Görüş

Esed’in akıbetini hiç böyle okumadınız

Suriye krizine çözüm bulma iddiasını sürdürmeye çalışan Cenevre'de ikinci tur görüşmeler bugün başlıyor. Peki, bu görüşmelerde Esed tartışmaların neresinde? Cenevre'de neler olabilir? Esed'in kaderi neye bağlı?

suriyelilerin kahir ekseriyeti, mart 2011’de devrim için sokaklara döküldüğünde, aslında esed’in kaderi da hakkında kararını vermişti demek, hiç de abartı sayılmaz. zira esed, suriye devrimi’nin patlak vermesiyle birlikte öteden beri suni olan meşruiyetini kaybetti ve aslında 2012 yılında fiilen iktidardan düştü. bu tarihten itibaren günümüze kadarki süreç, bölgesel ve küresel güçler arasında –bizzat esed’in kendisi için değil ama– esed üzerinden yürütülen bir nüfuz ve çıkar mücadelesinden ibarettir.

amerikan dışişleri bakanı john kerry’nin rus mevkidaşı sergey lavrov’la moskova’daki görüşmesinin ardından, 25 mart’ta rus dışişleri bakan yardımcısı sergey ryabkov, şu an için beşşar esed’in geleceğini tartışmamayı veya bu aşamada onu müzakere gündemine getirmemeyi teklif eden moskova’nın pozisyonunu abd’nin anlayışla karşıladığını ifşa etti.

obama yönetimi bunu anında yalanladı ve abd dışişleri bakanlığı sözcüsü john kirby konuyu şöyle yorumladı: “esed’in geleceğiyle ilgili görüşümüzün değiştiğine dair söylentilerin hiçbirisi doğru değil. esed iktidar meşruiyetini kaybetti ve biz bu konuda duruşumuzu değiştirmedik.”

esed aslında 2012’de fiilen iktidardan düştü. bu tarihten itibaren günümüze kadarki süreç, bölgesel ve küresel güçler arasında –bizzat esed’in kendisi için değil ama– esed üzerinden yürütülen bir nüfuz ve çıkar mücadelesinden ibarettir. 

ancak amerika’nın yalanlaması rusların açıklamasıyla kesinlikle çelişmiyor, aykırı da düşmüyor: esed meşruiyetini kaybetmiştir demek, asla obama yönetiminin onu denklemden çıkarmak için herhangi bir adım atma niyetinde olduğu anlamına gelmiyor – konuyu sadece ve sadece müzakere masasına taşımak da dâhil. amerikan tarafı tam 6 senedir esed’in meşruiyetini yitirdiğini sürekli tekrarlayıp duruyor, ama bu konuda kesinlikle hiçbir şey yapmıyor. büyük ihtimalle bu açıklamanın şu anda hâlâ tekrarlanıyor olması, amerikan tarafının hiçbir şey yapmamakta ısrarcı olduğu anlamına geliyor.

bu tutum, sadece son kerry-lavrov görüşmesine indirgenemez. zira o sadece “meşruiyetini kaybeden” esed’i siyasi denklemden çıkarmak için hiç bir ciddi adımın atılmamasına kasten göz yuman abd’nin politikasının bir devamıydı. bundan dolayı suriye’de siyasi, iktisadi ve toplumsal süreçlerin yanı sıra güvenlik alanında ilerleme sağlanamadı.

uluslararası belgelerde, bm kararlarında ve kapalı toplantıların beyanatlarında hep esed’e atfın göz ardı edilmesi, çatışmanın devam etmesini sağlamak içindi; zira çatışmaların devamı, bazı devletlerin suriye krizi yönlendirmek suretiyle kendi çıkarlarına ulaşmalarına yardımcı oluyor. bunu gerekçelendirmek için abd, rusya ve iran’da bahaneler her zaman mevcuttu.

bununla birlikte, 30 haziran 2012’de yayınlanan cenevre-1 belgesi, özellikle “tam yürütme yetkisine sahip bir geçiş hükümeti”ne işaret etmek suretiyle, esed’in kaderine dolaylı da olsa değinen en net belge olarak görülüyor. eğer hayata geçirilirse, bu da fiilen cumhurbaşkanının tüm yürütme yetkilerinin devralınması, böylece esed’in yetkisiz bırakılması, denklemden çıkarılması ve hukuken pozisyonunun sona ermesi anlamına geliyor. işte bu yüzden suriye muhalefeti her şeyden evvel bu kararın uygulanması gerektiğinde ısrarcı.

abd, suriye dosyasını rusya’ya devrederken

birçoklarının bugüne kadar bilmediği bir husus da şu: ağustos 2013’te esed’in kimyasal silahla gerçekleştirdiği katliamın ardından yavaş yavaş abd, suriye dosyasını resmen rusya’ya “devretme”ye başladı. washington’ın rolü, sadece esed’e karşı çıkan devletleri zapt ederek hepsini kendi liderliği altında –diğerlerinin pozisyonlarını dikkate bile almaksızın– kendisi için uygun gördüğü çözüme doğru çekmekten ibaretti.

2014 ocak’ında cenevre-2 toplandı ve bu toplantıda abd’nin pozisyonundaki değişim pekişti. şöyle ki, amerikan yönetimi rusya tarafına yeni tavizler verdi ve –muhalefetle bölgesel destekçilerinin ısrarlarına rağmen esed’in görevinden uzaklaştırılmasını ve suriye halkının meşru taleplerini desteklemek yerine – teröre karşı savaşı ana gündem maddesi haline getirdi.

2015’e gelindiğinde amerikan dışişleri bakanı john kerry, suriye’nin dostları grubu’na dahil olan ülkelerle kapalı kapılar ardında yaptığı toplantılarda, suriye dosyasında rusya’nın daha büyük bir rol almasının önemini ve rusları muhatap almanın gerekliliğini ısrarla vurguladı. bunun esed’in görevden uzaklaştırılmasını isteyenleri hedefine ulaştıracağını ima etti. bu toplantılarda kerry, bizzat mevkidaşlarını suriye konusunda –krizin anahtarlarını elinde tuttuğu gerekçesiyle– rusya’yla iletişim halinde olmaya teşvik etti; her ne kadar moskova’nın, tüm gücüyle esed’i destekleme kararlılığında olduğunu itiraf etse de…

ağustos 2013’te esed’in kimyasal silahla gerçekleştirdiği katliamın ardından yavaş yavaş abd, suriye dosyasını resmen rusya’ya “devretme”ye başladı. 

suriye’de siyasi sürecin hızlandırılmasını tartışmak üzere 2015 yılı ortasında fransa’da suriye’nin dostları grubu’na üye ülkeler arasında üst düzey bir toplantı gerçekleştirildi. bazı ülkeler esed’in denklemden çıkarılması gerektiğini dillendirirken, bazıları ise ona güvenli bir sığınak sağlanmasını önerdi ve o dönemde sığınabileceği ülkeler arasında adı geçenler rusya, iran, cezayir ve umman’dı.

özellikle bu toplantıda amerikan tarafı iki noktayı vurguladı: birincisi, abd için de önem arz etmesi nedeniyle, rusların suriye meselesine dahil olmasını sağlamaktı. ikincisiyse, süreci kolaylaştıracağı gerekçesiyle, esed’in geleceğini görüşmek de dahil hiçbir şeyi ön şart olarak dikte etmemekti.

buna dayanarak, 2015 haziran’ından eylül’üne kadar uzanan dönemde suudi arabistan, birleşik arap emirlikleri, ürdün, mısır ve türkiye başta olmak üzere birçok ülkeden heyetler moskova’yı ziyaret etti. katar’ın başkenti doha’da amerikan, rus ve suudi dışişleri bakanları kerry, lavrov ve adil el-cübeyr’i bir araya getiren üçlü bir toplantı yapıldı.

rusya’sız asla

ancak daha sonra, abd’nin rusya’nın sürece dahil olmasını, esed’i saf dışı bırakılması karşılığında değil, moskova’nın müdahilliğini meşrulaştırmak için istediği ortaya çıktı.

aynı dönemde suriye’nin durumuna ilişkin bazı belgeler ve teklifler devletlerarasında gidip geldi. bunların en önemlisi, ağustos ayında teklif edilen ve grupların oluşturulması fikrine odaklanan belgedir. bu fikir, şu anda cenevre’de yürütülen suriye krizi çözüm çabaları kapsamında insani eylem grubu, askeri grup ve siyasi grup gibi yapılanmalarla hayata geçirildi.

söz konusu  belge, doğrudan esed’in kaderine değinmeyi göz ardı etmekle kalmayıp bir de ortaya attığı iki aşamalı bir geçiş sürecinde onun o süreçtete varlığını zımnen kabul etmiş de oldu. şöyle ki, ilk aşamada geçiş hükümeti heyetine seçilmiş belirli bazı yetkiler veriliyor, ikinci aşamada ise heyete şeklî veya sembolik yetkiler dışında tam yetki veriliyor. bu şeklî veya sembolik yetkilere atıf da esed’in kalıcılığına işaret ediyor.

washington, esed düğümünün çözümü için rusya’yla iletişimi artırmak gerektiğine diğerlerini ikna etmeye çalışırken, diğer taraftan rusya’nın askeri müdahalesi için ön hazırlıkları tamamlıyordu. bu müttefiklerine ve dostlarına ima ettikleriyle de tamamen çelişiyordu.

rusya’nın siyasi ve askeri müdahalesi, moskova’nın inisiyatifi ele almasına ve esed’e siyasi ve askeri destek vererek gasp ettiği iktidarda ona biçilen ömrün uzamasına zemin hazırladı.

viyana’da ne oldu?

30 ekim 2015’te toplanan viyana konferansı’nda abd daha da fazla taviz verdi. washington sadece rusya’yı sürece dahil etmekle yetinmedi; suudi arabistan’ın tüm itirazlarına rağmen cenevre 1’e katılmayan iran’ı da davet etti. suudların itiraz gerekçesi, tahran’ın ‘tam yürütme yetkisiyle donatılmış bir geçiş hükümeti’ kurulmasını içeren sonuçlarını kabul etmemesiydi.

iran’ın konferansa davet edilmesi, amerika’nın esed’in görevi bırakması talebinden vazgeçtiğini veya en azından artık onu hesaba katmadığını resmen itiraf etmesi anlamına geliyordu.

obama yönetimi kırılgan bir ateşkes ve tökezleyen müzakereler gibi küçük şeklî başarıları ön planda tutarak iktidardan ayrılana kadar çözüm konusunu geçiştirmeyi tercih edebilir. ancak bu, siyasi sürecin tamamen çöküşü tehlikesini doğuruyor veya doğurabilir. 

özellikle 30 ekim 2015 tarihli genişletilmiş ilk viyana bildirisi yeni bir teklif içeriyordu: “güvenilir, kapsayıcı ve etnik ya da mezhebi temeli olmayan bir geçiş hükümeti” kurulması. toplantı sonuçlarının esed’in kaderi konusunda rus-iran gündemini yansıttığı ve cenevre-1’in dahi gerisinde kaldığı çok açıktı.

toplantının sona ermesinin ardından kasım 2015’te rusya, suriye’de çözüme ilişkin duruşunu ve vizyonunu içeren sekiz maddelik resmi bir belgeyi birçok ülkeye yolladı. daha sonra bu iki sayfalık belge, özü itibarıyla, bugün suriye’de siyasi çözümden anlaşılan şeye dönüştü.

bu belgede moskova, esed’in denklemden çıkarılmasından bahsetmiyor. bunun yerine yeni anayasanın hazırlanmasından sorumlu anayasa komisyonu’na suriye cumhurbaşkanı’nın değil, oybirliğiyle seçilen başka bir adayın başkanlık yapacağını belirtirken, aslında esed’in görevde kalacağını da ima etmiş oldu.

14 kasım 2015’te gerçekleşen ve uluslararası suriye destek grubu toplantısı olarak da bilinen viyana-2’de “güvenilir, kapsayıcı ve etnik ya da mezhebi temeli olmayan bir geçiş hükümeti” konusu vurgulandı; ancak bu yeni tanımlamadan korkuları azaltmak için cenevre-1 bildirisi’ne de işaret edildi. katılımcı devletlerin kahir ekseriyeti, dışa kapalı toplantılarda siyasi geçiş sürecinin başladığı ilk günden itibaren esed ve çevresinin iktidarı bırakıp ülkeyi terk etmesini talep etse de, buna rusya ve iran çok açık bir dille, diğer bazı devletler ise üstü kapalı bir şekilde karşı çıktı.

15 aralık 2015’te suriye’deki geçiş sürecine ilişkin bir belge daha ortaya çıktı. belgede esed’in “bazı” yetkilerini kendi tayin edeceği yardımcısına devir etmesi önerisi vardı. aynı belgede, düzenli ordu ile silahlı muhalefet gruplarından oluşturulacak askeri konsey’in başına alevi bir komutanın tayini teklif ediliyordu.

esed’in kaderi bir kez daha göz ardı edilirken

18 aralık 2015’te kabul edilen ve cenevre-1 süreciyle viyana sürecini birleştiren bm güvenlik konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla esed’in kaderi bir kez daha göz ardı edildi.

şubat 2016’da cenevre-3 müzakerelerinin ilk turu başarısız oldu ve 2016 mart’ında suriye muhalefetinin tüm ağırlığını koyduğu ikinci tur da sona erdi. buna rağmen gayet net görünüyor ki rejim, siyasi geçiş süreci ve esed’in geleceği meselelerini tartışma gibi herhangi bir hakiki niyeti olmaksızın konuları hilelere başvurarak geçiştirdi.

esed ve heyeti hiçbir gerçek baskıya maruz kalmadı. müzakerelerin ilan edilmiş asıl hedefi, esed’siz bir siyasi geçişi sağlamak olsa da washington, esed konusunun müzakere masasına gelmemesinden dolayı huzursuzluk, öfke veya rahatsızlık duyduğunu gösteren hiçbir emare ortaya koymadı.

eğer ki cenevre’nin üçüncü turunda geçiş süreci öncelikli olarak tartışılmazsa ve yine eğer ki “güvenilir, kapsayıcı ve etnik ve mezhebi temeli olmayan bir yönetim”den kasıt, “tam yürütme yetkisine sahip bir geçiş hükümeti” olmazsa, en azından ilk altı ayında esed’in başta kalacağı ve yine ortalama bir tahminle sürecin başlamasından itibaren 18 ay boyunca da var olacağı aşikâr.

uzun vadeye gelince, zikredilen bütün bu belgelerde esed’in de işlediği suçlarla meşhur rejimin adamlarının da onlara bağlı olan veya onlar adına iş tutanların de gelecekteki seçimlerde adaylıklarına engel koyan hiçbir madde yok.

burada söylenmek istenen şu: abd tek bir gün dahi esed’in görevini bırakmasını suriye’deki bir önceliği olarak görmedi.

abd’nin esed’in görevi bırakmasını dayatmak veya hatta bu konuyu tartışmaya açmak için bırakın askeri mücadeleyi, diplomatik veya siyasi bir mücadele yürütmeye dahi hazır olduğuna dair ortada herhangi bir emare yok. ve bu, rusya pozisyonunu değiştirmediği sürece de gerçekleşmeyecek.

obama yönetimi kırılgan bir ateşkes ve tökezleyen müzakereler gibi küçük şeklî başarıları ön planda tutarak iktidardan ayrılana kadar çözüm konusunu geçiştirmeyi tercih edebilir. ancak bu, siyasi sürecin tamamen çöküşü tehlikesini doğuruyor veya doğurabilir.

ali hüseyin bakir, uluslararası ilişkiler uzmanı ve siyasi danışman. beyrut arap üniversitesi'nden mezun oldu. arapça, ingilizce ve türkçe kitap bölümleri kaleme alan bakir'in makale ve araştırmaları, başta al jazeera center for studies olmak üzere çeşitli platformlarda yayımlanıyor. bakir, doktora çalışmalarını lübnan’da sürdürüyor.

twitter’dan takip edin: @alibakeer

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ali Hüseyin Bakir

uluslararası ilişkiler uzmanı ve siyasi danışman. beyrut arap üniversitesi'nden mezun oldu. arapça, ingilizce ve türkçe kitap bölümleri kaleme alan bakir'in makale ve araştırmaları, başta al jazeera center for studies olmak üzere çeşitli platformlarda yayımlanıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;