Eğitim

Neden yabancı dil öğrenemiyoruz?

Eğitimde başarısız alanlardan biri de yabancı dil öğretimi. 15-29 yaş aralığındaki gençlerin çoğu yabancı dil bilmiyor. Türkiye, İngilizce Yeterlilik Endeksi'ne (EPI) göre, 60 ülke arasından 41'inci sırada. Öğrencilere göre başarısızlığın sebebi ezberci yöntem.

Konular: Türkiye
Öğrenciler en çok derslerin sıkıcılığından, ezberci eğitimden ve İngilizceyi çabuk unutmaktan şikayetçi. [Fotoğraf:Shutterstock]

egemen yılmaz, 16 yaşında

ankara'da tınaztepe anadolu lisesi'nde okuyorum. üçüncü sınıfa geçtim. lise 2'de üniversite sınavı için dil branşını seçtim. aslında dilden girilen bir bölüm istemiyorum. bu tercihimin nedeni ingilizcemi geliştirmek.

dördüncü sınıftan beri ingilizce görüyorum. şu an haftada sekiz saat dersimiz var. o da dil sınıfı olduğumuz için. ingilizceyi iyi bildiğimi düşünmüyorum. kendimi ifade ederim ama çok iyi değil.

Egemen, İngilizcesini geliştirmek için eğitimine bir yıl yurt dışında devam edecek. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

ingilizce dersini lise 1'de seviyordum, hocamız farklıydı. lise 2'de hocamız değişti onun için eskisi kadar sevmez oldum. eski hocamız daha eğlenceli anlatıyordu, dersler daha iyi geçiyordu. sınıflarda akıllı tahtalar var, oradan şarkılar dinliyorduk, film izliyorduk. 30 tane hikâye kitabı vardı, aramızda değiştirerek okuyor, hafta sonunda özetini yazıyorduk. öyle güzel oluyordu, hem de işe yarıyordu öğrenme açısından. lise 2'deki hocamız kalın bir kitap aldırdı sadece oradan anlattı. grameri ezberletiyor, sınavda aynısını soruyordu. onun için dersler sıkıcı hale geldi. hiç kitap okumadık. her şey gramere ve ezbere dayalıydı.

senenin başında sınıfta ingilizce konuşuluyordu. ingilizcesi kötü olanlar da var, iyi olanlar da. anlamayanlar olunca hoca yavaş yavaş türkçe konuşmaya başladı. sene sonuna geldiğinde artık hep türkçe konuşuyordu.

sınavlarda kitapta işlediğimiz konulardan genellikle boşluk doldurma soruyorlardı. hatta kitaptakinin aynısını fotokopi çektirip, sınava koyuyordu hoca. biz de ezberleyip yapıyorduk. 
benim her derste ingilizce konuşma fırsatım olmuyor. ancak hoca soru sorarsa, zorla bir şey anlattırırsa konuşuyorum. haftada en fazla dört cümle kuruyorumdur.

okuldaki dersler çok iyi geçmediği için bu sene kursa gittim. oradaki hoca iyiydi, yabancıydı. o anlatınca iyi anlıyordum. onunla baya geliştirdim. bu sene ingilizcemi geliştirmek için burada okula bir yıl ara verip, değişim programı ile litvanya'ya gideceğim. gitmişken litvanca da öğrenmek istiyorum.

dizi, film vs. ingilizce izliyorum. onların da faydası oluyor. ama türkçe altyazılı izliyorum. alt yazı olmasa yarısını anlarım anca. bilgisayar oyunlarından da öğrendiğim çok kelime var.
en çok konuşma kısmında zorlanıyorum. yurt dışına çıkınca da konuşmuyorum. konuşmam iyi değil çünkü. insan "nasıl kursam cümleyi?" diye düşünmekten konuşamıyor. hata yaparsam, karşıdaki anlamazsa diye çekiniyorum.

günümüzde iyi ingilizce bilmek önemli, olmazsa kendimi eksik hissederim.

Metehan, İngilizceyi daha iyi öğrenebilmek için lisede dil branşını seçmiş. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]
metehan erden, 17 yaşında

ingilizce öğrenmeye ilköğretimin dördüncü sınıfında başladım. şimdi istanbul tuna anadolu sağlık meslek lisesi'nde üçüncü sınıfa geçtim. bir şeyler öğrenebileyim diye lise 2'de dil bölümünü seçtim çünkü eşit ağırlık, fen-matematik işime yarayacak şeyler değil gelecekte. sınıfın yüzde 80'ine sorsak yabancı dil rahat diye gelmişlerdir ama ben ingilizcem gelişsin diye bu branşı tercih ettim.

daha önce çok sorun yaşadığım ingilizce ile lise 2'de aram düzeldi. müfredat kötü ama öğretmenim çok iyiydi. ilk kez bir şeyler öğrendiğimi hissettim. 

film izliyoruz mesela müfredatta olmamasına rağmen. daha güzel oluyor. şarkı dinliyorduk, sonrasında yorumluyorduk. türkçesini görmeden şarkıları çeviriyorduk, sonra ne kadar doğru diye kıyaslıyorduk. öğretmenimiz karikatürler getiriyordu, onları yorumluyorduk. bu da daha cazip hale getiriyor dersi. daha önceki yıllarda hocalar tahtaya yazardı, "şu boşlukları doldurun." derdi, dolduramayanlar eksi, dolduranlar artı alırdı. ama kimse de ne doldurduğunu bilmezdi, yapabilenler de ezbere yapardı. ezbere de dil öğrenilmediğine göre… geçen yılki öğretmenim sayesindeyse dili kullandığımı hissettim. çok tekrar yapıyoruz ama ezber yapmıyoruz. kitap da okuyoruz hocamızın çektirdiği fotokopilerden.

en çok konuşmada zorlanıyorum. aslında kafamda toparlayabiliyorum ama konuşmaya gelince olmuyor, kekeme gibi oluyorum bazen.

kitaplar da berbattı. lise 2'de görülecek şeyler değildi. fazla basitti çünkü. her yıl aynı konuları koyuyorlar. dört yıldır aynı şeyleri gördüğümü hissediyorum.

gözde akoğlu, 20 yaşında

izmit'in en iyi okullarından biri kabul edilen muammer dereli anadolu öğretmen lisesi'nden mezunum. hazırlık yoktu ama dokuzuncu sınıfta yoğun ingilizce görmüştük. 10'uncu sınıfta üniversite sınavı yüzünden başka derslere ağırlık verildi. liseden sonra bir yıl daha hazırlandım üniversite sınavına. araya epey zaman girdi. kısaca üniversiteye hazırlık yüzünden ingilizceyi iyice unuttum.

Gözde "Üniversiteye hazırlanırken İngilizceyi unuttuk" diyor. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

yazın ingilizceyi unutmamak için dizi izliyorum ama türkçe alt yazılı. bir kere alt yazısız izledim filmi, yarısını anlamadım. ondan sonra hep alt yazılı izliyorum.

ingilizcenin önemini biliyordum ama bu kadar hayatımı etkileyebileceğini düşünmemiştim çünkü boğaziçi üniversitesi'ni kazanacağımı düşünmüyordum.

ilk sene hazırlık sınıfı okuyoruz burada. ben hazırlığa 'beginner' (en düşük seviyede) başladım, sene sonunda da sınıfı geçemedim. kendime en güvendiğim bölümlerden bile kaldım. şimdi yaz okulundayım.

lisede gördüğüm ingilizce ile boğaziçi'nde gördüğüm ingilizce ve öğrenme biçimleri çok farklı. lisede öğrendiğimiz bütün ingilizce burada yaptığımızın küçük bir alıştırması gibi. daha nasıl farklı olabilirdi, bize nasıl iyi ingilizce öğretebilirlerdi bilmiyorum ama doğru olan burası onu da biliyorum.

boğaziçi'nde her şeyimiz ingilizce; ders anlatışları, okumalar, alıştırmalar vs. daha yoğun olarak görüyoruz. ama lisedeyken, ingilizce dersinden çıkıyorsun, matematiğe giriyorsun, aklın başka bir şeyde oluyor, dolayısıyla çok verimli geçmiyor. herhalde ondan öğrenilemiyor. burada mecbur kalmadıkça hocalar hiç türkçe konuşmuyor ve bunun faydası büyük.

burası ezber değil, tamamen öğrenmeye ve anlamaya yönelik. bir tek kelimeleri ezberliyoruz. yaz okulunda da sene sonundaki sınava yönelik çalışıyoruz. derslerimiz okuduğunu anlama, dinlediğini anlama ve kompozisyon yazma üzerine. lisedekilerse daha çok gramere yönelikti. yazma işi zaten insanın olaylara bakış açısıyla, kendi birikimiyle ve yazma yeteneğiyle de ilgili. bazen ingilizcede bildiğim kelimeler derdimi anlatmaya yetmiyor ama verdiğim bir örnek kompozisyonu kurtarıyor.

artık haberleri izleyip makale okuduğumda anlayabiliyorum. insanın kendine güveni geliyor. bir de konuşabilsem. hocalar zorluyorlar ingilizce konuşmamız için ama ben konuşmuyorum. en çok konuşmada ve duyduğunu anlamada zorlanıyorum.

aslında ingilizce güzel, seviyorum da. ama boğaziçi'nin hazırlığında akademik ingilizce öğreniyoruz. bunun bu kadar kısa sürede, çok iyi olmasını istiyorlar ya, açıkçası o beni biraz zorluyor ve geriliyorum. daha geniş bir zamana yayılmış olsa ya da sınıfta kalmayacağımı bilsem, sınavda daha az gerilirim ve daha farklı bir performans sergilerim gibi hissediyorum.
okulun yurt dışı ile değişim programları var. onlardan faydalanmayı düşünüyorum, yurt dışına çıkmak şart ingilizce için.

furkan demirörs, 13 yaşında

Furkan en çok İngilizce dersinde zorlandığını söylüyor. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

ataköy gazi ortaokulu'nda okuyorum. sekizinci sınıfa geçtim. dördüncü sınıftan beri ingilizce görüyorum. ingilizcem iyi değil, 2 ya da 3 geliyor her sene karneme. diğer derslere kıyasla daha çok zorlanıyorum ingilizcede.

geçen sene haftada dört saat görüyorduk. dersler 40 dakika, ilk 10-15 dakikası zaten hazırlıkla geçiyor. bu kadar az sürede öğrenemiyoruz.

derslerde en çok boşluk doldurma yapıyoruz. bir de testler oluyor, ingilizce cümleyi türkçeye çevirip aşağıdaki şıklardan ne olduğunu buluyoruz.

ders kitapları sıkıcı. sona doğru da çok zorlaşıyor. kitaplar daha eğlenceli olsa daha çok çalışabilirdim.

en çok duyduğumu anlamakta zorlanıyorum. fillerin çekimini ezberlemekten sıkılıyorum. çok zor geliyor. zamanlar da zorluyor, hangisini ne zaman kullanmam gerektiğini bilemiyorum.
öğretmen daha işlemediğimiz ve bilmediğimiz konulardan test yapıyor bazen. zorlanıyorum, yapamıyorum, o zaman da moralim bozuluyor. öğretmenin daha detaylı anlatmasını isterim.
dershaneye gidiyorum, orada da ingilizce de var ama hiçbir şey öğretmiyorlar. öğretmenler ingilizceyi bilmiyorlar zaten. okulda bile daha çok öğreniyorum diyebilirim.

ingilizce mesaj ya da mektup yazamam birine. amerikalı biri gelse onunla da konuşamam.

meriç yıldırım, 15 yaşında

ingilizce öğrenme maceram ilkokul bire dayanıyor. o zaman devlet okulundaydım, ingilizce dersimiz yoktu. annemler bir arkadaşımla birlikte evde özel ders aldırmıştı. renkleri, sayıları filan öğrenmiştik

üçüncü sınıfta başka bir okula geçtim. dördüncü sınıfta ingilizce dersi başladı ama yeterli değildi. dördüncü ve beşinci sınıfta kursa gönderdiler. okulda bir şey öğrenmiyorduk. hocam iyiydi ama kitaplar kötüydü ve ders saati çok azdı.  haftada iki ya da dört saatti. gramer de öğrenmiyorduk doğru düzgün. öğrencilerin seviyesi de çok farklıydı birbirinden, o yüzden herkes anlasın diye hep basit şeyleri tekrar ediyorduk. hiçbir şekilde konuşma yoktu. o yüzden ihtiyaç duyduk kursa. bu sayede altıncı sınıfta özel okula geçince zorlanmadım ama benim gibi devlet lisesinden geçenler çok zorlandı. özelde sekiz saate çıktı ders sayısı ve kitaplar daha iyiydi. ingiliz hocalarla da hikâye kitapları okuyorduk, metinleri dinleyip anlamaya çalışıyorduk. faydalı oldu.

Meriç İngilizcesi ilerletmek için ilkokulda özel ders almış. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

ortaokuldan sonra cağaloğlu anadolu lisesi'ni kazandım. almanca eğitim veren bir lise. bir yıl hazırlık okudum. şimdi lise 1’e başlayacağım. haftada 20 saat almanca gördük. sekiz saati alman hoca ile.

ders kitaplarımız özel kitaplar, milli eğitim bakanlığı'nın hazırlık kitaplarını kullanmıyoruz. okulun verdiği, tamamen almanca öğrenenlere yönelik kitaplar. içinde türkçeyle alakalı hiçbir şey yok. bunlar bakanlığın kitaplarından çok daha eğlenceli. ortaokulda bakanlığın kitabını da almıştık seviye belirleme sınavı için. mesela bir konu sadece türkiye’deki milli bayramların ingilizce isimlerini öğrenmek üzerineydi ama ben buna çok ihtiyacımız olacağını düşünmüyorum. başka yerde kullanma imkânı olmayan, çok acayip kelimeler vardı kitapta. ayrıca her sene aynı grameri işliyorlar. hiç ileriye gidemiyorsun. öğrettikleri en ileri seviye gramer herhalde geçmiş zaman filan. ama özel kitaplarda öyle değil, yararlı ve eğlenceli her şey. milli eğitim’in kitaplarından insan dil öğrenemez.

bence hem türk hem yabancı hoca bir arada faydalı oluyor. türk hoca da yabancı dili bizim gibi sonradan öğrendiği için, nerelerde ne hata yapabileceğimizi ya da zorlanacağımızı biliyor. grameri daha iyi öğretebiliyor. yabancı hocayla da konuşma pratiği yapıyorsun. bence daha iyi oluyor, zorluyorsun çünkü kendini konuşmak için.

yabancı dil konusunda en çok konuşmada zorlanıyorum. hem ne söyleyeceğini düşünüp hem de aynı anda cümle kurmak zor geliyor.  almanca’da da, ingilizce’de de telaffuzum kötü. konuşurken panik oluyorum iyice kötüleşiyor. mesela ingilizce konuşurken aslında ingilizce düşünmem lazım ama her şeyi türkçe düşünüp çevirmeye çalışıyorum o zaman iyice şaşırıyorum. 

bu sene okulla iki hafta almanya’ya gittik. gündüz kurs oluyordu yarım gün, öğlen şehri geziyorduk. kursta başka ülkelerden öğrenciler de vardı. onlarla almanca konuştuk, kendi kendimize gezerken yine almanca konuşmak zorunda kaldık. ben bu kadar konuşacağımı düşünmemiştim ama faydası oldu.

elif sena güldal, 19 yaşında

Elif üniversitede özellikle İngilizce eğitim veren bir üniversite seçmiş. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

hasan şadoğlu lisesi’nden mezunum. yeditepe üniversite’si sosyoloji bölümünü yarı burslu kazandım. aslında puanım istanbul dışındaki devlet üniversitelerini de tutuyordu ama ingilizce hazırlık sınıfı olduğu için burayı tercih ettim. daha sonra lisans dersleri de ingilizce oluyor ve bu sayede dili iyi öğrenebiliyorsun.

ortaokulda pilot okuldaydım o yüzden yabancı dil eğitimi ilkokul birinci sınıftan itibaren zorunluydu, ders sayısı da fazlaydı. pilot okul uygulaması kalkınca ders sayısı düştü. ortaokulu bitirdiğim zamanki ingilizcem şu ankiyle aynı. lisede üstüne hiçbir şey koyamadım. eşit ağırlıkçıydım, haftada iki ders ingilizcemiz vardı. yabancı dil sınıfı olmadığımız için hiç üzerine düşmediler. sınavdan önce 20 soru veriyorlardı, "10'u çıkacak bunlara çalışın." diyorlardı. bu şekilde dersleri geçtik. hiçbir şekilde kitaptan gitmiyorduk. hocalar kendi kendine anlatıp, sonra da soru veriyordu.  kitaplar çok yetersizdi zaten. incecikti. bir de çocuk kitabı gibiydi, lise öğrencisine uygun değildi.

ilköğretimde de gramer gördük, lisede de. o da 'past tense' (geçmiş zaman)  ve 'perfect tense'ten (bitmişlik zamanı) öteye hiç gitmedi. konuşmaya yönelik hiçbir şey yapmadık. derslerde zaten türkçe konuşuluyordu. ancak bazen soruyu sorarken hoca ingilizce soruyordu ama onu da kimse anlamayınca türkçe tekrarlıyordu. cevabını çoğu zaman yazıyorduk. diyalog bundan ibaretti. yazarken zaten düşünerek yazıyorsun, konuşmakla bir değil ki. konuşurken "bir dakika ben düşüneyim öyle konuşayım" diyemiyorsun. "how are you?" (nasılsın?) sorusuna tereddüt ederek cevap veren arkadaşlarım vardı sınıfta. bense özel ilgim sayesinde dizi izleye izleye, müzik dinleye dinleye çat-pat konuşur hale geldim, tabii ona konuşmak denilirse.

üniversitede hazırlığa en düşük seviyeden başlamak istemiyorum ama sanırım öyle olacak. aslında öyle olmaması lazım, hem yabancı dili seviyorum hem de ilkokuldan beri sözde her sene gördüm ama hâlâ çok yetersiz ingilizcem. yabancı dilden soğuyanlar çok sıkıntı çekiyor. sırf üniversitede hazırlık okumasın diye tercihini türkçe eğitim veren üniversitelerden yana kullanan arkadaşlarım var, resmen fobi olmuş onlar için ingilizce.

her şeyden önce ders sayısının artırılması lazım. bir de derslere yabancı, türkçe bilmeyen hocalar girse çok faydası olur.

yazın araya zaman girmesi de kötü oluyor, bildiğin şeyleri de unutuyorsun. kimse durup dururken ben ingilizce çalışayım demiyor çünkü yazın.

ufuk selupuçin, 14 yaşında

ortaöğretimi yeni bitirdim. profesör abdullah türkoğlu ilköğretim okulu'ndan mezunum. ingilizce öğrenmeye üçüncü sınıfta başladım. sekizinci sınıfta haftada üç saat ingilizce dersimiz vardı.

Ufuk "İngilizce öğrenme baskısı beni strese sokuyor" diyor. [Fotoğraf: Güneş Başat/Al Jazeera Türk]

ingilizceyi sevmiyorum çünkü öğretmenimiz çok baskı yapıyor. devamlı ingilizce'nin bize çok lazım olacağını söyleyip bizi zorluyor, "ingilizce öğrenemezseniz hiçbir şey yapamazsınız." diyor. bu da benim öğrenmemi zorlaştırıyor çünkü kendimi çok baskı altında hissediyorum, dersten soğuyorum. yedinci sınıfta ingilizce iki geldi karneme. son sene biraz daha iyiydi üç geldi çünkü sınav senesi olduğu için hoca çok sıkıştırmadı, rahat bıraktı.

beşinci sınıfa kadar dilbilgisinin yanı sıra radyo filan da dinliyorduk. son seneler daha çok kitaptan çalıştırmaya başladılar. cümle kurma, kelimelerin anlamı, paragraf çevirme gibi alıştırmalar ağırlıktaydı. kitaplarda bazı şeyler çok zor ve de hatalı. bunu hoca da söylüyor. yanlış yazıyorlar, soruyu yanlış soruyorlar. kitaplar daha güzel olsa ders daha eğlenceli olabilirdi.

en çok cümle kurmada zorlanıyorum. kelimelerin anlamlarını bilsem de cümle kuramıyorum.

yabancı film izlediğimde hızlı geliyor konuşmalar. ağızlarından çıkan yabancı kelimelerin ne olduğunu anlamadığım için filmi de anlamıyorum.
derste konuşmadan çok, yazma fırsatım daha çok oluyor.

her dersin sonunda yaklaşık 50 kelime veriyordu hoca, 10 kere yazmamızı istiyordu. çok sıkıcı bir şey ama ezber için iyi oluyordu tabii.

daha fazla haber için al jazeera türk dergi eğitim sayısı'nı indirin.

 

indirmek için:

  

 

Başak Güneş Başat

güneş başat, al jazeera türk'te muhabir olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;