Görüş

Bir milli kulüp fetişisti: Scolari

Spor yazarı Uğur Meleke, Brezilya'nın Dünya Kupası yarı finalinde uğradığı hezimeti, Teknik Direktör Scolari'nin nerede hata yaptığını Al Jazeera için değerlendirdi.

Konular: Spor, Futbol, Brezilya
Luis Felipe Scolari, daha önce Brezilya ile Dünya Kupası şampiyonluğu yaşamıştı. [Reuters]

almanya, brezilya’yı 7-1 yendi ama mesele yine dönüp dolaşıp milletlerarası futbolun köşeye sıkışmasına dayanıyor. zira ulusal takımlar o kadar az maç yapıyor ki teknik adamlar da yeni oyuncu deneme riskinden ölesiye kaçıyorlar. kendilerince bir 'milli kulüp takımı' kurmaya kalkıyorlar. scolari gibi, kulübünü ve neymar’ını koruma mevzusunu fetişizme dönüştürenler, küçük dükkân adamları, yeteneği/tecrübeyi görmezden gelenler böyle feci biçimde yenilebiliyorlar işte... o yüzden salı gecesi kaybeden sadece scolari değil, 'milli kulüp fetişistleri' de oldu biraz...

yaşı 30’un, 35’in üstünde olanlar bilirler: önceleri iki ulusal takımın hazırlık maçı yapması için iki antrenörün telefonda anlaşması yeterliydi. iki hoca konuşur, dört hafta sonrasına anlaşır, boş bir çarşambayı milli maçla değerlendirirlerdi. fatih terim’in 90’ların ortasına doğru yaptığı ulusal devrimde hazırlık maçlarının önemli payı vardır mesela: türkiye milli futbol takımı, 1995 yılında 10’u özel tam 15 maç oynamıştır ve bir yılda yapılan 10 hazırlık maçı, hâlâ cumhuriyet tarihinin rekoru olarak kayıtlarda durmaktadır.

tarih, scolari’yi 7-1’lik hezimetin mimarı olarak yazacak. tarih, onu neymar’ın sakatlanma/cezalı duruma düşme ihtimalini hiç aklına getirmemiş bir dâhi (!) olarak hatırlayacak.

by Uğur Meleke


bugünse böyle bir hazırlık maçı takvimi yapmak artık hayal. zira fifa, artık ulusal takımların hazırlık maçı takvimlerini de kayıt altına aldı ve (özellikle turnuvasız yıllarda) senede en çok iki veya üç özel maç oynayabilirsiniz. tabii işin bu noktaya gelmesinde iki önemli gerekçe var: birincisi, bosman devrimi ile kulüplerin oyunculara ömür boyu kölelik düzeniyle sahip olma döneminin bitmesi. artık kulüpler oyuncuların kayıtsız şartsız sahibi olmadığı, sözleşmesi biten futbolcuyu serbest bırakmak zorunda olduğu için sporcusunu da zırt pırt milli takımla paylaşmak istemiyor. bir büyük kulüp, iyi bir futbolcuyu 10 milyona almış, dört yıl boyunca 20 milyon maaş ödeyecek ve bu dört yılın sonunda bedava göndermek zorunda kalacaksa sonuçlarını hiç umursamadığı bir ulusal takımın hiç para ödemeden ondan faydalanmasına ölesiye direniyor tabii.

bosman devrimi’nden sonra ulusal takımlara vurulan ikinci darbe de oulmers devrimi... 2004’te burkina faso ile oynanan bir hazırlık maçında ciddi biçimde sakatlanan faslı oulmers’in kulübü charleroi, fifa’yı mahkemeye verip bir de tazminata mahkum ettirince işin rengi bir kez daha değişti. fifa da messi’nin, suarez’in, ronaldo’nun, ibrahimovic’in bir hazırlık maçında sakatlanması ihtimalinden fena halde çekiniyor. zaten resmi maçlar için kulüplere cüzi bir tazminat ödeniyor, bir de anlamsız bir özel maç tazminatıyla baş etmek istemiyor. dolayısıyla özel maç takvimleri, daraldıkça daralıyor...

özel maç takvimlerinin daralması, kulüp antrenörlüğü ile ulusal takım antrenörlüğünü adeta iki ayrı meslek haline dönüştürdü. ulusal takım antrenörüyseniz artık fazla göz önünde olma şansınız yok. oyuncularınızı aylarca göremeyebilirsiniz, gördüğünüzde de iki, üç gününüz vardır, onlarla teknik/taktik hiçbir şey konuşamadan, sadece motivasyon kabiliyetinize güvenerek maça çıkmalısınız. o zaman yeni oyuncular denemek ya da milli takımı en formda oyunculardan kurmak, ciddi bir lükse dönüşüyor tabii.

neymar’ın kulübü

scolari de (brezilya ev sahibi olarak resmi eleme maçı da oynamadığı için) milli takımını en formda/en gözde brezilyalılardan değil, en iyi tanıdığı-tanındığı, sürekli beraber çalıştığı, konuştuğu, arkadaş olduğu adamlardan kurmaya karar verdi. coutinho harika bir sezon mu geçirdi, olsun... scolari kulüp hüviyeti kazanmış kendi grubunu bozmamak adına onu görmezden geldi...

lucas moura’nın 15 dakikası her takımın başını döndürebiliyor mu? varsın döndürsün... neymar’la, hulk’la, fred’le arkadaş değilse seleçao’da da yeri yok.

tabii neymar deyince, meselenin bir başka boyutu daha ortaya çıkıyor: çünkü scolari ile arkadaşı parreira, beş kez dünya şampiyonu olmuş koskoca brezilya milli takımı’nın anahtarını 22 yaşında ombre saçlı bir çocuğa teslim etmekte ısrar ettiler. takımı, 'neymar’ın adamları' basitliğine indirgediler. bütün toplar neymar'a oynanmak zorunda; 90 dakika liderliği o yapmak zorunda. bütün golleri neymar atacak, bütün asistleri neymar yapacak, hatta gerekirse penaltıyı da neymar kurtaracak!

kaka sadece 32 yaşında. ronaldinho da 34. birisi iki, birisi üç dünya kupası tecrübesine sahipler. belki şu anda kariyerlerinin tepe noktasında değiller ama aynen klose gibi 15 dakikalık-30 dakikalık tecrübeleri, bir kritik maçı kazandırmaya yetebilir. bunu da görmezden geldi scolari... çünkü bu takım, neymar’ın takımıydı. her şey, herkes onun mutluluğuna göre dizayn edilmeliydi. kaka ya da ronaldinho’nun kulübedeki varlığı neymar’ı huzursuz edecekse onlar yok sayılmalıydı...

sayıldılar da... ama tarih ronaldinho’yu ingiltere’ye attığı harika frikikle, kaka’yı arjantin filelerinin doksan diye tabir edilen yeriyle, scolari’yi ise ülke tarihinin en ağır hezimetiyle hatırlayacak. tarih, scolari’yi 7-1’lik hezimetin mimarı olarak yazacak. tarih, onu neymar’ın sakatlanma/cezalı duruma düşme ihtimalini hiç aklına getirmemiş bir dâhi (!) olarak hatırlayacak.

kader adamı: lahm

lahm’ı 20 metre geriye çekmek, almanya’yı 20 metre ileriye götürmek demek. guardiola’nın 'bunu sadece ben düşündüm' takıntısının ürünüydü, lahm’ı orta sahada oynatması... elinde orta üçlüde kullanabileceği bastian schweinsteiger, mario götze, toni kroos, thomas müller, javi martinez, thiago alcantara gibi uluslararası tam altı yıldız varken, lahm’ı ön liberoya kaydırarak gerçekten de birkaç ay manşetlere çıkmayı başardı. çünkü lahm orada da gayet iyi oynadı. tabii, iki önemli gerçek göz ardı edildi: birincisi, lahm öyle komple bir futbolcu ki mecbur kalsanız ve santrfora koysanız da gerekeni yapacaktır. yani ön liberoda harika oynaması, ideal yerinin bek olduğu gerçeğini değiştirmedi. ikincisi de dortmund’da yoldan geçenin bile sakatlandığı bir sezon olunca, bayern’le bundesliga’nın geri kalanı arasındaki fark 30’lu puanlara çıkınca, zaten guardiola’nın her türlü fanteziyi deneme şansı vardı. ama gerçek güçleri de şampiyonlar ligi’nde ortaya çıktı zaten...

enteresandır, löw de ikinci 'bunu ben düşündüm' vakasına brezilya’da imza atmaktan çekinmedi. schweinsteiger’ın da turnuvaya yüzde yüz hazır gelmemesi tabii ki tercihini etkiledi ama almanya’nın orta sahası bu kadar seçenekliyken lahm’ı göbekte kullanmak yine lükstü, gereksizdi, üstelik verimsizdi de. verimsizliği de son iki maçta ispatlandı zaten: çünkü lahm’ı 20 metre geriye çekince, almanya’nın oyun merkezi 20 metre ileriye kaydı! adam, sağ bekten futbolu yönetiyor adeta! bu ufak rötüş fransa’yı alt etmelerine yetmişti, brezilya’yı da dağıttılar.

uğur meleke, milliyet gazetesi spor yazarı.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;