Çözüm süreci

Sokak 'Çözümü' anlatıyor - Mardin

Mardinliler ve Kızıltepeliler de dört elle sarıldıkları çözüm sürecinin bir an önce sonuçlanmasını istiyorlar. Bir ay öncesine kadar çok umutlu oldukları sürecin zora girmesi nedeniyle endişelerinin de arttığını söylüyorlar.

Konular: Çözüm süreci

Anaokulu işleten Serpil Selvi Çınar, 6-7 Ekim olaylarından sonra öğrenci sayısının düştüğünü aktardı. [Fotoğraf: Faruk Yüce/Al Jazeera Türk]

bu ülkenin bir saatlik huzuru, siyasetçilerin ideolojisinin çok üstündedir. halk bu huzursuzluğun hesabını sorar onlara. insanlarda umutsuzluk aldı yürüdü” diyor mardinli zahireci şerif öter.

öter ile sohbetimize, ‘çözüm süreci üzerine siyasetçiler, uzmanlar konuşuyor ama biz bir de sürecin asıl muhataplarını dinleyelim diye geldik’ diye lafa girince, adeta soluk bile almadan konuşmaya başlıyor:

birileri karanlık dönemi korumak için elinden geleni yapıyor. her iki tarafta da savaştan, huzursuzluktan rant sağlayanlar var. bir de türkiye’nin iyiliğini istemeyenler, dışarıdan etkiler var. kıvılcımsa bizim ülkemizde çıkıyor, dışarıdan da hazır bekleyenler mazot döküyor kıvılcımın üstüne. ama elinde su olanlar nerede? 50 kişi çıksa bu iş yanlış dese, başka olur. elinde su olup da dökmemenin vebali var.”

öter, buğday pazarı kurmak için harekete geçen zahirecilerin örgütlenmesinin zamanla, işte tam da yangına su dökmek isteyen bir yapılanmaya dönüştüğünü, ‘siyasetçilerin ne karşısında ne yanında duran’ 47 derneğin bir araya geldiğini ve kızıltepe sivil toplum kuruluşları federasyonu’na dönüştüğünü anlatıyor. kendisi de bu federasyonun başkanı.

siyasetçilerin hatalarının bedelini biz ödüyoruz. bdp, ‘kobani düşürse barış biter’ diyor, örgüt ‘koridor açılmazsa, gerillayı türkiye’ye göndeririz’ diyor. hükümet de buna karşılık ‘süreci bitiririz’ diyor. siz kimin üzerinden neyin tehdidini savuruyorsunuz? umudumuzun mu, canımızın mı? bu süreç önce bizi, bütün halkı ilgilendiriyor.”  

“bir an önce sonuç alınmalı”

öter, “ilk kez cenaze gördüğümde altı yaşındaydım. çocuklarım da cenaze gördü, bu gidişle torunlarım da görecek’ diyerek endişesini de ortaya koyup ekliyor:

“her iki kesimden de halk barışın yanında. ama toplum kırılgan, o yüzden bir an önce çözüm süreci sonuca ulaşmalı.”

 

Şerif Öter [Fotoğraf: Faruk Yüce/Al Jazeera]

 

 

Mehmet Erbay [Fotoğraf: Faruk Yüce/Al Jazeera]

 

 

Serpil Selvi Çınar [Fotoğraf: Faruk Yüce/Al Jazeera]

 

 

Mecit Şahin [Fotoğraf: Faruk Yüce/Al Jazeera]

 

“muhataplar meclis’te olaydı iyiydi ama…”

bir an önce sonuca ulaştırılmasını istediği çözüm sürecinde öter’e göre, muhataplar hükümet ve hdp olmalıydı, sürecin platformu da ‘halkın her kesiminin iradesinin tecelli ettiği meclis’:

ama hdp, ‘irademiz öcalan’dır’ deyince müzakere onunla başladı. bunu en radikal milliyetçi türkler bile kabul etmiş. kimse sürece karşı değil. hükümet süreci başlattı, doğru etti; etti de, ne konuştuğunuzu hele bir anlatın, bize de söyleyin, biz de bilelim ki, halk sahip çıksın sürece.”

öter sürecin yol haritasında neler olduğunun bilinmemesinin ‘rantçılara’ yaradığını söylüyor.

“çözümsüzlük isteyen, karmaşa üzerinden saltanat kuran rantçılar diyor ki, ‘bunlar yetersizdir.’ ne konuşulduğunu biz bilelim ki yeterli midir, yetersiz midir karar verelim.”

sonra da kürtçe yayın yapan trt-şeş örneğini veriyor. o zaman da bu kanal için yetersiz tanımlamasının kullandığını ama şimdi birçok kürtçe kanalın olduğunu anımsatıyor.

yazık değil mi?

36 kişinin yaşamını yitirdiği 6-7 ekim’deki kobani’ye destek eylemlerine değinen öter’e göre, ‘devlet de meydanı biraz boş bıraktı,’ olaylar da halkı yeniden umutsuzluğa sürükledi. insanlar yine göç etmekten söz etmeye başladı.

ortaya bir fitne atıldı, o kadar can gitti, para gitti. yazık değil mi? 6 ekim’deki bir çağrı ile kızıltepe’nin ekonomik olarak son bir, iki yılda biriktirdiği potansiyelinin önemli bir kısmı gitti. sigorta şirketleri, ‘tahribatlara güvence vermiyoruz’ demeye başladı. o günlerde burada kuzey irak’tan milyon dolarlık yatırım yapmaya gelenler vardı, vazgeçtiler olaylar çıkınca. “

her şey durdu, sanat da

öter’in dikkat çektiği gerileme yalnızca ekonomik hayatta değil, çözüm sürecinin sekteye uğraması sanat hayatını da etkiliyor. örneğin kendi hayatıyla, toplum hayatıyla, siyasetiyle ilgili kürtçe stand-up yapan tiyatro sanatçısı mehmet erbay, ekim ayından önce anlaşmalarını yaptığı gösterileri askıya almak zorunda kaldığını anlatıyor:

6-7 ekim olayları olunca, hayat durdu, ticaret durdu, hayvancılık durdu. savaşın olduğu yerde hayat duruyor zaten. sanat da durdu. kendimizle, içimizde bulunduğumuz durumla alay etmeyi amaçlıyorum ben ama özellikle kobani’den sonra kimsenin gelip gülecek hali kalmadı.

kızıltepe’de konuştuğumuz erbay, çözüm süreci sonuçlanmadan stand-up’a devam etmenin de zor olduğunu söylüyor. yazmayı istediği tiyatro oyunları olduğunu ama sahneleyemedikten sonra bu oyunları yazmanın içinden gelmediğinden dert yanıyor.

erbay da tıpkı öter gibi çözüm sürecinde ne aşamaya gelindiğinin ve müzakerelerde neyin konuşulduğunun bilinmemesinin sakıncalı olduğunu, kürt halkında ‘oyalanıyoruz’ izlenimi doğurduğunu söylüyor:

sen burada çözüm sürecini ortaya koyuyorsun 'kürtlerle barış' diyorsun ama sonra da ‘bize ne kobani’den, düştü düşecek' diyorsun. kobani’de benim akrabalarım var: benim sülalemden, aşiretimden olan insanlar var. sen oraya sınır çekmiş, tel örgü çekmiş olabilirsin ama orada akrabalarım var. içte kendi barışını sağlamak için ahkâm kesiyorsun ama öbür tarafta sen sınırların dışında kürtlerin lehine gelişebilecek bir oluşuma karşı elinden gelen her şeyi yapıyorsun. o zaman da ben bu samimiyetsizliği görüyorum. ben seninle nasıl barışırım? sen beni kandırıyor, oyalıyorsun.

“kürtçe olmazsa olmaz”

bölgedeki birçok kişi gibi, erbay da, çözüm sürecinin başarısızlığa uğraması durumunda, şiddetin 1990’lardakinden çok daha fazla olacağı, halkın da birbirini katletmeye başlayacağından endişeli. ama sürecin başarıya ulaşması için kürtlerin haklarının yasal güvence altına alınması gerektiğini söylüyor. 'nedir o haklar ve nasıl bir yasal güvence' diye sorunca da tiyatrodan örnek veriyor:

yıllar önce biz sahneye çıktığımız zaman bir sürü izin almamız gerekiyordu. çocukların kimlik fotokopilerini veriyorduk. senaryomuzun kopyasını veriyorduk. sahneye çıktığımız zaman polis kamerasıyla kayıt ediliyordu. sırf kürtçe tiyatro yaptığımız için. bu 2006 yıllarına kadar böyleydi. bugün oyunumuzu sergileyebiliyoruz ama son çıkan güvenlik paketinin bizi nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. kürtçe tiyatro yapıyoruz diye gözaltına alınıp alınmayacağımızı bilmiyoruz. o yüzden yasal güvence istiyorum. kürt dilinin yasal güvence altına alınması gerekiyor. benim için olmazsa olmazdır bu.”

erbay, eğitimde de kürtçe'nin olmasını istiyor. ona göre özellikle anaokullarında eğitim kürtçe olmalı ki çocuklar anadillerini geliştirebilsinler, oyunlarını kürtçe oynasınlar.

çocukların oyunları bile gaz bombalı

kızıltepe’de anaokulu işleten çocuk gelişimi uzmanı serpil selvi çınar da bölgedeki çocukların isimlerinin büyük bir çoğunluğunun kürtçe olduğunu ve ailelerin asimilasyon endişesiyle çocuklarını anaokuluna göndermekte tereddüt ettiğini söylüyor; bir de 6-7 ekim olaylarından sonra öğrenci sayısının can güvenliği endişesi nedeniyle iyice düştüğünü. fakat bundan öte sorunlar da var:

şiddet içinde büyüyor çocuklar. çocuklar oyunlarında bile birbirlerine gaz bombası atıyor. polislerden, askerlerden korktukları oyunlar oynuyorlar. silah oyunları oynuyorlar. ya da ‘kötü insan’ imajlı oyunlar. evet, dünyanın her yerinde çocukların kötü insan imajı vardır ama bölge şartları buradaki çocuklardaki bu imajı çok daha keskinleştiriyor bunun etkilerini silmek çok güç. biz ne yazık ki bazı şeyleri yasaklayarak yapmak zorunda kalıyoruz mesela legolardan silah yapmayı. ama çocuklar şiddet olgusunun içinde büyüyorlar. bunu atlatmak için ne kadar yapıcı olursanız olun, bir yerde o şiddet kendini gösteriyor. özellikle bir eylem olduğunda bu daha da ortaya çıkıyor. aileler çocukları uzak tutmak istese bile, gören çocuklar görmeyen çocuklara anlatıyor.”

kendisini ‘dersimli alevi’ olarak tanımlayan çınar, çocuklar arasındaki ilişkilerde ötekileştirme olmadığını ama türkiye’de ötekileştirme sorunu olduğunu, bunun da etkilerinin çözüm sürecine yansıdığını düşünüyor:

hükümetin biraz daha yapıcı olması lazım. daha ciddi adımların atılması lazım. insanlar yıllarca sürecin başlaması için mücadele verdiler. süreç başlayınca beklentiler de çoğaldı. sürecin içselleştirilerek, sindire sindire, aşama aşama ve memnun edecek şekilde devam ettirilmesi gerek. “

çınar’a göre, sürecin muhatabı yalnızca kürtler değil, bölgede yaşayan araplar, süryaniler, ezidiler ve bütün kesimler olmalı. muhatap halk olmalı çünkü halk anlaşılmak istiyor ve kendi geleceğiyle ilgili ne konuşulduğunu da bilmek istiyor:

“buradan altı milletvekili çıkmışsa bence altısı da bu halkı temsil edebilecek durumdadır. sırası gelir ana muhalefet de muhataptır. sırası gelir sivil toplum örgütleri de muhatap olabilir. süreç diyoruz ama bunu biraz objektif dile getirmemiz lazım. konuşulanları bilmemiz lazım.”

barışın içini doldurmak gerek

bölgedeki çocukları yıllarca gözleme şansına sahip olmuş kızıltepeli emekli sınıf öğretmeni mecit şahin’e göre şimdiki çocuklar başka:

biz şevkle bağırırdık ‘ne mutlu türk'üm’ diye. ama şimdiki çocuklar, dünyayı teknoloji sayesinde görüyor, kendilerini fark ediyorlar. ben de insanım diyorlar. benim de haklarım var diyorlar.

yedi çocuğu da öğretmen olan ve bununla gurur duyduğunu söyleyen şahin’e göre, çocukların da karıştığı yakan yıkan eylemler özgürlük isteyen bir hareketin geri kalmasına neden oluyor. 

kendisini islami kesim içinde olarak tanımlayan şahin’e göre, başta dil olmak üzere ‘kürtlerin beşeri haklarının oyalamadan samimi bir biçimde’ verilmesi çözüm sürecini başarıya ulaştırabilir. şahin’e göre de sürecin şeffaf olması önemli:

devletle kim mücadele ediyorsa bu sürecin muhatabı da o olmalı ama halk da ne konuşulduğunu bilmeli. bugün pkk bir mücadelenin içindeyse süreç devlet ile pkk arasında olmalıdır. ve aynı zamanda şeffaf olmalıdır, halk da bunu bilmelidir. çözüm derken birkaç kişinin değil, aynı zamanda halkın da bu konuda bilgi sahibi olması gerekiyor.  yol haritasını genel kurmay başkanı bile ‘bilmiyorum’ diyor. hükümet diyor ki ‘silah bırakın’. bunlar da diyor ki ‘somut adım atın.’ her ikisi de diyor ki 'amacımız barıştır.' izah edin atılan adımları, ne olacağını.”

Ayşe Karabat

1970 yılında ankara'da dünyaya geldi. orta doğu teknik üniversitesi siyaset bilimi bölümünden mezun oldu. 1995’den beri çeşitli dergi, gazete ve tv kanallarında muhabir olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;