların çoğunluğunun, totalitarizmi ebedileştiren bir yaklaşımla, özgürlüğü ve özgürlüğün sorunlarını benimsememesinden kaynaklanmaktadır.

Konular: Arap Baharı
Suriye ve Mısır'ın 1958'de birleşmesi Arap milliyetçiliği açısından önemli bir dönüm noktasıydı. [AA]

bu konu önemini 'arap baharı' devrimleri sonrası bazı arap ülkelerindeki demokrasi deneyiminde yaşanan açmazdan alıyor. şöyle ki dini, laik ve liberal akımlar, arap toplumlarının birliğini ve siyasi rejimlerinin istikrarını tehdit edecek derecede kendi aralarında bir çekişme içindeler.

bu çekişmelerin veya gerginliklerin yeni olmadığı söylenebilir. zira arap siyasi kültürü, 20'nci yüzyılın başından itibaren batı toplumlarında ortaya çıkan büyük fikri ve siyasi dönüşümlerin içeriklerine uyum sağlama noktasında direnç gösterdi. batı modernliğini, rönesans'ını, mücadelelerini ve bölünmüşlüklerini tesis eden laik, liberal, demokratik, komünist ve milliyetçi eğilimler, bu fikri ve siyasi dönüşümlerdendir.

yine bilindiği üzere kılık kıyafetlerden orduların, yolların, şehir ve bankaların düzenlenmesine; eğitim, sağlık, sulama, yargı, ekonomik ve yönetim sistemlerinden tüketim, eğlence ve sağlık alışkanlıklarına; buzdolabı, televizyon, saat, bilgisayar ve telefona kadar her şeyin ithal olduğu arap şartları içinde, tüm bu akımlarla batıdan ithal edildikleri iddiası ve arapların gerçeğine ve kültürüne yabancı oldukları yaklaşımıyla mücadele edildi.

her halükarda bahsi geçen fikirlere ilişkin baskın arap kültürünün algıları çok farklı gelişti. zira sözgelimi milliyetçilik (bir batı düşüncesi olmasıyla birlikte) tarihi ve kültürel arka planlarının bulunması ve başkan cemal abdül nasır ölçeğinde büyük bir lidere dayanması sebebiyle diğerlerinden daha fazla özümsendi.

bu çekişmeler veya gerginlikler yeni değildir. zira arap siyasi kültürü, 20'nci yüzyılın başından itibaren batı toplumlarında ortaya çıkan büyük fikri ve siyasi dönüşümlerin içeriklerine uyum sağlama noktasında bir direnç ortaya koydu. 

by Macid Keyali

böyle bir şahsiyet olmasaydı da bu milliyetçilik düşüncesinin sonuçlarını tahayyül edebiliriz.  temelde suriye ve irak'ta ortaya çıkan baas partisini ve erken dönemde son bulan 'arap milliyetçileri' hareketini istisna tutacak olursak, arap dünyasında ve özellikle de arap mağrip bölgesinde milliyetçi partiler çıkmadı.

komünizm, belirli dönemlerde ideolojik veya kültürel yaklaşımlardan kaynaklanmayıp sadece siyasi arka planlara, yani sovyetler birliğinin gücüne ve kendisini arap ülkelerindeki rejimlere (keza komünist partilere) bağlayan ilişkiler ağına, israil'le müttefik amerikan emperyalizmi karşıtlığına dayalı ve belki bu ülkelerdeki insanların sosyalizmde teminat altına alınan sosyal adalet özleminden de kaynaklanan sınırlı bir başarı gördü.

demokrasi düşüncesi ise diğerlerine oranla farklı taraf ve akımların siyasi değişim ihtiyacını beslemesi, hem mutlak yönetim sistemine son verilmesi, hem de yolsuzluk ve despotluğun acılarından kurtulmaya hazırlık açısından, arap toplumlarına hakim siyasi kültür içinde daha büyük bir kabul gördü.

farklı arap fikri ve siyasi akımları (solculuk, islamcılık, milliyetçilik, ulusalcılık, liberalizm ve laiklik) nezdinde demokrasi konusunda bir tür oybirliği vardı. tabi bu akımlarla düşman olarak mücadele eden despot rejimler hariç. aynı zamanda her akımın demokrasiyi sınırlı anlamı içinde bir araç olarak arzuladığı da dikkate alınabilir.

buna karşın laiklik ve liberalizm, kuşatılmış ve marjinal veya hakim siyasi kültürden dışlanan ve düşman görülen bir pozisyonda kaldı.

birincisi yani laiklik, dini akımların  'tekfir' derecesine varan düşmanlığını aldı. yine başka akımlarca da (milliyetçi, ulusalcı ve liberal) laiklik hazmedilemedi. bu akımlar arap toplumlarındaki dini eğilimleri gözetmek ve dini duyguları siyasi hedefler için kullanmak amacıyla laiklik düşüncesiyle fırsatçı bir ilişki kurdular. aynı durum hakim siyasi sistemler için de geçerli.

ikincisine yani liberalizme yönelik düşmanlık ise baskın akımların çoğunluğunun, totalitarizmi (ailede baba, aşirette aşiret lideri, dini konularda din adamı, partide parti lideri, devlette devlet başkanı) ebedileştiren bir yaklaşımla, özgürlüğü ve özgürlüğün sorunlarını (düşünce, kadın, birey ve cemaat özgürlükleri, hukuk kültürünün zayıflığı, yurttaş bireyin düşüncesine odaklanılması, hukuk karşısında eşitlik, erkler arasındaki ayırım, anayasal devlet) benimsememesinden kaynaklanmaktadır.  

tüm bunlara rağmen laiklik çağrısı, liberalizmin mücadele ettiği sorunlar veya iddialarla karşılaşmadı. üstelik liberalizm, hakikati itibariyle farklı fikri, siyasi, toplumsal ve devletçi hegemonya türleri karşısında bireylerin ve toplumların özgürlük ve özgürleşme çağrısıydı. liberalizm, israil'le ittifak içindeki batıya (sadece fikri değil) siyasi bağlılık şüphesi damgası yedi. yani liberalizm her türlü bağımlılıktan kurtulma gücüne rağmen ülkelerimizde sömürge döneminde yükselen ve sömürülen ülkelerde bağımsızlığı tesis eden kentçi gruplarla irtibatından dolayı 'ihanetle' eşdeğer görüldü.

ekonomik liberalizm ve siyasi liberalizm farkı

ayrıca liberalizmin bizdeki bir başka sorunu, anayasal devlet, siyasi özgürlükler ve yurttaş haklarından çok ekonomiyle irtibatlı olmasıdır. bu durum liberalizmi fakirlik ve yoksunluk ateşi altında ezilen toplumlarda sosyal adalete karşı çıkan bir pozisyona koydu.

dikkat çekici ironi, liberal düşüncenin arap ülkelerinde ekonomide ve bu ülkelerin batılı ülkelerle ilişkiler alanında yaygınlık kazanmasıdır. oysa liberalizm hala kuşatma altındadır ve kendisine acil ihtiyaç duyulan siyasi ve kültürel alanlarda ise şüpheyle bakılmaktadır.

son tahlilde tüm bu akımlar sıkıntılı şekilde ortaya çıktı. ne belirli toplumsal blokları temsil etmeleri açısından ne de siyasi ve kültürel ifadeleri ve göstergeleri açısından bilinçli akımlar olarak ortaya çıkmadılar.

bu durumu açıklayan birçok sebep bulunuyor. en önemlisi bu akımların, bu ülkelerin yerel çevreleri yani üniversiteleri, partileri, forumları, gazeteleri, yayınevi ve kültür çevreleri içinde değil de, özellikle de sömürge deneyimi içinde batıyla sürtüşme ve çatışmayla birlikte ortaya çıkmaları.  

bir insanlık kazanımı olarak batı medeniyetinin temel düşüncelerinin ve özellikle de laiklik, liberalizm, demokrasi ve solculuğun açmazının temel sebebi, arap dünyasındaki ülkeler ve insanlar üzerinde tahakküm kuran iktidarların yapısıdır. 

by Macid Keyali

ironi bu ülkelerin maddi, tüketim ve teknolojik kazanımlara uyarken, kültürel kazanımlara (siyasi ve kültürel büyük düşüncelere) rezerv koymalarıdır.

tabi ki bu rezerv, batının temsil ettiği sömürgecilik ile batıdan gelen siyasi ve kültürel fikirleri bir araya getiren tarihsel tesadüfe bağlanabilir. bu siyasi ve kültürel fikirler batının geldiği noktaya ulaşmak için değil, batıya katılma çağrısı olarak ortaya çıktı. çağın gerçeklerine ve gelişim şartlarına uyumdan ziyade, kimliği ortadan kaldırmanın yeni bir girişimi olarak görüldü.

bunun dışında ayrıca ortada benliği ve kimliği savunma hattı konumundaki dini mirasın gücünde kendini gösteren bir etken var. siyasi arzuların ayartması ve otoriterlik eğilimine sahip bir tür kapalı ideolojiye dönüştürmesi sonrası dini mirasın rolü arttı. bununla birlikte 'islam'da temel bir hususun kültürel modernlik ile normalleşmeyi engellediğini' dile getiren keyfi bir iddiaya da temkinli yaklaşılmaktadır.

liberalizmin baskıcı rejimlerle imtihanı

ancak bir insanlık kazanımı olarak batı medeniyetinin temel düşüncelerinin ve özellikle de laiklik, liberalizm, demokrasi ve solculuğun açmazının temel sebebi, arap dünyasındaki ülkeler ve insanlar üzerinde tahakküm kuran iktidarların yapısıdır.

tecrübeyle sabit ki despotluk ve yolsuzluğa dayalı totaliter yapılarıyla bu iktidarlar, kurumsal, hukuk ve yurttaş devletinin kurulmasını engellediler. toplumsal kitlelerin kentleşme öncesi üst kimliklere (mezhep, din, etnisite ve aşiret) yoğunlaşarak kelimenin gerçek anlamıyla toplumlara dönüşmesinin önüne geçtiler. ayrıca bu iktidarlar bireyi / yurttaşı kendi imajına göre biçimlendirdi, özgürlük ve haklarından mahrum bıraktı, insanlığını ve bireyselliğini hor gördü.

bu tür rejimler arap ülkelerinin siyaset, ekonomi, toplum, eğitim, kültür ve sanatta geri kalmasının, ortak kamu alanlarının (üniversiteler, sinema, tiyatro, kültür ve sanat platformları) yokluğunun ve kentin sahteliğinin yanı sıra, siyasetin ve partili hayatın yasaklanmasının sorumlusudur.

despot rejimin tasallutundan kaynaklanan bu durum arap ülkelerinde laiklik, liberalizm, demokrasi ve solculuk kavramlarına kötü anlamlar yüklenmesine, deforme edilmesine, kültürel, siyasi ve hukuki anlamlarının eksiltilmesine yol açtı. yurttaşlık, özgürlük ve saygınlığa dayalı bir devletin kurulmasını öngören halk devrimleri muammasında bu durumun örneklerini ve sonuçlarını gördük.

bu devrimlerin hazmı içinde toplumlar, kendilerine açılmaya, çeşitliliklerini ve çoğulculuklarını keşfetmeye, ulusal toplantılarını formüle etmeye, kendi kolektif kimliklerini, müştereklerini ve farklılıklarını sakin ve sessiz yahut sert ve gürültülü yöntemlerle tanımaya başladılar.

sorun bu devrimlerin arap toplumlarında faaliyet gösteren akımların farklı pozisyonlarının sınırlarını gözler önüne sermesi, iddialarının doğruluğunu ve tutumlarındaki çelişkileri test etmesidir.

örneğin komünist ve solcu partilerin vahşi liberal ekonomiyi benimseyen despot rejimlerin yanında yer aldıklarını gördük. kendilerini liberal gören eğilimler için de aynı durum yaşandı. ayrıca (özgür seçimler yoluyla gelse bile) sırf islamcılığın yükselişine karşı çıktıkları için bu rejimleri destekleyen laik, demokrat ve solcu eğilimler gördük.

yani otoritesini topluma yayan totaliter rejim farklı akımlara da kendi damgasını, abdurrahman kevakibi'nin ifadesi ile 'despotluğun yapılarını' vurdu.  bu durum olgunlaşmada bazı eksiklikler, siyasi ve kültürel özelliklerini temsil eden girişimlerinde deformasyon yaşayan bazı liberal, laik, demokrat ve solcu hareketlerin totaliter rejimlerle ittifak içine girmesine açıklık getiriyor.

liberalizmin gerekliliği

tüm bunları demokratik kavram ve sistemlerinin tesisindeki eksikliklerde gözlemleyebiliriz. söz gelimi demokrasi sadece seçimlere, belirli çoğunluklar adıyla siyasi aktörler arasında iktidar değişimi veya bölüşümüne indirgenemez.

aslında bu eksiklikler, demokrasimizin liberalizmin bireyin değerini, özgürlüğünü, bağımsızlığını ve haklarını yücelten siyasi, hukuki ve kültürel tanımları içindeki anlamlarını temsil etmedeki eksikliğinden kaynaklanmaktadır. bu tanımlar kurumsallığ, hukuka ve yurttaş devletine vurgu yapmaktadır.

liberal demokratik bir rejimde özgürlük, birey ve cemaat herkes için eşitlik temelinde garanti altındadır.  her hangi bir akıma veya partiye, özgürlük ve eşit yurttaşlığa inandığı, kendi fikirlerine veya programlarına barışçıl yollarla davet ettiği, iktidara demokratik yollarla gelmeye çalıştığı müddetçe yasak ve engel yoktur. 

by Macid Keyali

liberalizmin (bir fikri ve bireysel düşünce ekolü olarak) yer almadığı bir demokrasi, bireylerin özgürlüğü, yurttaşlar arasında eşitlik ve insan haklarına saygıya dayanmadığı için eksik ve deformedir.

buna karşın demokrasinin olmadığı liberalizm de eksik ve deformedir. çünkü haklarda eşit yurttaşların özgürlüğü, liberalimizde yani özgürlüğün mezhebinde esastır. zira bu vatandaşlar kendilerini bir halk olarak düşünmekteler ve demokratik devletin inşası için gerekli sosyal sözleşmeyi kurmaktadırlar.

buradan toplumlarımızın liberal demokratik sistemi baz alması gerektiği sonucu çıkmaktadır. liberal demokrasi özgür ve eşit yurttaş devletinin, kurumsal ve hukuk devletinin kurulması demektir. çünkü sadece böyle bir rejimde daimi çoğunluk ve daimi azınlık olmaz, azınlığın görüşüne saygı göstermeyen bir çoğunluk bulunmaz, alt kimlikler, dini ve etnik kimlikler temelinde çoğunluklar ve azınlıklar olmaz. sadece ekonomik / sınıfsal çıkarlara, siyasi ve fikri eğilimlere göre çoğunluklar ve azınlıklar vardır.

liberalizmin yani özgürlüğün anlamlarının olmadığı bir demokrasi tesis etmek mümkün değildir. bu konu tamamlanmış bir mesele olduğu için en eski demokrasiye sahip avrupa demokrasi deneyiminde gündemde değildir. (ingiliz parlamentosu 1789'da insan hakları taslağını onaylamıştı.)

demokrasi aslında özgürlük, rasyonalizm, anayasal devlet, erkler ayırımı, hukuk karşısında eşitlik, iktidarın el değiştirmesi, hiçbir sebeple hiçbir ayırım yapmaksızın insanlara ve cemaatlere saygı üzerine tesis edilmelidir.

kısacası liberal demokratik bir rejimde özgürlük, birey ve cemaat herkes için eşitlik temelinde garanti altındadır.  her hangi bir akıma veya partiye, özgürlük ve eşit yurttaşlığa inandığı, kendi fikirlerine veya programlarına barışçıl yollarla davet ettiği, iktidara demokratik yollarla gelmeye çalıştığı müddetçe yasak ve engel yoktur. 

filistinli siyasetçi ve yazar. 1954 halep doğumlu. şam üniversitesi edebiyat fakültesinden mezun oldu. filistin ve israil konularında araştırma, analiz ve eleştiri yazıları yazan yazar kitap çalışmalarına imza attı. kitapları arasında '48 filistinlileri ve intifada', 'büyük ortadoğu. göstergeleri ve paradoksları', ' çözüm ve nihai çözüm konuları'  adlı çalışmaları bulunuyor

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Macid Keyali

filistinli siyasetçi ve yazar. 1954 halep doğumlu. şam üniversitesi edebiyat fakültesi'nden mezun oldu. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;