Görüş
Türk üniversitelerinin eğitim-öğretim ve araştırma performansları
Üniversitelerimizin büyük bölümünde verilen eğitimin kalitesi ve araştırma performansı bakımından büyük sorunlar bulunmaktadır. Bu durumun, geleceğin Türkiye’sinde; başta mühendislik, sağlık, eğitim, hukuk olmak üzere hemen tüm alanlarda yetişecek elemanların niteliği konusunda olumsuz yansımalara yol açacağı muhakkaktır.
üniversiteler, eğitim öğretim etkinliklerinin yanında, bilimsel düşünceyi öngören, ürettiği bilgiyi topluma sunarak ülkenin ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel yönden gelişmesinde lokomotif görevi üstlenen kurumlardır. bu yazıda, türk üniversitelerinin bu yükümlülükleri hangi oranda gerçekleştirebildikleri tartışılarak genel bir değerlendirmeye gidilecektir.
türkiye’de üniversitelerin gelişmesi ve bugünkü durumu
üniversite mi, yüksekokul mu?
2006’da siyasi iradenin başlattığı “her ile bir üniversite” politikasıyla, mart 2006’da 15, mayıs 2007’de 17 ve mayıs 2009’da 9 olmak üzere üç yılda 41 yeni devlet ve 35 vakıf üniversitesi kurulmuş, böylece 2009 sonrasında yeni açılanlarla birlikte üniversite sayısı 184’e çıkmıştır. 2014 yılı ortaları itibarıyla, türk yükseköğretiminin ulaştığı niceliksel durum, yandaki tabloda özet olarak verilmiştir.
türkiye, 2000-2010 arasını kapsayan on yıllık dönemde yükseköğretimde yüzde 121 oranında bir büyüme sağlamış ve bu oranla dünyanın ilk beş ülkesi arasında yer almıştır (g.çetinsaya, büyüme, kalite, uluslararasılaşma: türkiye yükseköğretimi için bir yol haritası, 2014). bu büyümede, 2006-2009 döneminde 41 yeni üniversitenin kurulması ve imkânları zorlayacak boyuttaki kontenjan artışları etkili olmuştur.
türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin bu büyümeyle 5,5 milyona yakın öğrenciye yüksek öğrenim imkânı sunabilmesi ve üniversite sayısını 184’e çıkarması elbette övünülmesi gereken bir sonuçtur. ancak bu kadar yüksek bir artışın, yükseköğretim açısından ne kadar sağlıklı olduğu sorgulanmalıdır.
öncelikle şu iki tespiti dikkate almak gerekmektedir. türkiye’de yükseköğrenim gören 5,5 milyona yakın öğrencinin yarıya yakını açıköğretimde eğitim görmektedir. öte yandan, “her ile bir üniversite” politikası kapsamında açılan yeni üniversitelerin çoğunun önlisans ağırlıklı yapıda olduğu dikkati çekmektedir. 2014-2015 öğrenci yerleştirme bilgilerine bakıldığında, 104 devlet üniversitesinin 54’ünde önlisans öğrenci oranının daha yüksek olduğu, 20 üniversitede bu oranın yüzde 60’ın üzerinde bulunduğu görülmektedir. buna göre “üniversite” adı altında açılan bu kurumların önemli bir kısmı, zayıf donanımlı meslek okulu niteliğindedir.
eğitim öğretimde kalite sorunu
türk yükseköğretiminde bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlardan biri, kalite güvence sisteminin işler hale getirilemeyişidir. bu eksiklik, eğitimde yaşanan kalite sorununun boyutlarının ortaya konulmasını zorlaştırmaktadır. bu durumda eğitimde kalite hakkında bize fikir verebilen ölçütlerden biri, bir üniversitede öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısıdır. 2000’de 16 olan bu sayı 2013’te 21’e yükselmiştir. öte yandan, 2006-2008 döneminde açılan üniversitelerin büyük bölümünde, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 100 civarındadır.
öğretim elemanı sayısı bakımından en sorunlu alan mesleki yükseköğretimdir. dünyanın belli başlı ülkelerinde, mesleki eğitim veren yüksekokullarda (myo) öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 10-15 civarında iken ülkemizde bu sayı halen 50’nin üzerindedir. ayrıca, verilen mesleki eğitimde yaşanan nitelik sorunu ile uygulama boyutunun yetersizliği, iş dünyasının nitelikli ara eleman ihtiyacının giderilememesine yol açmaktadır. tüm bu veriler, myo’ların yanında, özellikle yeni açılan üniversitelerde eğitimin kalitesi konusunda sorun yaşandığını göstermektedir.
türk üniversitelerinin araştırma performansı
üniversitelerimizin araştırma performansı hakkında fikir edinmede en çok başvurulan ölçütlerden biri, web of science veritabanı tarafından taranan bilimsel dergilerde yayınlanan türkiye adresli yayın sayılarıdır. türkiye, 1996-2012 yıllarında ürettiği 306.926 yayınla dünyanın belli başlı 30 ülkesi arasında 20. sırada yer almaktadır. makalelerin yıllara göre sayısına bakıldığında, 2000’de 6.984 olan yayın sayısı, lineer denilebilecek bir artışla 2012’de 30.396’ya kadar yükselmiştir. araştırma performansını gösteren daha gerçekçi ölçüt, “bilimsel etki faktörü” de denilen “yayın başına atıf sayısı”dır. türkiye, bu ölçüte göre 1980-2012 yıllarını kapsayan dönem için 40 ülke arasında 7,19 puanla sondan üçüncü sıradadır.
yayın sayısındaki artışın sırrı ne?
yukarıdaki grafiklerde kolayca görüleceği gibi, iki performans göstergesi birbiriyle zıt sonuç vermektedir. bu çarpıcı sonucun kaynağı konusunda yapılan araştırmalar şu gerçeği işaret etmektedir. tübitak’ın yaptığı gruplandırmada web of science’da türkiye adresli en çok makalenin yayınlandığı ilk 10 dergiden 9’unun c grubuna, yalnız birinin a grubuna girdiği, ayrıca ilk on dergiden beşinin, makaleleri belli bir ücret karşılığında yayınladığı belirlenmiştir (m. balcı, yüksek sayıda makalelerin sırrı!, cumhuriyet bilim teknik, 08. 04. 2011).
2010 yılında yapılan bu araştırma, türk bilim camiasının, daha çok etki değeri çok düşük dergilerde yayın yaptığını göstermektedir. araştırmacıları buna zorlayan faktörün akademik yükseltmelerin yayın sayısı faktörüne bağlanmasından kaynaklandığı herkesçe bilinmektedir. “yayın sayısındaki artışın sırrını” gösteren bu durum, üniversitelerin araştırma performansının ölçülmesinde yayın sayısı yerine, “bilimsel etki faktörü”nün dikkate alınmasının daha gerçekçi olduğunu göstermektedir.
sonuç
times higher education ve shangai gibi uluslararası kuruluşlar tarafından her yıl yapılan en başarılı üniversiteler sıralamasında, odtü, boğaziçi, itü, hacettepe gibi devlet üniversiteleri ile sabancı, koç ve bilkent gibi bazı vakıf üniversitelerimiz en başarılı 400 üniversite arasında yer almaktadır. bu sonuç, üniversitelerimiz arasında büyük kalite farkını gösterdiği gibi, sayıları az da olsa üniversitelerimizin başarısını da ortaya koymaktadır. gerek bu sonuç gerekse son yıllarda yükseköğretimde sağlanan nicel büyüme, türk üniversiteleri açısından olumlu gelişmelerdir. ancak yukarıdaki değerlendirmeler, üniversitelerimizin büyük bölümünde verilen eğitimin kalitesi ve araştırma performansı bakımından büyük sorunlar bulunduğunu ortaya koymaktadır. bu durumun, geleceğin türkiye’sinde; başta mühendislik, sağlık, eğitim, hukuk olmak üzere hemen tüm alanlarda yetişecek elemanların niteliği konusunda olumsuz yansımalara yol açacağı muhakkaktır.
üniversitelerin, asli fonksiyonları olan bilim üretebilmeleri, nitelikli eğitim verebilmeleri ve uluslararasılaşmada istenilen çizgiye gelmeleri, onların siyasi baskı olmaksızın sağlıklı büyümelerini, yeterince özerk olmalarını ve özgür çalışma ortamlarında bulunmalarını gerektirmektedir. bu sağlanmadıkça, üniversitelerin yüksekokullaşma sürecine girmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
prof. dr. isa eşme, yükseköğretim kurulu (yök) eski başkanvekili.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar