Görüş

IŞİD krizinde güvenilir haber sorunu

IŞİD'in Irak ve Suriye'deki acımasız uygulamaları ve de örgüte karşı harekât yürüten koalisyon güçlerinin düzenlediği bombardımanlar, gazetecileri bölgeye girmekten alıkoyuyor. Bu noktada devreye giren sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği ise bir yalan ve yanlış bilgi platformuna dönüşmekten kurtulamıyor.

Gazeteciler, IŞİD tehdidi ve Koalisyon bombardımanının yarattığı tehlike yüzünden bölgedeki çatışmaları güvenli mesafeden izlemeye mecbur kalıyorlar. [Fotoğraf: AA/Getty Images]

irak ve şam islam devleti (işid) örgütüne karşı yürütülen savaşa dair sürekli haber yapılmasına rağmen, medya, gerçek çatışma bölgelerinden dikkat çekici bir biçimde uzak duruyor. bölgede habercilik yapmanın taşıdığı ciddi riskler düşünülürse, bu, anlaşılabilir bir şey. işid'in sivillere ve gazetecilere uyguladığı vahşet ve infazlar, zaten muhabirleri ateş hattına girmekten büyük ölçüde caydırmışken, örgütün bu hafta medya mensupları için yayınladığı kurallar, buradan güvenilir haberler geçmeyi hem tehlikeli hem de imkânsız hale getirdi.

söz konusu kurallar, gazetecilerin işid lideri ebubekir bağdadi'ye bağlılık yemini etmeleri ve yapacakları haberlerin, örgütün basın bürolarının denetiminden geçmesini şart koşuyor. muhabirlerin, kara listeye alınmış televizyon kanalları ile "herhangi bir şekilde" çalışmaları yasaklanmış durumda ki, bu listede al jazeera ve al arabiya gibi bölge medyasının ağır topları da yer alıyor. işin en endişe verici tarafı ise "kurallar, nihai değil ve istenildiği zaman değiştirilebilir" yani gazeteciler, kural ihlali yapıp yapmadıkları noktasında asla emin olamıyorlar.

medya, haber yaparken, savaşan tarafların propaganda dolu açıklamaları yanında güvenilirliği ve doğruluğu şüpheli ikincil kaynakları temel almak zorunda kalıyor.

by Şerif Naşaşibi

lakin tehlike sadece işid'den gelmiyor; örgütün mevzilerini bombalayan muhtelif güçler de risk yaratıyor. irak ve suriye orduları, sivillerin hayatı konusunda düpedüz umursamaz davranıyor. keza iran'ın önderliğindeki şii milislerin, işid kontrolündeki bazı bölgeleri ele geçirdiklerinde uyguladığı zulme dair de tanıklıklar mevcut.

abd liderliğindeki koalisyon güçlerinin, sivil ölümlerine yol açan ve sivil hedefleri bombalayan savaş uçakları da gazeteciler açısından bir başka risk unsuru. bunların münferit olaylar olarak kalacağını sananlar bir daha düşünmeli. eylül 2014 sonlarına doğru beyaz saray'dan yapılan bir açıklamada, başkan barack obama'nın 2013 yılında amerikan insansız hava araçlarından kaynaklanana sivil ölümlerinin önlenmesi için getirdiği katı standartların, abd'nin suriye ve irak'taki askeri operasyonları için geçerli olmadığı belirtilmişti.

sivillerin ızdırabı

bu durum, amerikalı yetkililerin, işid'e karşı ekim 2014'te düzenlenen hava saldırılarının neredeyse yüzde 90'ının amerikan savaş uçakları tarafından gerçekleştirildiğini açıklamasını hesaba katmadan da yeterince kaygı verici. zira koalisyon uçaklarının sivil halka çektirdiği acılar, washington tarafından kaçınılmaz olmaktan öte, kabul edilebilir de görülüyor.

tüm bu tehlikeler dikkate alındığında, gazetecilerin çatışma bölgelerinde göreve gitmeyi intiharla bir tutması mazur görülebilir. medya mensupları bu şartlarda en fazla duman bulutlarını ufukta görebilecek veya açılan ateşleri, atılan bombaları arka planda duyabilecek yakınlıktaki mesafelere kadar gitmeye cesaret edebiliyorlar. ki, bu da neyin ya da kimin vurulduğunu görebilmeye izin verecek bir yakınlık değil.

gelgelelim, muhabirler, çoğu zaman çatışmaların yaşandığı alanlara komşu ülkelerde konuşlanıp hiçbir şekilde yakınında bulunmadıkları olaylar hakkında haber yapıyorlar.

sonuç olarak okuyucu ve izleyiciler, gerçek tabloyu maalesef bütünüyle göremiyorlar. medya, haber yaparken, savaşan tarafların propaganda dolu açıklamaları yanında güvenilirliği ve doğruluğu şüpheli ikincil kaynakları temel almak mecburiyetinde kalıyor. iddia ve karşı iddiaları doğrulama imkânı olmayınca, basın kuruluşları da ister istemez söz konusu tarafların sözcülüğünü yapmış olmaktan öteye gidemiyor.

bizzat olay yerinden geçilen haberler yerine bol miktarda basın konferansı, twitter mesajı, uzmanların konuk edildiği tv yayınları ve havadan çekilmiş, üstelik pek de net olmayan video görüntüleri ile karşı karşıya kalıyoruz. bilgi yaymaya yönelik tüm bu unsurların ardında belli ajandalar var. medya her ne kadar bunun farkında olsa da, daha önce bahsettiğimiz riskler yüzünden elinden pek bir şey gelmiyor.

bazı medya kuruluşları, ya işid'e karşı yürütülen mücadeleye katılan bir devlete ait olduklarından dolayı ya da vatanseverlik ve "askerlerimize" destek duygusu ile işbirliği göstermek isteyebiliyor.

başkan obama'yı sık sık kürsüde kendinden emin bir şekilde konuşurken gördüğümüz, o önceden paketlenip tertiplenmiş savaşların bir yenisine daha tanıklık ediyoruz. birleşik arap emirlikleri ordusuna mensup bir kadın savaş pilotu ile yapılan röportajlar, adeta havada uçuşuyor. pilotun, bir kadın olarak bu savaşa katılması takdir görüyor. fotoğrafları her yerde. peki ama koalisyon bombardımanlarında ölen suriyeli sivillerin – kadın ve çocukların – fotoğrafları nerede? onlar hakkında hiçbir bilgimiz yok. nasıl bir altyapıdan geldiklerini, başarılarını, umutlarını, korkularını bilmiyoruz. onlar bir istatistikten, daha da beteri bir halkla ilişkiler hatasından ibaret.

basından boşalan yeri sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği doldurmuş durumda. sosyal medyayı haber alma ve yayma kaynağı olarak kullananlar arttıkça, bu tür siteler daha çok bir dezenformasyon platformuna dönüşüyor. 

by Şerif Naşaşibi

nesnellik ve profesyonellik sıkıntısı

savaş dönemlerinde medyanın erişim imkânlarının kısıtlanması hep yaşanan bir sorun elbette. ama işid krizi çerçevesinde yaşananlar, bilhassa bölgedeki diğer çatışmalara kıyasla, sorunu yeni bir seviyeye taşıdı. gazetecilerin askeri birliklerin içine yerleştirilmesi (embedding), erişim ve tarafsızlık konusundaki bariz sıkıntılara rağmen, 1991 yılındaki körfez savaşı'ndan bu yana haberciliğin en önemli özelliklerinden biri haline geldi. bu uygulamada gazetecilerin doğal olarak askeri açıdan daha güçlü olan tarafın yanına yerleştirilmesi tercih ediliyor. zira bombalanan değil, bombalayan tarafta olmak gazeteciler açısından daha güvenli.

ancak basın, güç dengesizliğinin son derece göze battığı çatışmalarda bile, "düşman" hatlarının ardına geçmeyi başardı. örneğin; al jazeera, irak ve afganistan savaşları sırasında, başkalarının gitmek istemediği, son derece tehlikeli çatışma noktalarına muhabir gönderen yegane uluslararası haber kanalı olarak ün yaptı.

medya, arap baharı başladıktan sonra (ortadoğu ülkelerinde) yürürlüğe koyulan hükümet kaynaklı katı yasaklara rağmen, insanların hikâyelerini – hepsi aynı ölçüde başarılı olamasa da – aktarmayı başarıyordu. fakat bugün irak ve suriye'de basının yokluğu son derece aşikâr.

basından boşalan yeri sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği doldurmuş durumda ki, bu da, geleneksel medyanın yıllar içerisindeki etki ve önemini kaybetme eğilimini daha da artırıyor. bununla birlikte, sosyal medyayı haber alma ve yayma kaynağı olarak kullanan insan sayısı çoğaldıkça, bu tür siteler daha çok bir dezenformasyon platformu haline dönüşüyor. buralardan sıkça dedikodu, gerçek dışı haber ve komplo teorileri yayılıyor ve hemen hiçbiri sorgulanmıyor.

vatandaş gazeteciliği, medya erişiminin kısıtlı olduğu durumlarda son derece kıymetli olsa dahi, bu tür haberciliğe haddinden fazla güvenmek, nesnellik ve profesyonellik bakımından son derece sıkıntılı. netice itibarıyla, elinde cep telefonuyla doğru zamanda, doğru yerde bulunan herkes vatandaş gazeteciliği yapabiliyor ve bu kişiler de belli bazı ajandaların etkisinde kalmaya en az diğer haber kaynakları kadar yatkın. işid'e karşı yürütülen harekata ilişkin çok sayıda haber yapılması, kesinlikle halkın doğru bilgilendirildiği anlamına gelmiyor.

arap dünyası uzmanı şerif naşaşibi, ödüllü bir gazeteci ve analist. al jazeera english, al arabiya news, the national, the middle east dergisi ve middle east eye için düzenli olarak yazılar kaleme alan naşaşibi, ortadoğu konusunda "tarafsız haberciliğe katkılarından dolayı" uluslararası medya konseyi tarafından ödüle layık görüldü.

twitter’dan takip edin: @sharifnash

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Şerif Naşaşibi

Şerif Naşaşibi

arap dünyası uzmanı ödüllü bir gazeteci ve analist. al jazeera english, al arabiya news, the national, the middle east dergisi ve middle east eye için düzenli olarak yazılar kaleme alan naşaşibi, orta doğu konusunda "tarafsız haberciliğe katkılarından dolayı" uluslararası medya konseyi tarafınd Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;