Görüş

IŞİD'in gölgesinde Türk-Amerikan ilişkileri

Aslında Esed, IŞİD ya da PKK konusunda Türkiye ile ABD arasında ortaya çıkan görüş farklılığı, stratejik anlamda daha geniş bir konudaki farklılığın yansımalarından başka bir şey değil. Bu temel konu ABD ile İran arasındaki “büyük pazarlığın” neticesinin ne olacağı.

Biden ile Erdoğan, son olarak Eylül ayında BM zirvesi sırasında New York'ta bir araya gelmişti. [Fotoğraf: AA]

abd başkan yardımcısı joe biden’ın türkiye ziyareti ikili ilişkilerin geleceği açısından oldukça kritik bir zamanda gerçekleşiyor. zira ankara ile washington arasında “model ortaklık” dönemi yerini soğuk rüzgârlara bıraktı. amerikan medyasında türkiye’yi hedef alan söyleme göre türkiye, irak şam islam devleti'ne (işid) terörist geçişine engel olmadı, bu teröristlerin türkiye’deki hastanelerde tedavi görmelerini sağladı ve işid’in gerçekleştirdiği petrol satışına izin vererek terör örgütünün büyük bir maddi gelir (günlük 2 milyon dolar) elde etmesine imkân verdi. sonradan yanlış anlaşıldığını ifade etse de bu iddiaları ifade eden isimlerden biri de biden’dı. ancak abd ile türkiye arasında tam bir görüş ve hedef birlikteliğinin bulunmadığı, aksine iki müttefikin temel konularda çok farklı düşündükleri son derece aşikâr.

türkiye hâlen işid hedeflerini vuran abd savaş uçaklarının türkiye’deki üslerden havalanmalarına izin vermiyor. bu ortamda kobani olayı ikili ilişkileri bir anda kriz sürecine soktu. türkiye abd’den gelen kobani’deki işid kuşatmasına karşı askeri müdahalede bulunması yönündeki telkinlere mesafeli durdu. türkiye suriye’ye asla tek başına askeri müdahalesinin asla söz konusu olmayacağını, ancak suriye’de uçuşa yasak bir tampon bölge kurulmasını hedefleyen ortak bir harekâta katılabileceğini açıkça ifade etti. abd ise bu tür bir güvenli bölge fikrine şimdiye kadar sıcak bakmadı. buna mukabil washington işid’e karşı savaşan pkk’nın suriye kolu pyd’ye havadan silah ikmaliyle destek vermeye devam ediyor. amerikan medyası türkiye’nin resmi olarak terörist olarak nitelendirdiği pkk/pyd militanlarını işid’e karşı direnen kahramanlar gibi sundu. bu tür haberlerde özellikle kadın savaşçıların görüntü ve fotoğrafları öne çıkarıldı. oysa ankara, pyd’ye aktarılan silahların ileride türkiye’ye karşı kullanılması ve pyd’nin kuzey suriye’de tek taraflı ilan ettiği kanton yapısının uluslararası alanda tanınarak kuzey irak benzeri bir yapıya kavuşmasından büyük endişe duyuyor.

türkiye güney sınırında iran’ın ördüğü jeo-stratejik kuşatmayı yarmak için iki hamle yaptı. önce, kuzey irak’ın fiili bağımsız statüsünü güçlendirecek adımlar attı. ikinci hamle ise iran nüfuz hattının en zayıf halkası olan suriye’de rejime karşı başlayan sünni çoğunluğun isyanını desteklemesiydi. her iki hamlede de washington, müttefiki olan ankara’nın yanında durmadı. 

by Hasan Kösebalaban

türkiye işid’i doğuran asıl nedenin, suriye’deki yüzbinlerce insanı katleden ve milyonlarcasını evlerini terk etmeye zorlayan iç savaşın asıl sorumlusu olan beşşar esed rejiminin de işid’le birlikte hedef alınması gerektiği iddiasını ısrarla savunmaya devam ediyor. yine türkiye işid’in ortaya çıkış nedenleri arasında irak’taki mezhepçi politikalar izleyen nuri maliki hükümetinin sünni halka ve politikacılara karşı uyguladığı dışlama politikalarının olduğunu vurguladı. türkiye’nin bu tezi en sonunda abd ve iran tarafından da benimsenince irak’ta gerçekleşen hükümet değişikliği olumlu bir adım oldu. buna mukabil esed rejimine karşı amerikan yönetimi herhangi bir adım atmamaya kararlı.

aslında esed, işid ya da pkk konusunda türkiye ile abd arasında ortaya çıkan görüş farklılığı stratejik anlamda daha geniş bir konudaki farklılığın yansımalarından başka bir şey değil. bu temel konu abd ile iran arasındaki “büyük pazarlığın” neticesinin ne olacağı. iki ülke arasında obama’nın yönetime gelmesiyle başlayan yumuşama süreci en son obama’nın iran dini lideri ayetullah hamaney’e gönderdiği mektupla zirveye çıkmıştı. yine obama ile ruhani arasında telefon görüşmesi ve mektup trafiği yaşandığı biliniyor. öyle anlaşılıyor ki abd iran’ın nükleer silah konusunda vereceği tavizlere karşılık iran’a bölgedeki nüfuzunun tehdit altına alınmayacağı konusunda güvence veriyor. abd açısından bu durum oldukça karmaşık bir hâl alan ortadoğu’da istikrarın sağlanmasının iran’a bırakılması olacak. irak’ta şii rejiminin, suriye’de ise iran istikametinde bulunan esed’ın iktidarı, lübnan’da hizbullah etkisindeki hükümet, bölgedeki bir iran nüfuz sahasının ya da güvenlik sisteminin temel unsurları olarak kabul ediliyor. en üst düzeyde iranlı yetkililerin övünerek belirttikleri gibi bugün iran dört arap başkentini kontrol ediyor: bağdat, şam, beyrut ve sana. bütün bu manzara üç ortadoğu ülkesi tarafından kabul edilemez bulunuyor: israil, suudi arabistan ve türkiye. israil netice itibarıyla şii kontrolündeki bir ortadoğu’yu sünni çoğunluk rejimlerine tercih ettiğinden iran’ın güçlenmesinden rahatsız olsa da durumu kendisi açısından bir tehlike olarak görmüyor. ancak suudi arabistan, iran tehdidini çok daha varoluşsal düzeyde hissediyor, zira şu anda etrafı bir şii çemberiyle sarılmış durumda ve doğu vilayeti’nde hatırı sayılır şii nüfusu yaşıyor. ülkenin zenginliğinin önemli bir kısmına sahip bu bölgede mezhepler arası çatışmaların her an başlayabileceğine dair haberler artmaya başladı.

türkiye içinse güneydeki bütün komşularının iran ve iran etkisindeki rejimler olması son derece hayati bir konu. türkiye güney sınırında iran’ın ördüğü jeo-stratejik kuşatmayı yarmak için iki hamle yaptı. önce, kuzey irak’ın fiili bağımsız statüsünü güçlendirecek adımlar attı. örneğin kuzey irak’tan irak merkezi hükümetini karşısına alarak kürdistan yönetiminden petrol transferine devam ediyor. ikinci hamle ise iran nüfuz hattının en zayıf halkası olan suriye’de rejime karşı başlayan sünni çoğunluğun isyanını desteklemesiydi. her iki hamlede de washington, müttefiki olan ankara’nın yanında durmadı. kürt petrolüyle dolu bir geminin abd’de yükünü boşaltması teksas eyaletindeki bir mahkemenin kararıyla engellendi. ancak türkiye’den dolum yapan diğer petrol tankerleri kuzey irak petrolünü uluslararası pazarlara taşımaya devam ediyor. abd’nin baskısı kararlı olunca, erbil ile bağdat 13 kasım’da bir anlaşma imzaladı; buna göre kürt yönetimi, üretimin yarısına tekabül eden 150 bin varil petrolü merkezi yönetim üzerinden ihraç edecek. bu anlaşma türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.

bir başka sorun olarak, kürdistan bölgesel yönetimi ile bağdat arasındaki kerkük konusundaki ihtilaf devam ediyor. haziran ayında işid’in bölgedeki işgali üzerine peşmerge, kerkük’e girdi ve hâlen şehri elinde tutuyor. irak dışişleri bakanı ibrahim caferi, kürdistan’ın sınırları yeniden çizme hakkının bulunmadığını ve bölgesel yönetimin kerkük’ü kontrol edemeyeceğini deklare etti. kerkük’ün bir türkmen şehri olduğunu savunan türkiye’nin geleneksel kerkük politikası da caferi’nin ifadesiyle uyumlu. ancak ankara’nın kerkük’ün kürdistan’a mı, merkezi hükümete mi ait olduğu konusundaki mevcut pozisyonu kararsızlık arz ediyor; kerkük’ün kürt, türkmen ve arapların ortak şehri olduğu şeklinde yumuşak ifadeler türkiye’nin pozisyonunu yeterince vurgulamıyor.

gerginliğin asıl nedeni suriye

işid krizinin doğrudan bağlantılı olduğu suriye iç savaşı, iki ülke ilişkilerini gerginleştiren asıl neden. türkiye’nin esed’in hedef alınması konusundaki ısrarlı tutumuna rağmen amerika’nın kararsızlık pozisyonu ya da stratejisizlik stratejisi değişmiyor. başbakan ahmet davutoğlu “sınırımızda esed’i, işid’i ve pkk’yı istemiyoruz” şeklindeki ifadesiyle bu üç unsuru tamamen aynı kategoride gördüğünü çok açık bir şekilde vurguladı. ancak amerikan genelkurmay başkanı general martin dempsey kendisine verilen görevin esed’i devirmek değil, işid’i yok etmek olduğunu açıkça belirtiyor. oysa işid’i ortadan kaldırmak mevcut yoğunluktaki hava saldırılarıyla ulaşılması mümkün görünmeyen bir hedef. düşük yoğunluklu hava saldırılarının abd’ye günlük maliyeti 7-10 milyon dolar ve şimdiye kadar toplam maliyeti 1 milyar dolara yaklaşmış durumda. yüksek yoğunluklu bir hava operasyonu abd’ye aylık 350-500 milyon dolarlık bir maliyet bindirecek, netice için kaçınılmaz görünen kara operasyonunun aylık maliyeti ise 1.1-1.8 milyar dolar olarak hesap ediliyor. amerikan ekonomisinin toparlanma aşamasında bulunduğu ve obama yönetiminin göçmen sorunu gibi iç politika sorunlarına yoğunlaştığı bir dönemde böyle bir maliyeti ve riski üstlenmesi mümkün değil.

türkiye’nin yapması gereken suriye krizine yoğunlaşarak, diğer bütün krizleri geçici olarak ertelemek ve ortaya çıkan yeni stratejik denklemde müttefik sayısını artırmak olmalı.

by Hasan Kösebalaban

diğer taraftan, şimdiye kadar amerika tarafından işid’e karşı suriye sınırları içinde gerçekleştirilen askeri saldırılarının önemli bir kısmında kobani etrafındaki hedefler vuruldu. oysa kobani’nin bizzat dışişleri bakanı john kerry tarafından stratejik bir öncelik olmadığı ifade edilmişti. savaşan taraflar askeri strateji anlamda değersiz ama siyaseten ve sembolik açıdan son derece kritik bir hedefe kilitlenmişken, esed rejimi fırsattan yararlanarak abd’nin destek sözü verdiği ılımlı muhalefete karşı geniş çaplı bir saldırı başlattı. bugün halep’in düşmesi an meselesi ve bu türkiye’ye çok sayıda yeni suriyeli göçmenin gelmesi demek. suriye iç savaşı bütün yoğunluğuyla devam ederken ve giderek daha karmaşık bir hâle bürünürken, amerikan yönetiminin esed rejiminin devrilmesinden söz etmediği bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. türkiye ise şam rejiminin devrilmesi konusundaki kararlı ve geri dönülmesi artık imkânsız pozisyonunu koruyor.

özetle, türk-amerikan ilişkilerindeki mevcut gerginlik sadece suriye ve irak’la sınırlı değil, çok daha makro planda ortadoğu’nun yeniden tanzim edilmesinde ortaya çıkan perspektif farklılıklarından kaynaklanıyor. amerikan yönetimine hâkim olan realizm washington’ı tahran’la ilişkileri normalleştirme ve bunun da ötesinde tahran’ı afganistan’dan lübnan’a, suriye’den yemen’e kadar olan bölgede istikrarın temini için partner olarak görme pozisyonuna itiyor. amerika’nın bu realist yaklaşımına karşılık, türkiye bölgeye istikrarın demokratikleşme neticesinde geleceğini tespit ediyor. işid’le mücadele bölgede yeni ittifak denklemlerini ortaya çıkardı. abd bu savaşta geleneksel olarak güvenlik tehdidi olarak gördüğü iran’la ittifak kurup, türkiye’nin kendisine güvenlik tehdidi olarak gördüğü pkk’yla yakınlaşırken ve pkk’ya uluslararası meşruiyet kazandırırken, bu gelişmeler türkiye açısından bütün stratejilerin yeniden gözden geçirilmesi, ve tıpkı washington’da olduğu gibi idealizm-realizm dengesinin yeniden tesis edilmesi mecburiyetini ortaya çıkarıyor. türkiye’nin yapması gereken suriye krizine yoğunlaşarak, diğer bütün krizleri geçici olarak ertelemek ve ortaya çıkan yeni stratejik denklemde müttefik sayısını artırmak olmalı.

yrd. doç. dr. hasan kösebalaban, istanbul şehir üniversitesi ve mount holyoke college öğretim üyesi.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Hasan Kösebalaban

istanbul şehir üniversitesi insan ve toplum bilimleri fakültesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğretim üyesi. aynı zamanda  five colleges, inc. (amherst, massachusetts) araştırma görevlisi.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;