Görüş

Basın ve kıtlık siyaseti

Kıtlık, şiddet ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek, dünyayı anlamak ve tanımlamak için mücadele etmekle eşdeğer niteliktedir.

Konular: Afrika
Kamuoyu iklim değişikliği, dış müdahale ve ekonomik eğilimler gibi konularda gazeteciler tarafından bağlam sağlandığında Üçüncü Dünya ile ilgileniyor. [AFP]

açlık haberleri, yarattığı etkiye göre farklılık gösteriyor. kimi zaman, yardım kamplarında bir deri bir kemik kalmış çocukların görüntüleri insanları hayırsever olmaya teşvik ediyor. müzik ve eğlence sektörü yardım konserleri düzenlerken, televizyon kanalları özel yayınlar yapıyor. ancak pek ilgi görmüyorlar. diğer haberler kıtlığı gündem dışı bırakıyor. ölümlerin büyük ölçüde önlenebileceği gerçeği hep göz ardı ediliyor ve bu durum zengin ülkelerde yaşayan vatandaşlar için ise asıl endişe uyandıran nokta. harekete geçme ihtiyacını fark ediyoruz, ama hayırsever bağışlarda bulunmanın yanı sıra ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. daha utanç duyduğumuz anlarda, açlığın gayet doğal olduğunu, zaman zaman o bölgede bu durumun hep yaşandığını ve bunun ezelden beri gelen bir talihsizlik olduğunu söyleyerek kendi kendimizi avutuyoruz. bölgede çok fazla insan yaşıyor, yiyecek stokları tabii ki tükenecek. bu, tabiatın kendisi. eğer hatalı bir taraf varsa o da bölgede yaşayan beceriksiz çiftçiler ve yozlaşmış elitlerdir.

böylelikle hayırsever olma hevesi ile endişe verici bir kayıtsızlık arasında gidip geliyoruz. bu felaketin tam ortasında olan gazeteciler ise haber için birbirleriyle yarışıyor. ünlülerin camiasının dikkat çekme çabalarına değinmek bile istemiyorum. insanların çilesini evlerimize taşımak için ellerinden geleni yapıyorlar. ortaya çıkan tablo ise genellikle son derece korkunç oluyor. bölge halkının bu hali sanki insan aklının kavramakta zorlandığı bir durum ve tarihin dışındaymış gibi yansıtılıyor. 1984 yılında etiyopya’nın korem bölgesinden yayın yapan michael buerk “20. yüzyılın ortasında çok büyük çapta bir kıtlık yaşanıyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu. bu haber “band aid” isimli müzik hareketine ilham verdi. aynı şekilde yapılan gazetecilik fazlasıyla başarısız oluyor. zira izleyici açlığa ilişkin bu içler acısı görüntüleri ve cümleleri duymaya alıştı. yüreklerimizi burkan bir görüntüyle karşılaştığımızda kanalı değiştiriyoruz.

insanların duygularıyla oynamadan bu durumdan bahsetmenin ve ivediliğini siyasi ve ekonomik çerçevede ifade etmenin bazı yöntemleri var. haberciler izleyiciye ulaşabilmek için durumu duygusal ve dramatik bir dille ifade etmenin zorunlu olduğu konusunda ısrarcı davranıyor. ancak new left project’ten (yeni sol projesi) tom mills’in de belirttiği gibi, habercilerin bu konuda yanıldıklarını düşünmek için belirli nedenler var. greg philo, 2002 yılında glasgow medya grubu tarafından gelişmekte olan ülkelerde britanya’nın medya yayını ve kamu anlayışına ilişkin açımlama yapan üç önemli araştırmayı özetledi.

bağlam sağlamak

philo, “izleyicilerin gelişmekte olan ülkelere ilişkin gerçeklere dayalı haberlere ilgi duymamasının yayıncılıkta yaygın bir inanış” olduğunu belirtti. bu düşünce her ne kadar yaygın olursa olsun desteklenme oranı çok düşük. glasglow medya grubu’nun araştırmasına göre, izleyiciler dünyada neler olup bittiğini daha anlaşılır bir bağlam içine oturtabildiklerinde üçüncü dünya ülkeleri’ye ilgili haberlere daha çok ilgi duyuyor. dış haber bölümleri, haberleri kendi ülkelerine etkisi olmayan bir dizi felaket dizisi olarak sunduğu sürece izleyicilerin ilgisi azalıyor. sadece bu değil, ayrıca philo’nun röportaj yaptığı kişiler sıklıkla, fakir ülkelerdeki başarısızlıkların kaynağında yatan nedenin kendi iç sorunlarını düzgün bir biçimde çözememek olduğunu belirtmiş. ancak batılı petrol ve elmas şirketlerinin angola’da çatışmanın devam etmesine neden olduğuna ilişkin bir haber gibi örnekler izleyicilerin daha çok dikkatini çekmiş. uzak ülkelerde sıradan insanların problemleri izleyicilere yapısal bir bütünlükle sunulduğu takdirde haber çekiciliğini yitirmiyor, aksine daha dikkat çekici oluyor. kaynaklara ya da denetlenemeyen finansal yapıların sakladığı yolsuzluklara referans verilmediği sürece çatışmalar açıklanamıyor. tabii ki açıklama olmadığı müddetçe izleyiciler ilgilerini başka bir yöne çeviriyor.

çatışmalar kadar açlık problemi de kaçınılmaz bir durum ve bu dünyadan farklı bir yerde gerçekleşmiyor. kuraklık doğal bir olay iken, kıtlık için aynı durum söz konusu değil. kıtlık, insanların karar mekanizmasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı için siyasi bir meseledir. britanya yönetimi sırasında yiyecek kıtlığı çeken milyonlarca hintli açlıktan öldü. britanya ise bu kıtlıkların engellenemez olduğundan oldukça emindi. onlara göre, bu durumun sorumlusu tembel ve sayıca çok olan yerlilerdi. bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana ülkede kıtlık görülmedi. britanya hindistanı’nda eksik olan yiyecek değil, siyasi iradeydi.

bbc kanalından andrew harding’in haberine göre somali’de şu an yaşanan kıtlık uzun süredir çatışma olan bir bölgede yaşanıyor. resmi hükümet sadece başkentin belli bir kısmını kontrol edebilirken, çeşitli islami grupların bir araya gelmesiyle oluşan eşşebab örgütü ülkenin büyük bir kısmını yönetiyor. bölgenin büyük bir bölümü kuraklık problemi ile karşı karşıya iken, somali’de bu durumun insan hayatına etkisi çok daha büyük oldu. amerika ve diğer güçlerin de dahil olduğu somali’deki bu çatışmalar, esasında afrika boynuzu’nda süregelen kaynak ve kontrol mücadelesinin sadece bir parçası. somali’de kıtlığa ve bu duruma meydan veren eylem ve eylemsizlik haline ilişkin düzgün bir haber yapmak için dış müdahale dinamikleri dikkate alınmalı. bu durumda gazeteciler sabit bir şekilde ‘teröre karşı savaş’ın uçuk mantığına bir göz atmalı.

iklim değişikliği ve ekonomi

kıtlıkla ilgili haber yaparken neredeyse hiç değinilmeyen başka noktalar da var. iklim değişikliği doğu afrika’da giderek daha sık ve şiddetli kuraklıklara neden olmakta. iklim değişikliğinin en büyük sorumlusu ise zengin ülkeler. içler acısı görüntülerin yaşam biçimimiz ve gitgide daha ciddi bir hal alan çevresel kriz arasında bir bağlantı kurmamıza faydası dokunmaz. aslında ucuz enerjiye olan ilgimizden dolayı kurban ettiğimiz bu insanlar bizi vicdanımızla baş başa bırakıyor. yeterince açıklayıcı olarak yapılan kıtlık haberleri ülkelerin ulusal düzeyde reform çabalarına ilişkin tartışmalara zemin hazırlıyor.

ayrıca hem gıda azlığı, hem de kronik kötü beslenme doğrudan küresel gıda piyasasıyla ilişkilendirilebilir. dünya bankası, dünya ticaret örgütü ve özellikle de uluslararası para fonu gibi küresel kuruluşlar gelişmekte olan ülkeleri, gıda üzerindeki sübvansiyonları ve dış ticaret vergilerini kaldırmaya teşvik ediyor. kore gibi ülkelerde sübvansiyonlar çiftçilerin alım gücünü arttırarak ekonomik büyümeyi teşvik etmişti. dış ticaret vergileriyle koruma altına alınan kentsel endüstri, mallarını bu kırsal pazara satarak uluslararası alanda rekabet edecek kadar büyüdü. buna karşın afrika ve latin amerika’nın büyük bir kısmında, ithal ucuz mallar çiftçilerin şehirlere göç etmesine neden oldu. aslında yiyecek yetiştirebilecekken, insanlar fakir semtlerde yaşıyor ve iyi bir iş bulma umutları neredeyse hiç yok. işte bu yüzden dünyanın en fakir ülkeleri küresel pazarlardan yüksek fiyatlara gıda satın almak durumunda kalıyor.

yaşanan bu kıtlık çok da uzağımızda değil. bu olay ortak tarihimizin bir parçası. doğu afrika’daki olayların gidişatı bir bakıma uzak diyarlardaki zengin ülkelerdeki bakanlıklarının ve küresel kuruluşların aldıkları kararlar doğrultusunda belirlenecek. bununla birlikte alınacak kararlar ise bahsi geçen mevcut krizi görme ve gelecek felaketlerin önüne geçme konusunda vatandaşların bilgisini ve kararlılığını yansıtacak. ne var ki, halkın duyarsızlığının giderilmesi ancak medyanın özenli ve doğru bir biçimde, kıtlık ve çatışmaların neden ve nasıl olduğunu açıklamasıyla mümkün olacaktır.

her ne kadar tv yayıncıları ve gazeteciler insanların bu çilesine ilişkin anlaşılması kolay haberler yapma konusunda bir sakınca görmese de, kanıtlar izleyicilerin dikkatini yalın ve yapısal bir anlatımın çektiğini gösteriyor. medya mensupları olarak bizler bu kanıtlar doğrultusunda hareket etmeliyiz ve ekonomik ve siyasal yapıları işaret etmek bir nevi ahlaki sorumluluğumuz olmalıdır.

diğer bir deyişle, kıtlık, şiddet ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmek, dünyayı anlamak ve tanımlamak için mücadele etmekle eşdeğer niteliktedir.

dan hind, 1998 yılından beri yayıncılık sektöründe çalışıyor, ödül sahibi iki kitabın yazarı.

twitter’dan takip edin: @danhind

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Daniel Hind

daniel hind, 'the threat to reason' (verso, 2007) ve 'the return of the public' (verso, 2010) isimli kitapların ödüllü yazarı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;