Görüş

Fransız solundan geriye ne kaldı?

Bugün artık sosyalizmin hafif bir biçimi ile karşı karşıyayız. Kaynağından ve ötekileştirilmiş, sömürülmüş, bastırılmış halktan tamamen kopuk, melez bir sosyalizme yol açan, sulandırılmış bir versiyondan bahsediyoruz.

Fransa'da geçen ay yapılan bölgesel seçimlerin ikinci turunun galibi, eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy liderliğindeki UMP oldu. [Fotoğraf: AFP/Getty Images]

geçtiğimiz ay fransa'da yapılan bölgesel seçimlerin ikinci turunda, seçmenlerin yüzde 66'lık bir çoğunluğu, eski cumhurbaşkanı nicolas sarkozy ve diğer merkez sağ partilerin öncülüğündeki halk hareketi birliği'ne (ump) oy verdi.

bu seçimin fransız siyasetinde bir dönüm noktası olduğunu söylemek zor, zira sosyalistlerin elindeki meclis çoğunluğu bakımından mevcut siyasi dengeyi değiştirmeyecek. ancak seçim sonuçları, üç yıllık sosyalist iktidarın ardından fransız kamuoyunun içinde bulunduğu ruh haline dair ipuçları veriyor.

seçimin en önemli sonuçlarından biri, fransızların sandıkta iktidar partisini adeta protesto ederek sağ ve aşırı sağ partilere oy vermesi oldu.

fakat mesele, söz konusu sonuçların françois hollande'ın 2012 yılındaki seçimleri kazanmasıyla iktidara gelen sosyalist hükümetin uyguladığı politikaların doğrudan bir neticesi olup olmadığı değil. burada asıl soru, sosyalist parti'nin ve genel olarak fransız solunun, iktidara geldiklerinde ideolojik, siyasi ve toplumsal değerlerini hayata geçirmek için ne yaptığı.

sosyalist görüş

tarihe bakacak olursak, "sosyalist görüş" yüz yıldan uzun bir süre boyunca insani değerleri her şeyden üstün tutma amacı güden toplumsal mücadelenin; sosyal dönüşümü öne çıkaran ve ırksal, dini, kültürel ya da coğrafi koşullardan bağımsız olarak halkın kurtuluşu için savaşan, eşitlikçi bir sosyalizm anlayışının etrafında döndü.

fransız sosyalizminin önemli ismi lionel jospin, on yıl önce seçim kampanyasında kullandığı "benim projem çağdaş, sosyalist değil" şeklindeki sloganla, hollande'ın politik değişimine zemin hazırlamıştı.

by Ali Saad


fransız sosyalizminin kurucularından jean jaures, 1897 yılında yaptığı "sosyalist görüş" başlıklı bir konuşmada, bu ideolojinin temel ilkelerinden birini ana hatlarıyla özetleyerek, proleteryanın içinde bulunduğu büyük sefalet ile burjuvazinin toplumsal kayırmacılığı arasındaki tezatı eleştirmişti.

marksist düşüncedeki semayenin yoğunlaşması tehlikesini, değer teorisini ve işçi sınıfının birleşmesi gerektiği fikrini, kendi teorisinde devam ettiren jaures, şöyle diyordu: "üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin, yani sermayenin yerine, bu araçların kolektif olarak topluma ait olması için, tüm üretenler, emek enstrümanlarının ortak sahibi olmalıdır."

bu düşüncenin altında yatan, sosyalist görüşün temelini – kapitalist materyalizmin aksine – tüm insanların kurtuluşu, sosyal adalet ve dayanışmanın oluşturduğu, hümanist bir sosyalizm anlayışını yukarıya taşıma arzusu idi.

2012'de dönemin sosyalist parti cumhurbaşkanı adayı hollande, "benim asıl düşmanım finans dünyası" demişti.

hollande, ocak 2013'te cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendisini sosyal demokrat olarak nitelendirdi. bu da özünde sosyalizme zıt kavramlar olan liberalizm, piyasa ekonomisi ve servetin yeniden dağıtımına yönelik politikaları terk etme fikri ile flört etmek anlamına geliyor.

fransız lider, londra'da katıldığı bir konferansta da şöyle dedi:

"bugün fransa'da hiç komünist yok. ya da çok fazla yok… sol, 15 yıl boyunca iktidardaydı. bu süre zarfında ekonomiyi liberalleştirdik ve piyasaları finans ve özelleştirmeye açtık. büyük bir korku yok."

hollande aslında ünlü fransız iktisatçı guy sorman'ın da dediği gibi "sosyalizm ile sosyal demokrasi arasındaki sembolik eşiği geçerek, ekonomi tarihinin sonu olarak piyasa ekonomisini kabul ediyordu… kapitalizmin yerine planlı ve kontrollü bir ekonomi kurma mücadelesi terk edildiğinde sosyalistlerden geriye ne kalır?"

fikirsel değişim

fakat sosyalistlerin fikirsel değişimi hollande ile başlamadı. fransız sosyalizminin bir diğer önemli ismi olan cumhurbaşkanlığı adayı lionel jospin, on yıl önce seçim kampanyasında kullandığı "benim projem çağdaş, sosyalist değil" şeklindeki sloganla, hollande'ın politik değişimine zemin hazırlamıştı.

tarihte her devir ya da dönemin kendine ait mücadeleleri, değerleri ve eylem biçimleri olduğunu öne sürerek fransız sosyalizminin içine düştüğü bu tutulmaya mazeret bulabilir miyiz?

by Ali Saad

jospin'in sözleri, sosyalist kampın benimsediği ekonomi politikalarını doğru şekilde yansıtıyor. aslına bakılırsa, çoğu özelleştirme projesi 1997-2002 yılları arasında jospin'in başbakanlığı döneminde gerçekleşirken, özelleştirmenin gerektirdiği gibi, devlet – ve dolayısıyla halk – üretim araçlarından yosun bırakıldı. bu özelleştirmeler, dönemin cumhurbaşkanı jacques chirac liderliğindeki sağ kanadın desteğini almıştı. bu da solun o yıllarda izlediği ekonomi politikalarının bile liberalizmin savunduğu ideallerle ne denli uyumlu olduğunu açıkça gösteriyor.

fakat solun niçin liberal bir gündem benimseme yoluna gittiği sorusuna yanıt olabilecek, dönüm noktası niteliğindeki olaylardan biri, iktidarda geçirdiği iki yılda (kabinesinde dört komünist bakana yer verdiği için) kapitalizm karşıtı politikalar benimseyeceği yönünde büyük umut uyandıran sosyalist françois mitterrand'ın, 1983 yılında sağ görüşlü bir cumhurbaşkanını aratmayacak nitelikte ekonomik tedbirler açıklaması oldu.

belli başlı fransız sanayi şirketlerini özel sermayeye açıp, devleti, büyük uluslararası finans grupları lehine sahneden çekilmeye mecbur etmek suretiyle ülkeyi finansal küreselleşme yoluna sokan da pierre beregovoy'un sosyalist hükümeti idi. bunlar, sağ bir hükümetin düşünmeye bile göze alamayacağı, cesur hamlelerdi.

tarihçi francois cusset'ye göre, mitterrand'ın politikalarıyla birlikte "sol, aşağı sınıfları terk etmişti… [mitterrand] hem toplumsal açıdan, hem de oy bakımından, yani kelimenin her anlamıyla halkı hızla kaybetmişti".

fransız solunun temel değerlerine sadık kalmama yönündeki tarihi hatalarından biri de dış politika cephesinde yaşandı. 1981'den bu yana göreve gelen tüm sosyalist hükümetler, abd'nin askeri maceralarına arka çıktı. ne tuhaftır ki, abd'nin savaş kampanyalarına yönelik tek muhalefet, 2003 yılında jacques chirac'ın cumhurbaşkanlığı sırasında irak işgali ile ilgili olarak sağ görüşlü jean pierre raffarin hükümetinden geldi.

daha yakın tarihli bir örnek de, geçtiğimiz yaz israil'in gazze'yi hedef alan kanlı saldırısı sırasında dünya israil'i filistin halkına karşı işlediği suçlardan dolayı kınarken, sosyalist fransız hükümetinin itidal çağrısı yapan boş diplomatik sözlerden öteye geçmeyip, herhangi bir kınamada da bulunmaması oldu.

ilerici değerler

fransa'nın birçok şehrinde kitlesel protestolar düzenlenirken, tek bir sosyalist bakan veya parti yetkilisi bile şehit edilen filistinlilere herhangi bir destek mesajı vermedi. sadece yeni kurulan antikapitalist parti'nin lideri olivier besancenot, paris'teki bir eyleme katıldı.

jean jaures'in o konuşmasının üzerinden yüz yıldan fazla zaman geçti. bugün artık sosyalizmin hafif bir biçimi ile karşı karşıyayız. kaynağından ve ötekileştirilmiş, sömürülmüş, bastırılmış halktan tamamen kopuk, melez bir sosyalizme yol açan, sulandırılmış bir versiyondan bahsediyoruz.

peki insan böyle bir felaketi nasıl haklı gösterebilir? tarihte her devir ya da dönemin kendine ait mücadeleleri, değerleri ve eylem biçimleri olduğunu öne sürerek fransız sosyalizminin içine düştüğü bu tutulmaya mazeret bulabilir miyiz? veya sosyalizmin 20. yüzyılın başında öne çıkardığı insani değerlerin zamansız ve evrensel oluşları itibarıyla neredeyse kutsal sayılabilecek bir konumda olduklarını ve yüzyılların ötesine geçtikleri doğru mu?

öyle görünüyor ki, fransız sosyalizmi, toplumun karşı karşıya olduğu ekonomik, ideolojik ve sosyal sorunları umursamayan, içerikten yoksun, gelip geçici, boş sloganlar üretme konusunda son derece başarılı, bir seçim makinesine dönüşmüş durumda.

sosyalizmin artık ilericilik ile aynı doğrultuda olduğu söylenemez. son seçimlerden çıkan sonuçlar işte bu yüzden sürpriz değil.

ali saad, kitle medyasının toplum üzerinde etkisi üzerine uzman, fransız sosyolog ve medya eleştirmeni.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Ali Saad

Ali Saad

ali saad, kitle medyasının toplum üzerinde etkisi üzerine uzman, fransız sosyolog ve medya eleştirmeni. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;