Görüş

Watergate'ten Karanlık İttifak'a gazeteciliğin çöküşü

Büyük skandalların kamuoyuna duyurulmasında kilit rol oynayan araştırmacı-gazetecilik, çok zor ve tehlikeli bir alan. Gazetecilerin, şahıslarına yönelik olası saldırılara rağmen bu tür haberlerin üzerine korkmadan gidebilmeleri için çalıştıkları kurum ve diğer basın kuruluşlarından destek görmeleri şart.

Konular: ABD
Bob Woodward (solda) ve Ben Bradlee, Amerikan siyasi tarihine damga vuran gazetecilik örneklerine imza attılar. [Fotoğraf: AP-Arşiv]

amerika birleşik devletleri'nde yıllar süren araştırmalar neticesinde, watergate skandalı'nı ortaya çıkaran washington post gazetesinin muhabirleri bob woodward ve carl bernstein'ın konu edildiği 'başkanın tüm adamları' (all the president's men) isimli 1976 yapımı hollywood filmi, muhteşem bir sahneyle kapanır. sahnede bir teleks cihazı ardı ardına manşetler yazar. son manşet, dönemin cumhuriyetçi partili başkanı richard nixon'ın istifasıdır.

filmdeki hikaye, nixon'ın istifasından iki yıl önce sona erse de, final sahnesindeki tıkır tıkır, aralıksız dizilen manşetler ve washington post editörü ben bradlee'nin muhabirlerine söylediği o meşhur "15 dakika dinlenin, sonra tekrar işe koyulun." sözünde, üstü kapalı bir mesaj var: bir araştırmacı gazetecinin görevi asla bitmez.

17 haziran 1972 tarihinde başkent washington'da, o dönemde muhalefette bulunan demokrat parti'nin watergate iş merkezi'ndeki genel merkezine gizlice girmeye çalışan 5 kişinin yakalanması ve ardından olayın üstünün örtülmeye çalışılmasına ilişkin araştırma hassastı. bu hassas durum, haberlerin doğruluğunun, muhabirlerin olduğu kadar, editör ve yayıncıların da cesaretine bağlı olduğunu gösteriyor.

kamuoyunda espri mahiyetinde "woodstein" olarak anılan woodward ve bernstein ikilisi, yakaladıkları hikayeyi itibarsızlaştırmak için hem isimsiz haberler sızdıran hem de basına yalanlama demeçleri veren beyaz saray'a kafa tutacak kadar demir omurgalı bir editörün desteği olmasa, nixon'ı asla alt edemezdi.

işte o editör, yani bradlee, 21 ekim 2014 günü 93 yaşında hayata gözlerini yumdu. oysa amerika'nın, bradlee'nin sahip olduğu türde cesur gazetecilik anlayışına bugün her zamankinden daha çok ihtiyacı var.

araştırmacı gazetecilik çok zor, tehlikeli ve bugün artık ana-akım amerikan haberciliğinde örneklerine nadir rastlanan bir iş. snowden gibi muhbirlerin, gizli bilgileri ifşa etmek için abd yerine başka ülkelerin basın kuruluşlarına güvenme sebebi de bu. 

by Nick Schou

kısmen araştırmacı gazeteci gary webb'in 2006 yılında kaleme aldığım biyografisine dayalı olarak çekilen 2014 yapımı 'elçiyi öldür' (kill the messenger) adlı film, buna tipik bir örnek. webb, 1996 yılında san jose mercury-news için hazırladığı üç bölümlük yazı dizisinde, amerikan dış istihbarat teşkilatı central intelligence ageny (cia) tarafından nikaragua'daki (1979'da ikitidara gelen sosyalist sandinista yönetimi devirmek için) kontra gerillaları nasıl desteklediğini anlatıyordu.

webb, cia'in kontra gerillalar ile bağlantılı uyuşturucu kaçakçılarının abd'ye sevkiyatı yapmaları ve elde ettikleri parayla nikaragua'da (1979'da iktidara gelen sosyalist) sandinista hükümetine karşı yürütülen isyanı finanse etmesine izin vermek suretiyle ülkede taş kokainin yayılmasında etkili olduğunu öne sürüyordu.

mercury-news web sitesinde yayınlanarak tüm kamuoyuna duyurulan "karanlık ittifak" (dark alliance) isimli yazı dizisi, internet çağı'nın ilk viral haberlerinden biri oldu. tıpkı watergate skandalı'nda olduğu gibi, webb'in hikayesine de isimsiz hükümet kaynaklarından sert yalanlamalar geldi. ancak bu kez new york times, los angeles times ve washington post gibi gazeteler de cia'i savunma gayretindeydi.

her üç gazete de webb'in hikayesini çürütmek üzere upuzun makaleler yayınlayarak onu itibarsızlaştırmaya çalıştı. yazı dizisini, savunduğu tez doğrultusunda gerçekleri eğip bükerek komplo teorisyenlerinin, bilhassa da uzun süredir abd hükümetinin taş kokain ticaretine yardım ve yataklık ettiğinden şüphe duyan afro-amerikan toplumunun eline koz veren, sorumsuz bir gazetecinin işi olarak eleştirdi. oysa cia, monica lewinsky skandalı'nın en hararetli dönemi olan 1998'de yayınladığı bir raporda, teşkilat bağlantılı, kontra sempatizanı uyuşturucu satıcıları ile webb'in iddia ettiğinden çok daha geniş çapta bir işbirliği yapıldığını doğruladı, ama boşverin gitsin!

gary webb rolünü jeremy renner'ın üstlendiği 'elçiyi öldür' filmi, webb'i gazeteciliği bırakmaya mecbur eden ve muhtemeldir ki, 2004 yılında intihara sürükleyen ağır medya saldırılarını gözler önüne seriyor. los angeles times ve new york times, bir süre önce yayınladıkları yazılarla bir geçmiş muhasebesi yaparak,webb'e gereğinden fazla yüklendiklerini ve tarihin, webb'in temel iddiasını haklı çıkardığını kabul etti. washington post ise sert bir makale yayınlayarak webb'in bir sahtekar olduğunu öne sürdü. makalede, webb'e cia hikayesinden zorla el çektiren ve haberden vazgeçtiklerini bir mektupla okurlara duyuran dönemin san jose mercury-news editörü jerry ceppos'un "cesareti" de övgü sözlere mazhar oluyordu.

gary webb'in hikayesini ve sonrasında yaşanan tartışmaları haberleştiren bir gazeteci olarak, webb'in ortaya çıkardığı uyuşturucu çetesini araştırma imkanı buldum. çete üyeleri arasında yer alan ronald lister, silah tüccarlığı yapan eski bir polisti. lister, cia'in bir takım eski ajanları tarafından, el salvador'daki iç savaş döneminde (1979-1992) binlerce sivili işkence yaparak katleden ölüm mangalarının kurucusu binbaşı roberto d’aubuisson'un güvenliğini sağlamakla görevlendirilmişti. onların emriyle, orta amerika'ya uçan taş kokain satıcılarına silah satıyordu.

cia'in operasyonlardan sorumlu emekli müdür yardımcısı bill nelson, lister'ın iş ortaklarındandı. nelson-lister bağlantısı hakkındaki dosyaları cia'den ancak mahkeme emriyle alabildim. o dosyaların çoğu, amerikan ulusal güvenliğini koruma gerekçesi ile hâlâ gizli tutuluyor. güney california'da haftalık yayımlanan küçük çaplı bir gazetenin muhabiri olarak ben bile bu kadarına ulaşabiliyorsam, los angeles times'ın webb'i mahvetmek için görevlendirdiği 17 gazetecinin 3 tanesi bile neler bulabilirdi, varın siz düşünün.

asıl ihtiyacımız olan, gary webb gibi cesur gazetecileri ve ben bradlee gibi hükümet yerine muhabirlerine arka çıkacak iradeye sahip editörleri içinde barındıran, işlevsel ve finansal açıdan sağlam bir basın.

by Nick Schou

cesur gazeteci, cesur editör

insan, webb'in editörü ceppos değil de bradlee olsaydı neler olabilirdi diye düşünmeden edemiyor. webb'e yöneltilen eleştirilerin çoğu, editörlerinin de iştirak ettiği abartılı ifadeleri – bilhassa da hikayenin logosu olarak, resmi cia mührü üzerine fotomontaj tekniğiyle kokain çeken birinin resminin yerleştirilmesini – hedef alıyordu. ceppos, webb'e arka çıkıp çalışmalarına devam etmesine izin verseydi ve diğer gazeteler, objektif bir gözle webb'in haberini ileri taşımaya çalışsaydı, "karanlık ittifak" yazı dizisinin gerçek kusuru – yani cia'in kontra bağlantılı uyuşturucu satıcıları ile ilişkisinin boyutunu ciddi şekilde hafife almış olduğu gerçeği – cia günah çıkarmaya karar vermeden çok önce ortaya çıkmış olurdu.

fakat webb'i sırtından bıçakladığı için her nasılsa profesyonel gazeteciler cemiyeti (society of professional journalists) tarafından etik gazetecilik ödülüne layık görülen ceppos, elbette bir bradlee değildi. araştırmacı gazetecilik, son derece zor, tehlikeli ve bugün ana-akım amerikan haberciliğinde örneklerine artık nadir rastlanan bir iş.

ulusal güvenlik dairesi (national security agency) eski çalışanı edward snowden gibi muhbirlerin, gizli bilgileri ifşa etmek için amerikan basın kuruluşlarına güvenmemesinin sebebi de bu. nitekim snowden, bildiklerini ortaya dökmek için, cesaretine güvenebileceği yabancı bir gazeteciden, o dönem ingiliz guardian gazetesinde köşe yazarlığı yapan glenn greenwald'dan yardım istedi.

aramalarım tam dört kez esrarengiz bir şekilde kesilse de, greenwald'a brezilya'daki evinden telefonla ulaşmayı başardım. ona, webb'in başına gelenler ile son dönemde devlet sırlarını ifşa ettikleri için amerikalı yetkililerin eleştiri oklarına hedef olan snowden ve wikileaks kurucularından julian assange gibi muhbirlere yönelik medya saldırıları arasında bir benzerlik görüp görmediğini sordum.

aldığım yanıt şu oldu: "geleneksel amerikan medyası, hükümete fazlasıyla yakın durur ve olaylar karşısında hükümet ile aynı şekilde tepki verir." snowden'ın açıklamalarını haber yaptığında, greenwald da tıpkı webb gibi basın üzerinden şahsına yönelik ağır saldırılara maruz kalmış. bu saldırıların en dikkat çekicisi ise "karanlık ittifak" yazı dizisinden sonra webb'i de en ağır sözlerle eleştiren washington post yazarı walter pincus'tan gelmiş.

"hükümetin saldırmasına gerek bile kalmıyor, çünkü bu işi zaten medya üstleniyor. gary webb örneğinde bunu açıkça gördük, webb ile kişisel olarak uğraştılar, ona karşı bir cephe kurdular. bugün de aynı şeyler oluyor." diyor greenwald.

bir süre önce bağımsız olarak finanse edilen the intercept isimli bir araştırmacı gazetecilik girişimi kuran greenwald'a göre, webb, yeni nesil muhbirler ve yolsuzlukları ifşa etmeyi kendisine görev bilen gazeteciler için bir "ilham kaynağı".

webb'in izinden gitmeye çalıştıklarını söyleyen greenwald, onun önemli haberlerin üzerine korkusuzca gitmesi bir yana, cia ve medyanın bu haberler karşısında takındığı intikamcı tavrın da, yapılanların bir an önce gün yüzüne çıkarılması gerektiğinin altını çizdiğini düşünüyor.

ama ne yazık ki, amerika, demokrasisini yolsuzluk ve istismarlardan korumak için assange gibi anarşist bilgisayar korsanlarına ya da snowden gibi uğradığı hayal kırıklığı yüzünden bildiği sırları ifşa eden casuslara bel bağlama lüksüne sahip değil. asıl ihtiyacımız olan, webb gibi cesur gazetecileri ve bradlee gibi hükümet yerine muhabirlerine arka çıkacak iradeye sahip editörleri içinde barındıran, işlevsel ve finansal açıdan sağlam bir basın.

nick schou, amerikalı ödüllü araştırmacı-gazeteci, 'kill the messenger: how the cia’s crack cocaine epidemic destroyed journalist gary webb' (nation books, 2006) adlı kitabın yazarı ve california'da orange county ve long beach bölgelerinin alternatif haber yayını oc weekly'nin sorumlu müdürü.

twitter'dan takip edin: @nickschou

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Nick Schou

Nick Schou

amerikalı ödüllü araştırmacı-gazeteci, 'kill the messenger: how the cia’s crack cocaine epidemic destroyed journalist gary webb' (nation books, 2006) adlı kitabın yazarı ve california'da orange county ve long beach bölgelerinin alternatif haber yayını oc weekly'nin sorumlu müdürü. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;