Görüş
IŞİD sorunu ve ılımlı İslam'ın sorumluluğu
Bu hassas süreçte âlimlerin, İslamcı düşünürlerin ve özellikle de ılımlı İslamcı hareketin liderlerinin omuzlarındaki sorumluluk büyüktür ve aciliyet arz etmektedir. Zira bu aşırılık olgusunda asıl hedef ılımlı İslamcı harekettir.
irak şam islam devleti (işid) örgütünün (özellikle de hilafet devleti ilan etmesinden, islam adına muhaliflere, dinî ve mezhebî azınlıklara yönelik yanlış eylem ve uygulamalarından sonra) yarattığı kriz, bölgenin genelindeki güvenlik ve barış için ciddi tehlike oluşturdu. bu kriz aynı zamanda, bölgeyi yıkıcı çekişmelerin alanına çeviren uluslararası tehlikeli müdahaleler için yeterli gerekçeler sundu.
diğer yandan, işid’in bu çağda hilafet devleti adıyla ve bazı metinlerin, rivayetlerin ve fetvaların yanlış anlamlarına dayanarak islami yönetim modeli etrafında sunduğu şeyler, tam da ılımlı islamcı hareket için sorun oluşturmaktadır. bu model, çağdaş islami hareketlerin yıllardır ‘islam’ın çözüm olduğu’ ve halkların islami yönetim gölgesinde güven, özgürlük, adalet ve ferah içinde yaşayacağı çağrısı yaptığı islami siyaset projesinin geçerliliği hakkında şüphe uyandırmaktadır.
dahası işid ve uygulamaları, bazılarında islam'ın mutedil daveti, hoşgörüsü ve birlikte yaşama ruhu etrafında soru işaretleri oluşturdu. tarih boyunca müslümanlar (özellikle de parlak dönemlerinde) büyük islam toplumu içindeki farklı din ve mezheplere bu ruhu göstermişlerdi.
yalnız, pakistan’dan suriye ve irak’a, oradan nijerya’ya kadar ülkeleri yakıp yıkan ve insanları dumura uğratan işid ve diğer aşırı islami örgüt ve grupların eylemleri, bazı cihat ayetlerinin yanlış yorumlarının yanı sıra bir kısım hadislere, rivayetlere ve tarihî olaylara, eski ve yeni bazı fıkıh âlimlerinin fetvalarına dayanmaktadır.
buradan hareketle genelde islami aşırılığın, özelde de işid olgusunun öznel ve nesnel sebeplerini incelemek, islamcı araştırmacılar ve düşünürlerin başta gelen görevlerinden sayılmaktadır. araştırmanın hedefi ise ılımlı islamcı hareketi bu sorunla, islam’ın itidali, davetinin hoşgörüsü, modern islami siyaset projesinin geçerliliği, siyasi ve sosyal reform sürecinde beklenen rolü etrafında oluşturduğu tehdit ve şüphelerle yüzleştirecek sorumluluk noktalarını vurgulamaktadır.
bu alanda klasik dinî kurumlara itimat edilemez. maalesef bu kurumların tutumları genelde hâkim rejimlerin olumlu ve olumsuz resmî siyasi tutumuna bağlı kalmaktadır.
bu makalede bu tehlikeli olgunun ciddileşmesine yol açan nesnel sebepler ve yozlaşmış siyasi atmosfer üzerinde pek durmayacağız. daha çok, genelde islami aklın ve özelde arap aklının yaptığının aksine, öznel sebepleri nesnel sebeplere önceleyen kur'an-ı kerim yöntemiyle insicam kurarak öznel sebeplere yoğunlaşmaya çalışacağız. olaylar ve krizlerle komplocu bir ilişki kuran arap aklı, sorumluluk üstlenmekten kaçarak suçlamalardan kendini uzaklaştırmaya çalışır.
yalnız, kur'an-ı kerim (bu yenilgiler ve kırılmaların sebeplerini ele alırken) her daim müslümanların dikkatini başka sebeplerden önce öznel sebeplerin aranması gerektiğine çekmektedır. örneğin müslümanlar bedir gazvesinde ezici bir zafer elde etmelerinin ardından uhud'da yenildikleri vakit bazı müslümanlar bu yenilginin sebeplerini başka yerde aradılar. ancak kur'an-ı kerim onları asıl sebeplerin kendilerinde olduğu hususunda uyararak şöyle buyurdu: ‘(bedir’de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğimiz bir musibet, (uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi ‘bu nasıl oluyor!’ dediniz? de ki: o, kendi kusurunuzdandır. şüphesiz allah’ın her şeye gücü yeter.’ (ali imran sûresi, 165)
kur'an-ı kerim yöntemine dayanarak krizden çıkmanın ve yenilgiyi zafere dönüştürmenin doğru yolu, öznel sebepleri düzeltmektir. bundan sonra allah teala’nın ‘bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar allah, onlarda bulunanı değiştirmez’ (ra’d sûresi, 11) ayetini örnek alarak bir milletteki (nesnel sebepleri) değiştirme ve düzeltme yolu açılmış olur.
nesnel sebepler
birçok nesnel sebebin islami aşırılık olgusunun ortaya çıkmasına, gelişimine, arap ve islam coğrafyasının geneline yayılmasına zemin hazırladığı hususunda en küçük bir kuşku yoktur. bunlardan bazıları şunlar:
1) hâkim rejimlerin diktatörlüğünden ve siyasi despotluğundan kaynaklanan yozlaşmış siyasi çevrenin yanı sıra bazı arap ve islam ülkelerine yönelik yabancı işgal, mezhepçi şiddet olgusu ve bu ülkelerin çoğunluğunda sosyal ve güvenlik alanındaki istikrarsızlık hâli.
2) hâkim rejimler tarafından siyasi muhaliflere ve özellikle de islamcılara karşı güvenlik çözümlerinin baz alınması; aşırı güç kullanımı, dışlayıcı, yok etme amaçlı ve baskıcı politikalar.
3) geri kalmışlık, şeffaflık ve sosyal adaletin olmayışı; özellikle de genç kesimlerde yayılan işsizlik ve fakirliği ciddi boyutlara taşıyan mali ve idari yolsuzluğun yayılması.
4) yerel ve bölgesel istihbarat organlarının özellikle ılımlı islamcı harekete karşı siyasi çekişmeleri alevlendirmek için islami aşırılığı kullanma amaçlı plan ve müdahaleleri.
5) başta abd olmak üzere batılı ülkelerin çifte standart politikaları ve fırsatçı tutumları.
6) diktatörlüğe karşı barışçıl arap devrimlerinin başarısızlığı ve özellikle mısır’da ılımlı islam’ın bastırılması ve dışlanması.
bu etkenler, islami aşırılık ve şiddet olgusunun güçlenmesi ve yeniden ön plana çıkması için gerekçeler oluşturdu.
öznel sebepler
öznel sebeplerden kastımız islam anlayışımız, tarihe, fikrî ve fıkhi mirasa (özellikle de siyasi yöne) ilişkin okumamız, genelde islami özelde ise cihatçı selefi cemaatlerin islam'ı sunma, davet etme, eski ve yeni çoğu fıkhi fetvalar ve hükümleri uygulama yöntemleriyle ilgili sebeplerdir. bu fetvalar ve hükümler bir bütün olarak bazı islamcılar nezdinde islam adına ve tüm sınırları aşan farklı şekillerde şiddete başvurulması ve güç kullanılması noktasında şeri ve gerçekçi gerekçeler oluşturuyor. bu öznel sebeplerin en önemlilerini şu noktalarda toplamak mümkün:
i) genel şekliyle islam fıkhına ve tarihine yönelik tek yanlı ve klasik bakış açısına dayanan duygusal ve idealist yönün baskın olduğu islami söylemin yapısı. çoğu kimse tarafından bu söyleme dinin ayrılmaz bir parçası olarak bakılmaktadır. bunların yanında dinde şiddet ve aşırılığa davet eden, muhalif ötekiyle ilişkide nefret ve aşırılık ruhunu ajite etmeye yoğunlaşan sorumsuz fetvalar…
böyle bir söylem, dindeki aşırılık ruhunun beslenmesini ve akabinde şiddet ve ‘teröre’ başvurulmasını etkileyen sebeplerden biri olarak görülebilir. bu söylem modern islam toplumlarında hâkim olan istikrarsızlık hâlinin oluşmasına sebebiyet vermektedir.
ii) islam adına aşırılık ve terör olgusunun bir başka sebebi de cihat hükümlerinin kötü uygulamasıdır. bu hükümler aslında devletin, şeri siyasi iktidarın ihtisas alanına girmektedir. ancak çoğu islamcı, özellikle de cihatçı cemaatlerde bu konu karıştırılarak günümüz çağının özellikle güç kullanmanın yöntemi konusunda önceki çağlardan çok farklı olduğu unutuldu veya bilinçli olarak görmezden gelindi.
müslümanlar bu çağda islam’ın yayılmasını ve insanları bu dine davet etmeyi istiyorlarsa güç ve eski yöntemleri kullanmaları gerekmiyor. aksine nazik davet yöntemleri ve gücün esnek araçlarını kullanabilirler. ancak öncelikle yapmaları gereken kendi ülkelerindeki şartları düzeltmek, dinlerine ve yaşadıkları çağa yakışır bir düzeye çıkmaktır.
iii) islami aşırılık olgusunun yükselmesinin bir diğer sebebi de islamcıların başarılı bir yönetim modelinin olmayışıdır. bir başka ifade ile malezya ve türkiye hariç yönetim alanındaki modern islami deneyimlerin başarısız olmasına dayanmaktadır. bu iki deneyim de doğrudan islamcı hareketlere bağlı değildir. afganistan taliban’ından sudan’a kadar tüm modern islami deneyimler halklarına adaleti, özgürlükleri, refah ve ilerlemeyi temin edecek olgun bir yönetim modeli sunmakta başarılı olamadı.
iv) bir başka sebep de ılımlı islamcı hareketleri vuran donukluk, davet ve siyaset alanlardaki gerilemenin yanı sıra (etrafında hayatın tüm alanlarında sürekli yaşanan korkunç gelişmeleri takip edebilmek için) yenilenme ve klasik yöntemlerinde kaçınılmaz değişimlere gitme yönünde açık ve cesur bir programa sahip olmamasıdır.
sorumluluk alanları
islam ümmetinin islam adı kullanılarak yayılan aşırılık ve şiddet olgusu ve bu olgunun müslüman halklar ve ülkeleri üzerindeki yıkıcı etkilerine karşın içinden geçtiği bu hassas süreçte âlimlerin, islamcı düşünürlerin ve özellikle de ılımlı islamcı hareketin liderlerinin omuzlarındaki sorumluluk (düzeltilebilecek olanı düzeltmeleri için) büyüktür ve aciliyet arz etmektedir. zira bu aşırılık olgusunda asıl hedef ılımlı islamcı harekettir; aşırılık ve terörle savaş gerekçesiyle bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahaleleri sebebiyle bölgeyi saran kötü şartlardan en fazla zarar gören bu ılımlı harekettir.
kınayıcı beyanlar ve tutumlarla, sertlik yanlılarının müslüman olmadığını veya yaptıklarının islam’la bağdaşmadığını söylemekle sorumluluktan kurtulmak mümkün değildir. bu komplike sorun böyle basit bir yaklaşımla çözülemez. konu, şeri ve gerçekçi sorumluluk almayı gerekli kılmaktadır.
bu tehlikeli sorun karşısında ılımlı islamcı hareketin sorumlulukları kapsamında gördüğümüz en önemli noktalar şunlardır:
1) islami ve davetçi söylemin genel şekliyle ıslah edilmesi, yenilenmesi ve islam’ın mutedil oluşuna yoğunluk verilmesi gerekmektedir. bu da nakil (vahiy) ile akıl arasında yeniden denge kurma ve modern islam kültürünün islam’ın itidali gerçeği, çağın ruhu ve modern islam toplumlarının ihtiyaçlarıyla uyuşmayan fikirlerden ve mevzulardan temizlenmesiyle olur.
ayrıca barışçıl söyleme, hoşgörü, birlikte yaşam, ‘öteki’ dinden ve mezhepten olanın kabulüne ve islam’ın ve şeriatının tarih boyunca parlayan yönlerine yoğunlaşmakla; aşırılığı ve şiddeti besleyen, ümmetin çeşitli kesimleri arasında nefret ve ayrılık tohumları eken aşırı fetvalar ve anormal eğilimleri uzaklaştırmaya çalışmakla olur.
2) islam’ın fikri ve fıkhi mirasının çöküş ve donukluk dönemlerinin tortularından temizlenmesi, islam tarihinin özellikle de siyasi ve askeri alanlardaki klasik okumasının reddedilmesi, tarih ve mirası dinin bir parçası olarak gören yanlış okumaların kabul edilmemesi gerekir.
islam mirasının dünya müslüman âlimler birliği başkan yardımcısı dr. ahmed reysuni’nin de ifadesiyle genel hatlarıyla üç kısma ayrılması gerekmektedir: hem kendi dönemi hem bizim dönemimiz için yararlı olan kısım; kendi dönemi için yararlı ancak bizim dönemimiz için yararlı olmayan kısım; ve hem kendi dönemi hem bizim dönemimiz için yararlı olmayan kısım.
diğer yandan geçmişin bugüne taşınması ve ölülerin dirilere egemenliğinin dayatılması, (islam’ın ve şeriatının ölümsüzlüğünün, her zaman ve mekân için geçerliliğinin sırrının saklı olduğu) içtihat ve tecdit (yenilenme) kavramlarıyla uyuşmayan kör taklit şekillerindendir. zira her çağın kendi konuları, sorunları ve özel çözümleri vardır.
3) din devleti ile laik devlet arasında orta bir çözüm olarak islam’ı referans alan, islam ülkelerinde din ile devlet arasında olumlu ve dengeli katılım ilkesine dayalı sivil devlet modelinin benimsenmesi gerekir. bu model çerçevesinde demokrasi, çoğulculuk ve genel özgürlükler sağlanmış olacaktır.
gerçek islam devleti rahmet, adalet ve insanların çıkarlarını gerçekleştiren bir devlet olmalıdır. islam şeriatının uygulanmasından istenen asıl amaç budur. zira şeriatın tüm amaçları (makasidüş şeria) insana hizmet, çıkarlarını korumak ve bireyler arasında eşitlik ve adaleti sağlamak etrafında döner.
tarihte bazı islamcı hareketlerin çağrısını yaptığı ve sloganlaştırdığı hilafet devleti modeli sadece beşerî bir deneyimi temsil eder ve dinin bir parçası değildir. işid’in benimsediği korkunç model ise şeriatın tüm vatandaşlara adalet, onur ve refah getirme amaçlarıyla uyuşmayan uygarlık dışı bir modeldir.
4) islamcı hareketlerin kendi çalışma yöntemlerinde ve parti yapılarında davet kurumları ve diğer sosyal faaliyetler ile (muhalefetteyken veya iktidara katılırken siyasi oyun ve siyasi çekişme kapsamında faaliyet gösteren ve hareket eden) siyasi partiler arasında bir ayrım yaparak köklü değişimler yapmak suretiyle islami çalışma ıslah edilmelidir. davetin ve mesajının korunması, parti çekişmelerinden ve siyasi oyunun değişimlerinden uzaklaştırılması için bu ayırım bir zorunluluktur.
hadi ali, iraklı kürt siyasetçi ve akademisyen.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar