Görüş

'Gezi': Biz bu dersi okulda görmemiştik

Gezi Parkı, bu toprakların kadim halklarından Ermenilerin de izini taşıyordu, Alevilerin de. Egemenlerin İslam yorumuna bayrak çeken Müslümanlar da oradaydı, İslamı yaşayan bir müminle rüyasında bile karşılaşmak istemeyen Kemalistler de orada.

Konular: Türkiye
Gezi Parkı eylemlerinin önemli aktörlerinden biri olan HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Gezi'nin yaşayan bir süreç olduğunu belirtiyor. [Al Jazeera]

bir yıl önce gerçekleşen gezi parkı protestoları, “birkaç ağaç meselesi” üstünden türeyen çok mühim bir tartışmayı ortaya çıkardı. özel mülkiyet, özel alan, kamusal alan gibi münakaşa konularını tekrar hayatımıza soktu. devlet ve sermayenin müdahaleciliği altında, parktaki ağaçtan kitaplıkta duran kitaba kadar ‘denetlenen’, ‘tehdit altında olan’ bir toplum olduğumuzu anımsattı ve hatta bir kısmımıza da öğretti.

bu süreç, devletin hiç öyle ders kitaplarında anlatıldığı gibi bir şey olmadığının, o devletin ağzından çıkan masalların, seri üretim bir kanaat oluşturmak hariç, bir işlevi bulunmadığının kanıtıydı. çarkıfelek izlerken hipnotize olmuş, gazetelerin arka sayfalarıyla avutulmuş bir toplumun, en büyük kanaat hapishaneleri sanılan stadyumlardan dahi taşarak sokakla buluşması büyük bir sarsıntıydı.

türkiye’de parlamenter siyasetin işlevsizliği karşısında toplumun söyleyecek bir sözü olduğunu; 17 yaşında, bilgisayar başında ‘etkisizleştirildiği’ sanılan çocukların, sokağa çıktıklarında özgürlük adına militanlaştıklarını, üstelik bunu geçmişin siyasi kalıp ve biçimlerine takılmadan yapabildiklerini gördük.

şimdi ise ‘gezi’nin 1. yıldönümü’ isimli bir şey etrafında, adeta bir mit haline getirerek gezi’yi yazıyor, sanki tamamen geride kalmış bir şeymiş gibi gezi’yi tartışmaya çalışıyoruz. ben gezi’nin ‘geride kalan’ bir şey olmadığına; aksine ilerlemeye müsait, kalıcı bir süreç olarak görülmesi gerektiğine inanıyorum.

her ne kadar sol, türkiye’de mevcut gözetim mekanizmaları ve kanunlarla belirli günler ve haftalarda ‘legal sınırlarda’ eylem yapan bir gruba dönüştürülmeye çalışılıyor olsa da şimdi bize çok daha çetin bir iş düşüyor.

bir yıl önce gezi’de, bugünlerde ise lice’de yapılanlar, ‘devlet dersi’ ile ilgili yapılabilecek en iyi şeyin o dersi ‘müfredattan kaldırmak’ olduğunu ortaya koyuyor: “birbirleri hakkında öğrendikleri ilk şey, nerede daha çok endüstri nerede daha çok hayvancılık olduğu olan, bazılarının başka bir dilin varlığını keşfetmesi 20 yıl alan çocukları, o müfredattan kurtarmak zorundayız.”

bunu, gezi’de tüm karanlık yüzü ifşa olan medya, devlet, sermaye içiçeliğini göz önüne aldığımızda, yalnızca kanun teklifleri ve araştırma önergeleriyle yapamayacağımız gün gibi ortada. değiştirdik denilen anayasa, partiler ve seçim kanunu, türkiye’de legal muhalefetin uzun bir koşuya çıkacağı bir yol açmayı bir yana bırakın, seçilmiş vekiline bile toma ile akrep arası alacarte bir mönü sunmanın ötesine geçemiyor.

bugünden sonra elimizde olan tek şey, devlet dersinin pratikteki reddiyesi ve gezi’de başlayan ‘yeniden tanışma’ anlayışını güçlendirmek. kürtlerin yahut kürt hareketinin türkiyeli gençler için bir ‘otantik’ özne olmaktan çıkarılması, gariptir en çok da kürt hareketi’nin ‘uzak durmakla eleştirildiği’ gezi ile gerçekleşti. kadıköy’den medeni’ye giden dualar; bugün, gezi’nin yıldönümünde lice’de karşılık buluyor.

türkiye’nin 1920’lerde üstüne yasal olarak da oturtulduğu sünni türk-islam çizgisinin ulaştığı son noktayla baş başayız. tıpkı karşımızdaki egemen güç gibi, ona karşı yürüyen direniş süreçlerini de bir ‘süreklilik’ içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor.

by Sırrı Süreyya Önder

gezi’nin tarihini doğru yazmalıyız

muhtemel ki yıllar sonra yazılacak tarih kitaplarında, mevcut egemen sistem sürerse, gezi’nin tarihi hiç de istemediğimiz bir biçimde yazılacak. bu direnişi bir alevi isyanı kalıbına sıkıştırmak isteyeninden kemalist başkaldırı olarak yazmak isteyenine dek gezi’deki çokluğu ve gezi’nin taksim’den türkiye ve kürdistan’a taşan gücünü yok saymak isteyenler sayıca çoğunlukta olacak. şimdiden, tarihin bu şekilde yazımına karşı durmanın elimizdeki imkanlarına bakmamız gerekiyor.

adalet ve kalkınma partisi (akp) hükümeti, türkiye siyasetinin sonradan üstüne çizildiği bir resmin fonu değil. ‘modern türkiye siyaseti’ anlatısını 1800’lerin ortasından başlatabileceğimiz düşünülürse, çok daha geniş bir tartışmanın ve tartışan taraflar arasında açık bir uzlaşının da ürünü.

öldürülen gerillaların parçalanmış bedenlerini kahramanlık şarkılarıyla ana haber bültenlerinde sergileyenler ile kürtlerin kürtlükten vazgeçip inançlı müslümanlar olarak hayatlarına devam etmelerinin ‘kendileri için iyi olacağını’ sık sık söyleyenlerin koalisyonu.

bu koalisyon o kadar geniş ki 2002’den bu yana orada. kürtler için düşündüklerini, sosyalistler ve anarşistler için de düşünüyor. tıpkı ermeniler ya da süryaniler için olduğu gibi.

türkiye’nin 1920’lerde üstüne yasal olarak da oturtulduğu sünni türk-islam çizgisinin ulaştığı son noktayla baş başayız. bu bağlamda, tıpkı karşımızdaki egemen güç gibi, ona karşı yürüyen direniş süreçlerini de bir ‘süreklilik’ içerisinde değerlendirmemiz gerekiyor.

işte tam da bu yüzden nazım hikmet’ten musa anter’e, mazlum doğan’dan ali ismail korkmaz’a dek çizilecek bir çizgi, kendi içerisinde tek bir şeye işaret ediyor: “farklılıklara ve hatta çelişkilere, çatışmalara rağmen asla birbirine katkısı yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan bir tarihle baş başayız.”

gezi, tüm bu olan bitenin arasında hepimize bir fırsat sağladı. belki tarihlere bağlı kaldık; ama gezi’de yitirdiklerimizin, zarar gördüklerini işittiklerimizin isimlerini aklımıza kazımaya, gezi’deki devlet terörünü analiz edip buna göre bir muhalefet stratejisi yaratmaya doğru gidiyoruz.

şimdilerde lice’de ve rojava’da büyüyen isyanlar, orada ortaya koyulan talepler ve demokrasinin işleyiş biçimlerinin dahi gezi ile ilginç ve önemli alakaları var. devlet bu ilişkiyi görmezden gelmek istiyor. çünkü kürtleri ve türkleri ‘a’ ve ‘b’ şubelerinde ama mümkünse ayrı katlarda tutmaya alışan, çalışkan öğrencilerin oturacağı sıraya kadar her şey için bir planı olan devlet, ‘teneffüs’ alanının bunca devrimci olacağının asla farkına varamamıştı.

oysa hepimiz kafamızı ilk o teneffüslerden birinde yarmış, ilk yumruğu o teneffüslerde yemiş yahut atmış, o teneffüslerde ağlayan bir arkadaşımıza yanaşıp ona ‘nasılsın’ deme fırsatını bulmuştuk.

gezi parkı, işte bu yüzden önemliydi. bu toprakların kadim halklarından ermenilerin de izini taşıyordu, alevilerin de. egemenlerin islam yorumuna bayrak çeken müslümanlar da oradaydı, islamı yaşayan bir müminle rüyasında bile karşılaşmak istemeyen kemalistler de orada. şimdi ise gezi’deki çokluğun özgür ruhu ile onun karşısına dikilmeye çalışan ve kocaman bir ülkeyi belediye kurnazlıklarıyla yönetenlerin çatışmasının izlerini taşıyor. iyi taraflara, yeşile ve güzele baktıkça bizim; taksim’i sanki bir hastalıkmış gibi altına gömdükleri o betona bakınca da iktidarın etkisini hissetmemiz tam da bundan.

işte tam da bu nedenle, 'zilin çaldığını' ve 'devlet dersine geri dönmemiz gerektiğini' söyleyenlere karşı çıkmanın zamanı. çünkü okul, sokaktır ve lice’den gezi’ye sokaklarda öğreneceğimiz daha çok şey var.

sırrı süreyya önder, halkların demokratik partisi (hdp) istanbul milletvekili.

twitter'dan takip edin: @sirsureyya

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Sırrı Süreyya Önder

11 haziran 2011 genel seçimlerinde istanbul'dan bağımsız milletvekili seçilen sırrı süreyya önder, önce barış ve demokrasi partisi'ne (bdp) ardından da halkların demokratik partisi'ne (hdp) katıldı. imralı cezaevindeki pkk lideri abdullah öcalan'la görüşen milletvekilleri arasında yer aldı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;